25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 1 EKİM 1999 CUMA 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Tutkunun algılanmaktan çok görüldüğü bir dünyanm çağdaş sanatı: Istanbul Bienali KırdgandünyanmifadesiALİAKAY 6. Uluslararası Istanbul Bi- enali "1WkuwDalga'' kavramıy- la birlikte yeni bir temayı tstan- bullu sanatseverlere sunuyor: Kınlganlığın tutkusal boyutu- nun algılanmaktan çok görüldü- ğü bir dünyanın çağdaş sanatı. Tutku kelimesinin kendisi hem Latin dillerinde hem de Türk- çede tuhaf bir aynksılığa rağ- men benzer bir duruma işaret ediyor: Tutku; hem İsa"nın ölü- me doğnı giderken taşıdığı çar- mıh sahnes: (passion), hem acı hem de özgüveni anlatıyor. Türk- çede ise tutku tutmaktan gelen bir kelime olsa gerek. Tutan lsa"nın elleri olmaktan başka. aynca bir de tutulma va yapış- ma eylemini ifade ediyor. Tutkulanmız bizi hayatta tu- tan ve hayata bağlarken de aynı zamanda hayattan uzaklaştıran. kınlganlığımızı. biçimsizliğimi- zi, engelli bir dünyanın acılan- nı veriyor. Bu anlamda da. kınl- gan dünyanın ifadesi olarak gör- menin doğru olacağını düşün- rrtekteyim bu bienalin. Paolo Co- lombokavTamsaldan çok şiirsel- liğin verildiği estetik bir boyut- ta sanat eserlerini göstermeyi tercih etmiş gözüküyor. Yaptığı seçkinin de bu anlamdabir man- tığı olabileceğini söyleyebiliriz. Kırılganlık ve şefFaflık Hayata bağlamak ve hayattan uzaklaştırmak, eğer yukanda ya- zıldığı gibi, tutkuyu oluşturu- yorsa; o zaman Ömer Uluç ile başlayabiliriz bu bienaldeki iş- lere bakmaya; çünkü. deprem sonrası bir ortarnda, yaşam ve ölümün iki anı Ömer Uluç'un tuvallerinde gözüküyor, ancak tutkunun çağdaş dünyadaki yan- sımasının bir ironi ve bir şaka ile birlikte ele alındığını gözlemli- yoruz. Bu da bu bienalde orta- Ömer Uluç (sağda) tutkunun yansımasına, Kara\Valker(solda) sömürgecuiğin sürmesine ironik olarak yaklaşıyor. • Paolo Colombo kavramsaldan çok şiirselliğin verildiği estetik bir boyutta sanat eserlerini göstermeyi tercih etmiş gözüküyor. Yaptığı seçkinin de bu anlamda bir mantığı olabileceğini söyleyebiliriz. Hayata bağlamak ve hayattan uzaklaştırmak, eğer tutkuyu oluşturuyorsa; o zaman Ömer Uluç ile başlayabiliriz bienaldeki işlere bakmaya... ya konulan işlerle bütünleşiyor. Uluç'un boyalannın hafif, şef- faf ve geçirgen boyalar olması, bunun başka bir kanıtı gibi du- ruyor: tç içeliği veren bir este- tik. Ömer Uluç'un tuvallerindeki fırça darbeleriyle birlikte giden büklümlü malzemeleri de bunu destekler nitelikte. Bir konuş- masında Ömer Uluç. yaptığı işin "hayatetler" arasında gezinirken buluşlar ile alakalı olduğunu söy- lemışti. Burada doğum ve ölüm arasındaki malzemeler hayale- timsi boyalara bir canlılık kat- makta. bir malzeme ile katkıda bulunmakta. cisim katmakta, kı- nlgan dünyanın kıvnmlannı sun- makta. Kıv nmlar ki. bunlar ara- daki kınlan alanlan saklarken aynı zamanda görünmez olanla- n da gösteımeye çalışmakta. Diğer yandan Kara Walker"ın hayaletimsi gölge figürleri, yi- ne, siyasal olarak ele alınabilir- ken sömürge sonrası dünyanın sömürgeciliğe devam etmesine. ironik bir yaklaşımla mesafe koy- makta. Cstelık de duvara yapış- tırdığı işinin malzemesinin için- de tutkal olması, yukanda Türk- çedeki Tufkuyla "tut"makla, yapıştırmakla tuhaf bir rastlan- tısal beraberliği sağlamakta. Çağdaş sanat, eğer bir dene- me yapmaksa, deneysellik için- de kör gözlerle ilerlemekse; bu- rada kınlganlık anının en anlam- h öğeleriyle karşı karşıya geli- yoruz: Körlük, karanlık görün- tüler, çevresi belli olan ama içi doldurulamayan görüntüler (si- mülakrlar). yüzeyin derinliğin- de dolaşmalar, Nietzsche'nin söy- lediği gibi yüzeyden geçen bir felsefenin ciddiliği, Derrİdanın yazdığı gibi hayaletlerin cisim- sizliğinin ardında yatan maddi- lik: Mantın "dünyada kolgezen hayaleti: Komünizm." Walker' in çalışmasmda zenci veledin zen- ci kanınm beyninin hayaletinın karşısında mantar tabancalı baş- ka bir velet silueti. Kahvenin. çikolatanın "lezzetini" çağnştı- ran tutkusal bir iş. Aynı şekilde "William Kentridge" in çızgi fîl- mi Yerebatan Sarnıcrnın içinde- ki sulara yansıyarak büyürken hayaletlerin. gulyabanilerin ve işçilerin, evini kaybedip taşıyan- lann ve son imgede de tüm ka- ranlığı taşıyanlann siluetlerin- den oluşmakta. Dolven'in videosu da suyun içinden çıkar gibi yaparken, me- me uçlannı suyun içine sokup çı- kanrken ne gösterdiğıni. neyin gösterildiğini belli etmeksizin bunlan birbiri içine kanştınyor. Yine hayaletimsi bir ımgeyi bi- ze sunuyor. Âşıklann ne olduğu belirsiz. yüzergezerhareketi gi- bi, Dohen' in imgesi de yüzerge- zer bir şekilde cinsellığin öğele- rinden birini sunuyor ızleyicile- re. Gregory Marcopoulos'un u Psike''si de bedeninı bırakip şi- falı aşk otlannı aramaya giden ve eldivenlerini çikararak Eros ile karşılaşan sembolik dünyayı veriyor bize. Hayallerin ve hayaletlerin ay- nı anda erotizme açılan bir pen- cerede birleştiği kısa f ilmde ko- nuşurken duyulmayan sözlere karşılık renklerın ve müziğın semboliği cevap veriyor. Aynı şekilde i *ılyada1utknsu''nda da Tann'nın oğlu Isa üzerine mü- zikli ve sesli bir kurgu, aşkı ve cinselligi simgeliyor. Canlı ölüler ve rüyalar: içe geçme esteiiği FrancescoVezzoH, üçlü video çalışmasmda, rüya- larla hayalleri birbirine kanştınrken kınlgan ilişki- lerin tutkusal bağhlığını zaman içinde ele alarak gösteriyor. Haute courure ile kitsch'i birleştirirken Venedik imgesi tarih-aşın bir şekilde taşıdığı haya- letlerle birlikte hayalleri süslüyor; ki bu süslemenin kendisi pop kültür ile yüksek kültür arasındaki gel gitleri sunuyor, seslendiriyor, gizemli bir şekle ko- yuyor. bunlan gösteriyorken bile anlaşılmaz bir kı- nlganlık içine sokuyor. Gavin Turk'ün balmumundan yaptığı heykel, bu anlamda canlı bir ölüyüsabit bir şekilde Ayalrini'nin girişıne yerleştıriyor. Serseri, berduş adam, sakalla- nyla öbür dünyadan gelen birini andınyor. Evsiz barksızlığıyla ve fakirmarjinalhği ile "öbürdünya" ile "ötekînin dünyası" ilişkilerini örüyor. TonyOursler'in gözleri de Yerebatan Samıcı için- de hayaletimsi bir fantistik imgeyi bizlere doğru ta- şıyor. Mekânın bir kısmma yayılan gözlerkendi için- de bazı değişik, farklı imgeleri de taşırken Merteau- Ponty'nin "iç içe geçme estetiği" adını verdigi este- tik biçime doğru yaklaşıyor Tıpkı Pipilotti Rist'ın de iç içe geçen imgeleri gibi: Yürüyen genç kızın tu- hafbakışlannın ardında yatan imgelerin erotik ve vah- şi yanınm. bakış ile bakışın yönlendiği hayalleri or- taya koyması gibi, "interaübjektif bir estetiğin ör- neklerinden birini daha sunuyor bizlere. Aynı tran- lı sanatçı Avish Khebrehzade'nin sirk, güreşçiler ve uyuma, sanlma ılişkisi üzerine yaptığı çizgi filmin pastelliğinin içinde renklerin birbiri içine girmesiy- İe, güreşçilerin bedenlerinin birbiriyle buluşup tek beden haline gelmesinde olduğu gibi, hayalet imge- lerbu yeni estetik anlayışın örnekleriyle tutkunun ha- yalini canlandınyor. \ydan Murtazaoğlu'nun melekler veya hayalet imgeler gibi, yukanda duran ve bir freskoyu andı- rar *Yııkandaailesalonuıııuzvardır''adlı işindeol- duğu şekilde, en güncel olan en Rönesans'vari gö- züiebiliyor, tıpkı Galata Kulesi'nin tstanbul'una ya- nukbir ttalyan havası kazandırdığı gibi. SamiBay- dar'm desenlerindeki melekler gibi veya MuratŞa- hiıler'in tuvalindeki canlı mı cansız mı belli olma- Minörmalzemeler•:•(!• •t Ch vV JTJOtt 'sî.'M'i • Gavin Turk'un balmumundan yaptığı heykeL yan; ama canlı gibi davranan figürlerinin karanhk- tan bir yerden çıkıp gelir halleriyle canlı-ölüleri im- gelendirmesinde olduğu gibi, tuhafbir kekemelik gö- zükmekte resimlerde. Ffisun Onur'un insansız bir şekilde rahlelerle bir- likte simgeleştirdiği içme kültürünün ışığında, şık ve şatafatlı kumaşlann sahiplerinin diğerleriyle aynı bardaktan içmelerinde olduğu, Türkiye'deki Batılı ve Doğulu imgeleri üzerinden kurulu olan ikiliğin sa- dece tek bir şıklığı yaşamakta oldugunun gösteril- diği gibi, şizofrenik olan aynılaşıyor ve bu şekilde de farklılaşıyor. Güneş Savaş'ın imgelerinın veya Neriman Polat'ın ikiz imgelerininki gibi. Ebru Özse- çcn' in şekerden yaptığı avizenin metrukluğu gi- bi tuhaf bir aynşıklaştırma hissediliyor işler- de. Aynşık malzemeler ve aynşık anlatımlar aynksı bir şekilde algılanır kıhyorlar kendı- lerini Bir tür aynk otu gibi herhangi bir yer- den gelerek herhangi bir ortamda fırlıyorlar, kendilerini gösteriyorlar, kınlganhklannı sü- rüyorlar, itiyorlar; yer açıyorlar. alan kazanı- yorlar, söylemi antırken şiirselliği yükselt- meye çalışıyorlar. Bu bienalde dikkat çeken gelişimlerden bi- risi de minör olarak gözüken malzemelerin ve yaklaşımlann yüksek sanatın öğeleriyle kanş- ması. Sahne dekor işi olarak düşünebilecek olan Janet Cardiffve Georges Bures Miller'in çahşması patlamış mısır yiyen veya telefonla arkadaşıyla konuşurken popüler bir filmi sey- reden kadının varlığmın hissettirildiği çalış- mada olduğu gibi. ses görüntüsüz bir şekilde var oluyor. Hayaletimsi bir opera veya opera- da hayalet: Sahne dekor işi ile çağdaş sanat ka- nştınlıyor. V'eya Mutiu Çerkez'in "Yazılmamış Bir Opera Üzerine İlaveter: CMüm" adlı çalış- masındaki gibi: Müzik görüntüsü ve plastik birbiri içinde. Christofer Wool'un alüminyum üze- rine mine boya kullanması, Rosenuuie Trockel'in çizgileri videosunda kulla- nırken aynı zamanda kuklaları da bura- ya çekmesi veya oyuncak sandıklan tren vagonu, köpeği aslan olarak uyarladığı videosu gibi minör sayılanlar esas ola- rak ele alınmışlar. Edebiyatta Joj'ce'un, Kafka'nın. Bec- kett'in yaptığını; plastik sanatlar, bu- gün. Fransız felsefesinin 1970'lerdeki girişiminden sonra bir kez daha ele alı- yor ve meşrulaştınyor. Minör biredebi- yata karşılık, minör bir plastik sanatlar birliğinden bahsedebiliriz. Azmlıklann ve azınlık malzemelerin kullanıldığı bir çalışma alanını fark ediyoruz. Bu da bi- ze kınlganlığı gösterdiği gibi, tutkunun günümüzdeki halini de gösteriyor. K.af- ka'nuı Yidiş"i, Çekçeyi ve Almancayı ve biraz da Kabala'yı iç içe koyduğu şekil- de; günümüz sanatçılan da sömürge son- rası bir dönemde, metropollerde oturup, çalışıp, kendi kültürlerini ve minör mal- zemeleri kendilerinin azınlık durumu gibi azlıklaştmyor, yersiz-yurtsuzlaştı- nyorlar. Ebru Ozseçen'in şekerden yaptığı avize. 'Osmanlı Yönetiminde Bir Zamanlar Yakmdoğu' sergisi Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde 19. yüzyılda Batılı gözüyle Doğu... Vınsu Feiix Bonfüs, 1831 -1885. Kfiltür Servfett - tsrail Müzesi Kokksiyonu'ndan seçilen 94 fotoğraf, Osmanh Bankası'nın katkılany- la Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sergileniyor. 'Osmanh Yönetiminde Bir Zamanlar Yakmdoğu* başlıklı sergi 14 Kasım'a dek açık kalacak. Küratörlüğünü Kudüs tsrail Müzesi Fotoğraf Bö- lümü Müdürü Nissan N. Perezin yaptığı sergi, Os- manlı Imparatorluğu'nun eski gücünü kaybetmeye başladığı dönemde, 1850-1900 yıllan arasında Ku- düs. Şam ve Kahire gibi şehirlerde. ağırlıklı olarak Fransız ve tngiliz sanatçılar tarafmdan çekilen fo- toğraflardan oluşuyor. Salı günü açılışı yapılan sergiye TC Kültür Baka- nı tstemihan Talay. Israil Bü>'ükelçisi Uri Barner. lsrail Başkonsolosu Eli Haked. Osmanh Bankası Genel Müdürü Aclan Acar, Kudüs tsrail Müzesi Müdürü James S. Snyder, Kudüs tsrail Müzesi Fo- toğraf Bölümü Müdürü Nissan N. Perez katıldı. Os- manh tmparatorluğu'nun 700. yıl kutlamalan kap- samında düzenlenen sergi, 19. yüzyıl sonlannda yo- ğunlaşan ve ünlü yazar Vktor Hugo'nun "Tûm kı- ta Doğu'ya yöneüyor" sözleriyle ifade bulan seya- hatlerde çekilen fotoğraflarla, "Batı'nın Doğu'ya bakış" açısını gözler önüne seriyor. Sergi fotoğraf- lanmn aynı bölgede çekilmış olmasına karşm fark- lı iki üslubun ortaya çıkması ıse araştırmacılar tara- fmdan Fransızlann açık yürekli ve dışa dönük, tn- gizlerin kontrollü ve içe dönük üsluplanndan kay- naklanmasıyla açıklanıyor. Sergi 196 metrekarelik bir alanda teşhir ediliyor. 'Osmanlı Yönetiminde Bir Zamanlar Yakmdoğu' başlıklı sergide yer alan manzara fotoğraflan Kudüs başta olmak üzere lsrail. Mısır, Şam, Trablus gibi önemli merkezlere ait çeşitli panoramayı kapsıyor. Anıt ve yapılar ise Kudüs'teki kutsal yapı. cami, ki- lise, sur ve kapılar. Mısır'daki piramit ve tapınakla- n içeriyor. tnsan fotoğraflannda ise MJSU- El Azhar L nrversitesi öğrencileri, çeşitli portreler, Bedeviler, nargile içenler yer alıyor. Sergideki fotoğraflardan beş tanesi, tstanbul'dabu- lunan ünlü fotoğraf stüdyosu Abdullah Freres tara- fmdan Mısır'da çekilmış olmasıyla önem taşıyor. Diğer 89 fotoğraf ise Fransız, Alman, Avusturyalı, ttalyan, İngıliz. tskoç ve Amerikalı sanatçılann im- zalannı taşıyor. tsrail Müzesi Fotoğraf Bölümü Müdürü Nissan N. Perez. iki müze arasındaki ilişkileri devam ettirmek istediklerini belirtirken sergideki fotoğraflarla ilgi- li olarak şunlan söyledi: "Yakındoğu'nun 19. yüz- >ıldaki ilk fotoğraflan, birer doküman, görsel kavıt niteüğinitaşı\ordu. Doğu'da aralıksız süren fotoğraf- çüık çalışmalaru daha çok bir çanşma, fiziksel anlam- da olmasa da bir işgal,Osmanh tmparatorluğu'ndan çalınan topraklann ruhsal olarak sahiplenilmesi an- lanıına geliyordu. Doğu'ya pdip fotoğraf çekmek ya da Doğu'da çekilmış fotoğraflardan satın almak, Le- vantenlerden bir "parçaya sahip olmak gjbiydi." YAZI ODASI SELtM tLERİ Hikâyeler Demetinde Radyo Cumhuriyet'te Kırk Ambar bende pazar günlerinin sevinci. Radyonun bambaşka bir çe- kiciliği var. Mikrofon karşısına geçer geçmez, çocukluğu- mun radyo günlerini hatırlryorum. 'Sohbet' prog- ramları, 'radyo tiyatrosu', şarkjlar, eglence prog- ramlan çıkageliyor. Benim Kırk Ambar öylesi unutulmaz program- lardan, demek istemiyorum elbette. Ama onlar- dan 'feyz' almaya çalışıyorum. Geçmiş günlerin radyosundan esintilere özeniyorum. Radyodaki arkadaşlarımdan Tolga Meriç'in önerisiydi: Kırk Ambar'ın bir köşesine 'öykü' bö- lümü açtık. Her hafta bir öykü. Türk hikâyecileri- nin unutulmaz verimleri. Oktay Akbal'ın "YalnızlıkBana Yasak"\y\a baş- ladım. Gençliğimin biricik öyküsü! Daha yeni ta- şınmışızTeşvikiye'deki eve. Odama kapanıp Ok- tay AkbaPı okuyorum. Biten bir yaz. Hikâyenin an- latıcısını ille kendime benzetiyorum. Ben de park- larda, caddelerde, kalabalıklarda, her yerde yal- nızım... Dinleyicilerin değişik, farklı tepkilerinden söz açayım: Oktay Akbal'ın hikâyesi en çokortayaş- hlara dokundu. Sonra Sait Faik, yine orta yaşta- kilere ses yöneltti. Hüseyin Rahmi'den iki hıkâye: Galiba her din- leyiciyi güldürdü Hüseyin Rahmi'mizo inanılmaz ısırganlığıyla. Hüseyin Rahmi'yi okurken şaşakalıyorum. Yüz yaşına iyice yaklaşmış bir öykü böylesine genç, böylesine diri, böylesine koruyabilmiş olsun ya- şarlığını! Anlattığı insanlar sokaklarımızda, semt- lerımizdebugünkütanışlarımızsanki.Hınzırcabir zekâ, bizi zamanın ötesınde yakalıyor. Geçen haftaki hikâye, Necati Cumalı'nın "Yal- ntz Kadın"lydı. Hikâyemizin birdoruğu. Necati Cumalı, özlü, kısacık betimlemelerle, kavaklı, akasyalı park gecesine götürüyor bizi. Söylemiyor ama, bir taşra kentinde olduğumuzu hissediyoruz. Parkta yirmi beş yaşında genç adamla âşık olduğu kadın. Ama bu 'aşk', öykünün sonunda birdenbire yü- rek yakıyor. Genç adam, aşkı birdenbire kalp ağ- rısında yaşamaya koyuluyor. Alıp başını deniz kı- yılanna gitmek isteyen 'yalnız', yapayalnız kadı- n\ birdenbire kavrıyoruz. Hep öyle öyküleryazmak istemişimdir, hiçbir şey anlatmaz görünürken her şeyi dile getirebilmiş, içi- mizi yakmış öyküler. "Yalnız Kadın" gibi: "Onu mesut etmeyen bu dünyadan, onun et- rafmı saran, tanıdığım, tanımadığım herkesten, gez- miş dolaşmış olanlardan, naziklerden, numara- cılardan, hatta onu sevenlerden nefret ediyor, ona bütün söylediklerinin yanlış olduğunu bütün kuvvetimle söylemek istiyordum." Aşk, hattainsan olmak başka nedir? "Onu me- sut etmeyen bu dünyadan..." Necati Cumalı dendi mi, "Değişik Gözle", "Ay Büyürken Uyuyamam" hikâyeleri de sarsıp du- rur. Yıilar sonra, dahadün gibi tatlannı yaşadığırriız hikâyeler. Yeniden okumak istediklerimiz. Bizde hep gönül çarpıntısı uyandıranlar. Hikâye sanatı- nın asıl temsilcileri. 'Hikâye' sözcüğünün dilimizde ve edebiyatı- mızda garip bir serüveni var. Tanzimat'tan epey sonraya kadar, hikâye, 'roman' karşılığı olarak da kullanılmış. Halid Ziya, 1890'larda roman sana- tını irdeleyen kitabınaH//câye adını vermiş. Abdül- hak Şinasi Hisar, üç romanına, üstelik artık 1940'larda hikâye demekte ısrar etmiş. Ama bir ayrım da söz konusu: Halid Ziya, ro- mandan ayırabilmek için, hikâyeye "küçük hikâ- ye" diyor. Belki bu yüzden, güzelim hikâye, nice zamanlar, romanasıçramatahtası sanılmıştı. Bu- gün bile, hikâyenin roman kadar önemseneme- yeceğini söyleyenler çıkabilıyor. Sonratanımlamalar da garip: Hikâye, tek bir ola- yın etrafında dönenirmiş. Niye dönensin? Olay- sız öyküler yok mu? Ya da, birçok olayı iç içe ve- ren öyküler? Hikâye, psikolojiyi roman ölçüsün- de derinden işlemezmiş. Hikâye, gerçek hayat- tan bir izlenimmiş... Hepsi safsata. Birazdan Katherine Mansfield okuyacağım. Takvimde h Bırakan: "Oh, sevgili kardeşlerim.. Hayatımız henüz so- na ermedi. Yaşayacağız... Bando öylesineneşe- li, öylesine sevinçli çahyorki.. Bana öyle geliyor, çok geçmeden niçin yaşadığımızı, niçin acı çek- tiğimizi biz de öğreneceğiz." Çehov, Üç Kızkar- deş, Ataol Behramoğlu çevirisi. Babylon bu akşam açılıyor • Kültür Servisi - Babylon, bugün Badmarsh&Shri ikilisinin konseriyle yeni dönemine başlıyor. Asya müziklerinin yoğun ritmik yapısını ve sitar ezgılenni, Londra'nın arka sokaklannda hayat bulan triphop ve drum&bass gibi modern akımlarla kaynaştıran ikili yann da Istanbullularla birlikte olacak. KonseTler saat 22.00'de başlayacak. (292 73 67) K Ü L T Ü R » Ç İ Z t K K Â M İ L M A S A R A C I r .
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear