02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLUL1999 SAU 14 kultur^cumhuriyet.com.tr PORTAL DİKMEN GÜRÜN Yaşam ve gökkuşağı renkleri• tzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Izmit ve çevresinde depremden etkilenen çocuklara 'yaşam desteği' veriyor. Işıl Kasapoğlu'nun fikir babası olduğu projenin temel amacı sanat yoluyla çocuklan yaşamla yeniden buluşturmak ve banştınnak. Adapazan, tzmit Gölcük, Yalova, De- ğirmendere, Karamürsel, Istanbul. Yıl- lar önceki güzellikleri, dinginliği düşü- nüyorum... Bir gece içinde ölen onca in- sanı düşünüyorum. Geride kalan onca canı düşünüyorum. Acı ve öfke sanyor benliğimi. • • • Feneton'un 1697'de yazmış olduğu 'Te- lemakhos'un Başından Geçenler'i oku- yorum. Çevirmen Ziya Ihsan. önsözün- de bizde çeviri hareketinin bu eserle baş- ladığına değmiyor. Babası Odysseus'u arama>'a çıkan genç prens Telemakhos'un Fenıke, Mısrr, Kıb- ns, Girit ve ölüler ülkesi Kalypso adası- na dek uzanan serüveni, insan ve sistem üstüne ılgınç saptamalarla dikkat çekiyor. Insanın insança yaşamasını sağlayacakte- mel gereksinimler üzerinde duruyor. Bu- gün yaşanmakta olanlarla öylesine örtü- şüyor ki kimi bölümler... L'mursamazh- ğa, çıkarcılığa. bilgısızlığe ve belleksiz- liğe şans tanımıyor Fenelon. Gûven duygusu aşüamak... "(Mentor) küçük bir arsa üzerine ka- lababk bir aiknin oturabileceği gibi ku- rulacak şen ve rahat evlerin nasü olaca- ğını gösteren basit ve zarif yapı örnekkri verdi: birbirinden ayn yapılacak olan bu evlerin sıhhibir görünüşü o4acak(tı)_ Ai- lek'rin kalabalığına göre inşa edilen bu muhtelif ömekte e\ ler, şehrin bir kısmı- nı az masrafla güzelleştirip ona muntazam bir görünüş verdi; herkesin keyfine ve gösteriş merakına göre inşa edilrniş olan diğer ktsmının ise ihtişamına rağmen.. hoş bir tertibi olmadıktan başka.. ktılla- nışb bir haü de yoktu." (10. Kitap) -Nart^Lgemİlerimizinagaakinetimiz- de Liibnan ormanlan var, dedi; onlan dikkatle bu işe tahsis ediyoruz ve ağaçlar yalnız kamu ihriyaçlan için kestliyor;' (3. Kitap) tzmit Şehir Tiyatrosu sanatçılan günde 3 çadırkent ziyaret ederek. salt çocuklarla değil yetişkinkrie de ilişki kuruyor. "_ ticaret kaklelerini biteviye degiştir- meyiniz; ~ halkı bu kaidelere nıutlak su- rette uymaya alıştırınız; ...tkareti mah- veden hilekâr.. tacirleri şiddetle cezalan- dıruıız. Hele sakın, tkareti kendi görüşü- nüze göre idare etmek maksadıyla ihlal eüneyiniz.''(3.Kitap) "tnsanlan idare etmek için kanunu el- lerinde tutanlar, bizzat kendikrinrde ka- mınunidareetmesine raaohnabdırbr. Hü- küm sûren,adamdeğil kanun olmabdır." (5. Kitap) İnsan yaşamı böylesine değerli Tele- makhos'un dünyasında... • • • Izmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Ti- yatrosu, Izmit ve çevresinde depremden etkilenen çocuklara 'yaşam desteği' ver- mek üzere çalışmalara başladı. Işd Ka- sapoğlu'nun fikir babası olduğu bu an- lamlı projenin koordinatörü Veysel Sami Berikan. Genç ekip yoğun bir tempoyla sürdürüyorçalışmalannı. Temel amaçla- n sanat yoluyla çocuklan yaşamla yeni- den buluşturmak \ e banştırmak. Yaratı- cı drama çocuklara güven duygusu aşı- lamak amacını güdüyor. Yapılan çalışma- larda çocuklar kulaklannı toprağa daya- yip topraktan gelen sesleri dinliyorlar, elleriyle toprağı hıssediyorlar, ayaklan- nı toprağa vuruyorlar ve topraktan aldık- lannı harekete dönüştürüyorlar, önce do- ğayla. sonra birbırleriyle iletışim kuruyor- lar. Birbirlerine yaslanma hareketlenyle güven duygulannı geliştiriyorlar. "Bun- larçoktemelçahşmalar" diyOT Emre Ko- yuncuoğlu. "Yeterli o!ma\aeağmı biliyo- ruz. Bunu bildiğimi/ için de kendi içimiz- de kısrtiı kalnuyor, dışa açılıyoruz. Bir yandan yurtiçinde, bir yandan da yurt- dışmdatemaslar kuruyoruz.Ödenekli ve bu işe yatkın özel thatrolar, çocuk tiyat- rolan, gönüilü olarak buraya gelerek bi- zimle çalışan sanatçılann yanı sıra Koca- eli Üniversitesi. Ankara DTCF Tiyatro Böiümü.Lstanbul t niversitesi Edebiyat Fa- kühesi Tıyatro BÖIümii, Boğaziçi L ni\er- sitesi Görsel Sanatiar Böiümü bize el ve- ren,elverecekolan eğitim kurumlanndan bazılan. Öte yandan. Hollanda Tıyatro Ensmüsü bizi drama terapisi üzerine uz- manlaşmış thatrolarla iBşki içine soktu. tngtttere, Fransa ve İspanya'dan bu konu üzerinde çabşan gruplar gelecek" Emre ile birbınmıze soruyoruz: böyle grupla- ra sahip olmak bir Müks' mü? "Belki bi- nm ülkemiz için acildurumda hemen işe koyıüacak bir ekipoluşturmak' lüks" ka- çabilir. ama bugün 'lüks' olnıadığını da düşünüyorum.Yurtdıs.ında böyle İüks'le- re abşkın ekipler >ar. Gelecekler. bir sü- re için de olsa bizterie yaşayacaklar." Binalann dışında bir buluşma lzmıt Şehir Tiyatrosu sanatçılan dep- remden hemen sonra lzmit'te de\ bir ça- dır kurarak çocuklan bu çadırda toplamak ve bütün gün sürecek bir program oluş- turmak istemişler. "Amagördükkibunok- tadaçocuklanaileterden almakdoğru ol- mayacak. Okullann açılmasryla birükte çocuklarzaten ailelerinden uzaklaşacak- larvebununtedirginliğiniyaşryortar.Ça- dırkentierdekipsikoioglara danıştk. Şim- di bizçocuklaragidiyoruz." Sanatçılar el- lerindeki tek minibüsle ancak Izmit çev- resindeki çadırkentleri dolaşabiliyorlar. Genç ekibin sağladığı başan Günde 3 çadırkentziyaret ediyor vebu- ralarda salt çocuklarla değil, yetişkinler- le ilişki kuruyor, onların sorunlannı da paylaşıyorlar. "Psikologlar çadııiara gi- dip orada yaşayan insanlaria bir bardak çay içmemizin bik >eterli olacağını söyie- mişlerdi. O insanlaria birlikte oldukça, oolann ruhsal açbklarını elimizden gel- diğincedindirmeye çahşükça psikologja- nn nedemekistediğini dahaiyianhyorum." Kojuncuoğlu' nun üzennde ısrarla durdu- gu bir nokta, bu alanda genç bir ekip ola- rak sağladıklan başan. Felaket bölgesi- ne ilk ulaşanlar da her kesimden gençler olmadı mı? "Zor şartlarda el ele tutuş- masınıve ayaktadurmasını becerebikük. Biz de çadniarda ve zor koşuOarda yaşv yoruz. ama kendi sorunlannuzı bir yana bırakarak yöre insanına yöneldik. Bu in- sanlar bizim bir parçamız, bLdm seyirci- miz. Bir zamanlar selamlaştığınuz, mu- habbetettiğimiz insanlann başmageâdibu felaket Çadırkentlere gittigimizde kimi- si bizi çok sıcak karşılrvor, adeta kucakb- )t>r. Kunisi önceleritedirgin bakıyor sıra- sı mı şündi gibilerden. ama sonra onlar da aramıza katüı>or, insani bir şey bu, garipbir kaynaşma.Sözkrleanlatmakçok zor.Gösterimizhitince hementoplanıpgh- mek istemi>oruz, oradaki insanlar da bi- zi bırakmak istemhorlar." Bugünlerde binalann dışında bir buluşma yaşanıyor insanla tiyatro arasında. "En güzel tatmin burada yabyor. Arük görkemli bir bina- ya ve onun sahnesine oturtuhnuş bir gös- teriye gerek yok" diyor Emre Koyuncu- oğlu, -Geçen gün bir arkadaşınuz saz çalmakistedi kendi başma. Her tür insan aldı çevresini. Çekirdek >iyen, ağla>an, arkadaşıyla sohbet ederken zaman za- man kulak kabartan» Kimse çağrdı de- ğüdi. İnsanlar geldiler, katıklılar. pavlaş- ülar. Çok eddleyici bir olaydı bu". Yıkıntılann içinden yeniden bir şey kurmak, yeniden bu-şeyleryaratmak. ku- caklaşmak, paylaşmak... "Ben acıyı da- ha güçlü hisseder oldum" diyor genç sanatçı. Bu acı herkesin içinde ve sanat çevrelerine çok büyük görevler düşüyor geleceği aydınlatmak için. Kökden, 'Düşlerin Günbatımı'nda uygarlıkların izini sürerek zamanı sorguluyor Kendini büinnıeyene bırakmak Ivan Masson'un başkanı olduğu Çağdaş Sanatiar Enstitüsü, pek çok sanatçıyı ihraç etmek istiyor. 'BizeMçbir kadamzyok 9 Kültur Servisi - ABDdekı Çağdaş Sanatiar Enstitü- sü'nün başkanı lvanMassovv, David Bowie ve Bryan Ferry'nin de içindebulundu- ğu bir grup koruyucuyu ens- titüden ihraç etmek istiyor. Enstitü, son olarak film yö- netmenı Jane Campion ve Rachel Whiteread'e birer mektup göndererek katkılan için teşekkür etti ve artıkken- dileriyle çaltşmalanna gerek kalmadığını belirtti. Kısabir süre önce tartişma- lı bir biçimde ICA'nın yöne- timine gelen Massovv, yaptı- .ğı bir açıklamada 'enstitüye hiçbir katkılannın olmadığı- m' düşündüğü sanatçılan sert bir dille uyarmıştı. Söylenti- lere göre de, Massow, bu sa- natçılann ihraç edilmesıni ve yerine geçecek olan koruyu- culann da çağdaş sanata kat- kıda bulunan kişiler olması- nı ıstemişti. Başkanın eleşti- rileri, enstitüye yalnızca kâ- ğıt üzerinde katkıdabulunan Madonna ve Joanna Lum- ley'e de yönelmışti. Massovv'u harekete geçiren etmen. son zamanlarda Çağ- daş Sanatiar Enstitüsü'nün yeteri kadar dınamık ve çağ- daş olmadığı yönünde gelen eleştiriler. Son olarak düzen- ledikleri Hollandah bir mi- mann işlerinın yeraldığı ser- gi 'çağdaş sanatuı gerektirdi- ğikadaranlaşıtanaz' bulunma- mış ve ılgı görmemişti. ICA'nın Genel Müdürü PbillpDodd ıse. başkanla ay- nı görüştedeğil, hiçbirdestek- çiyi gücendirmeme taraftan. Kırgınlıkla enstitüden ayn- lan destekçilerin basının da gücünü kullanarak büyük bir karşı kampanya başlatacakla- nnı düşünen Dodd, bu duru- mun da enstitüye yeni des- tekçileri çekmeyi zorlaşûra- cağını belirtiyor, Dodd, baş- kanın sözlerinin kendi kişisel fikirleri olduğunu, ICA'nın bütün koruyuculannı yararlı- lıklanndan ötürü takdir etti- ğini söyledi. Dodd, Madon- na ve Joanna Lumley'in ko- ruyuculuk görevlerinin sona erdirileceği yönündeki iddi- alan reddederken, diğer yan- dan da. yeni destekçilerin ara- yışına gördüklennı de itiraf et- ti: •'İçinde bulunduğumuz günlerde pek çok saçmahk yaşıyoruz. Konıyuculanmı- an hepsine tek tek mektup yazarak özür dUedim. Rac- hel Wlüteread ve Jarvis Coc- kergibisanatçdanmn.ICA'ya değeri ölçülemeyecek kadar çokhizmettebulunmuşlardır. Eğer herhangi bir degişiklik yapılacaksa. bunu herkesten önce bu koru> ucu sanatçüa- nnuz duyacaknr." FECİRALPTEKİN "Herhangi bir zamandan derlenmişyüzler, yerter, anılar, öykfller, sesler, gökkuşağı renk- leri ve sonlu >aşamlar kozası... 1 " Usta deneme yazarı Uğur Kökden. Yapı Kredi Yaymla- n'ndan çıkan son kıtabı "Düşkrin Günbatı- mı'nda. farklı coğrafyalarda gezinerek top- ladığı doğa manzaralan ve uygarlık izlerinin ışığmda insani, yaşamı ve zamanı sorguluyor. Yeni yolculuklann dönüşünde, 'deneme' sı- mrlannı zorlayan yazılar sunuyor okura. Kökden"le, 'Düşlerin Günbatımı' üzerine konuştuk: - Her yeni yolculuğu yeni bir tat >itik mut- luluğun peşine düşme- nin ve gerçeği arama- nın dolaylı bir yolu ola- rak değerlendiriyor; gezmedûrtûsünü, 'ben' yerine 'öteki' olma ge- reksinimiyle özdeşleşti- riyorsunuz. Yolculuk nasübir tutku sizin kin? KÖKDEN - Yolcu- luk şimdiye dek benim tanıdığım en büyük tat- lardan biri, belki de en büyüğü... Hapisteyken bile disiplinli bir şekil- de haritalar çizer, sanal yolculuklar yapardım. Bazılan için tatil, bir yolculuk sonunda gidi- İen yerdir. Benim için tatil yolculukla, hatta yolculuğun organizas- yonuyla başlar. Yolcu- luk, insanın kendini bi- linmeyene bırakması- dır. Her an yeni bir şey öğrenebılirsiniz. Örne- ğin Goethe Italya'ya gı- dip portakallann ağaç- ta yetiştiğini gördüğün- de çok şaşırmış. Beni de muzun meyvasının yu- kan, çiçeğinin aşağıya doğru olması çok şa- şırtmıştı. - Bulunduğunuz yere hangi tepeden ve neyi arayarak bakacağuuza nasü karar veriyorsu- nuz? KÖKDEN - Böyle bir ön kararla yola çık- mıyorum. Hatta kendimi tamamen serbest bırakıyor ve tüm kapılanmı açıyorum; hem duygusal, hem akılsal hem de belleksel an- lamda... Içime neler dolarsa onlan kaydetme- ye, not almaya çalışıyorum. Bazen bir küçük hareket başlangıç noktası olabıliyor. Çağn- şımlarla kendime bir yol açmayı deniyorum. İnsandan kalan en eğreti ızin bile kaybolup gitmesi gönlüme ağır geliyor. Kısacası ken- dimi serbest bırakarak, ama görmeye çok özen gösteferek bakıyorum. - Düşlerin Günbatımı'nda insanın doğaya olan büyük aşkına tanık oluyoruz... Peki bu aşka, doğanın hâkimhetini kabulleniş ve bir boyun eğme duygusunun eşlik ettiğini söyle- yebilir miyiz? KÖKDEN-Doğa,DüşlerinGünbatırm'nda ve önceki birkaç kitabımda ağırlıklı yer tu- tuyor. Ben doğa karşısında her zaman sınır- lanmı bildim; ona karşı hep hayranlık ve say- gı duydum. Doğayı yapıtlanmda mümkün olduğunca yansıtmaya çalıştım. Şimdi güncel bir nok- taya dokunacak olursak, denizden zorla ça- lınıp doldurulan ve üzerine yapılar kurulan yerîerde doğamn öcünü aldığını görüyoruz. (Fotoğraf. KAAN SAĞANAK) olculuk, insanın kendini bilinmeyene bırakmasıdır. Her an yeni bir şey öğrenebüirsiniz. Doğa karşısında her zaman sınırlanmı bildim; ona karşı hep hayranlık ve saygı duydum. Tarihle doğanın atbaşı gittiklerine inanıyorum. 1990'ların ikinci yansında güncellikle arama mesafe koymaya, doğaya yakın ve güncele uzak bir çizgi izlemeye çalıştım. însanın serüveninin değişmediğini gördükten sonra da, insana uzak aralıklarla bakmaya başladım. Tarihle içiçelik buradan kaynaklanıyor. "Doğayı v'avaş yavaş ve en küçük aynntısına kadar inceledim'* diyor Goethe: "Doğa şaka yapmaz, söyledikleri her zaman doğrudur, her zaman ciddidir, her zaman serttir. O her zaman haklıdır; yanügüar ve vanlışlıklar. eğer varsa, insandan kaynaklanmıştır". Doğayla bu denli yakınlık kurduğu. doğayı bir çeşit kıla- vuz kabul ettiği için gerçeği betimlerken ko- lay kolay hataya düşmediğini söylüyor. Fa- ust da kendisine doğanın koynuna girme ye- teneği verdiği için kudretli ruha şükredıyor. Ben bu ilkelerin ışığında yaklaşmaya çalış- tım doğaya. - Denemeternüzde, bulunduğunuz coğraf- >-ada iz bırakmış uygarlıkların da peşine dü- şüyorsunuz. Sizi yazarken tarihle iç içe ohna- ya iten neden nedir? KÖKDEN - Kitabunın ikinci ayagını tarih oluşturuyor: çünkü ben tarihle doğamn atba- şı gittiklerine inanıyorum. 1971 darbesinin he- men ardmdan yazmaya başladığım deneme- lerimde Avrupa coğrafyasmı kendime fon olarak seçmiştim. Çok seyahat ettim ve Ital- ya'daki faşizmi, Ispanya İç Savaşı'nı, Fran- codöneminin son yıllannı araştırdım. Ancak bir yerden sonra yorulduğumu ve bunlardan sıynlmam gerektiğini hissettim. 1990'lann ikinci yansmda Yapı Kredi Yaymlan'ndan çıkan kitaplanmda gün- cellikle arama mesafe koymaya, doğaya ya- kın ve güncele uzak bir çizgi izlemeye çalıştım. insanın serüveninin de- ğişmediğini gördükten sonra da. insana uzak aralıklarla bakmaya başladım. Tarihle iç i- çelik buradan kaynak- lanıyor. - 'Duvar' başuklı ya- zuuzda uygarhklar ta- rihinin, tek başma' du- var' ın tarihi olarak de- ğerlendirilebileceğini sövlüvorsunuz.» KÖKDEN - İnsanın mağara yaşamı üç du- vara tekabül eder; fa- kat dördüncü duvan bu- luşuyla birlikte 'duvar' denilenolgunun ya için- de ya dışında kalmış, buna göre de insanlık tarihi gelişmiştir. Ya du- vann dibine dizmişler- dir insani, ya içinde hapsolmuş, ya kendi kendini hapsetmiş, ya da dışanda kalmış ve bir sınıfmücadelesi ver- miştir... Biraz gerçeküstücü bir yaklaşımla, biraz zorlayarak bakarsanız insanlıktarihinin çeşit- li evrelerini duvann ta- rihinde görebilirsiniz. - Peki kitapta uygartıklann izleri, tarih ve doğa aracılığıyla aslında yaşamı ve zaman kavramııusorguladığmızı söyieyebilir miyiz? KÖKDEN - Evet, özellikle zamanı... Beni sürekli meşgul eden şey zamandır. Bana bir şey olursa bu zaman yüzünden olacak. Za- manı anlamaya çalışıyorum: çünkü zamanı an- larsam insani ve yaşamı anlamaya yaklaşa- cağımı umuyorum. Ölüm olmasaydı ne ola- caktı ya da ölümün varhğı insana ne getiri- yor? Zamanın, insan için en büyük gizemli aımağan olduğuna inanıyorum. ODAK NOKTASI SELÎM İLERİ Istanbul, Özyalçıner'in KalemlndenBir zamandaha geçince, kırk yıla iyice yaklaşa- cak: Adnan Özyalçıner'in "Güneş Batarken" öykü- sü. Bir havuzlu alan anlatılır, güz yaprakları, durak- ta "geceden kalmış, ölü gözlü, çıplak, san ampul"... Adnan özyalçıner'in öykülerini, bilmem neden, hep bu görüntüyle hatrianm. Istanbul'un Istanbul kal- mış, ama yoksulluğundan dolayı Istanbul kalmış, güzel, içli, kendine kapanıp gitmiş semtleri belirir. ; Değişen Türk hikâyesinde, yeni bir anlatıma açı- • lırken 'yerli' kalmayı özellikle yeğlemiş bir hikâyeci- dir özyalçıner. Nice yıllann bu emeğinden "Istanbul öyküleri", şim- di Yazdan Kalma Bir Gün'öe (Doğan Kitap) derlen- miş. Yazarın vurguladığı gibi, semtler, sokaklar, ya- şananlar, dahası, yapılar, mevsimler, ışıklar, bir sürü perspektif, Istanbul'u kaleme getiriyor. Eski ve yeni öyküler. Semtler: Gerçi şatafatlı Adalar'ı da anlatıyor yazar, ama daha çok, Aksaray, Fatih, Yedikule'ye giden Langa Sokağt, surlar, bazan Moda, Kadıköyu'nden bir başka yazsemti... v -..,. , • Elbette 'bahçe sinemalan'... ."..-. „ Adafaytonlan... •;r ._. .,.. Yiten kentte, bellegin iz sürüşleri. Bu öykü coğrafyasında 'yazar' nerede? Onu "Bu öykü Nasıl Yazıldı?"üa yakalıyoruz. Orta halli yaşa- manın insani olan yazar, hangi koşullarda çalıştığın- dan başlayarak, şehrin yine kıyı köşe semtlerinde pa- zar sabahı gezintisine çıkıyor, dünün anılannı bu- günde diriltiyor. Gerçekten çok sıcak bir öykü. Bir yerinde de A. Kadir ansızın karşımıza çıkıyor. Unutulmayacak şiiri A. Kadir'in: "Cibali": "Cibali dendi mı, / ak/ıma sizgelirsiniz kadınlar. I Çarpık ayak- kaplannız gelir, I kahraman elleriniz." Hepi topu birkaç kez gördüm A. Kadir'i. Hocam Vedat Günyol tanıştırmışt. Bir kez Azra Erhat'ın evin- de. Azra Erhat'la ikisinin llyada çevırıleri büyüleyici gelmişti bana. llyada'dan sonra okudum A. Kadir'i. O yıllar ince yalmlığının tam ayırdına varabilmiş miy- dim? A. Kadir'in şiirlerini şimdi çok daha başka duygu- laria okuyorum. Istanbul'un, yurdun bazı insanlan dar olanaklanyla soluk almaya çalışıyorlar şiirlerde. Ve Özyalçıner, keskin çizgilerle resmediyor şairi, yaşama koşullannı. Özyalçıner'den okunduğunda, A. Kadir'in dünyası büsbütün aydınlanıyor. "Beşiktaş Tramvayı" şiirinden şu dizeler: "Terzi Âdern, berber Ali, I dikimaneden Emine Teyze I ve Makbule. Üç sanşın birader, I Kapalıçar-. şı teriikçileri. I Bir küçücük simitçi çocuk, I levent bir hizmet eri. "Hep iyi insanlar bunlar. I Dert yüzü görmesinler./ Eksik olmasınlar. I Vatman ağbimiz de eksik olma- sın. I Her akşam böyle götürsünler senı evine, I bir elinde gönlüm benim, I bir elinde sefertasın." Işte Adnan özyalçıner'in de anlattığı Istanbul ve Istanbul insanlan. Bugünün gözüdönük Istanbul'un- da hâlâ ayakta kalmaya, yaşamaya, var olmaya ça-.^ lışan bu insanlan, Yazdan Kalma Bir Gün'üh oy.kü-^, lerinde birer ikişer tanıyoruz. -T, Degişik yıllarda, yazann degişik dönemlerindeya-; zılmış içten öyküler, Istanbul 'un degişik görünümle- rini, değişen zamanlarını yansıtıyor. Orta hallinin, dar gelirlinin, Istanbul'da sırtına çile gömleği geçirmişlerin dünyalarındaki acıları, ender sevinçleri, alçakgönüllü gezintileri, daha mutlu bir ya- şamaya özlemi Adnan Özyalçıner'in kaleminden okuyorum. Takvimde İz Bırakan: "Çiçek Sineması yalnız yazlan açılırdı. Bu sinema, Karagümrük Pazan'nın ortasındaydı. Bahar gelince boyacılar, badanac/lar ışe koyulur; bahçe duvarla- nnı renk renk badanalar, sandalyeleri göz alıcı renk- lerle boyarlardı. Kahve tipi sandalyelermavi olurdu. Bunlarsahnenin önüne dizilir; araianna birkalas ge- çihlerek sabitleştirilirdi. Mavi sandalyelerden oluş- turulan bu on sıralık bölüm, birinci mevkiydi. En ucuzyerdi. Arka sıralarda tahtaydı, ama sandalye- leri koltuk biçiminde ve renk renkti. Oraya lüks rnev- ki ya da koltuk denirdi. Orası önlerden pahalıydı." Adnan özyalçıner, "Bahçe Sinemalan Peşinde", Yazdan Kalma Bir Gün, Doğan Kitap, 1999. Ressam ve heykettıraş Jean Massagier öUü • FRANSA (AFP) - Fransız ressam ve heykeltıraş Jean Massagier 79 yaşında yaşamım yitirdi. 13 Temmuz 1920 yılmda Paris'te doğan sanatçı, sanat yaşamı boyunca 100'ün üzerinde kişisel • • sergi açtı, tsveç'ten Güney Kore'ye, Brezilya'dan Japonya'ya kadar dünyanın pek çok ülkesinde düzenlenen önemli sanat organizasyonlanna katıldı. Massagier'in cenazesi, ..i dün Colombiers Fontaine kentinde düzenlenen <•, • törenle yakıldı. '3. Btward r r on iki yıl aradant.;. sonra yine sahnede • LONDRA (AFP) - Yazannın kim olduğu konusunda uzun yıllar tartışılan, en sonunda geçen yıl Shakespeare'e ait olduğu anlaşılan '3.Edward' adh oyun, tartışmalar sona erdikten sonra ilk kez geçen hafta sonunda Londra'da sahnelendi. Shakespeare Kraliyet Topluluğu tarafından okuma tiyatrosu biçiminde yorurnlanan oyun, yazann doğduğu yer olan Stratford'da izleyiciye sunuldu. Yapıt, son olarak 1987'de sahnelenmişti. 1592 'de yazılan oyunun yazannın kim olduğu sorusu üzerine yıllardır süren tartışma etı sonunda geçen yıl sona ermişti. Bilgisayar yardımıyla yapılan incelemeler sonucunda Shakespeare'in üslubuyla uyumlu olduğu kabul edilen oyvm, Shakespeare'in tarihi yapıtlannın ilkini oluşturuyor. Van Gogh'un az bifînen bir tablosu satışa çıkarıbyop • LONDRA (AFP) - Vincent Van Gogh'un, ' ' ayakkabılannı betimlediği beş parçalık serisinden bir tablo, araiık ayında Londra'daki Christie's Müzayede Evi'nde satışa sunulacak. Yapıtın en önemli özelliği, elli yıldır kamuoyundan saklanması ve serinin özel mülkiyette bulunan tek parçası olması. Tablo için açılış fıyatı olarak 2.5 mih/on dolar belirlendi. Van Gogh, 'Ayakkabılaı' serisini 1886'da Paris'e kardeşiyle birlikte yaşamak için geldikten sonra yapmıştı. Seri, sanatçının Paris'teki bir bitpazanndan aldığı ve kullanılmayacak hale gelinceye kadar giydiği botlann tuval üzerindeki beş ayn yorumunu içeriyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear