25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4KASIM1997SAU OLAYLAR VE GORUŞLER 'Zorunlu' Din Dersleri Niçin Kaldınlmalıdır? HÜSEYİNBATUHAN undan önceki bir ya- zımda "dindarlık", "yobazhk" ve "bağnaz- lık" kavramlannı ay- dınlatmaya çalışmış- tım. Laık-demokratik bir toplumda okul çocuklanna "zorla" din eğıtımı venlemeyeceği, verilse bi- le bunun kimseye bir yarar sağlamaya- ca*ı bence kuşku götürmez. Darbe ile iktıdan ele geçiren "çok bilmiş" bir ge- neralin -llahivatçılardan "fetva'* çıkar- tarak- din derslerini "zorunlu" duruma getirmesinin ana gerekçesi, o zaman- lar ülkemızde tehlıkelı boyutlar aldığı- nı varsaydığı "komünizm"in yayılma- sının ancak "Müslüman"kuşaklarye- tiştirmekle önlenebileceğine inanması idı. Ona göre İslam dinı "komünizm" tehlikesine karşı bir baraj rolü göre- cektı. Bu ınancın sakatlığı ûzennde durmayı gereksiz görüyorum. Dinsel bir ideolojinin siyasal bir ideolojinin panzehıri olamayacağı bence apaçık. Kaldı ki, totalıter ideolojiler, propagan- dadan çok askeri güçle yayılırlar, do- layısıyla bu tür yayılmaya set çekebil- mek ıçin sadece "Müslüman" bir gençlik vetıştırmek yeterlı değildır, ay- nca bunlann "militan" olarak yetışti- rilmeleri gerekir. Elbet yeni yetışenleri "Müslüman- laşürma" arzusunun tek gerekçesi bu değıldi; oy-avcılığı amacıylacahil hal- kın dinsel duygulannı sömüren "din- ci" politikacılar, çok daha önceden di- nın bir toplum için gerekli olduğu yut- turmacasıyla okullara "seçmeü" din dersleri koydurmayı basarmışlar, böy- lece Türkiye'de bir yandan "tarikatçı- hğın" hortlamasına, bir yandan da bir "din devleti" kurmak için fırsat kolla- yan "şeriatçılar"ın iyice cesaretlenme- sıne yol açmışlardır. Sonunda "şeriat- çı" olduğunu pervasızca dile getiren yo baz bir başbakan ikridan ele geçirmiş, böylece ülkemizi komünizmden de be- ter bir tehlikenin kucagına atmıştır. Şimdi Atatürkçü ıdeolojidenhiçbirza- man ödün vermeyen generallenn de yardımıyla "Augias'ın ahırlannı" te- mizlemekle görevli bir hükümet iş ba- şına geçmiş bulunuyor. Ama bugünkü hükümetin de ülkemizi Atatûrk'ün öz- ledığı "uygar" yapıya kavuşturabilece- ğinden kuşkuluyum. tşte bu yazımda bu kuşku ve kaygılanmı dıle getirme- ye çalışacağım. "Dinci" tehlıke bugün de atlatılmış değildır. bu nedenle bundan böyle ya- pılması gereken reformlar arasında "zorunlu' din dersleriru kaldırmakla işe başlamanm uygun olacağını düşü- nüyorum. Bu derslerin vaktiyle ne amaçla konmuş olduğunu hatırlarsak, niçin kaldınlmalan gerektigini anla- mamız da kolaylaşır. Aklıma gelen başlıca gerekçeler şunlar 1) Şimdiki okutuluş bıçimiyle bu dersler demokratik bir yaşam anlayı- şıyla bağdaşmıyor; 2) Aynı nedenden ötürü "büimsel dü- şünüş"e ters düşüyor; 3) Bu dersler "dindar" değil, dog- matik kafalı bağnazlar yetiştirebilir; 4) Bugünün dünyasmda bu dersler zaman ve enerji kaybettirmekten baş- ka bir işe yaramaz. Şimdi bu savlanmı (ıddıalanmı) bi- rer birer belgelemeye çalışacağım. Din derslerini ilkin "seçmeti", daha sonra "zorunlu" olarak okullann müf- redat programlanna sokturanlann öne sürdüğu en önemlı gerekçe şuydu: De- mokratik yaşam biçimini seçmiş olan ülkelerin büyûk çogunluğunda din dersleri verildığıne göre bızde neden verilmesin? Atatûrk bile vaktiyle "Her fert dinini, diyanetini öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası da mekteptir" de- memiş miydi? Bız de artık çok partili rejıme geçtiğimıze göre... Hem çocuk- lanmızın dinsel eğitimini "cahil" ho- calann elinden kurtarmamız gerekmez mi? llk bakışta akla-yakın görünen bu gerekçeler üzerinde biraz durup düşün- düğünüzde, hele Atatürk'ün sonradan bu dersleri kent okullanndan kaldırt- mış olduğunu hatırladığınızda işin ren- gi hemen değişivenyor. Evet, doğru- dur, bırçok demokratik Batı ülkesinde okullarda din dersleri de veriliyor, ama örnegin ABD ile Fransa'da okutulmu- yor. Almanya'da ise sadece "seçraeli" olarak okutuluyor. Din derslennin "zo- runlu" olduğu tskandinav ülkelerine gelince: Bu ülkelerde demokratik ya- şam felsefesi ınsanlann ruhuna öylesi- ne işlemiştir kı, oralarda ne "dindli- ğin", ne de "köktendinciliğin" hortla- ma olasılığı (ihtımali) vardır. Aynca bu ülkelerde din eğitimi -bızde olduğu gi- bi- dogmatik bir biçımde yapılmadığı için, toplumda çok eskı bir geleneksel kurum olarak din "mane\i bir sığmak" işlevi görmekte ve hiçbır zaman mo- dern hayatın doğal gelişmesine engel olmamakta; sanatı. edebiyatı. müziği, felsefesi, bilimı ve teknolojisiyle kay- naşmış bir bütün oluşturmaktadır. Kal- dı ki, bu ülkelerde din dersi okutanlar ilahıyat fakültesını bıtırmiş, dolayısıy- la saglam bir felsefe kültürü alrhış, hat- ta bazan ülkenin fıkir hayatında ad yap- mış kişilerdir. Atatürk'ün bu dersleri okullardan kaldırtma geregini duyma- sının da ana nedenı, o zamanlar Türki- ye'de "aydın" din adamlarının bulun- maması ıdi. Bu tip din adamlan ülke- mizde bugün de yok denecek kadar az- dır, bu nedenle bugünkü bıçimiyle "zo- runlu" olarak din dersleri okutulması herbakımdan sakıncalıdır. "İmam-ha- tip liselerinden" söz edeceğim bir baş- ka yazımda neden bizde "aydın" din adamı yetişmediğini açıklamaya çalı- şacağım. Hıristiyan Batı ülkelerinde din, hiç- bir zaman felsefe ve hatta bilimle olan ilişkisini koparmamış. bazı dogmatik ve fanatik din adamlan felsefe ile dine karşı çıkmışlarsa da, zamanla onlar da bunun boşuna bir gayretkeşlik olduğu- nu görûp anlamışlar, sonunda din, fel- sefe ve bilimle örtük ya da açık bir "dostluk anlaşması" yapmakzorunda kalmışür. Bugün de bazı Katolik ülke- lerde ya da ABD gibi her türlü "kök- tendinciliğin" cırit attiğı ülkelerde bi- lime karşı bazı direnmelere rastlanı- yorsa da. bu hiçbir zaman bu ülkelerin "demokratik" yapısını tehlikeye dü- şürecek boyutlara varmamaktadır. Ka- nımca, bizde okutulan din derslennin en büyük sakıncası, her türlü manevi içerikten yoksun olmalan ve tümüyle dogmatik bir yaklaşım sergilemeleri- dir.'Bu dersleri ciddiye alan çocuklar "dindar" değil, ancaİc "yobaz" olabi- lirler. lşte asıl tehlike de burada! Öğre- nebıldiğim kadanyla bu dersleri oku- tanlar da çoğunlukla "din külrürün- den" nasibini almamış, dogmatik ka- falı insanlar. Zaten, bir başka yazımda da belirt- tiğim gibi, bu kitaplara "din kühürü" yaftasının yapıştınlmış olması da bir kamuflajdan ibarettir(*). Bu adı taşı- yan kitaplarda hiç değilse dinlerin ne gibi psikolojik bir ihtiyaçtan doğduk- lan, ne tür sosyal bir işlev yüklendik- leri; sanat, edebiyat, hukuk ve felsefe gibi öbür kültür etkinlikleri ile ne gibi bir ilişkilen olduğu, ama özellikle bu- günün toplumlannda yerlerinin ne ol- duğu gibi sorunlara -üstünkörü de ol- sa- yer verilmesi gerekirdı, değil mi? Ama ne gezer, bunlarda -besbelli ki "dostlar auşverişte görsün!" kabilin- den- ötekı dinlere de yer verilmiş, ama bunlan yazanlann "dinler tarihi", "karşdaştırmalı din-bilimi n ve "din- felsefesi" konusunda pek az şey bildik- len her satırda sıntıyor. Bu sayın yazar- lann durmadan vurguladıklan şey, ls- lamın ana-dogmalan ve her Müslüma- nın bu dogmalara körü-körüne inan- ması gerektiği! Aslında amaç komü- nizme karşı duracak "Müslüman" sa- vaşçılar yetiştirmek, ama bu niyetleri- ni "din kültürü" yaftası altında gızle- meye çalışıyorlar. Anlaşılması asıl güç olan nokta, komünizm tehlikesi orta- dan kalkalı aradan bunca yıl geçtiği halde. bu uygulamada ayak diretilme- si! Ancak bence olayın daha da ürkütü- cü yanı, bu uygulama başlayalı beri ül- kemızde tarikatçılığın iyıce şirazesin- den çıkmış olması ve buna koşut (pa- ralel) olarak "şeriat" özlemlerinin en pervasız bıçimde dile getinlmesidir. Bütün bu gelişmeleri zorunlu din ders- lenne yüklemek elbette haksızlık olur, ama bu derslerin "zerunlu" duruma getirilmesiyle dinin toplum için "vaz- geçilmez" bir sosyal kurum olduğu iz- lenımi uyandınlmış, bundan cesaret alan "köktendincUer" de ülkede bir te- rör havası estirmeye başlamışlardır. "Sıvas Katliaını" bunun en canlı ve ib- ret vericı örneğidir. Ama gelin görün ki, şeriatçı bir "Adalet Bakanı" ülkenin aydınlannı katledenlerin avukathğını yüklenmekten çekinmemiştir. Bu derslerde dinin neredeyse sade- ce dogmatik ve biçimsel yönlerine de- ğinildiğı için, yenı yetişenlerde herhan- gı bir dinsel heyecan ve özlem uyandı- ramaz. Genel kültürle, yani sanatla, edebi- yatla, müzikle ve felsefeyle beslenme- yen bir din eğitimi, "dindar" değil, ol- sa olsa "yobaz" yetiştirebilir. Laik-de- mokratik bir yaşam biçimini daha ye- ni yeni tanımaya başlayan, üstelik Ba- tı kültürünün "düşünsel" arka-planın- dan habersiz bir toplum ıçin bu tür bir eğitimin büyük sakıncalar doğuracağı besbelli değil miydi? Asıl manevi besınini (gıdasını)gaze- te, dergi, kitap, radyo, sinema ve tele- vizyon gibi kaynaklardan devşrren, üs- telik çevresinde para, konfor, servet ve "hoşça v-akitgecirme"'den başka bir şey duymayan günümüz gençlerini bu dersler aracılığıyla "Müslümanlaştır- ma"ya kalkışmamn ne gülünç bir giri- şım olduğunu aynca hatırlatmama bil- mem gerek var mı? Öğretımıne 8 yd harcanan bu ders- lenn hiçbir işe yaramadığmdan adım gibi eminım. Bu nedenle bu uygula- maya başlanmış olması nasıl akıl-al- maz bir aymazhk ise, bugün bile deva- mında ayak diretilmesı bence düpedüz bir "aptallık" ya da "korkakhk" belir- tısidir. Bakıyorum da nerdeyse çoğun- luk bu durumu kabullenmiş görünü- yor, bir kısım insan da tam bir "umur- samazuk" içinde. Nitekim. bir ara 1982 Anayasası'nda bazı değişiklikler yapıldı. ama kımseden bu konuda çıt çıkmadı. Milletvekillerimızin basıreti mi bağlanmıştı. yoksa "qy kaybetme" kaygısıyla susmayı mı yeğlemişlerdi? Oysa, zorunlu temel eğitimin 8 yıla çı- kanlması yenıden gündeme geldiğin- de, dincı milletvekilleri "tmaro-hatip- lerin orta kısunlan kapabuyor!" gerek- çesiyle ortalığı velveleye vermışler, he- le tasan komisyonda ve Meclis'te gö- rüşülürken işi zorbalığa vardınnaktan çekinmemişlerdir. tşin daha da hazin yönü, yeni hükümetin Milli EğMm Ba- kanı SayınUluğbay ın 15.9.1997 akşa- mı televızyonda, gülümser bir çehrey- le "zorunlu din eğitimine aynen devam edileceği'' güvencesini vermek gerek- sinimini duymuş olmasıdır. "Biz zo- runlu temel eğitimi 8yıla çıkardık, ama buna karşılık 8 yıllık zorunlu din eğiti- mine dokunmuyoruz" der gibi bir ha- li vardı. Insanın bütün bunlan gördük- ten sonra, "Atatürk'ün kurmuşolduğu Türkiye ne acınacak duruma düşmüş!" dıye hayıflanmaması elde değil. Şimdi soruyorum: Zorunlu din ders- leri uygulaması Türkiye'ye ne kazan- dırmıştır? Ahlak açısından ülkemiz da- ha iyi bir duruma mı gelmiştir? Öyley- se bugün Türkiye'de yaşamakta oldu- ğumuz ahlaki çöküntüye ne buyuru- lur? Insanlanmız bu sayede manevi bir zenginlik, en azından bir ıç huzuruna mı kavuşmuştur? Toplumda bir iç-ba- nş mı sağlanmıştır? Ne yazık ki, bütün bu sorulann yanıtı "Hayır!"dır. O hal- de uygulamaya devam etmenın yaran ne? Bana sorarsanız, bu derslerin kimse- ye bir yaran olmadığı gibi, çok büyük zararlan olmuştur, bunlann da başın- da zaman kaybına yol açmış olmalan gelir. Uygar dünya bütün "düşünsel" enerjısini insanlan daha mutlu edece- ğine inandığı bilgi v e teknoloji üretimi- ne harcayadursun, biz tutmuş çocukla- nmızın kafalannı çağdışı dogmalarla uyuşturmaya çalışıyoruz. Eğer Atatürk'ün özlediğı "çağdaş uygarbk düzeyi"ne biraz daha yaklaş- mak ıstiyorsak, bu savurganlığa bir an önce son vermek zorunda olduğumu- za inanıyorum. "Köktendincilik" teh- lıkesinı savuşturabilmemiz için de bu şart bence. (*; Bk. "Din Kültürü Derslerinde Neler Okutuluyor? " (Cumhuriyet, 6 Mart 1990; aynı yazı "Bilim, Din ve Eğitim Üzerine Düşünceler " başlığı- nı taşıyan derlemede yar almış bulu- nuyor; k. 150-54, YKY, 1997). " " PENCERE Ahfeş'in Keçisi... 'Aydınlanma Devrimi'nin temel kuralına gö- re her şey aklın mahkemesinde yargılanır." Osmanlı'da ise 'akılcılık' değil, 'nakilcilik' geçer- liydi; 'Tanzimat Kafası' bu mirasın ağırlığı altın- dadır; Medrese'nin mirası sürüyor: Tanzimat Kafalı, sosyalizm heveslisiyken de nakilcilik yapıyordu; hem de nasıl: "Marx dedi ki, Lenin dedi ki, Engeis dedi ki..." SovyetleryıkılıncaTanzımatKafairnıntekKâ- be'si kaldı; bu kez YDD odaklannda ne söyle- nirse biz 'Ahfeş'in keçisi' gibi başımızı sallıyor, kalıplanmış fes gibi ütülenmiş fıkirleri kafamıza geçirmeye çalışıyoruz. Oysa kellenin kafaya dönüşüp duşünebilen baş olması için 'eleşti- rel aklın' devreye girmesinden başka yol yok... • Ne var ki ülkemizde sorunlara 'bağımsız ka- fa' ile yaklaşanlar eksik değil!.. Türk-lş'in 'ED' (Ekonomide Durum) dergisinin son sayısında rakamlar veriliyor. OECD kaynaklı verilere gö- re toplam kamu harcamalannın 'Gayrı Safi Yurt içi Hasılası'na (GSYİH) oranla yüzdeleri: OECD ortalaması: Yüzde 40.8. G-7 ortalaması: Yüzde 39.5. AB ülkeleri ortalaması: Yüzde 50.1. Isveç ve Danimarka gibi ülkelerde bu oran yuzde 60'ın üstüne çıkıyor. (1993'te Isveç'te yüzde 71...) Türkiye'de yüzde 25!.. Durum böyleyken bizde "devleti küçültme" seferberliğine solcu partiler de katılıyor; bu ne biçim solculuktur ki bindiği dalı keser... Bilkent Üniversitesi'nden Doç. Dr. Erinç Yel- dan'ın verdiği bilgilere göre bizim "devlet, ser- mayeden milli gelirin yüzde 1.5'i oranında ver- gı toplarken rantiyeye milli gelirin yüzde 6'sı oranında faiz aktarıyor; yıllık ihracat gelihnin yarısı rant kesimine faiz olarak veriliyor". Gazi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Oğuz Oyan şu gerçeğin attını çiziyor: "Türkiye, toplam ka- mu harcamaları bakımından AB (Avrupa Birli- ği) ülkelenndeki oranın yansını biraz aşan bir kamu kesimi büyüklüğüne sahipken, faiz ha- riç kamu harcamaları bakımından aynı ülkeler- deki oranın üçte binnı ancak aşabilmektedir. Bu, devletin ehtilmesi anlamındadır. özalizm, bu anlamda muradına kavuşmuş görünmek- tedir. Ancak devletin bu geri çekilişi, Türki- ye'de ekonomik istikrarsızlığın, gelir dağılımı bozukluğunun ve siyasal istikrarsızlığın çözü- mü önündeki en büyük engeli de oluşturmak- tadır. " • Peki bu durumda başta sosyal demokratlar olmak üzere sol ne yapıyor?.. Solda Tanzimat Kafası, Ahfeş'in keçisinden beterolmuş, sürek- li başını sallıyor. RANA ELIK'LE SICAK GÜNDEM ARDAN ZENTURK'LE BUGÜN ARKA PENCERE PERVIN YAPAR'IN SUNUMUYLA KANAL 6 HABER MERKEZİ TARAFINDAN HAZIRLANIP, RANA ELİK TARAFINDAN SUNULAN, ÖLKE VE KENT YAŞAMINDAKİ SOSYAL OLAYLARA CESURCA YAKLAŞAN AKTÜEL HABER PROGRAMI. GÜN İÇİNDE GELİŞEN VE SÜREGELEN OLAYLARIN KAMUOYUNDA SES GETİREN TÜM HABERLERİN S1CAĞI SICAĞINA SUNULDUĞU HABER BÜLTENİ. HAFTA İÇİ HER AKŞAM 19:30'DA HAFTA İÇİ HER AKŞAM 2O:OO9 DE YAŞAMIN GERÇEĞİNDE BULUŞMAK ÜZERE... K n GÜNUN GERÇEĞİNDE BULUŞMAK ÜZERE HAFTA İÇİ HER AKŞAM 20:30J DA SANAT VE MAGAZİN GERÇEĞİNDE BULUŞMAK ÜZERE...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear