18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/14 30NİSAN1991 Tiyatromuzun sorunlan neler? Salon mn, eğitim mi, seyirci mi, destek mi, yazar mı, hepsi mi? Sahnelerde tıkamklık var OTURDULAR KONUŞTULAR AYIN SANAT SÖYLEŞtSİ \Tiyatronun, özellikle son on yılda, giderek artan bir tıkamk- lık yaşadığı ve yaratıcı üretim- den uzaklaşma sürecine girdiği- ni düşünüyorum. Paralel olarak, tiyatromuzun kendisine model aldığı, izini sürdüğü Batı Avru- * pa tiyatrosunda da bir tıkanık- lık, tiyatronun "eğlence/ik"ya- mnın öne çtkışı olgusu görülü- yor. Konuşmamıza buradan başlayalım. Sizler bu saptama- ya katıhyor musunuz ve açılım- lannız neler olacak? _ S U R U R I Bugünkü tıkanıklığı kabul etme- mek imkânsız; ama bu tıkanıklığa nereden gel- diğimizi düşünmek gerek. Çok genç cumhuri- yetimizin çok genç bir tiyatrosu var. Az önce de- ğindiğiniz gibi de dışandan kopyacılıkla başla- dık ise. Geleneksel tiyatromuz, Karagöz, ortao- yunu vb çok başlarda tıkandı, bugün bir fasit daire haJinde dönraeye devam ediyor. Ancak bi- rer güzel anı olarak tekrarlanmalarında yarar olabilir. Düşe kalka bir yerlere geldi Türk tiyat- rosu. Muhsin Ertuğrullar dönemini burada ha- tırlatmaya gerek gönnüyorum; ama 196O'lı yıl- larda Türk tiyatrosu bir gelişme, bir patlama yaptı. Yazarlar çok önem kazan- dı. Toplumsal sorunlar, romana, tiyatroya yansıdı. 60'h yıllara ti- yatronun altın dönemi denilebi- lir. Bunda Kolej'in, Galatasa- ray'ın büyük nolü oldu. Pek çok yazar, oyuncu, yönetmen bu okullardan yetişti. Sonra Türki- ye*nin politik koşullan 1971 yı- lına getirdi bizi. Bu arada "bol- ge tiyatrolan" olayı üzerine, ge- ne ülkemizin kültflr politikası sonucu eğilinmediği için farklı bölgelerden seyirci yetişmedi. Anadolu'dan büyük göç başla- dığı zaman da gelen insanlar, ti- yatroyu bilmeden geldiler. Istan- bul'da 2 milyon nüfus varken 200 bin seyirci vardı, bugün 10 milyona yaklaşmışken nüfus, 200 bin seyircimiz yok. Bu gelen insanlar, tiyatro diye sadece eğ- lenceyi öğrendiler. Birtakım fır- satçı tiyatrolar, şov mu desem, KATILANLAR: GÜLRÎZ SURURÎ REFİK ERDURAN KEREM KURDOĞLU YÖNETEN: ORHAN ALKAYA Kültür Servisi — önümüzdeki günJer, Türkiye'de tiyatro sanatı açısından hareketli geçmeye aday. 19 mayıs-5 haziran arasında Uluslararası Istanbul Tiyatro Festivali'nin üçüncüsü yapılacak. Uluslararası Tiyatro Entitüsü'nün (ITI) Dünya Kongresi, 26 mayıs-1 haziran arasında Jstanbul'da toplanacak. Bakırköy Belediye Tiyatrolan'nca düzenlenen Uluslararası Gençlik Tiyatrolan Festivali, 25 mayıs-6 haziran arasında gerçekleşecek. Bütün bu etkinlikleri de göz önüne alarak bu ayın sanat söyleşisini tiyatromuzun sorunlanna ayırdık. Tiyatro yazarlanmızdan Orban Alkaya'nın yönettiği söyleşiye katılanlardan Gülriz Sunıri,yaklaşık 50 yıldır sahnelerde. 1961'de Dormen Tiyatrosu'nda 'Sokak Kızı Irma'yla büyük üne erişen Sururi, ertesi yıl kurulan Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu'yla tiyatromuza önemli katkılarda bulundu. 'Keşanh AIi Destanı'nın Zilha'sı, 'Kaldırım Serçesi'nin Edith Piaf ı, şimdilerde özel Tiyatro Yapımcıları Derneği'nin Başkan Yardımcısı.Uir Kilo Namus', 'Cengiz Han'ın BisikJeti', 'Büyük Jiıstinyen' gibi oyunlann yazan Refîk Erduran, halen Uluslararası Tiyatro Enstitüsü Türkiye Milli Merkezi tcra Komitesi Başkanı, aynı kurumun Dünya Yazarlar Bölümü Başkanı ve Tiyatro ve TV Yazarlan Derneği Yönetim Kurulu Üyesi. Erduran, Güneş gazetesindeki köşe yazarlığını sürdürüyor. Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları'nda yönetmenlik ve oyunculuk yapan Kerem Kurdoğlu, daha sonra Şeytanlar ve Elmaiar topluluğunu kurdu. Iki yü önce arkadaşlarıyla birlikte Tiyatro Devran'ı kuran % Kurdoğlu, burada Murray Schigal'ın 'DaktiloUr'ını ve kendi yazdığı 'Faustofeks'i sahneye koydu. umutsuzluk içinde bir çıkmaz görüntüsü var. Ta- rihin en büyük siyasal denemesi iflas etmiş du- rumda. Ama bundan dolayı tiyatro çıkmazda, demek yanlıştır. Tiyatro tarihine baktığımızda, parlak dönemler, insanlığın ufkunun umutlu gö- ründüğü çağlar değildir. Tam tersine inişe geç- miş olduğu çağlardır. Antik Yunan tiyatrosunun çiçek açması, Yunan uygarlığının yükseliş dö- nemine değil, duraklama dönemine rastlar. Sha- kespeare döneminde Ingiltere bir devrün ülkesi değildi; tam tersine oturmuş bir hükümdarhk düzeni içindeydi. Rus tiyatrosu başyapıtlannı Sovyet devriminde değil, ondan önceki en ko- yu despotluk düzeni içinde verdi. Onun için dün- yadaki va da ülkemizdeki sanatsal çıkmazian si- yasal formüllere bağlamaktan özellikle kaçınma- hyız. I Çeşitli açıfarklanyla tıkamk- lık konusunda hemfıkir olduğu- muzu görüyorum. Şimdi tek tek birimlere girelim isterseniz. Sa- lonsuzluk sorunu, tiyatromuzun yıllardır en önde duran tıkamk- lık gerekçesi, mazereti... Tiyat- ro salonu yapılması konusunda yerel yönetimler, merkezi yöne- timler nasıl zorlanabilir? Bu so- bu dönemde. Eski yazarlar çok az yeni yapıt ürettL Geriyedön- düğümüzde, sözgelişi Muhsin Ertuğrul dönemlerinde pek çok yeni yazar yetiştiğini görüyoruz. Çünkü Muhsin Ertuğrul, şairle- ri, hikâyecileri, romancılan oyun yazmaya yöneltirdi. Keza ASTpratiğinden çok önemli ya- zarlar yetişti. Bugün, bu tür mo- tivasyonların eksikliğinden de söz edilebilir mi? E R D U R A N Bir Ulkeye kendi yazan gerekli midir, değil midir? Bunda netliğe varmak gerek. Tiyatro insanı kendisiyle göz göze getirir. Fnsan- lann çırılçıplak kendilerini aynada görmelerini sağlar. Bu düzeyde eserler verildiği zaman, ti- yatro dünyanm en önemli sanatıdır ve insanla- nn yasantısmda temel direk denilebilecek kadar önemli bir yer tutar. tşte her toplumun tiyatro yazan, sahneye o toplumu yansıtacak eserler çı- kartmalıdır. Türkiye'de ise bugün yapay, gerek- siz, anlamsız bir tartışma sürüp gitmektedir; Türkiye'de tiyatro yazan var mı, yok mu? "Ben bu tartışmayı utandıncı, bezdirici bir tartışma sayıyorum. Varsayalım ki Türkiye'de tiyatro ya- zan yok ve olmadı, şimdiye kadar doğru dürüst sorun, yola çıkmış çıkacak insanlara, altyapıyı verebilmek. Uygulama alanlan, deney alanlan oluşması, bana çok nadide birkaç umuttan biri gibi görünüyor. Bu tür nüvelerin oluşması için gerekli dinamizm var. Ama bunlann küçük kü- çük desteklerle, el üstünde tutularak, yaşatıla- rak canlı tutulması gerekiyor. IBuradan "devlet yardtmı"na stçrayabiliriz. Bu kavram başın- dan beri iticigeliyor bana. Kül- tür alanına yapılan çok sınırlı bir yatınmın adına yardım den- mesinde küçültücü bir yan var sankL Aynca bu yatınmın mik- tan da çok küçük. Bu yü "astronomik" bir sıçrantayla iki Odenekli tiyatroya aynlan yıllık fonun yüzde biri kadar bir ra- kam kırk iki özel tiyatroya pay- laştınldı. Yerel yönetimler, çok büyük ölçüde kültür alanına fon ayırma mantığına yaklaşa- bilmiş bile değil. Bakırköy gibi, çok çok sınırlı da olsa Ankara gibi birkaç örnek bu tabloyu de- ğiştirmiyor. SORUNLAR, ÇÖZÜMLER, ÖNERİLER — (Soldan saga) Kerem Kardogln, Gülriz Sururi ve Refik Erduran tiyatromuzun yaşadıgı sorunlan taröstılar. (Fotoğraf: İbrahim Günel) müzikhol mü, kabare mi desem.. hiçbirini di- yemeyeceğim, seyircinin tiyatroyu böyle bir şey sanmasına yol açü. Bir Shakespeare'i görmeden, bir Moliere'i görmeden, yerli bir oyunumuzu görmeden, birdenbire ucuz taşlamalar, belden asağı espriler sergileyen oyunlarla beğenileri oluştu insanlann. Tkbii bunlar tıkanıklığa ge- tirdi işi. Ben bunun bir eğitim sorunu olduğu- na inanıyorum. O kadar ciddiyetle inanıyorum ki ortaokullardan başlayarak tiyatro dersleri ve- rilse, oradan başlasak, yani "benden sonra tufan" demeden 20 yıl sonrasuun seyircisini ye- tiştirmeye başlasak... Bizler birkaç dinozoruz; yazarlanyla, oyunculanyla, tiyatro adamlany- la... E R D U R A N Batı'daki tıkanıkhk Ue Türki- ye'deki tıkamkhk arasındaki aynmı gözden ka- çırmamak gerekir. Oradaki tıkamklık gelişmiş, oluşmuş, eskilerin deyimiyle kemale enniş ve ar- tık inişe geçmiş, çürümeye başlamış bir uygar- hğm tükenmişliğidir. Türkiye'de böyle bir şey söz konusu değii. Tam tersine, oluşma aşamasında bulunan bir uygarlığın olusamaması söz konu- su. Bizdeki tıkamklık, çok daha özürsüz bir tı- kamklık. Hiçbir tarihsel neden olmadan, kendi kişilik bozukluklanmızdan kaynaklanan bir tı- kanıkhk. Bunun somut kanıtlanndan biri bu- rada; bu tiyatronun yetiştirdiği üç beş oyuncu- dun biri olan Gülriz Sururi'nin tiyatrosu yok şu anda, sahnesi yok, değerlendirilmiyor. Bu, akıl almaz bir kaynak israfıdır. Kendimden örnek vennek gerekirse, ben tiyatro yazanyım, ama bir hayü yıldır içimden bir tek oyun yazmak gelme- di. Tıkamklık var. KURDOĞLU Soylenen birçok şeye kalılma- mak mümkün değil. Ama ben özellikle, Refık Bey'den biraz farklı düşundüğüm bir noktadan başlamak istiyorum. Yani, dünyadaki tıkanık- lıkla Türkiye'deki tıkamklığın, evet tarihsel ba- zı farkhlıklan var, ama bir de çok ortak ve sa- dece tiyatroya ilişkin olmayan, bütün sanatla- ra, bütün kültüre etki etmiş bir durumu var. Si- yasi olarak çok çözümsüz, çok ümitsiz bir dö- nem yaşaruyor bütün dünyada. Sağlığı, sağhk- sızhğı tartışılır, ama benim tiyatroyu tamdığım 70'h' yıllarda korkunç bir dinamizm vardı. Ti- yatro salonları çok dinamikti, çağdaş tartışma- lar vardı, onun doğrultusunda belli bir estetik arayışı vardı. Oyunlar sonrasında tartışmalar ya- püıyordu. Biz şahsen, o dinamizme âşık olarak tiyatroya kapıldık. Sonra 80'lere gelindiğinde, bütün dünyada umutlar bir şekilde yılgınhğa bü- ründü. Bunu sadece Türkiye'de darbeye bağla- mıyonım. Sanatcı dediğimiz insan, her şeyden önce kendi dünyasıyla dertli olan insan, dünya- sına çözümler önenneye çalışan insan. Tiyatro- nun ilk adımı olan yazma aşamasında bu ken- dini gösteriyor. Yüzyüın önemli tiyatro yazar- lan, tiyatro adamlan, çok önemli tartışmalar- dan geçmiş insanlar. Türkiye'de de dünyada da görülen umutsuzluk, sonuçta, Batı'da oluşmuş bir estetiğin bugün ne için kullanılacağını bile- mez hale gelmekten kaynaklanıyor. Ben şu sı- rada tiyatronun çıkışını, eğer mumkünse, dev- let eliyle gerçekleştirilebilecek herhangi bir eği- timde, programda falan göremiyorum. Hatta bu tür tekelci önerileri çok da tehlikeli görüyorum. Her şeyden önce bizlere görev düşüyor diye dü- şünüyorum. Bu çağın tartışması nerededir, umu- du nerede yatabilir bu çağın insanına ne öneri- lebüir, birlikte ne yapılabilir?.. Bunları araştı- rıp güncel tartışmalan tiyatro sahnesine, diğer sanat alanlannm arenasına çıkaramadığımız sü- rece, ki bunu yapamıyoruz, demode ounaktan kurtulamayız. E R D U R A N Efendim, her şeyden önce ka- famızı kanşıklıktan kurtarmamız gerek. Kerem kardeşimize katılıyorum, doğrudur, dünya bir rumun birinci yani, ikinci yani da diyelim ki yeteri kadar salo- na kavuştuk, buralarda gerçek- leştirilecek kalite ne düzeydedir? S U R U R İ Degışik dönemlerde hükümetlere başvurup özel tiyatrolara birtakım katkılar sağ- lanması için devreye girdik. Her zaman güler yüzle karşılandık, ama arkasından hiçbir şey oluşmadı. En güvendiğimiz dağlara bile kar yağ- dı; Ecevit döneminde. Ama bugün somut şey- ler var ortada. Ben, bu kış yetişmese bile öbür kış, İstanbul'da üç tane yeni binamız olacağına inanıyorum. Bunlar, TÎYAP Yönetim Kurulu- na verümiş sözler. Aynca Milli Eğitim Bakanlı- ğı'na bağlı çok güzel tiyatro salonlan var. Bun- lann da özel tiyatrolara tahsis edilmesi için gi- rişimlerde bulunuldu. Yakın bir zamanda cevap alacağımızı umuyorum. Ne olursa olsun bu sa- lonlan almak, bunlardan yararlanmak ve gele- ceğe doğru her şeyi bu salonlarla yapmak müm- kün diyorum. E R D U R A N Neden tıkamklık var Türkiye^ de? önce buna doğru bir teşhis koymamız ge- rek. Koyamazsak, 80 tane salon da açılsa, ora- lan dolduramayız, çünkü insanlar gelmezler. Bu sırada Türk tiyatrosunun sorunu, salonsuzluk- REFİK ERDURAN Türk tiyatro- sunun sorunu, salonsuz- luktan önce seyircisizlik. Olan salonlar da dolmuyor. Neden dolmuyor? Toplumumuzda bir kişiliksizleşme başladı. Kendimize güvenimiz sarsıldı. insanlar yaüıızca eğlenmek istiyorlarsa, başka arayışlar içinde değillerse, bununla baş etmemiz mümkün değil. tan önce seyircisizliktir. Olan salonlar da dol- muyor. Niçin dolmuyor? Bence, 1960'lardan bu yana Türk toplumunda bir kişiliksizleşme baş- gösterdi. Kendimize güvenimiz sarsıldı. 1960'larda yaşanan olay, Atatürk devriminden arta kalan bir hızdı. O tersine döndü. İnsanlar neden tiyatroya gitmiyor? Çunkü sinemaya gi- derek, televizyon seyrederek daha çok egleniyor. Öyle bir eğlence endüstrisi var ki eğer insanlar başka arayışlar içinde değilse, yalnız eğlenmek istiyorlarsa, bununla baş etmemiz mümkün de- I Amerikan seyirlik endüstrisi- nin olusturduğu beğeni ortala- ması karşısında tiyatro ne yapa- cak? tlginç bir açı oluştu, ama bir eksik var sankL. Türkiye- de tiyatronun bu konuda kendi- ni sınama şansı ne kadar? Son dönemde, salondan oyuncuya, yönetmene kadar, hep eksiklik- Jeriyle gündemde tiyatromuz. Çok az yeni oyun yazan yetişti bir şey yanlmadı... Bu insanlan, aydınlan, sa- natseverleri çok üzecek, kahredecek bir durum değil midir, en büyük boshık değil midir? Bu- nun giderilmesi için bir çaba harcanması gerek- mez mi? Böyle bir çaba görüyor musunuz her- hangi bir yerde? Demin söylediniz; Türkiye'de yeni ve iyi yazarlann yetiştiği dönemde durum neydi? Muhsin Ertuğrul, insanlara "oyun yaz, oyun yaz" diye oyun yazdınrdı. Gülriz Sururi bana üç oyun yazdırmıştır. Bunlar insanı şevk- lendirir, arzdan önce talep gelir. Bugün bir Muh- sin Ertuğrul, bir Ulvi Uraz yok. Tam tersine, açık söyleyeyim, sanki yazarlar bir politik baskı gru- bu oluşturmuş gibi, kerhen, şu kadar sayıda yerli oyun oynayalim düşüncesinde olan ödenekli ti- yatro yöneticileri var. Kendi egolannı okşayan patron tiyatrolan var. özveriyle yokuşu çıkma- ya çalışan, çoğu kez çıkmaza giren iyi niyetli gençler var. Bu ortamda tiyatro yazan niçin ye- tişsin? Mevcut yazarlar nasıl bir şevk ve coşku içinde yazmaya çalışsın? w U l f l l l i l O boşluk dönemlerinde, ne seyir- cimiz ne oyuncumuz yetişti ne de yazarlanmız... O kayıp kuşaklann yerine yenileri gelmediği için ileriki yıllarda olabilir ancak tiyatro. O gençler oyunlanm yazarken, çocuk tiyatrosu seyrederek, gençlik oyunlan vardı o zaman Sehir Tiyatro- GÜLRİZ SURURİ Anadolu' dan büyük göçle gelenler, tiyatroyu bilmeden geldiler. istanbul'da 2 milyon nüfus varken 200 bin seyirci vardı. Bugün nüfus 10 milyona yaklaştı, 200 bin seyirci yok. Shakespeare'i, Moliere'i, yerli oyunlanmızı görmeden ucuz bir beğeni oluştu. Bunlar tıkanıkhğa getirdi işi. Bu bir eğitim sorunu. su'nda, klasikler vardı, onlan seyrederek yetiş- tiler. Okullarda tiyatro etkinlikleri müthişti. Ora- lardan yetişen gençler, birdenbire star olabile- cek bir güçle geldiler. Ama birkaç kuşaktır genç- lik pek tiyatro seyretmedi. Hayatında tiyatro ol- mayan insanlar nasıl yazar olsun, seyirci olsun? K U R D O Ğ L U Bu genç insanlardan biri ola- rak söylüyorum, sizlerin kafalannda bile birer parantez ohnak beni üzüyor. BİLSAK Tiyatro Atölyesi gibi, Devran gibi oluşumlar hep bir pa- rantez içi olarak kalıyoruz. Biz tiyatroyu kur- duktan sonra pek çok genç insan bize başvurup tiyatro kurmak için yardım istedi. Ama bu in- sanlar o kadar çetin koşullarla karşı karşıya ki kolay ayakta kalamıyorlar. Oyun yazmaya çah- şanlar, oyun yazanlarla temas etmeye çaJışan- lar var. Biz, basılmamış Türk oyunlan arşivi oluşturmaya çalışıyoruz. Çünkü biz gençlerin böyle blr şeye ihtiyacı var. Çünkü metinsiz tiyatroya yakın da hissetsek kendimizi, sağlam bir metnin nasıl iyi bir tiyatro gösterisine yön vereceğini biliyoruz. Biz yola çıkmış insanlanz; zor da olsa tökezleye tökezleye ilerliyoruz. Asıl ERDURAN Soylediğiniz çok doğru; yardım sözcüğü yersiz. öyle şeyler vardu- ki kâr-zarar hesabına girmez, giremez. Sanat alam da böy- ledir. Yatınm daha doğru bir deyiş. Toplum dev- let eliyle bir yatınm >>apmaktadır; bu yatınmın karşıhğını da sanat olarak alması gerekir. Dev- let bu yatınmı yapmalı mı, yapmamalı mı diye tartışmak komik. Çünkü yapmış. Kamu kesi- minden ödenekli tiyatrolara harcanan paranın yanında özel tiyatrolara yapılan yatınmın gülünç kaldığı da gerçektir. Bu, mutlaka düzeltilmeli- dir. Bunun yolunun da her konuda olduğu gibi açık yüreklilikle, birlikte tartışarak aranması ge- rekir. Yazık ki benim görüşüme göre asıl ivedi hastalık burada başgösteriyor. Tiyatrocular önce kendi içlerinde anlaşmah ve ortak noktalar üze- rinde işbirliği yapar duruma gelmelidir. Yazık ki insanlar birbirleriyie sağlıklı bir yanş ve re- kabet içinde olacağı yerde, küskünlük, kopuk- luk, dargınlık içinde. Birleşme gerekli. S U R U R İ Türkiye'de en önemli tiyatro ha- reketleri, özel tiyatrolarda yapılmıştır. Devlet, bugün özel tiyatrolann ayakta durması sorunu- na eğilmek zorunda hissetti kendini. Bir özel ti- yatro 20-25 bin liraya bilet satarak ayakta kal- mayı basarabiliyorsa bu müthiş bir şeydir. ÇUn- KEREM KURDOĞLU Tiyatroyu tanıdığmı 70'lerde korkunç bir dinamizm vardı. Salonlar dinamikti, çağdaş tartışmalar vardı, bir estetik arayışı vardı. Biz, o dinamizme âşık olarak tiyatroya kapıldık. 80'lere gelindiğinde bütün dünyada umutlar bir şekilde yılgınhğa büründü. Oysa sanatçı, dünyasına çözümler önermeye çalışan insandır. desteği hakettiğine karar verümiş bir topluluğun, yıllar boyu sorgusuz sualsiz desteği alması ge- rektiğine inanıyorum. ^ ^ • • • • • ^ H ödenekli tiyatrolar, salon, ekip, teknik imkânlar, gişe kay- gısından uzak olma avantajla- nyla seyircinin beğeni ortalama- sını etkilemede önemli bir avan- taj ve averaja sahipler. Bu avan- tajlannı nasıl kullanıyorlar siz- ce? Repertuar politikalan, sa- natsal kaliteleri itibanyia beğe- ni ortalamasıru nasıl etkliyorlar? E R D U R A N ödenekli tiyatrolar Türk tiyat- rosunun gelişmesinde yaşamsal bir işlev yüklen- mişlerdir, birikimleri ve değerleri vardır. Yok edilmeleri bir boşluk yaratmak olur. Böyle bir şey söz konusu edilmemelidir. Ancak birçok ba- kımlardan da yapılan yatınmın sanatsal olarak geri alınması kuralına ters düşmektedirler. Ge- rekli oranda verimli olduklan kolay kolay iddia edilemez. ödenekli tiyatrolar, özel tiyatrolann yapamadığı şeyleri üstlenmelidir. Klasikleri oy- namalıdır, deneysel, avant-garde oyunlar oyna- .. malıdır. Çağdaş tiyatronun en degerli örnekierini sergüemeli- dir. ödenekli tiyatrolann yurt- dışından abur cubur ithal edip abuk sabuk şeyler oynamasına ise yalnız yazarlann değil her aklı başında aydının karşı cık- ması gerekir. S U R U R İ özel tiyatrolar re- pertuar seçmekte gerçekten çok zorlanıyorİar. Yapmak istedikle- ri, yüreklerinde olan pek çok şe- yi yapmaktan vazgeçmek duru- munda kalıyorlar. tşte bu, seyir- cinin hazır olmayışından kay- naklanıyor. Ben bunu sahnele- rim, ama yirmi yıl önce seyirci bu oyuna gelirdi, beğeni de gös- terirdi. Bugün anlamaz, gelmez deme noktasına gelinmesinde ödenekli tiyatrolann payı var. Klasik oyunlar oynanmamakta; bugün 20 yaşındaki bir öğrenci tiyatro kültürünü kendi ülkesin- kü ödenekli tiyatrolardaki 6 bin liralık bilet fi- yatının üzerini ödeneği veren ödemektedir. Müt- hiş bir fark var ortada. Haksız bir rekabet. Şim- di, verilen haklar geri alınmaz, alınmamalıdır. Devlet Ti>"atrolan'mn ülkemize hizmeti, hele ilk yıllardaki hizmeti küçümsenemez. Ödenekli ti- yatrolara yapılan yardım bize kaydınlsın diye bir şey söylemek de çok yanlış olur. Ama ödenekli tiyatrolara 200 milyar veriliyorsa, özel tiyatro- lara da hiç değilse 100 milyar verilmelidir. Bu 2.5 milyarlık "yardım" çok gülünç. Ama geçen yıl gülünç de değildi, korkunçtu. Tabii, yardımla özel tiyatrolar eski düzeyini bulabilir demiyo- rum, ama her şeyin bir başlangıcı vardır. KURDOĞLU Ben öncelikle Gülriz Hanım'a da, Refik Bey'e de yüzde yüz katıldığımı söyle- mek istiyorum. Bu bir gerekliliktir, yardım fa- lan da değildir. Bir zorunluluktur, yapılması ge- rekir. özel tiyatrolar da tıpkı ödenekli tiyatro- lar gibi bu kültürün bir parçası sayılmalı ve o koşullarda yaşatılmalıdır. Dağıtım kriterlerinde de kabaca sanatsal kalitenin esas alınması ge- rektiğini düşünüyorum. Bu ödeneği, bu mali de edinme şansına sahip değil. Eskiden bir ge- lenek vardı; Dram Tiyatrosu her yıl Shakespea- re ile açardı perdesini. Komedi Tiyatrosu da bir Moliere ya da Goldoni ile. Şimdi bir de bakı- yorsunuz, ilgisiz Broadway müzikalleri sahne- de. Müzikal benim çok sevdiğim bir tür. Ama Broadvvay'de bile tutmamış bir müzikalin sah- nelenmesi ne getirir tiyatromuza? KURDOĞLU Benim kafamda bu tartışma, sanatla popüler kültürün ne tür bir ilişkisi ol- ması gerekir gibi bir yere gidiyor. Son Şehir Ti- yatrosu deneyimi özellikle, kendi savunusunu burada buhıyor. Yani tiyatroyu popüler bir eğ- lence haline getirdiğini savunarak şu andaki du- rumunu aklıyor. Iş, popüler kültür budur, şu dü- zeyde oyunlar seyirciye kolay izlenir gelmekte- dir, hoşuna gitmektedir, ben de onu yapayım noktasına gelince sağlıksız bir sonuç doğuyor. Popüler kültürle sanatın belki de en sağlıksız ev- liliği bu durumdur. ödenekli tiyatro ödeneğini, ekonomik gücünü tiyatroyu popülerleştirmek için kullanacaksa, seçilen yol çok önemli. tnsan- lann zaten beğendiği düzeyde ürünler sunarak meseleyi bir düzey meselesi haline getirip reper- tuannda beş tane böyle oyun bulundurmak; bir görev duygusuyla da hiç duyurulmayan, seyirci çekilmeye çahşılmayan on tane oyun yapmak, onlan kötü afişlerle, billboardlarla sunmak, ara- da televizyona satmak, yasak savmaktan başka bir şey değildir. O zaman geriye, alt düzeyde ger- çekleşmiş bir tiyatro beğenisi kalıyor. I Mayısta hareketli bir dönem yaşayacağız tiyatro adına. ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) Dünya Kongresi İstanbul'da toplanacak, Uluslararası Istan- bul Tiyatro Festivali ve Bakır- köy Belediyesi'nin tiyatro festi- vali gerçekleşecek. Bu hareket- liliğin öncesinde, bir insanın varlığu nasıl yeryüzünde insanın varlığmın güvencesiyse, bir tek gerçek tiyatrocunun varlığı bile tiyatronun devamlılığımn gü- vencesidir diye düşünüyor ve bu tıkamklığın aşılacağına da ina- nıyorum. tnanmaya ihtiyaamız da varsanınm. Sorunlar üzerin- de konuştuk. Türkiye tiyatrosu nasıl yeniden yapılanacak? Bu . konudaki görüşleriniz neler? d U H U n l Ben söylediklerimi tekrarlayaca- ğım. Bu belki bir-iki kuşak sonra gerçekleşecek. Bugünün eğitilmiş, tiyatro seyretmiş çocuklan doğuracak yeni tiyatroyu. Zamana ve genç ku- şaklara güveniyorum, ileriye güveniyorum. KURDOĞLU Uzun vadeli bir çıkış olacağı kesin. Fakat ben, iki koşulun çok gerekli oldu- ğuna ve diğer koşullan da yaratacağına inanı- yorum. Biri, çok üzerinde durduğumuz ekono- mik yatınm. Can çekişen bir sektör yeniden var edilmeli. Âdeta, büyük bir sektörü yeniden ku- rarmış gibi yatınm yapılmalı. Ikincisi, Refik Bey'in bir ara değindiği, pek üstünde durmadı- ğımız bir şey; sanatçılar arasındaki diyalog. Bu hem somut olarak, pragmatik olarak, hem de zihinsel olarak gerçekleşmeli. E R D U R A N Türk tiyatrosunun çıkış yolu, sahneye Türk insanını çıkarmaktır. Elbette ki burada başlangıç görevi Türk yazanna düser. Bu- rada ben bir basansızlığımı dile getireyim. ITI- nın her ülkede milli merkezi var. Işlevi tiyatro- nun belli kesimlerini yakırdaştırmak, birbirine bağdaştırmak, aralannda dayanışma sağlamak. Ben, bunu yapmaya çalıştım Türkiye'de, olma- dı. Ö!iuır»i"dPKi ay gerçekleşecek ITI Dünya Kongresi'niı bu konuda bir dönüm noktası ol- masını diliyorum.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear