26 Mayıs 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 1997 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER En Güzeli, Bir de Müzikti ÇELİK GLLERSOY G eçen yazımda, (aşın kötümserlilde suçlana- cağımı bile bile), sonu- na yaklaşmakta oldu- ğuna inandığım, yer yuvarlaği üstündeki "bizim bildiğimiz yaşamda", artık sık sık gerilere dogru dalıp gitme alışkanlı- ğını edindiğimi ve birçok yitik güzel- liklerden hangisinin en üstün, en an, en soylu sayılabileceği sorusuna yanıt ara- dıgımı anlatmış ve biri doğustan, öbürü insan elinden, ıkı olağanüstü güzellikte karar kıldığımı belirtmiştim. Doğadan ağaç. insandan miizik... Birincisıni anlatmaya. ılk yazıda ça- lıştım. Bugün sıra, ıkincisinde. Ama ön- ce, gönlümün, öbür sanat türlerini arka plana atmaya hiç ehermediğini yazma- İıyım: Özellilde de boya, ve çizgi sanab, yani resim. 1961'den sonra coşku ile yaptığım Avrupa gezilennde, müzelenn ve pina- koteklerin. yeri en güzel parkelerle kap- lı sessiz ve ıssız salonlannda. üstü kadi- fe döşemeli ya da cilalı ve masif ahşap sıralara oturup seyre daldığım ve saat boyıı doyamadığım, ünlü-ünsüz tablola- n düşündüm. Eski ustalann. en çok hay- ran olduğum birözelliğini, yani portre- lerde gözlere. natürmortlarda ise üzüm tanelenne inanılmaz bir beceriyle ver- dikleri o ışığı anımsadjm. Müzikle resim arasuıda bir seçim yap- manın, çıkar yol olmadığını anladım. Ama madem ki 'en vazgeçilmezin' ar- dınadüştükbir kez, 'ıkı sevgiliden biri- ne yüzüğü takma gereğinde" karar kıl- dun: Ben seçtim benimkini: Müzik-müzik-müzık! Çünkü önce. hiçbir resim. onun kadar, hem evrensel hem de ölünısüz değıl. Sonra resim, en azuıdan, "hercaive de vefasa!" Sizin olması gerekirken tutup bir zengine kaçan yavukJunuza benzer. hemen hepsi! Kitaplara girse, (hadi. bi- raz "çağdaş" olalım. Internet'e dalsa) bile. tabloyu lcarşıdan seyre dalmanın tadı, bunlarda kalır mı? Ama müzik, ölümsüz ve engjn miizik, her insanın elinın altında ve yanı bcisın- dadır. Nedir, pekiy, adına müzik dediğı- miz armoninin aslı- faslı? En yalın an- latımıyla, "insanın doğaya eklediği uyumlu sesterdir?" O kadar basit. Kökeninde ve başlangıcında, kulağın deneyimi vardır. Yani biryerde. müziğin kaynaği, yaradıhşın kendisidir. ondan insana erişen belki tek düze. ama içeri- lerinde ve aralannda tutarlı, ceşitli ka- rakterde seslerdir. Kuşlann, CIVÜÜSL, sulann çağılüSL de- nizin ve dalgaiann gürültüsü, rüzgârla- nn uğultusu, böceklerin kıpırûsı, vizıltı- sı insanın yaptiğı bestelere de olanca zenginlikJeri ile yansır, dururlar. Fakat, insanoğlunun, düşüncesi ve du- yuşlan sözleriyle ıfadeye çalıştığımız gücü (belki ruhu). çevTesini saran bu dünyada aldıkJan ile yetinmemiştir. Işin •kerameti" de oradadır: Adlanna besteci dediğimiz o 'işitme- den de duyabılen' kişiler, sırlan çözüle- memiş sihirbazlar. kendi kendileri ile müzik dilinde konuşan, o şairler, kâğıt- lann üstüne nota biçiminde iç ateşlerini dökerken doğadan çok ötelere de uzan- mışlar. başka tdmselerm tanımadığı. bi- leınediği. uzay bahçelerinin kapılann- dan geçmişler, içerilere süzülmüş ve ufuklanna kanat açmışlar. Onlan izleyebilecek yeteneğe ulaşmış olan bütün duygulu ve düşünceli yara- tıklar, bu defa "sessizbir doğayT dile ge- tirmekte olan, yani ufuklan sanya, mor- lara \e ateşlere boyayan günesin doğu- şunu ve aynhşlannı, geceteyin vadilerin ve denizlerm karanhgını nuriu ve gizem- li renklereçeviren ayın kadife ışığını. son- ra insanoglunun icerisûıde e$en firtına- lan, sevincjeri, kederleri birbirinden ay- nlan. eHeri, göz pınarianndan siizülen vaşlan, söyleyen, anlatan bu çalgı sesle- rini, 'bitmesin" istedikleri bir duygu be- raberliği ile dinkrler, bestecileri gözte gö- rülmeyen bir yolcultıkta, sonuna kadar izlerler. Dünyanın tadına ve yaşamın bir kıva- mına varmış bütün kişiler için vazgeçi- lemeyecek ve her şey yitirilse bile onsuz vapılamay acak olan belki en büyük ni- met adına işte bövkvmüzık' dediğûniz (\e özellıkle Bao'nın klasikleşmış mü- zıgi). bütün bir iç ve dış dünyanın ses- lerini toplayan ve her sanatçının birer ipek kozası gibi kendine özgü ürpertiler- leyoğurduğu veördüğü. goriinmeyen al- tin teller ve günıüş pınltdardır. Pekiy. nedendir. müziğin. "Batrdage- lişmiş türü"ne biraz üstünlük verişim? Şundan dolayı: Uzakdogu"nun. Afrika ve Ameri- ka'nın 'monoton' müzikleri, açık bir gerçek ki bızim kulağımıza yatkın ses- ler getirmiyor. Bizim ruhumuza, sesle- nen ses (vcsöz)zenginliği TürkJerin Ana- dolu'ya ginşlerinden sonra -tıpkı mide- lerinin gıdası olarak mutfaklannda ba- şanldığı gibi- müzıklerinde de ortaya çı- kan, Asya, Acem, Arap, Bizans ve Bal- kan'dan esintiler getiren o duyguhı ala- şımdır. Yani çocukluğumdaki adıyla ala- turka, günümüz Türkçesı ile Türk sanat müziğidir, ruhumuza en tath esintiler ge- tirenbir sesvesözzenginliği. Bunun, bes- teleri ile güfteleri de nedenli içfidiç 'Es- ki musikimizin'.sazlan ve nağmelerj ka- dar sözleri de bizim ancak •ctğerimıze işler'. Heie beni, anne hasreti ile aklın- dan eden \t deli-deli ağlatoran bir 'hic- ran' seli halındedir. o suzinâklar, o hüz- zamlar, o karciğarlar...' %.•' ".y-- Kişisel dramlarmuzın ötesinde, eski İstanbura en yakışan mclodi dokusunun da bu ağır, bu özlü, bu duygu insan ve çalgı sesleri olduğunu düşünürüm. Du- rumu İstanbuJ'un kendisinden ömekle- yejim: Işsiz günlerimde yaptığım bir Beyoğ- lu gezimde görkemli frenk saraylannı, süslü lövanten apartmanlannı hayran hayran seyrettikten sonra Tophane'ye ınişime benzetirim, müzikteki durumu da: tner inmez karşımaçıkan. selvi'lere gömülmüş tek kath taş yapısı ile uvsal ve sevimli bir Karabaş Mesciti, karü bir kış gezisinden sonra bir köy evine girmisim gibi önüme konan tahta bir hamur tek- nesinde sunulan üstü naneli bir taş sıcak köy çorbası gibi içimi ısıtır. O mescit bir köy türküsüdür. Karşısında yükseJen KıbçAli Paşa Ca- misi isebüyük Sinan'ın (nedense) oldu- ğu gibi kopyaladığı Avasofya mimarisı ile bu kez tam bir OsmanhSarayı'nın Bi- zans karması müzigini yankılatır, kulak- laruna. O cami, bir Sultâni Yegâh'br. Ama bunlann ikisi de yani ülkemiz- deki tarihsel ikilemin ortaya çıkardığı halk ve saray müziklerinin ikisi de ken- dimize gerçegi fisılda>ahm ki ancak bir Türk çocugunun du\ gu dünyasına aitrir. Ne yazık ki yeryuvarlığının öbür yö- relerine. bizim bu "müzik hüznümüz", bir şey anlatamıyor. Dünya insanlannı bnieştirebilecek, 'sözsüz çalgı sesleri çağlayanı". Avru- pa'da son 200 yılda gelişmiş olan. "kla- sik" müzik türüdür. Çünkü hem ceşitli dillerden annmış hem de çokseslUiği ile her tür ve her renkten insanın ruhunda- ki rüzgârlan dilegetiren bir kıvama ulaş- mısOr. "Annımştı ve ulasmıstT demek ge- rek, daha doğrusu. Çünkü epeyce za- man var ki özellikle cihan savaşlannm 1 numanlısından sonra arük müzik ala- mnda da 'başyaprtlar" üretilemivor. Tıp- kı, resimdeki gibi. Resimdc karmaşa, müzikte ise gürühü \% ritmus egemen. Belki ikisi de bambaşka >aşam çerçe- velerinin ürünü olduklan için övlesine zengin içeriklivdiler: Doğada alabildtğj- ne sal. vesiL eldeğmemiş kuiıklar, ağaç- lıklar v« sular. Şehirlerdeıssız ve sessiz so- kaklara, meydanlara dizili, bo>u bosu insana yakın. en azuıdan insanı ezme- >en, kişilikli >apılar. Busessiz,bu içli,bu renkliortanun bü- yüttüğü insan tipi üretti, klasik müziğL O da ancak son 200 yılda oldu. Gıysile- rin, yapılann. her şeyin, eski bir yaba- nıllığı bırakıp, armmışlığa ulaşOgı POO'lü ve 1800'lü >ıllarda olgunlaştı, zenjginleştı, müzik de. Ozetlersem, insanın tüm acunla bera- ber kendisini de varatmış olan en büyük yüce. ellerivie, (yani kendi yapüğı tuşla- nyla ve telİeriyle), en iyi sunabildiği ar- mağanı ve cevabı ve özeüikle ona en faz- layaldaştığı duygusu,yeteneği,erdemi ve sesi, ancak o armonide dile geliyordu: Çoksesli klasik ve de romantik müzikte. Çok şeyi bilmiyomz. Fazla bir valdt kalmadı amma, belki bir gün gelip aydın- lanır, o da: Tann ik o sesleri kâgıda en iyi dökenler (hepsi hepsi 5-10 kişi) ara- sında, belki bir iletişim vardı? Evet. bu gamlı yazıyı da bitirmeliyim galiba: Biraz "erken" bir düşünce ve öneri ama, bana kalsa. dünyanın finalin- de, Venedikli Albinioni'nin AdagkTsunu çalmalı, uzun uzun, durup durup, radyo- lar. Çünkü insanoglunun güç çıkılabilen en üst bir düzlükte. duygulanmasmı ve 'diyebileceklerini". 72 buçuk millefin or- tak dilini toplayarak ancak o beste söy- lüyor. Ağır ağır,ama dolgun.dingjıı ve de engin bir doygunlukla, ancak o beste an- iaüyor, insanı: Yüzyıllar boyu, ıçlerinde ırmaklar gi- bi akıp durmus olan duygulan, kınklık- lan ve kırgmlıklan duymuş, ama dille tam anlatmamıs. olan insanoglunun, 'ömür macerasını',en iyi,o Adagio, soz- süz sesleri ile dile getiriyor. Öğretmen Yüceltilmedikçe... EROL SOYSEVER •"••r' -ı^-irmi yıl ön- ^ ^ F ce kardeşı- ^ ^ ^ min ders ^ T durumunu I öğrenmek JL- için gitti- ğim Üsküdar Haydarpaşa Lisesı'ndekı bir derslıkte önümdekı bir bayan. çocu- ğunun öğretmenine çocuğu- nun başansızlığından söz ederek onun hiç olrnazsa öğ- Emekli Jandarma Binbaşısı retmen olabilmesi için ne gerektiğini sorarken "çocu- ğum bari öğretmen olsun" sözlerini ögretmenın yüzüne karşı söylüyordu... Evet öğretmenlik. De- mokrat Parti iktıdan döne- minden beri küçümsenen bir uğraş dalıoldu. Halk kann- da küçümsendiği gibi dev- let katında da benzer davra- ve olagelmektedir. Omeğin, es- ki Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay"a biröğretmeni "kon- tenjan senatörü" ataması önderildiğinde, o "büyük" devlet adamı "Öğretmen- den senatör obnaz. Devlet adamı dediğin ağır ve otu- rakh ohır" yanjtını vermiş- tı. Bizlen yetiştiren ve daha sonra da çocuklanmızı ye- tiştkecek blan bü "L'nfii bö- yüklerin, ünsüz büyfildm' olanvefakâr insanlar"a bile- rek ya da bilmeyerek yıllar- dır haksızlık yapılmaktadır. Geçim sıkmtısi nedeniyle öğretmenlfkte.n ve üîkesin- den aynlarak yurtdışına işçi olarak gıden bir ögretmenin acılı durumu bu toplunıun, daha doğrusu bızleri yönet- tiklerini sananlann kocaman bir ayıbı ve suçudur. Zama- nı gelince, özeifikle Öğret- mea Günü'nde Hz. '"Öğretmenlik tann sanao- dır. Bana bir harf öğretenin kölesi olurum" özlü sözüne. söy le\ lennde yer veren ilgi- lı ve yetkililer, "laftan baş- ka bir şey üretmediler. Zorunlu eğitimin 8 yıla çı- kanlması olumlu bir adım- dır. Bundan sonraki aşama da eğitimin niteliğidir. Nite- likli eğitim de nitelikli prog- ram ve öğretmenlerle sağla- nır. llköğretım çağının, ço- yetişmesi yönünden sizseçin... en önemli evre olduğu eğit- bilim (pedagojik) ve ruhbi- lim (psikolojik) açıdan yad- sınmaz bir gerçektir. Çocuklann eğitiminde ana etken olan öğretmenle- rin ekonomık ve toplumsal sorunlan çözülmeden, eği- timden verim almak olanak- sızdır. Çünkü sorunlan olan öğretmen, kendisini tam olarak eğitime veremez. Bu- nun sonucunda da araştırma yapabiten; tartışmaci v« öz- gür düşünceli çağdaş insan- lann yetiştirilmesi olasılıgı az olur. "Oğretmenler, ben ve ar- kadaşlanm sarsılmaz bir imanla sizi izkyeceğiz ve si- zin karşuaşüğuıız tüm engd- leri kaldırâcağız.'' Bu özlü söz Atatürk'e artir. Üniver- site giriş sınavlannda düşük puanlı okullar arasında ço- ğunlukla öğretmen yetişti- ren okullar bulunmaktadır. En yüksek puan alan öğren- ciler, öğretmen olurlarsa acaba eğitimde ne gibi geliş- melerolur?.. Birdüşünseni- ze... Bu arada şunu da belir- telim, en çokaylık alan dev- let görevlisi de öğretmen ol- sun. Ne güzel bir ütopya. de- ğil mi? Atatürk'ün dedıği gibi "Ulaslan kurtaran yal- nız ve ancak öğretmenler- dir." Dolayısıyla onlar tüm iyi ve güzel şeylere layıktır- lar. Geleçeğimiz olan çq- •Atenfjate yehştirecek ö ^ - rermenlerimize ne versek azdır. Kimse çıkıp da "Efen- 1 dim. devletin olanaklan sı- nırlı daha fazla vercmeyiz" demesin. Sermaye kesimi- ne verilecek kredi her za- man bulunabiliyor. Üstelik bu kredilenn çoğu amacına uygun olarak kullanılmadı- ğı gibi geri de ödenmiyor. O batık kredıler eğıtıme kaydı- nlsa. insana ve dolayısıyla da ülkemızin geleceğine ya- tınm yapılmış olur. PENCERE Hem Adam.. Hem İnsan.. TÜYAP Istanbul Kıtap Fuarı; 15 yılını doldurdu, 16'ncı açılışını Tepebaşı'nda yaptı. Zaman ne çabuk geçmiş... Ilk Kitap Fuarı, 1981'de açıldı; 12 Eytül faşizmi doruğundaydı, kitap düşmanlığı salgına dönüş- müştü, kitaplartoplanıyor, kitaplar kovuşturuluyor, kitaplar yakılıyor, kitaplar suç aleti sayılıyor. kitap korkusu dalga dalga yayılıyordu. Kitap Fuan'nı bu ortamda açan Bülent Ünal, 12 Eylül'ün kitap düşmanlığına karşı bayrak mı açıyor- du?.. O günlerde Kitap Fuarı, aydınlık yurttaşlar için bir buluşma yeri gibiydi. Tehlikeli, sakıncalı, alacalı, sisli bir ortamda, ki- tap sevenlerin birbırierine gülümseyerek fuarda dolaşmalan, yüreklerde mutluluk ve umut yaratan bir eyleme dönüşüyordu. Kitap Fuan'nın tarihçesi bizde ilginç biranlam ta- şıyor. • Vedat Günyol, 16'ncı Kitap Fuan'nın "Onur Ya- zan" seçildi. Adam berbere sormuş: - Saçım ne renk?.. Bert>er demiş ki: - Ben renkten anlamam, sen kendin bakıp ka- rar ver!.. Vurmuş makası berber; önüne dökülünce saçı- nın ak rru kara mı olduğunu adam görmüş... Derler ki kişinin zamirı içki sofrasında, seyahat- te, bir de mapusanede ortaya çıkar. Vedat Günyol'u 1971'de tutukevine girmeden önce de tanıyordum; Sabahattin Eyuboğlu'nun Teşvıkıye'deki evinde, her hafta gerçekleşen top- lantılarda hazır ve nazırdı Günyol; tadına doyum ol- mayan söyleşilerin birikimli konuklarından biriydi... Âmayetermı?.. 12 Mart yönetimi, iyi ki bizi Maltepe Tutukevi'ne birlikte kapatmış; aynı koğuştayaşanan gündüzün ve gecenin yirmi dört saatınde birbirimizi yakından tanımakfırsatını bulduk; doğrusu bu dostluktutuk- luluğa değerdi. Vedat Günyol hem adamdı.. Hem insan.. Türkçenin bu iki sözcüğü arasındaki anlam tit- reşimi birdeğil mi?.. Hayır... Günyol'un adamlığı, başının dikliğinden kaynak- lanıyordu; onuru alnında görünmez yazıydı; 12 Mart'ın apoletli baskısına, odün değil, metelik bile vermedi. Cüdamların yanında bir adam anıtıdır GünyoL.r Günyol'un insanlığı, insanlara bakışındaki sev- ginin sıcaklığında has ekmek gibi pişmişti. Öyle bir ekmektir ki bu, bölüştükçe tükenmez; paylaşıldık- ça sıcaklaşır. İnsan sevgisi Günyol'un yüreğine nakıştır. Evet, hem adam.. Hem insan. y 20'nci yüzyılı baştan başa katederek 21 'inci yüz- yılın eşiğine varan yaşamöyküsü, uygarlığrn tarih-- sel zamanlarına yayılır; 'Birinci Aydınlanma' adı verilen eski Yunan, 'ıkinci Aydınlanma' denen 1789 ve 'Üçüncü Aydınlanma' denen 1917'nin ortakla- şa felsefesiyle donanan bılincinin ışığında, Vedat Günyol, kendi kendisini bulmuştur Bir insanın ken- di kendisini bulabilmesi, insanı bulması demektir. Yaşadığımız alaca karanlık ortamda sakın bir de- niz feneri gibidir Vedat Günyol. >.> ^6/2, raclfO
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear