Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 1997 ÇARŞAMBA
12 KULTUR
Tiyatrom, Berlin'de Sermet Çağan'ın 'Ayak Bacak Fabrikası' adlı oyununu sahneliyor
30 yıl sonra hâlâ yeni bir oyunGÜNERYÜREKLİK
BERLİN - Berlin"de "Ayak
Bacak FabrikasTnı izlerken ga-
rip duygulara daldım. Yer yer
tüylerim ürperdı. Bir yandan
oyunu ızliyor. aynı anda kafa-
mın içinde çarpışan onlarca so-
ruya yanıt bulmaya çalışıyor-
dum. Oyun benı 6O'lı yıllardan
günümüze aldı götürdü. Acaba
geçen 30 küsur yıl içinde ger-
çekten de hiçbir şey değişmemiş
miydi? Hatta daha da kötüye mı
gitmışti? Öyle ya, o yıllar dere-
beyi (toprakağası). politikacı,
polis, yargıç sultasında olan Tür-
kiye'deki güçler bileşimine, bu-
gün birdemafyaeklenmişti. Di-
nin istisman ise iktidara ortak
partileşme düzeyine varmıştı.
"Ayak Bacak Fabrikası" ya-
zıldıktan ve oynandıktan sonra
Türkiye'nin başından iki askeri
darbe daha geçti. Silah kaçakçı-
lığı, uyuşturucu kaçakçılığı dev-
letin içine kadar girdi. Sılahlı
aşiret reisleri, yeraltı dünyası ile
"iş" kuran emniyet müdürleri,
yargısız infaz çeteleri "vatan
kurtaranaslan"ilanedildi. Yol-
suzluk, rüşvet ve siyasi ahlak-
sızlık aldı yürüdü. Hem de her-
kesın gözü önünde, açıkça. Ve
sonuçta, 30 yıl sonra, her şey es-
kisinden de kötü.
Bu denli karamsar olmanın
gereksizliği savunulabılir. Ama
Sermet Çağan'ın "Ayak Bacak
Fabrikası"bizi. sağlam dıyalek-
tik yapısı ve kvırgusu ile, boş ha-
yaller peşinde koşmamaya. sı-
nıfsal gerçeğin yüzünü görmeye
çağınyor: Tutucu bozuk düzen
kökünden değişmeden. hiçbir
şey değişmez, diyor. Sermet Ça-
ğan "Ayak Bacak Fabrikası"nı
62-63 yıllannda, o zamankı eşi
Seçkın Selvi'nin deyişiyle "bir
kısmını araba vapurunda, bir
kısmını parklarda, kahvelerde
geceleyerek" yazmıştı. Son rö-
tuşlannı ıse 64'de oyunu Istan-
bul Üniversıtesi Gençlik Tıyat-
rosu'nda sahneye koyarken yap-
mıştı. Bıze yaptığı çagrışımla
Türkıye'yi anımsadık ama oyu-
nun öyküsü aslında dünyanın
herhangı bir yerinde geçebılir.
Burası Brezilya, Afganistan da
olabilir, Türkiye de.
Bozuk düzen analizi
Oyunda, bir ülkenin hem po-
lisı. hem yargıcı ve hem de po-
litikacısı olan üç derebeyi (top-
rakağası) tarafından, dinın de is-
tısmaredilereknasıl sömürüldü-
ğü anlatılır. Derebeylerinin ent-
rikalanyla bilınçsız halk, buğ-
dayı bırakıp kara tohum yemeye
başlar ve kötürüm kalır. Oyun-
da halktan kopuk entelektüeli
canlandıran "Oküz" ise kötü-
lüklen haber vermeye çalışır a-
ma öküzdür işte, bildiğini anlat-
mastnı bilmez, anlaşılmadığın-
dan yakınarak sürekli "öküzce
'Ayak Bacak Fabrikası' 6O'lı ydlarda yazılmasına karşın hâlâ gûncefliğini koruyor.
Po RTRE, SERMET ÇAĞAN
1929'da Amasya'da
doğdu. Robert
Kolej 'de okudu.
Tiyatro adamı.
oyun yazan.
yönetmen, oyuncu,
sahne tasanmcısı
\e gazetecı. Devlet
Tiyatrosu. Arena
Tiyatrosu ve
Küçük Sahne'de
sahne tasanmcısı, oyuncu olarak çalıştı.
Daha sonra oyun yazarlığı ve
yönetmenliğe yöneldi. Türkiye
Öğretmenler Sendikası (TÖS)
Tiyatrosu'nu kurdu. Anadolu'da tiyatro
etkinliklerini sürdürdü. Oyunlan: Ayak
Bacak Fabrikası, Savaş Oyunu (Özdemir
Nutku ile beraber), Türkiye 70 (Yanda
kaldı). Sahnelemeleri: Ah Biz Eşekler
(Aziz Nesin), Ayak Bacak Fabrikası,
Saccho ile Vanzetti. Kara Ağaçlar Altında
(O'NeiD). Carrar Ananın Silahlan
(Brecht), Eskıcinin Tazesi (Lorca),
Polisler(Mrozek). tlhan lskender
Aımağanı ile ödüllendirildi. Istanbul'da
Güner Sümer'in kurduğu tstanbul Sanat
Tiyatrosu'nda Ayak Bacak Fabrikasf nı
sahnelerken 5 Ağustos 1970 günü,
dördüncü kalp krizi sonucu
41 yaşında öldü.
Tiyatrom: 13 yıllık topluluk
Berlinli Türklerin
kültür merkeû
I984'ün Ekim ayında kuruldu. Berlin Kültür
Senatörlüğü'nün mali desteğini alarak
sanatsal etkinliklerini sürdürüyor. Ancak,
yılda 600 bin mark kadar olan bu mali destek
son üç yıl içinde yüzde 30 oranmda kısıtlandı
ve gelecek yıllarda ne olacağı belirsiz.
Tiyatrom, bugüne kadar 47 tiyatro oyunu
sergiledi, çok sayıda söyleşi, edebiyat gecesi,
müzik konseri düzenledi. Sanat
yönetmenliğini Meray Ulgen'in,
müdürlüğünü ise Yekta Annan'ın yaptığı
Tiyatrom sahnelediğı Keloğlan, Pinokyo,
Pamuk Prenses gibi çocuk oyunlanyla ve
gençlere yönelik çalışmalanyla Berlinli
Türkler'in bir kültür merkezi olma
aşamasında. Repertuvan son yıllarda oldukça
zenginleşen Tiyatrom'da şu sıralar, Ayak
Bacak Fabrikasf nın ve sözü edilen çocuk
oyunlannın yanı sıra,
Israilli yazar Han Hatsor'un "Maskeüler",
Müjdat Gezen'in "tstanbul MüzikaG" de
sahneleniyor. Yekta Arman öncülüğünde
çalışmalar yapan "Nuance", "Maskerade"
gibi gençlerin kurduğu tiyatro gruplan da
oyunlannı Tiyatrom'da sergileme olanağı
buluyorlar.
'Bu oyun Türkiye 'de
sürekli sahneleniyor'
Sermet Çağan'ın eşi, gazeteci
ve tiyatro eleştirmeni Seçldn SeJ-
vi ile Çağan ve oyun üzerine ko-
nuştuk.
- Sermet Çağan bu oyunu ya-
zarken birtiktey diniz. Oyun 64'de
önce İ.C. Gençlik Tiyatrosu'nda,
sonra Ankara Sanat Tivatro-
su'nda. lOyıl kadaröncedeİstan-
bul Şehir Tryatrolan'nda sahne-
lendL Bunun dışında hiç oynan-
madL Aradanyıüargeçtikten son-
ra Berlin'e gelip oyunu seyrettiği-
nizde neier hissettiniz?
SEÇKtS" SELVİ - Evet çok za-
man geçtı. Arada yeru seyirci ku-
şaklan yetişti. Bir sevındinci, bir
de üzücü yanı var benim ıçin. Se-
vindirici yan şu: Aradan 30 yıl
geçtikten sonra bile oyun tiyatro
olarak eskimemiş. Son derece
global bir konuyu diyalektik ola-
rak ele aldığı için ayakta kalmış.
Zaten çok kesinlikle ifade edebi-
lırim ki, Ayak Bacak Fabrikası
Türkiye'deİcı diyalektik tiyatro-
nun hemen hemen tek örneğidir.
lşin sevinilecek yanı bu. Ama bir
de üzülünecek yanı var. 30 yıl ön-
ce Türkiye için çok geçerli bir
oyundu bu. Ne yazık ki, 30 yıl
sonra Türkiye için hâlâ geçerli.
- Sermet Çağan çok erken ay-
nkharanuzdan.Geriyesadece bi-
ri Ozdemir Nutku ik biriikte yaz-
dığı "Savaş Oyunu" diğeri "Âyak
Bacak Fabrikası'' ve bir de ölü-
müyle yanda kalan "Türkiye 70"
adlı oyun bırakması yazık değü
mi?
Yazık elbette. Ama şunu da be-
lirtmek gerekir. Bizde hâlâ, her
alanda olduğu gibi tiyatroda nice-
lik, niteliğin önünde geliyor. Ya-
ni adam kaç oyun yazmış, kaç re-
sim yapmış gibi. Oysa tiyatro- da,
sanatın bütün dallannda da, yaşa-
mın her alanında da nitelik önde-
dir. Ayak Bacak Fabrikası bugün
bir tiyatro yapıtı olarak aynı sağ-
lamlıkta ise Sermet Çağan'ın on
tane daha oyun vermesi onun
Türk tiyatrosundaki sağlam yeri-
ni değiştirmezdi. Ama bu tabii ki
tiyatromuzun zenginleşmesi, biz-
lerin daha güzel şeyler görmesi
açısından olumlu olurdu. Fakat
olmadı, ömrü yetmedi.
- Sermet Çağan umıtuldu mu?
Maalesef evet. Türkiye, "hafi-
zayı beşer nisyan ile malüJdür" sö-
zünün en çok yaşandığı yer. Ser-
met Çağan öleli 27 yıl oidu. ama
acaba yaşasaydı ne değişirdi?
Çünkü bizim insanlanmız, gün
be gün yaşayan insanlar. Ne geri-
ye, ne de ileriye bakıyorlar. Bili-
yorum, Sermet Çağan bugün ya-
şasaydı medyatik bir insan olma-
yacaktı. Medyatik insan olmadı-
ğı için de belki yaşarken unutula-
caktı.
- Oyunu izlerken sık sık Susur-
luk skandahnı ve günümüz Tiir-
Irîyesi'ni anımsadım. 60'b yıllarda
yazılmış bir oyun, bugünfin maf-
yalı toplumsal yapısına "cuk" di-
yeoturuyor.
Evet, "Ayak Bacak Fabrikası"
zaten Türkiye'de boyuna sahnele-
niyor. Devlet tarafindan sahnele-
niyor. Türk halkı tarafindan sah-
neleniyor. Ve biz sürekli "Ayak
Bacak Fabrikasrnın içinde yaşı-
yoruz. Susurluk kazası ile de so-
mut bir örnek yaşadık. Demek ki
Türkiye'de süreç içinde fazla bir
şey değişmemiş. O zaman da yü-
rütme. yargı ve yasama aynı bir-
liktelikte ve aynı kişiliklerde top-
lanıyordu. Bugün de aynı.
yaşayacağı bir yer" arar. "Ayak
Bacak Fabrikasrnda halkın çe-
şitli kesimlerini yansıtan üç de
vatandaş vardır. I.vatandaştem-
beldır. çalışmaz. Açtır, karam-
sardır ve oportünist bir tiptir. II.
Vatandaş tam bir çıkarcı ve fir-
satçıdır. Sömürüden pay almaya
çalışır. özel teşebbüsü simgeler.
III. Vatandaş ise bürakratı can-
landınr.
Oyun süresınce. "bir kurar-
san yürüyecek, iki kurarsan hem
yürüyecek, hem selam verecek"
oyuncak bir bebek (kukla) ya-
ratmaya çalışır. Devlet güdü-
mündeki bürokratın yaratmaya
çahştığı bu kukla bebek ise bo-
zuk düzenin istediğı "ideal va-
tandaş" tipidir. Oyundaki "De-
likanh
r
ise sanayileşmekte olan
bir ülkenin genç emekçi tipini
simgeler. Henüztambilinçli de-
ğildir. Ama geleceğin haberci-
sidir. Onun için de oyunda ağzı
tıkanır, kazığa bağlanır, etkisiz
hale getirilir. Gerçi oyunun so-
nunda bilinçsiz halk isyan eder,
I. Vatandaş bir rastlantı sonucu
şefi öldürerek başa geçer ama o
da kendi çıkarlanndan yana bir
kesimi canlandırdığı için hiçbir
şey değişmez ve şimdi politika-
cı olan derebeylerin egemenli-
ğinde bozuk düzen devam eder
gider. Oyundaki Horoz Totocu
da günümüzde daha da belirgin-
leşen umut simsarlannın bir
simgesidir.
Bu oyun oynanmalı!
Son iki yıl içinde büyük bir
değişim geçiren ve kapılanm so-
nuna dek yeni kuşak gençlere
açan Tiyatrom, "Ayak Bacak
Fabrikası" ile başanlması ol-
dukça zor önemli bir sınav veri-
yor. Önce. sahne deneyimi he-
nüz çok yeni olan gençlerle böy-
lesine büyük bir prodüksiyonun
üstesinden gelmesi, sonra unu-
rulmaya yüz tutmuş önemli bir
oyunu ve yazannı bize tekrar ta-
nıtması övgüye değer bir giri-
şim, bizim için.
Oyunu, "Türkjye'ye özgü ol-
maktan kurtarmaya, evrensel
bir boyııtta verme>
r
e" çalışan yö-
netmen Meray Ülgen ile genç
yaşta başanlı bir "ensemHe" ça-
lışması sergileyen oyunculan,
dekor ve kostümleriyle "mekan
ve zaman" yabancılaştırmasını
çok iyi veren Barbara Krott'u
ve bir de halktan kopuk entelek-
tüelle "öküz" tıplemesiyle Meh-
met Esen'i kutlamak gerekir.
Mümkün olsa da Tiyatrom'da
"Ayak Bacak Fabrikası" ile Tür-
kıye'de turne imkânı sağlansa.
Türkiye'nin bu oyundan ve unu-
tulmaması gereken çok yönlü
bir tiyatro yazanndan. Sermet
Çağan'dan daha öğreneceği çok
şey var.
Su Yücel için
herserginin
bir acısı var
aslında, ona
göre her
resmi,
duvardaasüı
tuvallerden
deöte.
yaşayan bir
variık.
(Fotoğraf:
KADER
TUĞLA)
Su Yücel'in atölyesindeki sergisi 15 Kasıma deksürüyor
Şürin rengi ve ca&n fitmi
NURDAN CtHANŞÜMUL
•Sessizlikten yaratmışsa c\ rc-
ni >aradan / Seslerden sessizlik
yaratmaktır yaratıcılık' dıyen
Can Yücel'in dizeleri, kızı Su
YüceTin renkleri ve desenleny-
le birleşiyor. Su Yücel'in 15 Ka-
sıma dek devam edecek olan re-
sim sergisinde şiırin sesiyle mü-
ziğin ritmi buluşuyor tuval üze-
rinde.
Su Yücel sergisini hazrrlarken
şiirler içindekı imgelerden tuva-
le en rahat aktanlabılecek olan-
lan resmetmiş. "Şiirierin yazridı-
ğı mekanı bildiğün icüı tırvak ak-
tarmam kolaylaşn. Aynca şiirler
çok renkli. birçok şiirde renk
üzerine çalışılmış •'diyen Su Yü-
cel, babasının Tezer Özlü için
yazdığı; "Aşağıda yatryorum/so-
kağa bakan pencerenüı orda/Bir
ses birden olmaz bir olay olu-
yor/kulağımın dibinde. bir ba-
har dalı cama vuruyor" dizele-
nni pencere camı ve bahar dalıy-
la bütünleştırmış.
Geçen yıl 'PeninSUla' isimli
sergisinde şıirle resmi biraraya
getiren Yücel. bu ikiliye cazı ek-
lemış. "Datça'yı konu alan Pe-
ninSUla sergimi hazırlarken ba-
bam da dağlar üzerine şiirler \a-
ziKirdu. sonraşiirleresmi birİeş-
tirme fikri doğdu. Aynı zaman-
da Ali ve Reyentde babamla bir-
Bkte şiirve caa birleştiren birge-
ce düzenledüer. Bir süre sonra da
şüri, resmi ve cazı birleştirmeye
karar wrdik. Sergide resim, şiir
ve caz kendi alanlannda birbir-
lerine eşlik etmediler. eş oldular.
Sonuçta da kolektif bir iş ortaya
çıkü. Şiirinrengi,resmin sesi ve
cazın ritmiyle birleşti bu sergL
Bunu sergi diye adlandırmak
pekdedoğru değü,çünkü bir de-
neyim gerçekleştirdik." diye an-
latıyor Su Yücel.
Reyent Bölükbaşı ve Ali Per-
ret'ın serginin açılış gecesinde
doğaçlama müzikleri Su Yücel "ı
büyülemiş ve bu birlikteliğın
uzun süre devam etmesinı isti-
yor. "Bir yandan şiirler okunur-
ken biryandan da resimler sla>t-
la gösteriliyordu. Ali ile Reyent
de içlerinden geidiği gibi caz ya-
ptyorlardı. Gece bir saat mi sür-
dü yoksa daha kısa, ya da uzun
muydu bilmiyorum" diyor.Yü-
cel bu sergide yer alan resimle-
ri bir kitapta toplayarak kalıcılı-
ğını sağlamak istiyor.
Can Yücel ise bu işi önemli
sayıyor: " Çünkü kulağu gözü
ve eii topluca kullanmak istivo-
ruz. Bu iş. bugün tiyatro alanın-
da bir yeniliğin başlangıcı olabi-
lir. böyielikle de sahnede balenin,
resmin. cann ve şiirin biriikte
kuUanılmasına başlanabilir."
Ah Perret de " Şiir. resim ve
müziğin birbirinden etkilenerek
yaraülmasındaki uyum. sanat-
lar arası ilişkinin güzel bir öme-
ğini sergiliyor. Kişisel olarak bu
tür çauşmalardan çok şey öğre-
niyorum" diyor. Reyent Bölük-
başı ıse "Önceleri bir eksiklik
vardı, düşündüğflm ve yapbğun
müzikte. Sonra söz girdi, aydın-
lanmaya başladı birtakım şeyler.
Şimdi de renk geliyor müağimi-
ze, hadi hayuiıSL'' diye ifade edi-
yor düşüncelerini.
Dginç üçlü yine Istanbul'da!
ASUMAN KAFAOĞLL-BÜKE
Müzik otoriteleri tarafindan gü-
nümüzün en iyi piyanolu üçlüsü
sayılan Beaux Arts Trio, bu hafta
lstanbullulara üç konser verecek.
Piyanoda Menahem Pressler, ke-
manda Ida Kavafıan ve çellist Pe-
ter VViley'den oluşan üçlünün üç
sene önce CRR'de verdikleri kon-
ser. müzikseverlerin belleklerinden
hâlâ silinmemişti. Üçlü. perşembe
gecesi AKM Konser Salonu'nda
bir resital. cuma akşamı ve cumar-
tesi sabahı da Büyük salonda Is-
tanbul Devlet Senfoni Orkestrası
eşliğinde Beethoven'm üçlü kon-
çertosunu seslendirecek.
Ellı sene önce kurulan üçlünün
hayatta kalan tek üyesi 74 yaşında-
ki Menahem Pressler, bugün de üç-
lünün iskeletini ve ruhunu oluştu-
ruyor. Pressler, 1940'da Debussy
ödülünü kazandığında henüz 17
yaşındaydı ve artık gen dö-
nemeyeceği konser piya-
nistliği kariyeri, önünde
bekliyordu. O dönemin ün-
lü şefleriyle konserler veri-
yordu ve genç yaşma rağ-
men aranan bir solist ol-
muştu. Çok hızlı gelişen
ünü farklı şehirlerde konser
vermesine neden oluyordu
ama. O tanımadığı yerlerde
büyük bir yalnızlık hissedi-
yordu, bu ruh halinden kur-
tulmak için oda müziği
yapma karan aldı ve o gün-
den beri tumelerde ve sah-
nede hiç yalnız kalmadı.
Birlıte müzik yapmak
için ilk danıştığı kişi NBC
Senfoni Orkestrası'nın baş
kemancısı DanielGuiletol-
du. Oda müziğinde olduk-
ça deneyimli olan Guilet,
biriikte müzik yapma tekli-
finı kabul etti ve çellist ola-
rak da yakından tanıdığı
Bernard Greenhouse'u
önerdi. Bu üçlü sadece bir
plak kaydı için bir araya gelmiştı,
kaydın hemen ardından İsrail'e dö-
nen Pressler'e, MGM plak şirkerj
bir kere daha bir araya gelmelerini
ve üç hafta boyunca konser ve ka-
yıt yapmalannı önerdiğinde, o
günlerde başka bir konser anlaş-
ması olmadığı için piyanist bu tek-
lifı kabul edıp New York'a döndü.
Sadece dokuz konser için anlaşma
yapılmıştı ama üçlünün kusursuz
uyumundan olacak, tekliflerin ar-
dı kesilmedi, dokuz konser kısa za-
manda 70 konsere çıktı. Bir bakı-
ma Beaux Arts Trio, bu rastlantı-
lar sonucu doğdu.
Üçlüye ilk başlarda Guilet Tno
adını vermeyi düşündüler, fakat bir
üçlüde her müzisyenin aynı dere-
cede önemli olduğu gözönüne alı-
nırsa, bu isim yanıltıcı olabilirdi ve
bu yüzden de bir Fransız olan Gu-
ilet'in anadılıni kullanarak kendi-
lerine Beaux Arts Trio adını verdi-
ler. Güzel Sanatlar Üçlüsü anlarru-
na gelen bu isimle çok kısa zaman-
da piyanolu üçlüler arasında ken-
dilerini dünyanın en ıyisı olarak ka-
nıtladılar.
Konserdeki tazeük
Genelde pıyanoyu solist ya da
eşlikçi olarak duymaya alışan ku-
lağımız, bir üçlüde bunlan birara-
da duyar. Üçlülerde piyano, iki
yaylı saz arasında sağladığı bağ
açısından çok önemlidir. Mena-
hem Pressler'e göre üçlünün en te-
mel özelliği keman. çello ve piya-
no arasında tamamen eşit ağırlık-
larla denge sağlanması, hiçbirinin
tek başına ön plana çıkmamasıdır.
Pressler bugün sorulduğunda
başanyı "ağır çahşma, kan ve ter"
ile elde ettiklerini söylüyor. Konser
turnelenne biriikte çıkan üçlü, hiç-
bir zaman provalarda tüm detayla-
n planlamıyor, eserin yüzde beşini
serbest bırakarak, konsere alı-
şılmışın dışında birtazelik sak-
hyorlar. Böylece sahnede mü-
zisyenlerin keşfettiği yenilik
dinleyicilere heyecan olarak
yansıyor.
Beaux Arts Üçlüsü'nün Is-
tanbul Devlet Senfoni Orkest-
rası'yla konser vermesinin bir
detanhsel özelliği var. Keman-
cı Ida Kavafian'ın annesi, hoş
bir rastlantı sonucu, Cemal Re-
şit Rey'in kurduğu, IDSO'nun
çekirdeğini oluşturan Istanbul
Şehir Orkestrası'nın ilk yılla-
nnda orkestra üyelerinden bi-
riydi. ŞefTadeuszStrugala'nın
yöneteceği konserde aynca
çağdaş Polonyalı besteci Hen-
ryk Görecld'nin soprano ve or-
kestra için üçüncü senfonisı de
Istanbul'da ilk kez seslendirile-
cek; esenn solisti soprano
Brygida Bzhıkiewicz. Sezonun
en ilgi çekici haftasını oluştu-
ran Beaux Arts Üçlüsü'nün
DEFNE GOLGESİ
TURGAY FİŞEKÇİ
Şiirin Değişmeyen
Çizgisi
Bu yılki TÜYAP Kitap Fuarı'nda benim de katıl-
dığım tartışmalardan birinin konusu "Şiir Nereye
Gidiyor?"üu.
İnsan doğası değişmedikçe, şiir de insana öz-
gü bir yaratı alanı olarak kaldığı sürece temel çiz-
ginin çok fazla değişemeyeceğini söyledim ora-
da.
Nedir o temel çizgi? İnsana özgülük.
Şiir de başka sanatlar gibi insana özgü bir ya-
ratıdır, başka biçimlerde anlatamadığımız insani
durumları anlatabilme aracı. Bütün biçim arayış-
lan, şüri yenileştirme çabaları sonunda, anlatılama-
yanı anlatmaya çalışma uğraşından başka nedir?
Insanın kültürel birikimi arttıkça, yaşam ve acı-
lannın düzeyi yükseldikçe şiir de kendine yeni so-
runlar bulacak, bunlan anlatmaya çalışacaktır.
Yoksa insan değişmiyorsa, şiir niye değişsin? In-
sanın değişmesi binyılların işidir. Belki de bu yüz-
den günümüzden iki bin yıl önce yazılmış şiirleri
bugün de okuyup heyecanlanabiliyor, onlarla ara-
mızda bir ortaklık bulabiliyoruz.
Şu günlerde yayımlanan Catullus'un Bütün Şi-
irleri elimde (Çevirenler: Çiğdem Dürüşken-Er-
dal Alova, Yapı Kredi Yayınlan). Okudukça tadına
doyulmaz şiirierle karşılaşıyorum.
Ortalama insan ömrünün yirmi beş yıl olduğu, i-
ki bin yıl öncesinin köleci toplumu Roma'da Ca-
tullus, otuz üç yaşına dek yaşayabilmiş. Bugün
genç kuşak şairlerimiz bu yaşta adlannı bile zor
duyuruyorlar.
Isa'dan önce yaşamış Catullus'un şüri, bakın
nasıl günümüzle buluşuyor:
Bin öpücük ver bana, sonra yüz,
sonra bin daha, sonra bir yüz,
hiç durmadan bin öpücük daha ver,
ardından bir yüz daha,
sonra, binlerce öpücük olunca,
öyle kanşsın ki hepsi hesabı şaşıralım
Bu dizeler beni Cemal Süreya'nın o çok sevdi-
ğim "Aşk" şiirine götürdü.
Seni bir kere öpsem ikinin hatm kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük.
Günümüzün şiire ilgi duyan gençlerine bakıyo-
rum da sanki şiir yazmak onlar için tanınmanın bir
yolu. Ne biçimde olursa olsun illetanınmakistiyor-
lar. Oysa şiirin yollan hep farklı olagelmiştir. Şiirin
varlığıdır, şairi mutlu etmesi gereken, şiir yazmış
olmaktadır. Aradığı doyumu yazdığı şiirde bulama-
yanların işleri zor görünüyor bana.
Böyle anlarda hep Emily Dickinson örneği ak-
lıma geliyor.
Elli altı yıllık yaşamını doğumundan ölümüne ay-
nı evde geçiren ve neredeyse odasından çıkma-
dan şiirler yazan Dickinson, yaşadığı sürece 1775
adet şiir yazmasına karşın bunlardan sadece ye-
disini sağlığında yayımlatmıştır. Bugün Amerikan
edebiyatının en önemli şairlerinden birı sayılıyor.
Bu ününü yaşarken kazanmış olsa, başka bir şa-
ir mi olacaktı ya da yazdığı şiirden duyduğu se-
vinç farklı mı olacaktı?
O günkü konuşmada değindiğim bir konu da,
bugün şiir yazanlann geçmiş şiirimizin büyüklüğü
karşısındaki zor durumları oldu.
Gerçekten de yüzyılımızda Türkçe o denli bü-
yük şairier yetiştirdi ve bunlar dilimize o denli gü-
zel şiirler kazandırdılar ki bugün şiire başlayanla-
rın bu doruklarla yanşmaları çok zor.
Bu düşüncem de tepki topladı o oturumda. Bu-
günün başanlı şaırlerinin sayıca çokluğu sayılma-
ya çalışıldı. Demem o değildi oysa.
Yirminci yüzyılda Türkçe yazılmış şiirlerden yüz
tane seçmeye kalksanız, 1940 sonrasında doğ-
muş şairierden kaç şiir alırdınız?
U2'nun Bosna konserinden
beklenen gelir elde edilemedi
• Kültür Servisi - U2'nun Bosna'da verdiği konser
beklendiği kadar para getirmedi.
Bosna hükümeti tarafindan geçtiğimiz günlerde
yapılan açıklamada konserden yalnızca 13 bin 500
dolar kazanabildikleri söylendi. Konserden elde
edilen gelir savaş yüzünden oluşan hasar için
kullanılacak.
Tekel Resim Yarışması
• Kültür Servisi-Bu yıl onuncusu düzenlenen Tekel
Resim Yanşması, Tekel Yönetim Kurulu Üyesi ve
Genel Müdür Yardımcısı Niyazi Adalı. Mustafa Ata,
Prof. Dr. Filiz Başaran, Doç. Dr. Erol Bulut, Prof.
Kemal lskender ve Ekber Yeşilyurt'tan oluşan
jürinin katılımıyla gerçekleştirilecek.
Konusunun 'serbest' olarak belirlendiği yanşmada,
sanatçılann yapıtlannı 15 Ocak-10 Şubat 1998
tarihleri arasında Tekel Genel müdürlüğü Basın ve
Halkla llişkiler Müdürlüğü Unkapanı/lstanbul
adresine teslim etmeleri gerekiyor.
KÜLTÜR # ÇİZİK
KÂMİL MASARACI
, konserleri Tekfen şirketinin
BeauxArtslrio,Istanbul'daüçkonserverecek. katkılanyla gerçekleşiyor