Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 2000 SAL
14 JvLJJ_il U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
'Pazartesi Perşembe' dö 1SU
Devlet dairelerinde "iş takip
etmek" hepımizin karabasanıdır.
Ağır ışleyen ya da işlemeyen
bürokrasmin çarklanna
yakalandmız mı başı sonu belli
olmayan bır serüvenın içine
girmışsiniz demektir. Yıllarca
uğraşabilirsiniz ya da yılgınlığa
uğrayıp işinizi takipten bütünüyle
vazgeçebilırsiniz. Yılbaşı arifesinde
ödemek durumunda bırakıldığımız
"ek- vergi" için yağmur, kar altında
kuyruklarda bekleyışimizi, geçen
gün annemin kaybolan nüfus
kâgıdını yeniletirken rahmetli
büyük annemin "Neyir" olan adının
"Nehir" olarak yazılmasmı
engellemek için en az 3-4 memurun
kaç gün boyunca didiştiğini
anımsayınca, bürokrasimizin
bilgisayar çağına girmiş olmasına
karşın "doğm işlem"i aynı
"daire"ye 3-5 kez gidip gelmeden
gerçekleştirme adma daha ne çok
yol almamiz gerektiği de ortaya
çıkıyor.
Osmanh'nın son dönemlerinde iş
takibıni kolaylaştırmanın yolu
rüşvetmiş. Memurla iş takipçisi
arasındaki bir çıkar ortakhgı...
Cumhunyet döneminde bu
uygulama ne düzeyde sürdü, bu işi
araştırmış olanlar bilır. Turgut
ÖzaTın "Benim memurum işini
bilir" özdeyişinın topluma mal
olmasının ardından yaşanan "dev
boyutiu" olaylan ise yıllardır
özellikle L'ğûr Dûndar'ın
"Arena"sında izlemekteyiz.
Musahipzade Celal'in 1931 'de
yazdığı "Pazartesi Perşembe",
bürokrasi erkının bir kınntısını bile
ele geçirmış olsa, işini bilen
kışılenn vatandaşın cebinden ya da
yasalann boşluklanndan
yararlanarak nasıl yolunu
bulduğunu, dahası, daha da
beceriklıyse, devlet katında nasıl
yükseldiğini komedinin yaman
abartma silahına sanlarak dile
getirir.
Toplumsal yergınin an gülmeceyle
buluşturulduğu bir oyundur
"Pazartesi Perşembe". Uyancı
olduğu denli eglendincidir. Klasik
Batı güldürûsünün ürünü olan -' •
"dolantT (bırbirine bağlı olaylar
dizisi) çerçevesi içıne yerleştirilmiş
olmakla birlikte, geleneksel halk
tiyatromuzun "açık bjçim"
ozellikiennin sağladığı zengin
anlatım boyutlanna da sahiptir.
Görsel düzeyde bir dolu sahne
olanağina açıldığı gibi "nükteH
söyleşim"' düzeyinde de müthiş bir
tat içerir.
Adana Devlet Tiyatrosu'nda
sahnelenen oyunu Ayşenil
Şamlıoğlu yönetiyor. Geçen yıl aynı
ekiple sahnelediğı Dürrenmantt'ın
"5. Frank"ıyla Uluslararası
lstanbul Tiyatro Festıvali'ne
katılan, aynca yine aynı festivalde
sunulduktan sonra Berlin'deki bir
• Şamlıoğlu dramaturjisini sahneye aktaran Adana Devlet Tiyatrosu oyunculannın, oyuna
akıllan. yürekleri ve olanca enerjileriyle asılması sonucunda, ortaya incelikle uygulanrruş bir
seyirlik şölen çıkmış. Yine de 'söz'. 'nükte', sahnede yer alan görsel-işitsel şenlik içinde taşıması
gereken işlevi yerine getiremiyor.
Musahipzade Celal'in 1931'de yazdtğı 'Pazartesi Perşembe' işini bilen Idşilerin devlet kadnda nasıl yükseldiğinj işhyor.
başka uluslararası festıvale
götürûlen Murathan Mungan'ın
"Geyikler Lanetler"inde geyik-
kadın Cudana'yı oynayan
Şamlıoğlu, ıki yıl içinde üçüncü
kez "vunıcu" bir çalışmayla
karşımızda.
Osmanh minyatürlenndekı çok
katlı yapılann sevimli
perspektifıyle oluşturulmuş bir
tasanm içinde deviniyor oyun.
Böylece tüm giriş çıkışlar bu
tasanm içinde yer alıyor. Oyun alt
katta kukla ve Karagözjestlenyle
oynanırken, üst katın pencerelen de
bir "hayal perdesi" oluşturuyor. Az
sonra oyuna katılacak kişıyi önce
hayal perdesindeki yansımasıyla
tanıyorsunuz.
Bu genel hareket düzeni
içinde Karagöz ve ortaoyunu
tipleri Musahıpzade'nin
oyunuyla bütünleşıyor. Sahnede
Kemal Günûç'ün müzık
düzenlemesini tef, lftman,
kanun, klarnet, ut ve ritim
kullanımıyla seslendiren, Osmanh
giysilenne bürünmüş bır de
orkestra var. Cihan Yöntem'ın dans
düzeni, Gül Emre'nin giysı tasanmı
ve dekor uygulamasıyla dört
dörtlük bir altyapı oluşturulmuş
yapıma. Kılı kırk yarartitizlikle,
estetik kaygıyla ve bilgiyle
yoğrulmuş, nice emek harcanarak,
İcusursuz bir takım anlayışıyla
gerçekleştirilmiş. zekâ ve düşgücü
ürünü bir yapım izliyorsunuz.
Özgün, şaşırtıcı biçımde ince
duyulu, son derece esprili ve
ıncelıklı buluşlarla dolu olan.
Söz gelımi, sahnedeki
Osmanlıca söylemı, zaman zaman
kafasını Karagöz perdesinin
şurasından burasından ıçeri
sokmuşçasına ortaya çıkararak
günümüz Türkçesıne bır TV
sunucusu netliğıyle çeviren oyun
kişisi... Ya da toplumda rütbe ve
servet açısından yükseldikçe
zenginleşen giysileri önlerinde
tutarak devinen ve gerideki
baldmçtplakhklan da gözler
önüne serilen kişilerin
grotesk görüntülen...
ODTÜ'lü bir mimar ve
Konservatuvar eğitimi görmüş bır
sanatçı olmanın birikiminin ve
ayncahğının yaratıcılıkla, hünerle,
çahşkanhkla buluşturulduğu
Şamlıoğlu dramaturjisini sahneye
aktaran Adana Devlet
Tiyatrosu 'nun çoğunlukla genç
oyunculannın, oyuna akıllan,
yüreklen ve bitip tükenmezmiş
duygusu veren enerjileriyle
asılması sonucunda ortaya son
derece incelikle uygulanmış bir
seyirlik şölen çıkmış.
Ancak...
Ancak, göz ardj edilemeyecek bir
sorunu da içeriyor yapım.
Musahipzade Celal tiyatrosunun
vazgeçilmez bir özelliğı seyirlik
geleneğimizın sunduğu biçimsel
zenginlikleri içermesiyse, bir başka
vazgeçilmez özelliği de "nûkteli
söyleşim". lstanbul Şehir
Tiyatrolan'nın 6O'lı yıllara
ulaşabilmiş ustalannın
Musahipzade oyunlannda kotardığı
Osmanlıca revnakh, nükteli
söyleşimlerin tadını almış bir
izleyicinin Adana Devlet Tiyatrosu
yapımındaki eksıklıği duymaması
olanaksız. "Söz" dışındaki işitsel
öğelerin, müthiş görsel öğelerle
buluşarak yanşa girdiği bir sahne
ortamında oyunda ne olup bittiğini
izlemeye çahşmak "yorucu",
neredeyse "sersemletici'' bir
deneyimden geçinyor seyirciyi. Bir
başka deyişle, "söz" ve "nükte",
sahnede yer alan görsel-işitsel
şenlik içinde taşıması gereken işlevi
yenne getirmiyor.
Şamlıoğlu gibi ne yaptığını iyi
bilen "yeniBkçi" bir sanatçıya
Darülbedayi biçemine geri dönmeyi
önermiyorum kuşkusuz. Ancak,
tumturaklı Osmanh nüktelerinin
tadının ve bu tadı kotarma yolunda
gerekli oyunculuk hünerlerinin
sahnelerimizden yok olmasına da
kıyamıyorum. Oyunun
minyatür/Karagöz/ ortaoyunu/kukla
"görselliği/işitseUiği'' içinde oluşan
stilizasyona dayalı hızlı devinimi,
metındeki "söz"den ve *nükte"den
vazgeçilemeyeceği noktalarda
yavaşlarılıp, oyuncunun "söz"le ve
kendi "ses"iyle doğal biçimde
buluştuğu anlann sıcaklığı sahneye
getirilemez miydi? Oyunun genel
dramaturjisini hiçbir biçimde
bozmayacak bu "yavaşlama"yı
dengeleme adına kimi "görsd"
öğeler bir oranda seyreltilemez
miydi? Bu yapılabilseydi,
yapımdan alacağunız tat ikiye
katlanmaz mıydı?
Bunlan düşündüm, bu yıl Devlet
Tiyatrolan'nın en önemli ve
başanlı çalışmalan arasında yer
alan "Pazartesi Perşembe
w
yi
izlerken...
DÜZELTME
tki hafta önce yayımlanan "Ayakta
Alkışlanan OyunJar" başlıklı
yazımda yedi alt başlık kullanarak,
çeşitli illerde sahnelenmiş yedi ayn
Devlet Tiyatrolan yapımından söz
etmiştim. Dizgi sırasında kimi alt
başlıklann çıkanlmasıyla yazıda ele
alınan üç oyunun "adı" ve hangi
Devlet Tiyatrosu tarafından
sahnelendiği anlaşılmaz olmuş,
paragraf düzeninin de yer yer
değiştirilmesi sonucunda
okuma ve kavrama edimi
güçleştirilmiştir. Ali Hürol'un
Ankara'da sahnelediğı Georges
Feydeau oyununun adı "Bityemgi",
Kâzım Akşar'ın yine Ankara'da
sahnelediği Plinio Marcos oyununun
adı "Gece O Kadar Kiriiydi ki tkisi
de Kayboldu", Erhan Bener'in yazıp
Nurhan Karadağ'ırı Dıyarbakır
Devlet Tiyatrosu'nda sahnelediği
oyunun adı da "Şahmeran''dır.
Düzeltir, özür dileriz.
Altın Lale listesinin yanmda Angelopoulos'ım 'Leyleğin Geciken Adımı' da gösterilecek
Festivaldeyınışmafilmkninin günü
CUMHÜR CANBAZOĞLU
Bugünün festival programında genellikle ya-
nşma filmleri ağırlıkta. Program Emek'te Kor-
kunçMuzur'la başlıyor: Yetmişlı yıllarda Fas; Hın-
dıstan'a ve Nepal'e kadar gidemeyenlerin kaçış
yenydi. Beşbuçuk milyon dolarlık Korkunç Mu-
zur'da 25 yaşındaki Julia da 'kendıni keşfetmek'
üzere, iki küçük kızıyla Fas'ın yolunu tutuyor ve
yeni bir yaşama başlıyor... Kate VVinslet, koku-
îar. müzık, farklı ilışkıler. yaşantılar ve ezgotik
görüntüler EstherFreud'un anı kitabından yarar-
lanan Gilies Mac Kinnon gözüyle Batılı bir Do-
ğu öykusü.
Ikinci film Obuanın ÇağnsTnda (Altın Lale için
yanşıyor) Claudio MacDowell da bu kez Latin
Amenka'dan farklı bır mekânda nefes almak ıs-
teyen ınsan yüreğini. Brezilyalı bir müzisyeni an-
latıyor.
Diğer Altın Lale filmi Son Dans ise Hindis-
, tan"dan bır kadın portresı ve masalla kanşmış
•gerçekler...
Atias-1'deKen Loach'dan yine çarpıcı bir öy-
kü var programda: AyakTakunı. Fılmin merke-
zinde iki genç insan; bıri hapisten yeni çıkmış,
sahte ısımle inşaatta çalışan gündelik işçi. diğe-
n şarkıcılıkla geçimıni sağlayan şarkıcı adayı
genç kız. Thatcherpolitikalannın yıkamadığı iyi
insanlardan oluşan 'proleter' bır grubun trajiko-
mik serüvenlen...
tkinci fılm Molokai'nin konusu ise şöyle: Ge-
çen yüzyılın sonu; Hawai'de Protestanlarla Ka-
tolikJer arasında iktıdar kavgası da yaşanıyor. Bu
arada bölgedekı cüzamlılar Molokaı adasına sü-
rülüyor ve Katolik rahip Damien de adadaki cü-
zamlılann yanına gidiyor...
Atlas-2'nın 12.00 matınasında Altın Lale için
yanşanTim Robbins, Ve BeşikSaDanacak'ta ger-
çek bir ola> ı anlatıyor. 1936'da Orson Welles ile
yapımci Houseman polisın karşi çıkmasına rağ-
men hükümet karşıtı bir oyunu sahneye koyma-
> a çabalı>orlar Onlarca yıl sonra Robbins bu öy-
Paul Cra'un yönettiğı,
Belçika yapunı 'Molakai'
aynı adada yaşayan
cüzamlılar \e rahipkri
konu ediniyor.
küyü beyazperdeye taşıyor... Tiyatro dünyası ve
dönemin ABD iç politikalannı vansıtan iyi bir
film...
Charies Matton'ın fılmi Rembrant'ta. genç
Rembrant V'an Rijn, adı duyuldukça. aristokrat-
lara nasıl resim yapılacağını öğreterek kendine
büyük bırev alıyor. Ancak zamanla Rembrant'ın
yerleşik değerlere karşı yaşantısı. masraflannı
karşılayan seçkin smıfin üyelerini ona yabancı-
laşhnyor..
Halepçe katliamından bir sayfa
Bır başka sanatçı öyküsü de Goutam Ghose'un
Ray'i. Hindıstan sinemasının en başanlı ismi Sat-
yajit Ra> ııı yönetmen. yazar, çizer yanı ve gizlı
dünyası üzerine yan belgesel bir çalışma.
Tlıeo Angelopoulos'un başyapıtlanndan olan
Leyleğin Geciken Adımı tam anlamıyla bır me-
taforlar filmı. Yunanıstanla Amavutluk sınırın-
da bir yerde gazeteci karşılaştığı patates üreticı-
lerinden birini, yıllar önce kaybolmuş bir politi-
kacıya benzetiyor. Usta'nın filmde derdi bu gi-
zemı çözmek yenne kendinı arayanlara kapılar
açabılmek...
Alkazar"m ilk filmi yanşmacılar'dan Yeniden
Bulunan Zaman: 1922. Yazar Marcel Proust ölütn
döşeğınde fotoğraflara bakarak geçmiş günlen-
nı anımsar. Yaşamının tek anlamı, yapıtlannın
gerçekliğinde yatmaktadır... Bu psıkolojik dram,
Marcel Proust'un ünlü klasiği Geçmiş Zamanın
Peşinde'yı. iç monologlanna ve bilinç akışına sa-
dık kalarak be>azperdeye taşıyor.
Gölün Lancelotsu, Bresson'ın 25 yıl hazırlan-
dıktan sonra çektiği yapıt. Tarihı bir film içinde
Bresson ölüm ve yaşamın ağırlıklannı, şövalye-
lenn anlamsız seferlenni tarihi malzemeye itıbar
etmeden, öyküye güncel bazı yorumlar getirme-
den anlatıyor.
Diğer yanşma filmi Acılar Limanı'nda. genç
Danımarkalı yazar Espen Arnakke, âşık olduğu
Jenn'yi etkilemek amacıyla son otobiyografik
yapnının bir kopyasını ona veriyor. ..Sandemo-
se'nin yaşamı ve yapıtlan üzerine kurulu Acılar
Limanı, deniz görüntülerini bir gemici öyküsüy-
le destekleyerek doğanın tadını çıkartıyor...
Bugün Ulusal Yanşma'nın fılmlerinin göste-
rimlen de başlıyor. BeyoğJu Sineması'nın ilk fil-
mi Snıır'da 1988 Halepçe katlıamı sonrası Diyar-
bakır'da toplanan yardımlan Dicle Üriversite-
si'nden bir grup öğrenci Kuzey Irak'a götürüyor.
Aralannda, Kejan aşiretinin ağasının kızı Helin
de var. Insani gerekçelerle başlayan yolculuğun
sonrası beklenmedik olaylarla gelişiyor ve genç-
ler kandilennı bir savaşın içinde buluyor...
Edebiyattan bevaz perdeye
Çılgın İngilizcede Li Yang, binlerce öğrenciye
ders veren bir ingilizce öğretmenidir. Zamanla ders-
lerinı insanlann kendini kanıtlamaya yönlendi-
ren aktif bır profesyonel yönteme dönüştürmüş-
tür. Ancak her şeyin ötesinde, Li Yang kapitaliz-
me ve kişisel başanya dayanan siyasal doktrinin
deöncüsüolunca... Zhangiruan'danilginç birbel-
gesel.
Edebiyattan Beyazperdeye bölümünde göste-
rilen Atrf Yılmaz'ın Eylül Fırhnası adlı yeni ya-
pıtı sinemalardan sonra bir de festivalde sinema-
severe ulaşıyor. Film, 12 Eylül harekatının ardın-
dan yaşanan acılan, olaylan, darbenin sosyal,
kültürel ve psikolojik etkilerini bır çocuğun gö-
züyle inceliyor...
Kadıköv Reks'te gün Kuzey Varoşlan'yla baş-
lıyor. Viyana'nın kuzeyindeki kenar mahalleler-
de tutunmaya çalışan, umudu arayan, toplumsal
ve etnik açıdan birbirlerinden farklı beş gencin
ümitsiz öyküleri; yönetmen Barbara Albert.
Sıçan Avcısı ise okullu genç yönetmen Lynne
Ramsay'in Glasgow'da kanallar ve çöpler ara-
sında günlerini geçiren bir çocuğun dünyası üze-
rine cesur ve derin çalışması.
Angefica Houston'ın Irlandalı dul bir kadının
ayakta kalma savaşını anlattığı Agnes Bnmne'sı
ile Macar fldiko Enyedi'nin Büyûcü Simon'u
Reks'in diğer filmleri.
YAZIODASI
SELİM tLERİ
Çiçekçiye Gitmek
Virginia Wootf, çok sevdiğim romanı Mrs.
Dallovvay'de Clarissa Dallovvay'in sabahını çi-
cekçiye gidişle açar. Londra, 1920'ler. Haziran
ayı. Dış görünümde her şey güzeldir. Taptaze
çiçekleriyle çiçekçi dükkânı bu sabaha daha
da anlam katar.
Gerçekten de çiçekçiler hep umut verir ba-
na. Bir çiçekçiye gitmek, dükkânın vitrini önün-
den geçmek, sergilenen güzelim çiçeklere göz
ucuyla bakmak... Bunlarçok hoşuma gider.
Bir şeylerin heyecanı söz konusudur. Sevgi-
linize, dostunuza çiçek alacaksınız. Belki biryıl-
dönümü. Belki bir akşam yemeği. Hepsi olabi-
lir. Ya da evinize çiçek alıyorsunuz, evinizi gü-
zel göstermek istediğiniz konuklanniz gelecek.
Her çiçek alışın ayrı bir öyküsü yok mudur der-
siniz.
Çiçek, buket, demet dendi mi, çogumuz ille
güllerle baş başa kalınz. Kim aklımıza oymuş-
sa, çiçeklerin kraliçesi güldür. Kırmızı güller, sa-
n güller, açık, uçuk kavuniçi güller. Bakın, kır-
mızı da pembe, pembe de kırmızı güller. Ama
ben güllerin beyazını severım. Uzak, donuk, bir
yandan da içli, yalnızdır beyaz gül.
Gül de, başka çiçekler de, dedim ya, çogu kez,
sevda hikâyelerinin simgesidir. Bukete sıkıştı-
nlmış bir mektup, iliştirilmiş kartvizit... Kimbilir,
belki de bu yüzden çiçeklerin gizli dili olduğu-
na inanılmıştır.
Sözgelimi karanfil... Karanfil banşmayı, neşe-
li, eğlenceli günler yaşamayı söylermiş. Karan-
filler nice yıllardan beri renk renk; çok sık rast-
ladığımız kıımızısının, beyazının, pembesinin
yanı sıra, koca kafalı sanlar, maviler, işte hepsi
göz okşuyor.
Eskiden çiçekler mevsimine göreydi. Sonba-
har dendi mi, kasımpatılarboy gösterirdi. Bu ka-
sımpatılar dünya yazartannın gönlünü çelmiş
olmalı. Pierre Loti'nin öyküsünün adı Madam
Krizantem. Yani Kasımpatı Hanım. Steinbeck'in
de Kasımpatılar adlı bir öyküsü var. Clarissa
Dallovvay'in girdiği çiçekçide kasımpatı yoktu
galiba.
Ama şebboy vardı galiba. Süsenler vardı, rtır-
şahiler...
Eskiden bilmezdik, şimdi birde 'erengül' var.
Adını seviyorum, gülgillerden herhalde, gülü
andınrçiçeklenni seviyorum. Erengül dendi mi,
bilmem neden, Refik Halid'in roman kişilerinin,
öykü kişilerinin adlan geiiyor aklıma.
Çiçek adlannın çoğu, Türkçe'mizde, çiçekler
kadar güzeldir. Ama bazı çiçeklerin adını bilmem.
örnekse şu san çiçekler, art arda, sarı bir or-
man duygusu bırakıyor. Sıcak bir sonbahar gü-
nü gibi.
Alman papatyasını yeni öğrendim. Zaten es-
kiden o kadar sık boy göstermezdi Alman pa-
patyası, çiçekçi dükkânlannda. Şimdi her ren-
gi gönül yakıyor, sansı da, yavruağzı da, hele
ateş kırmızısı... Bu renkleri nasıl edinmişler?
Yalnız renkleri yeter, hülyalar kurmaya.
Çocukluğumda çiçeklerin en pahalısıydı or-
kide. Istanbul'da bir iki çiçekçi satardı. Vrtrinde
gördünüz mü, adetatelasa kapılırdınız, önünü-
zü ilikleyeceğiniz gelirdi. Şimdi yine pahalı mı
orkide... Gerçi orkideyi pek sevmem. Ama ba-
har çiçekleriyle iç içe oldu mu, birden güzelle-
şiyor.
Çiçek düzenleme başlı başına bir sanat.
Bir başka sanat da, saksı çiçeklerini yaşat-
mak. Açelyalar, Afrika menekşeleri, yılbaşı çi-
çeği... Saksılar içinde size emanet edilmişler. Su-
yuydu, toprağının değişmesiydi, hepsi emek
ister. Peride Celal eşsiz öyküsü Çukur'da sak-
sıdaki bitkinin serüveninden bütün bir yaşama
açılır. Bir başyapıttır bu öykü.
Saksı çiçekleriyle konuşmak gerekirmiş. Yıl-
lar önce söylemişlerdı. Inanmamıştım. Şimdi
de konuşmuyorum saksılardaki çiçeklerie. Ama
konuşmak geçiyor içımden.
Aslında degiştim, bütün çiçeklerie konuşma-
ya ihtiyaç duyuyorum. Yıldızpatıların eflatunla-
nna tutkumu, zambaklann romantizmine gönül
verdiğimi, güllerden, şebboylardan ibaret dün-
yada yaşamak istediğimı onlara söylemek te-
laşındayım.
Evet, yolunuza çıktı mı, çiçekçi vitrinini gör-
mezden gelmeyin. Içinizi açacak her şey ora-
da, çiçekçide. Bütün çirkinlikleri unutacaksınız.
Çiçeklerin mucizesi birdenbire dindirecek kal-
bimizdeki ağnyı.
BUGUN
• tÜ ÖKM BtLGİ KULÜBÜ KÜLTÜR
GÜNLERİ çerçevesinde 15.30'darektörlük
binası önünde ressam Gunseli Kato ile bir
performans (resim, müzik, dans) gösterimi
gerçekkştirilecek. (514 03 75)
• ADAM KİTABEVt'nde saat 16.00'da Server
TanilM ve Turiıan Selçuk'un imza - söyleşi günü
düzenleniyor. Selçuk'un 'Voltaire - Candkte
Sergisi' de görülebilecek. (293 41 05)
• GÖÇERLERde saat 20. 00'de Yakup
Hapyan'ın 'Tamilnadu'dan
Kerala'ya'(Hındistan) başlıklı saydam gösterisi
izlenebilir. (0216 414 44 74)
• KADIKÖY HALK EĞİTtM MERKEZİ'nde,
saat 19.30'da şef Alpaslan Ertüngealp
yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası,
viyolada Ruşen Gûneş'i, kemanda Cihat Aşkın'ı
solist olarak dinleyeceğimiz bır konser verecek.
(336 12 00)
• BtLGİ'DE StNEMA'da saat 19.00'da başrolde
Jeff Bridgesi izleyeceğimiz Steven Lisberger'in
yönettiği 'Tron* göstenliyor. (216 23 15)
• CRR'de saat 19.30'da Eric Vaarzon Morei
(gitar) ve Tahir Aydoğdu (kanun) yönetıminde,
'Tasavvuftan Filamenkoya' başlıklı konser
izlenebilir. (232 98 30)
• AKSANATta saat 12.30 ve 18.30'da DVD'den
'Ehis 1956' adlı Elvis Presley belgeseli
izlenebilir. (252 35 00)
• TARDK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR
MERKEZİ'nde saat 18.00'de Fırat Kızıltuğ
'Mimari ve Musiki' başlıklı bir söyleşi
gerçekleştirecek. (293 12 70)