18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 KASIM 1991 DİZİ-RÖPORTAJ CUMHURİYET/15 EKONOMI Prof.Dr.TİMUR KURAN İslamın geleneksel vergisi zekâtModern bir ekonomide çokdüşük oranlanyla zekâtın eşitleştirici olmasıpek olası görünmüyor — 3 — öteki önde gelen dinler gibi tslam da kaynaklann dağüımın- da büyuk eşıtsizbklere karşıdır. O nedenle, baştan beri sosyal eşitsizlikleri, toptan ortadan kal- dırtnaya yönelik olmamakla bir- likte, azaltmayı amaçlayan me- kanizmalar öngörmuştur. Bir kişinin mirasının akrabalan ara- sında nasıl böluşuleceğini ayruı- tılanyla açıklayan bir miras ka- nunu bunlar arasındadır. Daha çok bilinen bir mekanizma, ze- kittır. Zekât, servet ve gelir üze- rine yülık bir vergklir. Genel ola- rak Tanm Vergisi öşür gibi baş- ka adlar altında toplanan zorun- lu vergileri içerir. Zekât gelirle- ri genellikle yoksul ve kötü ko- şullardaki insanlara yardım için aynhr. Kuran'da açık olarak be- ürtildiği gibi zekât, Allah'ın bir- liğine inanma, namaz kılma, ra- mazanda oruç tutma ve durumu elverişli olanlar için Mekke*ye hacca gitmenin yanı sıra İslam- ın beş şartından biridir. Kuran, yalnızca zekâtın kap- samı konusunda yalnızca genel bir çerçeve çizmekte ve oran ko- nusunu açık bırakmaktadır. Ze- kât, geleneksel olarak tarımsal üretimden, hayvancıhktan, ma- denlerden ve değerli metallerden alınmaktadır. Bunlar, yedinci yuzyıl Arabistanı'nın başlıca ge- lir ve servet kaynaklandir. Oran ise kaynağa ve uretim koşullan- na bağh olarak yüzde 2.5 ile yuzde 20 arasında değişmekte- dir. Zekâtın, tslam'ın ilk döne- minde Arap ekonomisindeki eşitsizlikleri nasıl etkilediğini bilmiyonız. Verginin müterakki olduğu söylenmektedir. Bu, esas yükıln zengınlere düştuğü anla- mına gelmektedir. Bu, akla ya- kın bir iddiadır, ama verginin genel etkisini belirleyebilmek için yalnızca amaçlanan vergi öl- çüsûnü değil, aynı zamanda ger- çek toplama ve paylaştınna bi- çimini de bilmemiz gerekir. Eğer belli gelir kaynaklannda vergı kaçağı özellikle yaygınsa, ya da eğer vergi geürleri öncelikle du- nımu iyi olanlara gidiyorsa, ge- nel etkisi, eşitsizliği arttıncı yön- de olabilir. Her durumda zekâ- tın amacı yalnızca eşitsizlikleri erkezi olmayan gönüllü zekât sistemi, gerekli ilişkilere sahip olmayan yoksul kişilerin zararma çalıştığı ve yüzde 2.5-20 gibi düşük oranlarda kaldığından yoksulluğu hafifletmekte başansız kaldığı için eleştirilmektedir. 17. yüzyılda tran'da deveden mal indirilmesi. Ticaretin gelişmesiyle birlikte zekât sistemlerinde değişiklikler oldu. uygulanan zekât sistemlerinden ikisi, yani Pakistan ve Suudi Arabistan'daki sistemler, kapsam ve oranlar konusunda önemli yenilikler içermektedir. slogana güç kazandıran işte bn tür yaklaşımlardır, çunku bun- lar gerçekten de yoksul halkın gözttne kum atraaktadır." Mo- dernistler, vergi topianacak kay- naklann yeni malları ve faaliyet- leri de kapsamasuıı savunuyor ve oranların toplumun değişen ihtiyaçlarına göre farkhlaşması- nı istiyorlar. Aynı şekılde gelir- lerin harcanacağı kategorilerin yeniden tammlanmasını talep ediyorlar. Modernist yaklaşım, günü- muzde, Islam iktisatçılannın ço- ğu tarafından destekleniyor. Gönüllü ve zorunlu zekât azaltmak değil, aynı zamanda tslam devleti için gelir elde et- mekti. Devlet, daha önce de be- lirtildiği gibi fonları "lslam da- vasına hizmet eden insanlara" yöneltmek yetkisine sahıptı ve bu, ona, zekât gelirlerini bayın- dırlık işlerine ve yayılmacılığa harcama olanağını veriyordu. Bu amaçların, eşitsizlığin azal- tılması amacıyla uyum içinde ol- ması gerekmiyordu. Zekâtın yedinci yüzyıl Arabis- tanı'ndaki etkisi ne olursa olsun modern bir ekonomide zekâtın eşitleştinci olması pek olası de- ğildir. Bir kere söz konusu olan zekât oranlan yûrurlükteki laik sistemlerinin vergi oranlarına göre genellikle düşüktür. Ma- dencilik gelirleri üzerindeki yüz- de 20'lik oran bile modern eko- nomilerin birçoğundaki marji- nal Gelir Vergisi'nin altındadır. Aynca zekâtın kapsadığı mallar günümuzde bundan bin yıl ön- cesine oranla çok daha az bir rol oynamaktadır. Gene de lslam ekonomisinin bazı yorumculan yedinci yıizyıl- da kullanılan biçim ve oranlann herhangi bir modern ekonomi- ye de benzer yararh sonuçlarla uygulanabileceği görüşündedir. Hatta zekâtın yeniden duzenlen- mesinin İslamın ruhuna zarar vereceği inancındadırlar. Eski kurallara böylesine bağhlık, ls- lam düşüncesinin modernist okulunun eleştirilerine hedef ol- muştur. Bu okulun bilginlerin- den Fazlur Rahman şöyle yaz- mıştır: "Din, yoksul halkın afyonodur- şekttndeki komünist Uygulanan zekât sistemlerin- den ikisı, yani Pakistan ve Suu- di Arabistan'daki sistemler kap- sam ve oranlar konusunda önemli yenilikleri içermektedir. Zekât, geleneksel olarak yalnız- ca bireylerden alınırken bu ülke- ler tüzel kişüikler olduğu gerek- çesiyle yukümlülükleri şirketle- re de uygulamaktadır. Ek olarak belli banka mevduat tiplaine sa- s ç YASAMDAN BİR KESİT 0 0 K C A ve u ERDAl K K L L YAZICI A A R R Sokaklarına yeni taşınan bir arkadaşı nasıl karşılar çocuklar. Önce kuşkuludurlar. Huyu suyu değişik olur yeni gelenin. Gülmesi, konuşması, şakalaşması bir başka olur. İlk başlarda yadırganır yeni arkadaşın her davranışı. Ama birbirleriyle anlaşıp dostluklar, arkadaşhklar kurarlar kısa zamanda. Kız ve erkek çocuklar ayrı ayrı kurarlar oyunlannı. Kızlar daha çok bebekleriyle kurar oyununu. Onlara ninni söyler, karınlanm doyururlar. Erkek çocuğu ise sarmıştır bir kere... "maç" etme tutkusu stanbul'un sokaklannı dolaşıp sorsak çocuklara, 'memleketlerini', kaçından duyanz yaşadıklan şehrin adını. Üç-dört yaşındaki çocuk bile söyler "memleketini'. Urfalı, Rizeli, Antepli... Evde anneden babadan alınanlar verilir sokakta diğerlerine. UYUMAZ MI BU BEBEK ZEHRA — Zehra Baş, Fener Akçın sokakta bebegiyle kucak kucaga. Füdır fıldır bebegin göıieri. Karaı mı aç bu bebegin, yoksa al- tına mı? O da sokagını seviyor Zehra gibi. (Fotograflar ERDAL YAZICI) Alibeyköyden Balafaçok şey fark eder Her semtin kendine özgü bir kültürü vardır ve bu sokağa da yansır, "sokak kültürü"nü oluşturur D; ATTI MI ARKADAŞLARINIARKAYA — Cankurtanuı'da bir çocuk knınbnoş hurda 'Doç'rnı şoför koltuğnna. Direksiyona geçip attı mı arkadaşlannı arkaya, nereiere gitmezler nerelere; diiş- krindeki dünyalandır gezdikieri. Dönup doiaşıp yine gelirler aynı sokaga... — 3 — Sokaklarına yeni bir arkadaşları taşındığında nasıl karşılar çocuklar. Hele başka semtten gelmişse 'tauyu-suyu' değişik olur yeni gelenin. Konuşması, şakalaşması, gülmesi ve her tepkisi değişik olur. ilk başta yadırganır yeni arkadaşın her davranışı. Alibeyköy- den, Esenler'den Balat'a çok şey fark eder; 'sokak kultüni'nü oluşturur. Çocuk da bu kültürle yoğrulur. Aynı sokağın coçuk- lan ortak davranış biçimleri oluştururlar. Bir de Anadolu'dan gelen çocuklar vardır ki onların işi da- ha da zordur. Aylar surer birbirlerine ısınmak için; surekli dış- lanırlar, alay edilirler... tlk başta çocuklar kaynaşır sonra da aileleri. Sokağa taşınan Karslı bir aile hemşerileriyle daha ça- buk kaynaşır. Sonra 'Dogulu-Baülı' kavramı rol oynar kaynaş- mada. tstanbul'a gelip de uç-beş yıl kalındığında artık o semt- li olunur veya yaşamlan sokakh... Geleneksel kültürle, 'sokak kultürü' kaynaşır oracıkta. Ve dışandan gelen -hele buyük kentlerimizde- her türlü kültür akımlan giremez o semte ve sokağa. Istanbul'un bazı sokakları- nı dolaşırken sorsak çocukla- ra 'memleketlerini; kaçından yaşadıklan şehrin adını duya- nz acaba? Uç-dört yaşındaki çocuk bile söyler memleketini; Rizeli, Ordulu, Diyarbakırlı, Urfalı... Belki de en çabuk bir- biriyle kaynaşan ve üetişim ku- rabilen çocuklardır; ayn semt- lerin ayn yörelerin çocuklan da olsâlar çabucak kaynaşıp yeni yeni arkadaşhklar, dost- luklar kurarlar. Kendileri için yeni bir dunya yaratırlar so- kaklannda... Nagihan Dikbaş'ın ailesi Gaziantepli... Iki kez gitmiş 'An- tep'e... Çok sevmiş oraları. "Çünkü tttm akrabalanmız orada..." diyor Nagihan. Balat'ta oturuyorlar... Baba sımıtçi; yaşı alt- mışa dayanmış. Yedi yıldır tstanbul'dalar. Bir ablası evli Gun- gören'de 'Abisi' Mehmet 'ilk beş'ten ayrılma, terzinin yanın- da cahşıyor... Yusuf Kenan ise henuz iki yaşında, Nagihan'ın yambaşında... Evleri ana caddeye bakıyor: Murselpaşa Caddesi... Arabalar geçiyor evlerinin önunden binlerce, boy boy, renk renk... Nagihanlar ya arka sokakta ya da parkta oynamak zo- rundalar. Hele caddeyi aşıp parka ulaşmak ne zor çocuklar için. Anne bağınyor arkadan: "Dikkat et arabalara, kardeşine sa- hip ol..." Oyun bu, çoğu kez unutuyor kardeşini Nagihan; ya yoldan geçen arabalann arasına karışıp da yiterse Yusuf Ke- nan! Yem olursa trafik canavarına!.. Dörduncu sınıfta henüz Nagihan. Son okuduğu kitap Ke- ördüncü sınıfta henüz Nagihan. Memleketini daha çok seviyormuş. İstanbuPun havasım, suyunu, sokağmı da sevmiyor. Her yer bina, araba; oyun oynayacak yer kalmıyormuş kendilerine. "Her yer ağaçlarla bezense ne güzel olur"muş. Bir de salıncakta sallanıp sallanıp göklere uçmayı düşlüyor Nagihan. malettın Tuğcu'nun 'Yetimler Gazeti'... En çok sevdiğı yemek: "Kebap, pathcan kebabı..." Döner kebabı bir kez yemiş. Tadı nasıldı Nagihan? "Ete benziyordu..." Balat dışında sadece ab- lasının yamna Gungoren'e, bir de Gulhane Parkı'na gitmışler; orada kola içmiş kardeşiyle... Şimdiye kadar hiç denize gitme- miş. Aslında yuzme öğrenmeyi çok istiyormuş. Ama hiç götu- ren olmamış kı... "Memleketimi daha çok seviyorum" diyor Na- gihan. Istanbul'un havasını, suyunu, sokagını da sevmiyor. Her yer binaymış, arabaymış; oyun oynayacak yer kalmıyormuş ken- dilerine. "Her yer yemyeşil ağaçlarla bezense ne guzel olur"- muş. Bir de salıncakta sallanıp goklere uçmayı düşlüyor Nagihan... Balat'ta bir sabah vakti... Evler dizilmiş sıra sıra cumbalı. Kimler oturdu bu evlerde, kimler göçtü ? Eskı sahipleri nerelerdedir acaba; Yunanistan1 da mı, yoksa başka bir yerde mi? Az da olsa rastlanıyor binde bir eski sahiplerinden bir madama; tek başına, kimsesiz, çare- siz yaşayan. Bu evlerin yeni sahiplen Anadolu insanlan... Kastamonu'dan, Urfa'dan, Şiirt'ten, Bitlis'ten... Kimler indi-cıktı bu kaldırımh yokuş- tan. Sisli bir sabah yaşanıyor Balat'ta. Günlerden pazar; yo- kuşa bir çocuk tırmanıyor; elinde şişe sutü ve ekmekleriy- le: "Balat'ta Sabah"m simge- sL.. Tatilrehavetindelerbuyiık- ler ne de olsa. Çocuk erken davranıp 'bir koşu gidip bakkala' kahvaltı- lığı alıp evinin yolunu tutmuş. Kahvaltı sonrası arkadaşları bekleyecek çocuğu sokakta; neler oynayacaklar neler; np- layarak, ucarak... Havdi çocuk tez git yap kahvaltını. Bekletme arkadaşlanm... Sokaklarda genellikle kız ve erkek çocuklar ayrı ayrı oyun kurarlar gruplar halinde. Kızlar daha çok bebekleriyle oyun kurarlar. Ona ninni söyler, karnını doyururlar. Erkeklerin ise 'maç etme' tutkusunun yanı sıra hurda arabalarda oyun oyna- mak vazgeçilmez tutkulandır. Üç kışıyi arkaya atıp kendisi de geçti mi direksiyona nerelere nerelere göturur arkadaşlannı. Istanbul Cankurtaran'dan bindirip bir dünyayı dolaştınr dü- şunde. Zehra Baş, Balat Akçın Sokak'ta bebegiyle beraber; göz- leri fıldır fıldır bebeğınin ya karnı aç ya da altına... Uyumaz mı bu bebek Zehra... Hep senin gibi 'sokak' mı der durmadan... Zehra henuz ıkinci sınıfta; kendı sokağından gayrı hiçbir so- kağa ulaşamamıştır. Evde tembihlenmiştir sıkı sıkı; "Aman so- kaktan çıkma kaçırırlar yoksa seni..." Yann: "Belki de sokağımızı düzeltirler..." bit bir vergi getirmişlerdir. Suu- di Arabistan, maldan mala fark- lılaşan oranlarda ithalattan ze- kât vergisi almaktadır. Pakistan, klasik kuralın tersine, çiftçilere, gübre ve tanm üaçlan için yap- tıklan harcamalan vergi dışında bırakmaya izin vermektedir. Tahmin edilebileceği gibi bu sistemler kapsam ve sonuç açı- sından büyük farkhlıklar göster- mektedir. Pakistan için verilen 1987-88'de zekât gelirleri gayri- safi yurtiçi hasılanın yüzde 0.35'ini oluşturduğunu göster- mektedir. Verginin yalnızca yüz- de 8'i tanmdan kaynaklanmak- tadır. Bu durum, zengin ve güç- lü büyük toprak sahiplerini ver- gilennı ödemeye zorlamamn guçlüğünu göstermektedir. Su- udi Arabistan verileri 1970'te ze- kât gelirlerinin yurtiçi hasılamn yuzde 0.01 ile 0.04 arasında kal- dığım göstermektedir. Suudi Arabistan'da kişi başına gelirin Pakistan'dakinden çok daha yüksek olduğu düşünülürse, bu vergilerin sınırlı bir kapsam ve yaygın bir vergi kacağım ilk ba- kışta ortaya koyduğu görülmek- tedir. Gerçekten de konut gibi büyük ekonomik öneme sahip bazı mallar zekât dışı bırakılmış- tır. Aynca geniş bir vergi kaça- ğı kamtlan vardır. Devletçe yönetilen zekât uygulamalan Mevcut devletçe yönetilen sis- temler nasıl işlemektedir? Kay- naklan yoksullara aktarmada merkezi olmayan sistemlerden daha mı başanlıdırlar? Kişisel ilişkilerin olumsuz rolunü aşa- bilmişler midir? Yeterli veri ve araşürmalaruı azlığı dikkate ah- nırsa, bu sorular ancak geçici olarak yanıtlanabilir. Fakat zo- runlu zekâtın mimarlannın yuk- sek beklentilerinin gerçekleşme- diği açıkça görülebılmektedir. Pakistan'da zekât gelirleri Ze- kât ldaresı tarafından binlerce yerel komiteye aktanlmakta, bunlar da kendi yörelerinde kimlerin destekleneceğini sapta- maktadır. Fbnlar komiteler ara- sında temsil ettikleri nufus ora- nına göre dağılmakta, yani gö- rece yoksul yöreler genellikle ulusal fona yaptıklan katkıdan daha fazla bir pay almaktadır. Pakistan ve Malezya'daki uy- gulanan sistemler arasındaki önemli bir fark, zekât yönetimi memurlannın ücretlerini karşı- lama kaynağındadır. Malezya- da memurlar, ücretlerini Islami kurallara uygun olarak zekât ge- lirlerinden almaktadır. Pakis- tan'da ise maaşlannı hukümet butçesinden almaktadır. Bu, sis- temin masrafsız çalıştığı, dola- >isıyla başanlı olduğu izlenimi vermeye yöneliktir. Pakistan'da da din adamlan sistemden yarar sağlamaktadır. Bazı dinsel yet- kililer toplama ve yönetme hiz- metlen karşüığı para almakta, zekât gelirlerinin bir bölümü de dini eğitime ayrılmaktadır. Fa- kat din adamlannın zekâttan sağladığı cıkar Malezya'da çok daha büyüktur. Burada yoksul- lara yardım, lslami amaçlan Uerletmek ve dini görevlilerin ce- bini doldunnak için iyi bir ge- rekçe olmaktadır. Malezya'nın devletçe yöneti- len zekât sistemi, bunu bir baş- ka vergi olarak görme eğilimin- deki köylülük arasında kırgmlık yaratmıştır. llginç olan, birçok sıradan Pakistanlımn da aynı duygulan paylaşmasıdır. Kızgın- hğın bir nedeni, buyuk çapta su- iistimal yapıldığı izlenimidir. Malezya'da olduğu gibi bir baş- ka faktör de zekât verenlerin katkılannın nasıl kullamlacağım belirlemek bir yana, nasıl har- candığını hiç bilememeleridir. Pakistan'da başka bir önemli sürtüşme nedeni Şii azınlığın Sunni egemenliğindekı hüküme- te zekât ödemedeki isteksizhği- dir. Başlangıçtaki şekliyle zekât yasası butun Müslümanlan dev- letçe yönetilen fona katkıda bu- lunmakJa yükümlü kılıyordu. Fakat Şiiler, bunu protesto için sokağa dökulünce yasa, azınhk mezhepleri üyelerine muafiyet tamyacak şekilde değiştirildi. Bu muafiyetten yararlanmak için bir Şii'nin bankasına ya da ye- rel zekât toplayıcısına bir dilek- çe vermesi yeterli olmaktadır. Birçok Şii muafiyetten yararlan- mayı tercih etmekte, Öte yandan az sayıda da olsa bir kısım Sun- ni de otomatik olarak kesinti ya- pılmasını önlemek için kendile- rini Şii gibi gösterdikleri bilin- mektedir. ödemelerin zorunlu olması bir başka sürtüşme kaynağıdır. Bütün söz konusu ulkelerde Müslümanlar zorunlu odemenin dini yukumlulukle bağdaşmadı- ğı görüşündedir. O nedenle ken- dı tercih ettikleri kişilere ek ze- kât ödemeleri yapmaktadırlar. Hatta Malezya'da iki tip zekât arasında terminolojik ayuım ya- pılmaktadır. Hükümete yapılan odemelere aşağılayıcı bir şekil- de zekâu raya, yanı "hükümda- nn zekâtı" demekte, gönüllü ödemeler ise zekât peribadi, "ki- şisel zekât" olarak anılmaktadır. Yann: tslam ahlakının ekonomideki rolü
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear