25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2003 PAZAR 10 P A Z A R YAZELARI dlshab@cumhuriyet.com.tr Brüksel'dekirenkcümbüşü Anadolu Biz Türkler AvTupa'da da piknik düşkünlüğümüzle tanınınz. Hafta sonlan birkaç aile bir araya gelıp en yakın ızgara yapılabüen piknik yennde soluk alınz. Sazlı-sözlü muhabbetlere ise öyle sık rastlanm az. Aramızda bulunan Halit Kubat'ın (Meşhur Kubat'ın akrabası) saz çalmasını sağlamak için, eline aldığı bağlamada öğrendiğı ilk ve tek parçayı usul usul çalmaya başladı Burhan. Yüreğının derinliklerinden kopup gelen yıllann acısını biraz önce sözcüklere dökmekte yetersiz kalan Burhan, sanki yüzyıllardır göremediği 6 ve 8 yaşlanndaki çocuklannın özlemini, yaşamı boyunca hep "kaybeden" olmanın dayanılmaz hüznünü ve tüm bunlara karşın umut dolu olduğunu bir ezgide özetledi: "Ne ağlarsın benim çeşm-i siyahım, bu da gelir bu da geçer ağlama." Yüreklerimizi dağlayan bu giriş, i\i ki, Burhan'ın henüz yeni olması nedeniyle kısa sürdü. Doğru ya biz eğlenmeye gelmıştik! Halit ısrarlara dayanamayıp, sazı Burhan'dan aldı ve bizi eskilere doğru bir yolculuğa çıkardı. Biz kendi çapımızda eğlenırken bulunduğumuz yere 20-30 kişilik bir grup geldi. Genç çiftlerin ağırlıkta olduğu grup, bir yandan ızgaralannı yaparken bir taraftan da anlamadığımız bir dılde mutiuluk şarkılan söylüyorlardı. Sazı sözübırakıp bızi de büyüleyici etkisi altına alan bu şarkılan dinlemeye koyulduk. Bu insanlann bizım Anadolu topraklannın insanlan olduklanru tahmin etmek zor değildi. Şarkılann Kürtçe olmadığını anladık. Balkan dillerinden biri diye düşündük hemen. Süryani de olabilirlerdi. Gruba "şarkılann hangi dilde söylendiğini'' sordum. "Ermenice'' yanıtını alınca şaşırdım. O anda söylenen parçanın Türkçede bildiğimiz bir türkü ya da şarkı olmadığını öğrendim. Hem de çok güzel bir Türkçe ile verildi yanıt! Bir süre sonra aynı grup Türkçe "Leyîiın Ley"i söyleyerek bizi de aralanna davet ettiler. Artık birlikte Türkçe ve Ermenice şarkılar söylüyorduk. Elyapımı yufkalan ve Bedros'un özellikJe "kuzu etidir ha" diye uyararak verdıği ızgaralar ve sunduklan rakı, Anadolu insanının sıcağını Avrupa'da duyumsattı bizlere. Bedros sık sık pilav da var diye uyarmadan edemiyordu. Biz Türkler Ermeni yurttaşlanmızla birlikte muhteşem bir Anadolu şölenınde bulmuştuk BRÜKSEL ERDtNÇ UTKU kendimizi. O gün. ılk çocuklan küçük Tatiana'nın vaftiz edilmesi nedeniyle genç Agop-Nergiz çifti dostlanna bir ızgara şöleni veriyorlarmış. — ^ ^ ^ - ^ — ^ ^ — Silopi, Varto Ermeni aşiretinden olan grup, 1980"lerden sonra Brüksel'e gelmiş. Silopi'de Türk, Ermeni, Süryani yurttaşlanmız birlikte oynuyor. birlikte eğleniyor. birlikte Türkçe, Kürtçe. Ermenice şarkılar, türküler söylerken doğudaki terör yüzünden dünyanın dört bir yanına savrulmuşlar. Eski tüfeklerden, Türk arkadaşlan arasında Baki olarak tanınan Bogos, halklann kardeşlığınden dem vuruyor. faşist devlet yönetimleriyle kardeş halklann birbirine kanşhnlmamasını özellikle vurguluyordu. Ermeni yurttaşlanmız. Kürtçe bir aşk şarkısı söyleyerek Brüksel'e Anadolu mozayığinin bir rengini daha taşıdılar. Halit Kubat'ın Pir Sultan deyişlerini ise hep birlikte dinledik. Bu sırada halk müziği yorumcumuz, besteci. ozan Ruhi Su'nun da Ermeni olduğunu fısıldadı Ermeni dostlanmız kulağıma. Gruptaki gençlerden bırının yüzü hiç de yabancı gelmiyordu. Yaklaşan genç "Aaa sen bizinı bankanın müşterisi degil misin" diye sorunca anımsadım. "Kusura bakma. müdür izin vermediği için Türkçe konuşamıyoruz" dedi. Halbuki ben, benimle bankada yakından ilgilenen elemanı Belçikalı sanıyordum. Ama Ermeni genç. benimle Türk olduğum için yakından ilgileniyormuş. Piknik boyunca beni yalnız bırakmayan, sürekli bılgi veren, içki ve yiyeceğim bitince hemen yenisini getirttiren Bedros gururla "Damadmı olur ama bankada henüz yeni, pek yetltisi yok" diye ekledi. Bedros'un anlattığına göre, sık sık pikniğe gelen grup Türklere rastlarlarsa onlan da aralanna davet edip, birlikte eğleniyorlarmış. Cana yakın, Anadolu insanının sıcaklığının yüzüne vurduğu Bedros'un sorusu hâlâ aklımda: "Peld biz niçin Belçikahlan aranuza çağırmıyonız?" "Farkh renkkrin oluşturduğu renk cümbüşü AnadohT senı çok seviyorum. Bir de Ermenice söyleyeyim: Yes kezi gi sirem. tzleyen günlerde, Belçika'da KürtçeTürkçe yayın yapan Medya TV'deki bir programa, Almanya'dan katılmak üzere gelen bir gazeteci arkadaşımı, TV merkezine götürdüm. Muzip arkadaşım beni TV yetkililerine, Belçika'da ADD kuruculanndan ohnam nedeniyle, Kemalist olarak tanıttı. Ben de orada tanıştığım. bizleri dostça karşılayan genç gazeteci adaylanna "Türkiye'nin, ne Türklerin ne Kürtierin ne de Ermenilerin olduğunu ve Atatürk'ün Anadolu mozaiğinden otuşturduğu ülkeye hep birlikte sahip çıkmak gerektiğjni" söyledim. Ermeni yurttaşlanmızla piknikte yaşadıklanmızı anlathm. Etkili oldum mu bilemem ama orada tanıştığım, Ferda, Başak ve diğerlerinin yüzünden de Agop, Bedros ve Nergiz'de olduğu gibi "bizhn diyarlann insan sıcakhğr yansıyordu. Öğlen yemeğinde açık havada tavuk ızgara vardı. Kürt yurttaşlanmız misafir severlikte Ermeni dostlanmızı aratmadılar. Sazımız ve Ermeni dostlanmız da olsaydı, birlikte Türkçe, Ermenice, Kürtçe şarkılar söyler, farklı renklerin oluşturduğu renk cümbüşünün zenginliğini görmek istemeyen gözlere sunardık! (erdincutku(a yahoo.com) Bizi izlemeye devam edin Bu "oyun" yeni degil. Yıllardır oynanıyor. Değişik senaryolar. değışik aktörlerle. Bu kez başrolde genç bir Alman var. Gelin adma Abraham diyehm. Ne de olsa dindar. Abraham, Tübingen Üniversitesi'nde din bilimı öğrenimine başladığı yıllarda bir Türk kızına kaptınr gönlünü. Çiçek'tir kızın adı. Aradan bir yıl geçmeden evleniverirler. Ikisi de genceciktir Kansmın Kayserili ailesinin dini bürün olması Abraham'ı rahatsız etmez. Kayınpeder de damadın Protestan olmasına karşı değildır. Teolog olmayı amaçlayan, damat Abraham, dinimize ilgi duymaya başlar. Hele kızın akrabalanndan, amcaoğlu Mürşit'le tanıştıktan sonra daha da çok. Abraham hem merakh, hem de iyi niyetlidir. Kimi üniversite arkadaşlan onun için "safin tekT demektedir. Kansı Çiçek'in türban takmaya başlamasına karşı çıkmaz. Mürşit onu cuma namazlanna götürmeye başlar. Amcaoğlunu camide çok kışi tanımaktadır. Abraham. namaz sonrasında bazı adamlann ellerinde poşetler cemaatten para toplamasına şaşınr. Fakat Mürşit "Bu paralar Almanya'da İslamı güçlendirme çabalanna harcanacak," deyince sevinir. _ ^ ^ _ ^ _ Çünkü İslam dininin ülkesinde gerçekten zor günler geçirdiğine o da inanıyordur. Destek görmesi, güçlenmesi kaçınılmazdır. İlerde teolog çıktığında, Müslümanlann dinlerini Almanya'da özgürce ve huzurlu bir ortamda yaşamalanna bir Protestan olarak mutlaka o da katkıda bulunmalıdır. "Böyle düşünmen güzeV der Mürşit. "Bu desteğe niçin hemen başlamryorsun? Ne de olsa üniversitede ve kilisede büyük bir çevren var." Otururlar, kafa kafaya verirler. Amcaoğlunun bazı düşleri yok değildir. Anlatır. Koyu Protestan Abraham. akrabası Müslüman Mürşit' in kafasından geçenleri mükemmel bulur. Hedef, Almanya'da Hıristiyanlar ile Müslümanlann bir arada mutlu ve banş içinde yaşamasıdır. "Bunun yolu dinlerarası diyalogdan geçer!" der Abraham. Kısa süre sonra da amcaoğlu ile birlikte "Hıristiyan-İslam Cemiyeti"ni kurar. Önce damat bey Hınstiyan Demokrat Bırlik (CDU) partisine üye olur. Çevrede ne kadar Müslüman, Hıristiyan dernek varsa tümüne sokulurlar. Kiliselerle radikal eğilimli Katolik ve Protestan kuruluşlar, Suudi yanlısı ya da Müslüman Kardeşler uzanhsı kımi dernek bizimkileri hemen kabullenir. Nurcularla, Nakşiler, ardından da Milli Görüşçüler amcaoğlunu içlerine alırken, "Bu çocuk ilerde işimize yarayabilir," diye düşünürler. Abraham'ı pohpohlar, onu el üstünde rutarlar. Zamanla ortak çalışmalara girişirler, etkinlikler düzenlerler Bu arada Mürşit teyze kızı Nurhak ile nişanlanır. Mürşit gıderek çok yönlü oynamaya başlar. Milli Görüş'e üye olur. Nişanlısını Emine Erbakan'ın altı ay süren "İslam dini üzerine uzman eğitimd" kurslanna yollar. Dinlerarası diyalog yolunda kimi Islamcı derneklerin yönetim kurullannda görev alır. Bu arada damat bey de CDU'da büyük adımlarla ilerlemektedir. "Almanya'daki seçkin Müslüman gençliği" adını verdıği bir tez yazar, ünıversiteyı bıtirir. Abraham artık bir "din uzmanı"dır. Tezinde, geçmişi Hızbut Tahrir'e uzanan, şeriatçı Explızit dergisi yazan. çok mimli bir Türk'ü kaynak olarak gösterir, düşüncelerine çok yer verir. Abraham'ın bu tezini kabul eden profesörün de Milli Görüşçülerle arasının iyi olduğu, onlann "Almanca İslanı din dersi" projesine destek verdiği bilinmektedir. Eyalet yönerimini elinde bulunduran CDU parti üyesi Abraham'a kucak açar. Genç teologa bir görev yeri yaratılır. Berlin Federal İçişleri Bakanlığı da Abraham'ın çalışmalanna parasal destek vermekten çekinmez. Olup bitenin farkına son anda varan Anayasayı Koruma Örgütü'nün dikkat çekmesi bir işe yaramaz. Abraham "Diyalog Sorumlusu" olur! Bu "onurlu" göreve atanmasının hemen ardından. şeriatçı Explizit dergisi yazanna yolladığı e- posta'da "Ortak çahşmalanmızm devamım ümit ediyorum,r der! Kahldığı açık-otunımlarda Pakistanlı şeriatçı El- Maududi'yi övmekten, radikal Islamcı kuruluş Murabitun'in Almanya sorumlusu Ebu Bekir Rieger'e arka çıkmaktan çekinmez. Görüyorsunuz, alan memnun, veren memnun. Bundan sonrakı gelişmeler mutlaka ıkinci bir "tiyatro oyunu"na da yeterince maîzeme çıkaracaktır. Bizi izlemeye devam edin... www.ahmet-arpad.de STUTTCART AHMET ARPAD oğolistan 'da devriminyüdönümü Moğolistan'da, 1921 de\*riminin yüdönümü olarak gerçekleştirilhor. Başkent Ulan Bator'a 35 kuüanan Naadam Festrvali çerçevesinde konser ve küometre uzakhktaki Khui Doloon Khudag köyünde fuarlann yanı sıra at yanşjanndan güreşe kadar yapılacak bir at yanşını bekleven MoğoDar pek uzanan geleneksel spor daDannda yanşmalar da de hejecanh görünmüyorlar. (Fotoğraf: REUTERS) Samba, MPB ve BossaNova Brezılya tarih, kültür ve hayatının en önemli unsurlanndan biri şüphesiz müzik. Tabii ki Brezilya'da en ünlü müzik çeşidi samba! Samba Kızılderili, Portekizli ve Afrikalılann ritim ve vokal stillerinden doğmuş. 1800'lerde Rio de Janeiro"da Afrika'nın Salvador şehnnden getirtilen köleler tarafmdan başlahlmış, 1920 ve 3O'larda dünyada ünlenmiş. Jlk samba plağı 1917'de Ernesto Santos'un (takma adıyla Donga'nın) şarkısı "PeloTelefone'' (Telefonda). Ünlü klasik sambacılardan bazılan Joao de Barro, Siho Caldas, VVîlson Batista ve Dorh'al CajmmL Samba yapmak deyince akla Karna\al gelse de samba bu şölene ancakl920"dedahil edilmiş. Ardından samba okullan açılmış, Karnaval bugünkü haline gelmiş. Her yerde ^~~ duyabileceğiniz samba yaşamın parçası. Orijinal adı "semba" olan bu dans Brezilyalılan fıkır nbr oynatıyor. Dansın temelı kalçayı oynatabilmek ve bu açıdan bizim göbek dansımızı hatırlatıyor. Amaç vücudun üst kısmını fazla kıpırdatmadan kalçayı bir o tarafa bir bu tarafa hızla sallayabilmek. Bu dans teknik olarak İcolay olsa da, hız açısından zor -o ayaklann nasıl kıpırdadığını göremiyorsunuz bile! Samba şarkılan bir temponun tekranndan oluşan. akılda kalan besteler. Brezilyalılar yoktan samba üretebiliyor -samba grubu (roda de samba) oluşturmak için gereken tek şey davul ve darbuka olarak kullanacağımz araç gereçler- bunlar teneke tabak bile olabtlir. Tavernalardaki canlı RİO DE JANEIRO samba müziği eşliğindeki muhabbet bizdeb fasıllara çok benziyor. Bir grup çalgıcı çalıp söylüyor. masadaki müşteriler içiyor, eşlik ediyor, arada ayağa sıçrayıp samba yapıyor... Tabii farklar müzik, dans ve dil. Ama insanlann tavırlan, ortamdaki enerji aynı. Olabildiğince sık gıttiğim tavernalarda elimdeki içkiyi kaldınp rakı olduğunu hayal ettiğim. hatta arada "Hiç aynlamam derkeeennn, kavuuşmak hayal oooMuuu!" diye bu sözlenru pek bilmediğım şarkılara katıldığım da olmuyor degil! Brezilya'nın önemli danslanndan biri aynı zamanda bir dövüş sanatı. Bugün ister spor ister dans olarak öğrenilen capoeira dansının hikâyesi çok ilginç: ^ ^ ^ ~ " ^ ~ ~ Orgütlenme ve ayaklanmadan korktuklan için Avrupalılar Afrikalı kölelerin ^cutlannı geliştirip güçlendirecek fiziksel çalışma yapmalannı yasaklamış. Afrikalılar da capoeira'yı dans olarak geliştirmişler; aslında müzik eşlığinde yapılıp estetiği olsa da bir dövüş sanatı! Fakat Avrupalılar bunu töresel bir dans sandıklan için yasaklamamış. Klasik müziğe bakacak olursak en önemli besteciler Antonio Carlos Gomes ile hem Avrupa hem Afrika hem de Kızılderili unsurlannı kullanan Heitor VTlla- Lobos. Özellikle 1990'lann başında dünyada "YasakDans" diye ünlenen Lambada isel970'lerde Amazonlarda doğmuş. Bu erotik dansın temelinde Afro-Brezilya ritmleri yatıyor. Bumba-meu-boi ise BARIŞ GÜNERSEL drama, dans, müzik ve şarkı kullanarak Afrika törelerinde kutsal ruhlann ölüm ve dirilişini işleyen efsaneleri yansıtan bir etkınlik. MPB (Musica Popular Brasileira - Popüler Brezilya Müziği) 19601ann ortasında rock müziğin etkisi ve elektrogitann kullanımının yaygınlaşmasıyla ortaya çıkmış. MPB halkın askeri rejime (1964-85) karşı hislerini dile getirmiş ve adeta bir protesto aracı olmuş. Chico Buarque, Edu Lobo, Sergio Sampaio, 1un Maia MPB'nin ilk ustalanndan. Son zamanlann ünlü isimleri ise Lulu Santos, Ed Mota, Marisa Monte ve Adriana Cakanhotto. Dunyaca ünlü bir Brezilya müziği türü de Bossa Nova. Brezilya kültüründe devrime yol açan Bossa Nova 1950 ve 60larda "Sambao-dor-de- coto\«k)" (nostaljik bir samba türü) ile cazın kanşmasından doğmuş. 1950'lerinargosunda "bossa" modaya uygun demekmiş. Bossa Nova yani "Yeni Moda"nın ünlü bestecileri Joao Güberto, Antonio Carlos Jobim ile \Tnicius de \loraes, en güzel örneği ise tngilizceye çevrilip Frank Sinatra'nın söylediği "Garota de Ipanema" - "Girl from Ipanema". Bu isimde bir de film çekilmiş. Bu yıl ünlü manken GiseDe Bündchen'in o\Tiadığı bir TV reklamının müziği de bu şarkıdan esinlenerek yapılmış. Aslında reklamı yapılan sandalet bu yıl dünyada ve Türkiye'de de yeniden moda olan parmak arası tokyo, pek de bir özelliği de yok. Ama Giselle'in saçlannı savura savura yürüy r üşünden mi, müziğin Girl from tpanema'yı çağnştırmasından mı bilinmez, bu terlikler herkesin ayağında. Benim de! bgunersel2@hotmail.com Avignonlu Temmuz Böcekleri: IS'ler 4 IV'üitür çok pahah, cehaleti JVdenejin" veya Bertolt Brecht'ın ünlü deyişlerinden birinde olduğu gibi "Mücadeleye kaülmıyorsan. mağlubheti destekliyorsun", benzen onlarca ifadenin yer aldığı yuz binlerce bildiri, afiş ve pankart 7 Temmuz'dan ben, eski Avignon kentınin \itnn, duvar, sokak, meydan ve kaldınmlannı süslüyor. On binlerce turist, tiyatro ve gösteri sanatlan tutkunu, her tarafi buram buram Ortaçağ, tarih kokan bu dev sahneyi hak kavgalanmn başkentine dönüştüren binlerce "Intermhtents du Spectacle (ISyGötürü ve düzensiz bir düzenle gösteri sanatlannda çahşan ve geürini sadece bundan kazanan meslek erbabuu" (tiyatro-sinema oyunculan, dansçılar, müzisyenler, teknisyen, bir kısım yapımcılar ve yönetmenler) biraz hayret, epeyce de hayranhkla izliyorlar. Abartmasız dünyanın en zengin, en renkli Tiyatro ve Dans Festivali Avignon Şenliği 57 yaşında, 1968 'de bile tanımadığı bir hercümerç yaşıyor Çoğu 100 yaşını aşkın 3 bin dev meşe ağacının serin yapraklan arasında keyıf süren "ağustos böcekleri''nin cırcırlannı, akşam üzerleri eylemcı "temmuz böceklerTnin "grev, grev, gre\"leri bastınyor. Başta "Fransa Şirkederi Hareketi- MEDEF" bütçe açıklannı kapamak için en kolay kalemlerden başlamak gereğini hisseden Jean-Pierre Raffarin hükümeti ve sağın nadir sözüm ona sanatçı duyarlılıklı politikacılanndan Kültür Bakanı Jean- Jacques AUlagon, 117 bin (45 bin sanatçı, 75 bin teknisyen, idareci ve işçi) kişiyı içeren IS'in "smıfsal kıskançlık" yaratacak kadar gözlere batan "Işsiziik Sigortasını" değiştirmek üzere bir reform tasansı hazırladı. Goşist çevrelerin pek lıberalleşmiş (!) konfederasyonu CFDT sendikası ve diğer 2 azınlık sendikası protokolü 27 Hazıran'da imzaladı. Tek dişi kalmış dinozorlann sendikası CGT ise FO eşliğinde (bir başka azınlık sendikası) protokolü reddederek IS'ın yüzde 80'inın desteğiyle çeşitli Yaz Festivalleri etrafmda direnme karan aldı. Yine MEDEF'in deyişiyle bu "böceklere'' (kamuojaına alttan alta parazitler, rateler -işsiz güçsüz takımı- diye yaydılar) ödenen para işsizlik sigortası bütçesindeki açığın 3'te 1 "ini oluşturuyordu. Fransa"daki 3 milyon işsizin aldığı ortalama tazminatın bir hayli üstünde paranın, daha az çalışarak daha çok işsizlik ücreti diye "sanatçı- teknisyen takunma verümesi" argümanı, popüler olabilme arzusuyla kavrulan hükümete cazıp bir politik kaldıraç gibi geldi. Patronlann patronu MEDEF Başkanı Senyör Eraest- Antoine SeiBiere yangından istifade körükle koşturdu: "Gösteri dünyasmda olanlar skandaldır™ IS'lerin işsizlik ücretini özel sektör emekçileri ödemektedir.. Azmhk sendikası da ne demekmiş, birileri PARIS protokolü imzaladığına göre, hükümet kararlan uygulamahdır. MEDEF sıfatiyia görevimiz bu tip reformlan provoke ermektir_" Senyör provoke etmeyi başardı: IS'ler protokol geri çekilinceye kadar eylemlerinden taviz vermeyeceklennı duyurdu. 28 Temmuz'da Paris'te başlayan grevler, yürüyüşler, TV programlan. fılm çekimlerini engelleme, belli başlı festivalleri, konserleri aksatmak gibi eylemler Fransa'yı sanverdi. Ancak sanmayın ki bir avuç komando 600 civannda festivali basıp da eylem koyuyor. Yalnızca her girişimin kendi çalışanlan uygun bulduklan ölçülerde eylemler koyuyor. Hem de ne kayıplar pahasına. 1999 sonu iribanyla, Fransa'nın 25 milyonluk aktif nüfusu içinde geçici kontrat veya kontratsız çahşan oranı yüzde 7. IS'ler arasında bu oran yüzde 4O'ı aşıyor. Koşullan sömürenler yok mu? Reforma gerek yok mu? Elbette ki var. Ama sağ iktidar suiistimalcileri bulacağına sistemi yıkmayı planlıyor. Hedef: 1968'den yeni bir rövanş almak. Ancak son yoklamalara göre Fransızlann yüzde 67'si eylemcilerden yana, yüzde 21 'i kayıtsız ve ancak yüzde 8'i karşı. Ve, 117 bin kişilik IS, hani o parazit böcek ordusu var ya, onlar 2OO2'de GSMH'nın yüzde 3.5'ini üretmiş. Işte "Fransa tstisnasTnın sun. Işte Hollywood'a kafa tutan, dünyaya nice kültürel faaliyetin öncülüğünü başarmış bir ülkenin sırn. Ne o, IS'ler 12 ay gibi bir sürede 507 gün çalışhklannı ^ ^ ^ ^ ^ ^ kanıtladıklan ^^~"^^ mm takdirde işsizlik kasasından öteki çahşanlardan daha fazla işsizlik ücreti alıyorlarmış. Raffarin-Aillagon ikilisi tutturmuş, hayır işsizliğe hak kazanmak için 10 ayda 507 gün çalışmak zorundasınız. Aksi takdirde tazminat yok... Çarşamba günü etkileyici bir sessizlik içinde A\ignon sokaklannda yürüyen, çoğunun ağzı kara bantlı 5-6 bin kişilik kortejin önündeki pankartta şöyle yazıyordu: "Ruhta Ohun". Avignon Festivali'nin açılışlannın yapıldığı Papalar Sarayı'nın önüne gelindiğinde fisıltı halinde başlayan ve gittikçe yükselerek gökkubeyi inleten 15 dakika sürecek ve ağustos böceklerini susturan temmuz böceklerinin yalnızca şu gür nağmeleri duyuldu: "on creve~. en greve / geberiyoruz_ grevdeyiz". Perşembe günü direnişin simgesi haline gelen 57. Avignon Festivali'nin hem başlayamadan bittiğini, hem de 23 yıllık festival yönetim kurulu başkanlığının sona erdiğini duyuran Bernard Faivre d'Arcier katılımcılarla paylaştığı "tarihi hüznü" vurgularken topu iktidara ama biraz da CGT ve direnişçilere atıyordu. Onu içimiz ezilerek dinlerken birkaç gün önce IS'lerin dağıttığı bir bildiride gözümüze çarpan bir cümleyi hatırlamadan geçemiyorduk: "Ülkenizin sizin için bir şeyler yapmasını bekleme>in, siz ülkeniz için bir şeyler yapın_." UĞUR HÜKÜM
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear