25 Mayıs 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
»KASIM1997PA2AR CUMHURİYET SAYFA 15 Be ey Doğan Genelkurmay'ın Güneydoğu gezisinde uğradığımız bir köy vardı. Siirt'in Pervari ilçesine bağlı Doğan Köy. Hani yazdığı şu "Bir anda bütün insanlar susar/ Sadece silahlar ölüm kusar/ Her taşta bir mermi izi/ Sen ne biçim köysün be ey Doğan" şiirini okuyan ilkokul beşinci sınrf öğrencisi Süleyman Melek'in köyü... Ya da, "Madem siyasiler halimizi sormuyor, biz şimdi onlara oy vermiyoruz. llk seçimde oylarımızı üçe böleceğiz; tugay komutanına, alay komutanına, tabur komutanına, vereceğiz" diyen muhtar Gürgün Babat'ın köyü... Işte o köy, gazetecileri ağırladıktan dört gün sonra PKK'nin baskınına uğramış... Bizlere çay ikram eden gençlerden biri ölmüş, ikisi yaralanmış. Askeri biriiğin de bulunduğu köyde, saatler süren çatışmada 29 PKK militanı öldürülmüş; be ey Doğan'da yaşamak için. Ö M Ü R İ L İ K Organ bağışı kam- panyalanna katılıyor ve "yayın organla- n"nı sansür kurulu- na bağışlryoruz. Ömür E. Kurum D E N İ Z S O M Elektronik posta: Derez.Someraksnetcom Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Nüfus savımına parti denetmenleri de kştılacakmış... "Nüfus savımmı nüfuz ticareti sanmıs olmasınlar!" O smanlı Imparatorluğu döneminde geçici olarak yürürlüğe giren ancak Türkiye Cum- huriyeti'nde kalıcı hale gelen "Memurin Mu- hakematı Hakkında Kanun", özellikle 12 Eylül'den sonra pek sık gündeme gelmeye başla- dı. Adı işkence ve kötü muameleye kanşan memur- ların korunup kollanması için bu yasa kullanıldı ve kullanılmakta. Işkenceyle suçlanan memurun (ge- nellikle kolluk kuvvetinden) dosyası veteriner, öğret- men, mühendis gibi amirlerden oluşan ilçe ya da il idare kurullarına gönderilip "yargılanmasına yer ol- madığı" kararı ile ortadan kaldınldı ve kaldınlmak- ta. Izmir'den avukat Arif Ali Cangı, "lyi uygulayıcı- lar, hukukun temel ilkelerine aykırı düzenlemelerin sakıncalannı en aza indirgeyebilirier" diyerek, bu yasanın, ceza yargılamasının temel ilkelerine aykı- rılığı olduğunu belirterek, uygulamayı ortadan kal- dıracak bir yasal düzenlemenin varlığını hatııiattı: CMUK154/3"Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Mu- vakkat'ın 1. maddesine göre, 'memurların memur- luk görevlerinden doğan ya da görevlerini yaptıkla- rı sırada işlenen suçlarından dolayı' yargılanmaları için yapılacak hazırlık soruşturması özel hükümle- re bağlıdır. Yasanın bu genel düzenlemelerinin ya- nında, başka bazı yasalarda, yine memurlartarafın- dan ve memurluk görevleri sırasında işlenen bazı suç- lann kovuşturulmasının, bu genel düzenlemenin dı- şında kalan aynk durumlar ve buna ilişkin yasal dü- zenlemeler de bulunmaktadır. Bu aynk durumlardan biri de memurların adli görevlerini yaparken işledik- leri suçlann (en çarpıcı olan işkence ve kötü muame- le suçları) kovuşturulmasıdır. Bu konuda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 154/3. maddesi 'Kanun tarafından kendilerine ve- rilen veya kanun dairesinde kendilerinden istenen adliyeye müteallik görev ve işlerde suiistimal veya- hut ihmal ve terahileri görülen devlet memurları ile cumhuriyet savcılığının şifahi veya yazılı talep ve emirlerini yapmakta suiistimal veya terahileri görü- len zabıta amir ve memurlan hakkında savcılıkça doğ- rudan doğruya takibatta bulunulur' biçiminde, Me- murin Muhakematı Yasası'nın genel düzenlemesi- nin dışında bir kural koymuştur. Kolluk güçlerince işlenen işkence ve kötü mu- amete suçlarının tamamı, adli kolluk görevi sırasın- da yani adliyeye ilişkin görev ve işler sırasında işle- dikleri suçlardır. CMUK 154/3. maddesinin açık hük- mü karşısında kolluk güçlerinin işlemiş olduklan iş- kence ve kötü muamelesuçlannın kovuşturmasının cumhuriyet savcılıklarınca yapılması zorunludur." Türkiye'de yasalan "normal" şekilde uygulamak bile "süper savcı" olmak için yeterli! SESSİZSEDASIZP) NURÎKÜRTCEBE ALOÛP.V Victor Hugo, cihat bayrağı açtı Dünya edebiyatının önde gelen isim- lerinden Victor Hugo'nun ünlü yapıt- larından Sefiller'in ne hale geldiğini bıliyor musunuz? Şeiratçılann yaptığı çeviriyi okudu- ğunuzda "sefalef'i anlıyorsunuz... Şeriatçılar da yaptıklan sefılliğin far- kında olmalılar ki, "Sefiller'i okuyan- lar, bir piskoposun müslümanca ha- reketlerine hayret ederek çeşitli yorum- lar yapabılir" diyerek akıllarınca açık- lama getiriyorlar: "Fransa ihtilali ile hükmünü kaybe- den kiliseye inat, Hıristiyanlığı ayağa kaldırabilmek için, ona fslamiyeti en- jekte ettiler. Bu sebepten piskopos- ta, Jan Valjan'da, Kozete'de ve Mar- yüs'te Islam meziyetlerinden izler bul- dunuz. Çünkü Islamiyet, insanlığın di- nidir. Ona tabi olan kurtulur, tabi ol- mayan batar." "Bu bakımdan Sefiller, Hıristiyanlı- ğın propagandası değil, kaybettiği- miz hikmetlerin geri alınması manasın- da ele alınmalıdır." "Sözün hayat bulması mana ile mümkündür. Mana sözün ruhu, söz mananın kalıbıdır. Victor Hugo'nun sözleri, taşıdığı mana ile değer kaza- nır. Biz de manaya sadık kaldık. Za- ten tercümede mana yaşar, sanat ölür. Mütercimin sanatı filizlenirse, tercüme güzel olur." Çevir kazı yanmasın, Victor Hugo'nun eline ver bayrağı ci- hada çıksın! PALAS PANDIRAS IMûfitBozacı Erbakan "demokrasi" isimli kuzusunu hangi huzurevine verdi? Huzurevinde besiye alınan kuzunun eti daha mı sinirsiz olur? ÇED KOŞESİ OKTAY EKİNCt Bir 'Teşekkür' Edebilseler... Kentlerimizi ve ülkemizi yöne- tenler, çevre ve kültür değerleri- mizi koruma çabalanna karşı sade- ce duyarsız değil, aynı zamanda"ve- f»sız»ar..." * T T * V-*. Belediyelerin ve hükümetlerin hukuka ve kamu yaranna aykın uygulamalannı durdurabilmek için davalar açan gönülü kişi ve kuru- luşlara bir "teşekkür" bile etmi- yorlar. Tersıne onlara kızıyor ve mahkemelere de "Bunlann dava açma yetkileri yok" bile diyebi- liyorlar... Oysa ki kent ve çevre haklan için açılan davalarda, "davacılar" kendi kişisel çıkarlannm peşinde degiller. Omeğin TMMOB'ye baglı oda- lar. yapı yoğunluklannı arttıran imar planlanna davalar açarken. bu planlann mimar ve mühendis- lere aynı anda "yeni iş olanağı sağlayacağını" hiçbir zaman dü- şünmüyorlar. Çünkü sağlıklı bir kentleşme, bu mesleklerin de "top- Inmsal sorumluluklan" arasın- dabulunuyor... Ya da Kültür Bakanı tstemihan Talay, REFAHYOLüan miras ka- lan. ancak şimdı ''kendisini de biğlayan" yağmacı ilke kararlan- naipte! aâVası açanlâra, "Elinize ve bilincinize sağlık, bizi de bu dertten kurtardınız" diyerek el uzatabilir mi? Benzer şekilde lstanbul Büyük- şehır Belediye Başkanı Recep Tay- yip Erdoğan, su havzalannı ima- ra açan yeni ISKt yönetmeliğini mahkeme karanyla durdurtan Mi- marlar Odası'na lstanbul kentini de temsılen "Allah sizden razı ol- sun" diyebilir mi?.. Yöneticilerimiz için böylesi bir "hukuk kültürü" şimdilik sanki "ütopya" gibi görünüyor olsa bi- le, TBMM'de bekleyen bir "yasa taslağı" umutlan yeniden dirilte- cek nitelikte. Dava giderleri karşılansın... Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve ar- kadaşlannca geçen yıl teklif edilen taslak, kent \e çevre haklan için açı- TMMOB'ye bağlı mimar ve mühendis odaları, açtıkları davalarda sadece "kamu yarannı" gözetiyorlar. Kamu yöneti- cileri ise buna teşekkür edecekleri yerde, tam tersine "karşı tavır" alıp odaları etkisiz kılmaya çabşıyorlar... Hele şu Izmir'deki "çevre avu- katlanna" ne demeli? Toplumun kent ve çevre haklannı açtıklan davalarda savunurken, kendileri- ne milyarlar ödeyecek "müvek- killeri" bile yok. Tam tersine. her davada "kendi ceplerinden" kim- bilir kaç lirayı. hangi zorlukla har- cıyorlar... Diğer tüm "kent ve çevre dava- cüan" da öyleler. Dernekler, kişi- ler, gruplar.. aslında ve öncelikle "devletin gözetmesi gereken" ka- mu ve ülke çıkarlan için mahkeme kapılanndalar. Böyle olunca da özellikle "kamuyu temsil edenle- rin onlara teşekkür etmekle ye- tinm«yip, belki de üstün hizmet ödülü" vermeleri gerekmiyor mu? Hukuk devleti davranışı Yöneticilerimiz, acababöylesi bir "erdem" gösterebilirler mi? Kendi yanlışlannı hukuk yoluy- la durdurmak isteyenlere kızma- yıp, hatta "Türkiye sizinle gurur duyuyor" bile diyerek, yürekten bir kutlamamesajı gönderebilirlermi?.. Orneğin Çevre Bakanı İmren Aykııt, Bergama'yla ilgili mahke- me karannı alkışlamak yerine tem- yiz etrnij olsa bile. bir bakıma ken- di bakanlığının "yasal görevi" olan do£ayı koruma savaşımını üst- leneni *d»vacılara" hiç değilse bir "çev-Te ödülü" verebilir mi? lan davalarda: "mahkeme mas- raflarının önceden devlet (dava- b idare) tarafından karşılanma- sını" öngörüyor. Çünkü davacıla- ra yüklenen bu masraflar aslında "kâmusal görevlerin yerine geti- rilmesini sağlamak" için yapılı- yor. Herhangi bir "özel menfaat el- deetmek" için değil... Aslında daha da önemlisi, yine bu masraflar (harçlar, yolluklar, bi- lirkişi ücretleri vb.) artık öylesine yükseldi ki, bu mücadeleyi zaten gönüllü sürdüren kişi ve kuruluş- lann "özveri sınırlannı" da çok- tan aşmış durumda. Devleti huku- ka uygun da\Tanmaya yargı yoluy- la davet eden duyarlı kesimlerin "parasal olanaklan" son derece az ve artık buna yetmiyor. Aynı ne- denle de birçok konuda dava açı- lamıyor ve yönetimler hukuk dışı davranışlannda giderek özgürleşi- yorlar... Hangi hükümet Prof. Soysal'ın bu teklifıni benimseyip TBMM'den de onay alabilirse, hukuk devleti- nin gerçek savunucusu olarak anı- lacaktır. Kamu haklannı savunan gönüllü davacılan kendilerine "ra- kip" gören ve onlann kutlanacak çabalanna yüksek mahkeme mas- raflanyla zorluk çıkartan diğer tüm iktidarlar ise tarihe nasıl geçecek- lerini şimdiden düşünmeye başla- sınlar... HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ KtM KİME DUM DUMA BEHİÇAK behicakia turk.net ÇİZGİLİK KÂMtL MASARACl HARBİ SEMtH POROY TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN OLMCfŞTU A&AYA DOS'U DA 30 Kasım BARBADOS BAĞ/MS/Zİ , BAK8ADOS, "VG/L7E./&'O£N 39- K£ÇPİNO£M SOKIfSA, BATI Hı'MT BU ABAOA SAKBAOOS DA /"OC- S/tC Sf/K DOKAfJ , AJLAMf/K/A GELEN 8A&8A- CMtLAH KOYMUÇTV. ANCAK., f€Z+'7E, ADAVt İŞ6AL İ A 8İIS /Şt£Dt't£&. ADANIN SZH4H ÇOĞUULU- Sl yrauiA/ci yüer/LW IK/AJCİ şeJûtr kamıfı ıf/eye» esk< iir tf GÖRÜŞ DENtZ KAVUKÇUOĞLU YahnAfen»Ta*mdenAkıttr 1968 yılının ikinci yarısında Berlin sokakları Avru- pa'nın dört bir yanından buraya akın etmiş öğrenci kitlelerine teslim olmuştu. Yakın tarihin önemli olay- lanna tanıklık etmiş Berlin, bu kez de gözlerini dün- yaya II. Dünya Savaşı ve sonrasının acılı yıllannda açmış kuşakların sokaklara taşan öfkesine tanık oluyordu. Açık oturumlar, "sit-in"\er, yürüyüşler arasında, "Bu öfke nereye vanr" sorusuna yanıt bulmaya ça- lışıyorduk. Hür Berlin Üniversitesi'nde birtoplarrtı son- rası konuştuğum bir Fransız arkadaşım, "Seninkini bilemem ama" demişti, "A/man/ann öffcesı hiçbiry&- re varamayacak!" Şaşırdığımı görünce ekleyecekti: "Bu toplumda bıreyler özgürtük kavramtyla kişisel bir ilişki kuramıyortar..." Ona göre Aiman toplumunda "özgürtük" öteden beri soyut bir kavramdı. Bireyler bu kavramla bilinçli bir ilinti kuramadıklan ve kişisel yaşam pratiğinde somutlaştıramadıklan ölçüde, olumsuzlaşan siyasal-toplumsal koşullarda bu kav- ramın içerdiği "öz"e karşı yabancılaşıyorlardı. Bilinç- li olarak kullanılmayan toplumlarda ise "özgürtük" yeniden üretilemiyordu. Yıllar sonra Goethe'nin 1813 yılında yazar Hein- rich Luden üzerine yazdığı notlarda benzer düşün- celere rastladığım zaman, bu arkadaşımın sözleri- ni anımsamıştım. Napolyon'a karşı kazanılan zafer sonrası Goethe, Ljuden'e şu soruvu yönettiyordu: "Siz, Aiman ulusunun uyanışından, başkaldınşından ba- hisle bu halkm ter ve ateşle kazandığı değerterinin, yani özgürtüğünün bir daha elinden alınmayacağı- na izin vermeyeceğini söylûyorsunuz. Halk gerçek- ten uyanmış mıdır? Ne istediğini biliyor mu?" 1813'ü izleyen yıllar Goethe'yi haklı çıkaracaktı. 1870'lerden sonra Paısya militarizmi ile bütünleşen Alman ulusçuluğu, 1914 yılında Avrupa'yı yangın ye- rine çevirecek Alman yayılmacılığının temel daya- nağı olmuştu. I. Dünya Savaşı sonrası 6 Kasım 1918'de kurulan VVeimar Cumhuriyeti de ancak 1933'e kadar ayakta kalabilecek, Alman toplumu Hit- ler'e teslim olacaktı. Kabaca bir söylemle AJman yurttaşlannın çoğun- luğu I. Dünya Şavaşı öncesi kutsadığı "Aiman ulus- çuluğu", II. Dünya Savaşı öncesi ise kutsadığı "de- mokratik devlet" adına direnme özgürlüğünü kullan- mamıştı. Toplum özgürlüklerine sahip çıkmamış, bi- reyler, özgürlükleri birer birer ellerinden alınırken karşı koymamıştı. Alman insanı her iki tarihsel dö- nemde de kendisine dayatılan din, ulus, devlet gi- bi "kutsal değerter"e teslim olduğu ölçüde insan haklan, demokrasi, özgürtük gibi bizzat kendisine "insani kişilik" kazandıran temel değerlere karşı ya- bancılaşmıştı. Bir noktadan sonra egemen güçlerin birer "siyaset aracı" olarak kullandığı bu değerieri amaçlaştırarak düzene teslim olup onunla bütünle- şecek ve giderek totaliterleşen rejimin taşıyıcısı ha- line gelecekti. Gerek Alman Birliği'nin kurulduğu 1871 yılını iz- leyen dönemde, gerekse VVeimar Cumhuriyeti'nde merkez siyasetçilen ve sosyal demokrat önderler ta- rafından yükseltilen "kutsal değerfer" siyasal ve top- lumsal alanlarda bireylerin kişisel reflekslerini körelt- miş, toplum kitleselleştirilmişti. Oysa susacağı yer- de konuşan, teslim olacağı yerde direnen, sahip ol- duğu özgürlükleri bilinçli olarak kullanan bireyler karşısında ne sosyal demokratlar 1914 yılında par- lamentoda Alman ulusçuluğunun "savaş ödenekle- n" talebine oy verip I. Dünya Savaşı'nın suç ortağı konumuna-düşebtlirter, ne de Alman tarihinin en de- mokratik ve özgürlükçü donemi olarak kabut edilen VVeimar Cumhunyeti'ni Hitler öylesine kolay teslim alabilirdi. Özellikle VVeimar Cumhuriyeti'nin son yıllannda mer- kez partileri ve sosyal demokratlar akıl almaz basi- retsizlik örnekleri sergılediler. Hitler'in çeteleri komü- nistlerin ve sosyal demokratlann parti binalannı ba- sıyor, parti örgütlerinin siyasi faaliyetlerini engelliyor, sosyal demokrat liderler ise kitlelere hâlâ "düzenin istikran için itidal tavsiyesi'nde bulunuyordu. Mer- kez Partisi üyeleri sokaklarda dövülüyor, yakalanan sanıklar nasyonal sosyalist ülküdaşlan polis mü- dürteri tarafından serbest bırakılıyor ve buna karşı- lık dayak yiyenler "toplumun huzunjnu bozduklan" gerekçesiyle tutuklanırken Merkez Partisi yönetici- teri yine istikrar adına susuyorlardı. "Demokratikhu- kuk devleti" sözcüğünün giderek daha sık kullanıl- maya başlandığı bu dönemde yargı bağımsızlığı fi- ilen ortadan kalkmış, hukuk işlevini yitirmiş, basın sindirilmiş, faşistleşen güvenlik güçleriyle bütünle- şen çeteler sokağa egemen olmuştu. Burjuva poli- tikacıları ve onlann peşine takılmış sosyal demok- ratlar "içi boşalmış demokrasi" adına kitleler karşı- sında sonuna kadar sürdürdükleri "özgürtüklerden feragat" talebinin bedelini büyük acılaria ödediler. Toplumun geniş kesimleri bu taleplere uymuş, se- sini çıkartmamıştı. Bundan cesaret bulan Hitler "kut- salAJman demokrastsi"n\ hiçbir dirençle karşılaşma- dan bir fiskeyle yıkacak. "özgürtük" kavramına ya- bancılaştırılmış kitleler 1 Mayıs 1934 günü gamalı haçlı Nazi bayrakları altında "Nasyonal Sosyâiıst Iş- çiBayramı'm kutlarken sosyal demokratlar ve mer- kez politikacılan kaçacak delik arayacaklardı. Goethe'nin 1813 yılında sorduğu soru bir kez daha yanıtlanmıştı. BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4SOLDA.N SAĞA: 1/ Ozerinden geçtiği insanla- ra mutluluk ve zenginlik geti- receğine inanı- 3 lan mitolojik kuş... Işyeri. 2/ "Oğuz '": Karikatür sa- natçımız... Ka- dınlann bluz üzerine giydik- Q leriyelek.3/Bir tür tuzsuz ve " ymnuşak peynir... Ilaç. 4/ Spor karşılaşmala- nnda seyircileri coştu- ran kimse... Tecrübeli, 2 usta. 5/ Dans ayakka- 3 bısındanesinleneıekya- 4 pılmış, düşük ökçeli ve dekolte tip kadın ayak- kabısı. 6/ Iskarribilde koz... Kalıba dökme, kalıpla biçim verme. II 8 I Asker... Pamuk ipliği- 9 | ni sarmaya yarayan el çıknğı. 8/ " — Sağdıç": Fotoğraf sanatçımız... Küçük. 9/ Pokerde bir oyuncunun önündeki paranın tümü... Yanağın alt kısmı. YUKARIDAJV AŞAĞIYA: 1/ Yanılgı... Atlas Okya- nusu'nda Portekiz'e ait takımada. II Faiz... Hukuk. 3/ Kahve, hindistancevizi, süt ve alkolden oluşan içki... tskambilde bir kâğıt. 4/ Hindistan'da dokunan pamuk ve keten kumaş... Yemin. 5/ Birbirine ekli parçalardan oluşan ve kendi kendine hareket eden soyut heykel. 6/ Tırnak boyası... Yeniçerilerin kayıth olduklan kütük def- teri. II Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kulla- nılan deyim sözü... Seyrek dokunmuş bir tür kumaş. 8/ tncirağaçlanndadöllenmeyi sağlayan sinek... Afrika'da bir ülke. 9/ Ahmak... "Celal —•": Ünlü güreşçimiz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear