25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 ARALJK 1999 CUMARTESİ O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Atatürk, CHP ve Kooperatifçilik ProfJ>T. Zİya GÖKALP MÛLÂYİMEski Parlamenter K ooperatifçiliğimiz cumhuriyet dönemin- de büyük önder Ata- türk'ün öncûlüğünde başlamıştır. Atatürk kooperatifçiliğimizin gelişmesine çok önem vermiş ve hatta 1925'te Ankara'da bir tüketim koopera- tifinin, 1936'daiselçerinTekirköyün- de birtanm kredi kooperatifînin şahsen kurucusu ve 1 numaralı üyesi olmuştur. Atatürk'ün Türk kooperatifçiliğine katJalarai] bu sütunJarda 5 Kasım 1997'de *AtatünVünKooperatifçraDüşunwEy- lemteri" adı altında yayımJanan bir ya- zımızda aynntılanyla belirtmiştim. Son yıllarda yayımladığım üd kitap- ta ise, Atatürk döneminde altın dönemi- ni yaşayan kooperatifçiliğimizin, daha sonraki büyûk sayısal gelişmesine kar- şın (tüketim, yapı, esnaf, kefalet, tanm kredi, tanm satış, köy (tanmsal) kal- kınma,pancar, sulamavb. konularda 15 bin kooperatif ve 8 milyon kooperarif or- tağı, bugün yeterince etkili olamadığı- nı ve nedenlerini geniş bir biçimde in- celemiştik (1). Bu yazımın amacı ise kooperatifçiii- ğımızı, Meclis dışında kalması nede- niyle önemi her gün daha çok anlaşılan ve boşluğu duyulan Atatürk'ün partisi CHP boyutuyla incelemektir. Bu ince- lemeyi de ancak, Atatürk'ten bugüne CHP programlannda kooperatifçiliğin nasıl yer almış oldugunu ortaya koya- rak yapabıleceğımızi düşünüyorum. Çünkü bız, siyasal partilerde esas ola- nın, parti liderlerinin görüşlerinden çok, kurultaylardan geçerek parti izlencele- rinde (programlannda) yer alan görüş- lerolduğuna inanıyoruz. Ülkemizde ço- ğu kez yapıldı|ı gibi, parti liderlerinin günübirlik ağızlanndan çıkan dogru- yanlış sözierin, siyasal partüerin görüş- leri ile özdeşleştirilmeîerinin, hatta si- yasal partilennin başan ve başansızlık- lannın fümüyle parti liderlerine mal edilmelerinin ve dahası, siyasal partile- rin, parti liderlerinin adlanyla arulma- lannın hiç de doğru olmadığı kanısın- dayız. • Büyük Önder Atatürk bile, Kurtuluş Savaşı utkusundan gelen olağanüstü si- yasal gücüne karşın, kurucusu ve Ge- nel Başkanı olduğu CHP tzlencesinin devlet yönetiminde esas alınması ge- rektiğini 1 Kasun 1937 TBMM açış söylevinde şöyle belirtmektedir: "Dûn- yaca mâhım olmuşturki,btzim devietida- resindekiana programmuzCumhuriyet Halk Partisi Progranudır. Bunun kap- sadığıprensipler.idaredevesjvasettebâ- n aydınlatıcı ana hatiardır. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanıtan krtap- lann dogmalanyta asla bir tutmamah- dır. Biz ilhamlanmızı gökten ve gaipten değil,doğrudan doğruya hayattan ataus bulunuyoruz" Atatürk'ün siyaset anlayışına göre, ülkede kooperatifçiliğin gelişmesinin sürekliliği için sadece kendısinin destek- lemesi yeterli olmayıp konunun CHP programlannda da yer alması gerek- mektedir. Nitekim bu anlayış CHP'nin 1931 yı- lında kabul edüen ilk resmi programın- da görühnekte olup orada kooperatifçi- lik ilk olarak şu biçimde yer alrtuştır. Madde 4- "Çiftçüerimizi kredi ve üre- tim koopenıtifleri gibi ekonomik kuru- hışlanı kavuştnrmak ve bu kuruluşlan gefiştinnek ve çoğaltmak amaçör." Atatürk'ün yaşam dönemi içinde ıktn- ci ve sonuncu olan 1935 tarihli CHP iz- lencesinde de kooperatifçiliğin önemle tekrar yer aldığı görülmektedir. Madde 10- "Partimizkooperatifçfliği ana pren- sjpierinden sayacKredikooperatifleri fle toprak ürünlerinin hakiki değerinden üretmenJeri faydaiancbracak olan saöş kooperatiflerinin kunıhnasuıa ve çoğaJ- tahnasına önem vermekteyiz. Tüıidye Tanm Bankas, tanm kooperatiflennin ana bankasıdır. 99 1935 yılında 2834 sayılı "Tanm Sa- öşKooperatifleri veBnükleriKanunu" ile 2836 sayılı "Tanm Kredi Koopera- tifleri KanunıTnun çıkartılmalan ve derhaJ uygulamaya konulmalan da 1935 tarihli CHP programı ile büyük uyum içerismdedir. Hatta 1935 yılında Istanbul Yüksek tktisat ve Ticaret Mektebi'nde ders ki- tabı olarak okutulan bir kitapta, "Ne B- beral ve ne de komünist olan Kemaliz- min en tabii ve makul ekonomik rejimi yalnrz ve yalnız kooperatifçiliktir. tşte yannkJKanaizınnbiridkekotıoınftide- aü" denılecek kadar ileri gidilmesi de kuşkusuz gücünü CHP programlann- dan almakta idi. Atatürk döneminden sonraki CHP programlannda da kooperatifçilik önem- İe yer almayı sürdürmüştür. CHP'nin demokratik sol bir siyasi parti oldugu- nu belirten ünlü 1976 Programında ko- operatifçilik geniş birbiçimdeyeralmış- tır. Programın demokratik kooperatifçi- lik adı altındaki kısmında "Cumhuriyet Halk Partisi, kooperatifçiliği demokra- tik sol geüşmenin en önemli araçlann- dan ve halk kesiminin temel ögelerin- deo biri sayar. Geüsmede hızlı ekono- mik büyümeyie tophunsal adaleti ve de- mokrasiyi bir arada gerçekleştinneye kooperatifçiliğin büyük katkısı oiacağH na inanır" denilmektedir. Bilindiği üzere Atatürk'ün partisi CHP, 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra maalesef kapatılmıştır. CHP ancak 1992'de yeniden açılmış ve 1994 yılı LZİence (program) kurultaymda altı oku ve sosyal demokrasiyi esas alan ve ha- len yürürlükte olan son izlencesini ka- bul etmiştir. Ancak bu arada, bugünkü CHP'nin, Atatürk'ün partisi CHP olmadığı iddi- alan sıkça ileri sürülmüş ve hatta bu id- dialar, Atatürk'ün kurduğu en önemli si- yasal kurum olan CHP'nin 17 Nisan se- çimlerinde Meclis dışında kalmasında önemli rol oynamıştır. Bu ıddialar çogu kez CHP izlencesi- ne değil, bazı yöneticilerin söylemleri- ne bakılarak ileri sürühnüştür. Oysa bir siyasal parti, sadece lider ve yönetici- lerine göre değil, esas itibanyla parti prograrruna göre değerlendirilmelidir. Bu bağlamda kooperatifçilik konu- suna dönecek olursak, CHP'nin ve 1994 tarihli izlencesinde de kooperatifçilik, "Kooperatifkr" başlığı altında geniş bir biçimde yer almış bulunmaktadır. Bu programda "CHP, demokratikkoopera- ûTkrin halkı örgütiendirerek, eşitsiziik- lerin aşılmasına. üretici emeğinin hak- ça değertendirilmesinc ve dar geürii tü- keticinin pahaklıktan konımnasma kat- kısağlayacağıgörüşfindedir" denilmek- tedir. Yine aynı programda. birkooperatif- ler bankası kurulması, tanm satış dahil tüm kooperatiflerin tek bir demokratik kooperatifleryasası içerisinde toplanma- lan ve ülke düzeyinde yaygın koopera- tifçilik eğitimi yapıknası öngörülmüş bulunmaktadır. Sonuç olarak deriz ki: Atatürk dönemindeki CHP ile koopera- tifçilik arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki, Atatürk dönemindeki CHP izlen- cesinde ve eylemlerinde açık birbiçim- de görülmektedir. CHP'nin böyle bir devrimci eylemi gerçekleştirecek güç- te hiçbir zaman iktidar olamamasıdır. Bugünkü CHP'nin, birçok konuda ol- duğu gibi, kooperatifçilik konusunda da Atatürk'ün partisi CHP olma niteli- ğini tümüyle koruma ve sürdürme az- minde olduğu rahathkJa söylenebılir. (1) Bak; Z.G. Mülâyim; Atatürk'ten bugüneKoopemtifçilih Ankara 1998 ve Kooperatifçilik (Yenilenmiş Üçüncü bash), Yetkin Yaymlan, Ankara 1999. s. 505-540. (2) S.N. İleri, Koopenttiv- ler, Istanbul 1935. s. 360. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL 'Tarih Nasıl Yazılmalı?' Tarih, bir bilim midir? Çoğu kişi- tertarihi bilim say- maz. Fransız şair PaulValeryöyle- dir. Tarihçilere gü- ven duyufmaz da ondan...Yaşadık- lan dönemin tanığı olarak olaylan, insan- lan yazanlar hiç kuşkusuz o dönemin yet- kin kişiterinin etkisinde kalmışlardır. ÖvgO- leri, yergileri abartmalıdır. Bilim kanrt ister, iki kez ikinin dört etb'ği gibi... Varsayımlar, söylentiler eğlendirici, düşündürücü şeylerdir. Ama bu yazan- dan yazana, anlatıcıdan anlatıya degişir. Diyelim ki günümüzde bir tarihçi son elli yılın olayfannı, kişilerini gelecek kuşaklar için yazsın. Bir başkast da aynı olaylan ve kişileri bambaşka açıdan ele aiıp anlatır- sa, anlatmışsa, aradaki fark gelecek ku- şaklar için epeyce şaşırtıcı olur. Hele po- Irtika hesaplan da işin içine girdi mi, artık inanın ya da inanmayın, orası size kal- mış... Ben tarihçilere inanmayanlarttamm. Ama tarih kitaplannı okumayı severim. Tarihçi değildir, ama bence Evliya Çelebi de ta- rihçi sayılır. AnlatbkJarmı, verdigi bDgileri doğ- ru mu yanlış mı diye düşünmeden oku- rum. lyi tarihçileriyi biröykücüdürier. Her öykücü gibi anlattiklanna epeyce hayal, düş katarlar. Geçmişi, kimi zaman oldugundan çok güzelleştirir, ya da karartıriar. Birzamanlar, o kadar uzak değil, 1950'li yıllarda Demokrat Parti'den miltetvekili seçilen bir tarih öğretmeni bir kitap yaz- mıştı. Liselerde okutuluyordu. Bu kitapta, ör- neğin, Inönü savaşlan yoktu! Garp Cep- hesi Komutanı Ismet Paşa'nın adı da geç- miyordu. ismet Paşa'yı Atatürk'le birlik- te gösteren re- simlerdeortadan kaldınlmıştı. Butürtarihçiler ancak iktidardaki kişileri hoşnut et- menin yolunu ta- rihibozmakJager- çekleştirmeye çalışıyoriar! Insanlann ak- lını, sağduyusunu hiçe sayarak herkesı kandıracaklannı sanıriaıi Bir başka tarihçi de o inkâr edilen kişi- leri ve olaylan göklere çıkaran bir tutum içinde olursa, o zaman yeni kuşaklar ne- ye inanacağını şaşıracaklardır. Bakın, son yıllarda "Ikinci Cumhuriyet- çi" diye anılan kimileri yakın geçmişin olaylannı çok daha başka bir gözle ele al- maya, daha doğrusu tarihsel olgulan yoz- laştımnaya çalışmışlardır. "Resmi Tarih" diye, Türk Tarih Kunımu'nun en güveni- lir yayınlannı bile yanlı olmakla suçlamış- lardır. I.S. 2. yüzytlda yaşayan Samsat'lı Lu- kianos Tarih Nasrt Yazılmalı?" başlıklı kitabında bu konuda bakın ne yazmış: "Yaian olduğu kolayca gösterilebilecek övgûlerie koltuklannı kabartmak, olsa ol- sa alıklann işidir. Hani, birtakım çirkin er- kekler ve acınacak kadınlar vardır, resim- ciye resimlerini ısmariarken 'Kuzum gü- zel olsun' derier. Resimci de, tenlerini pembeleştirir, resimlerine bol bol ak bo- ya katarsa, kendiyüzlerine de birsevim- lilik geleceğini sanıriar. Abartmalı övgü- leri sevenler işte onlara benzer. Tarihçi- lerimizin çoğunun yaptığı da budur." Tarihsel olaylan, insanlan övgü dolu abartmalaria tarih sayfalarına yansrtarak gelecek kuşaklan kandırmak heveslile- ri, Samsat'lı Lukianos'un iki bin yıl önceki sözlerinden bilmem bir ders alırlar mı? Orman Suçlannın AflFı 'O H. Avnİ USLUOĞLÜ Emekli Müsteşar y oy' türküleriyle Orman Suçlan 1950, 1954, 1956 ve 1998 yıllannda sekız yıl içinde dört kez affedıldı. Hem de kesinleşmiş mahkeme kararlanru da kapsar biçimde. Yargılama süriiyorsa sanıklan bu suça özendyerek ve ödüllendirerek çıkanldı bu af yasalan... Kim kazandı? Yanıtı şu: El konulan ya da el konulacak olan kacak orman ürünü ya da satılmış ise bedeli kendisine ödenen hükümlü ya da sanıklar, sözde ve görünüşte böyle. Daha kimler kazanmadı ki! Aslında geri aldıgı suç aletleri ve taşıtlanyla birlikte daha büyük bir istek ve zevkle aym suçlan, korkusuzca tekrar işleyenler... Kereste tüccarlan, ticaretiyle uğrasanlar. "Sacu işte, oyunu bize ver, yine af bekJe" diyenler... Buna karşın ülkemizde örneğin ormanhk alan bilfarz on olsa bugün bu aflar yüzünden bu alan üçe, beşe düşmüş ûlkemizin pek çok yönJü kttytfAan doğanın akciğeri olan ormanlık alanlann kaybının yarattığı yürekler acısı durum karşısuıda düşünmermz, defalarca düşünmemiz gerekmiyor mu? Ülkemizde yeterinin de üzerinde ormanlık alan var ıken Fatifa Snltan Mehmet Han acaba hangi gerekçe ile "Onnanlanmdan bir dal kesenin başmı keserim" buyruğunu çıkarnuştı? 1954 yılındaki genel seçimler nedenıyle yürürlüğe konulan özendirici, ödüllendirici Orman Suçlan Af Yasası Vaadi, bu suçu ışlemeden büyük yarar umanlan, daha sözü edihneye başlanmca ormanlara koşturmuştu... Mart 1954 sayısmda Orman ve Av dergısınde "Oy Oy Türkûsü" başlıklı yazun ile yaraya parmak bastım, doğuya sürülmekten kıl payı Yardımcısı kurtuldum. 1957 yılı seçimlerinde Başbakan Adnan Menderes radyo konuşmalannda bu konuyu yine propaganda konusu yapınca, hemen kendisine tel çekerek hiç değilse bugüne kadar işlediğiniz suçlann affa konu olabileceğini açıklayarak. bunu yapmazsanız sızı Allah da affetmez dediğimi ammsıyorum. Propaganda tuttu denmiş, daha da hızlanduılmış ve sonunda 1958 yıluım temmuz ayına kadar işlettirilmiş orman suçlan için özendirici ve ödüllendirici Af Yasası çıkanlmıştı... 1961 Anayasası'na bu davramşlara tepki olarak Onnanlan Koruyucu, Genel Affı Önleyici hükümler konulmuştu. 4-5 yıl çok da yararlan göriildü. sonra anayasa delinerek bu yollar tekrar açıldı... Bugün yürürlükte olan anayasaıun 169. Maddesi aynen "Ormanlara zarar verebiiecek hiçbir faaHv'et ve eyleme mösaade edüemez. Ormanlann tahrip edflmesine yoi acan siyasi propaganda yapdamaz" demektedir. Allah aşkına söyleyiniz, orman suçlan için af yasası çıkaracağız, demek, kapsamından söz etmemek siyasal propaganda değil midir? Onnanlan tahribe dönük, ormanlann tahnbine yol açan eylem ve faaliyet değil midir? Sadece onnan yangınlan mı yasaklanmışnr? Tarla açmalar, yaş ağaçlan kesmeler, fidanlan tahrip ve benzerleri için af yaassı ve bunun propagandasının yolu açık mıdır? Açıkça bu davTanış anayasa ile bağdaşıyor mu? Iş işten geçmeden üzerinde dunılmasında ülke yaran vardır... Baknuz: 30.05.1980 günlü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış bu konudaki yazımda açıklanmış Anayasa Mahkemesi'nin 18.12.1979 günlü yasayı Iptalkaran. PENCERE Dinozopluk Yine Moda mı Olacak?.. Adam ne diyordu: - Sosyal adalet. Yanrt: - Dinozor!.. Adam ne diyordu: -Eşjtlik!.. - - Yanrt: - . * - Dinozor!.. Adam ne diyordu: - YurttaşlıkL Yanrt: - Dinozor!.. "özgûriük, bağımsızlık, sosyalizm, hakçadû- zen" diyenlerin adı neydi: - Dinozor!.. • Insanı insanlaştıran sosyal kavramlar çağdh şı mı kalmışlardı?.. "Seribest piyasa" her şeyi çözümleyecekti.. Dünya "büyük bir köy" olmuştu.. "Tek pazar"a dönüşmüştü.. "Alımsatım özgüriüğü" yeterliydi.. "Tarihin sonu" gefrnişti.. "SüperGüç" buyurmuştu.. Gezegenimizi dev tekelterin açık pazanna dö- nüştüren, dünyamızı gemi azıya almış ÇUŞ'la- nn (Çok Uluslu Şirketler) köy meydanına çevi- ren, ulus devletleri halklannın tepesine jandar- ma gibi dikmek isteyen "Süper Güç" her ülke- de medyalan kafakola alryordu; emir büyük yer- den geliyordu; yukardan saptanan modele her- kes "everdıyecekti... Demeyen dinozor'du. • "Süper Güç" modelin tüm gezegende en- gelsiz uygulanması amacryla 1 Ocak 19951e "Dünya Ticaret örgütü"nü kurdu; gezegeni te- peden inme yöntemlerfe çekip çevirmek iste- yen fınans kapitalin yönetmeliği uluslararas» hu- kuka dönüşecekti; bu yolda birbırini izleyen top- lantılar yapılıyor, kapalı kapılar arkasında tasa- nlar hazırianıyordu. DTÖ'nün doruk toplantısj Amerika'nın Seattle kentinde gündeme girerken bomba patladı; kırk bini aşkın protestocu so- kaklara döküldü; sloganlar birbirinden daha çar- pıcıydı: "ÇUŞ'lann yasası demokrasi değil..." "Yurttaşız, müşteri değil..." "Vatandaşız, tüketici değil..." "Geleceğimizi satmayın!.." Batı'nın metropollerinde DTÖ'ye karşrt ey- lemler birbiri ardına meydanlara taştı. Ne oluyordu?.. • Adına ister "Küreselleşme" deyin, ister "YDD", tepeden inme uygulanan sistem kısa sürede zehiıii meyvelerini vennişti. Sistemin akıllı yan- daşlan da "Kürdselleşme"nm tıu haJiyle yürö- yemediğini görüyoriar; doruklarda telaş var, kaygılı bekleyiş gün geçtikçe ortalığı daha çok tedirgin ediyor. Peki, "dinozor" haklı mı çıktı?.. Insanlığa hakça bir düzen getirmeden bu dün- yada rahat yok!.. Istediğince teknolojik olsun, bilgisayarlarta işlesin, aldım-sattım tezgâhını akıl durduracak biçimde hızlandırsın, nafiledir. • Sen yine dinozora kulak ver Hakça olmayan düzen yıkılııi.. önümüzdeki günlerde dinozoriuk yeniden moda olacak; bu yolda çok alâmet belirdi. ML
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear