18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/14 12 KASIM 1991 Türkiye-ABD ilişkileri, 20 Ekim seçiminin ardından yenidöneme giriyor Cumhurbaşkanı Özal, diplomasideki üslubuyla bir Ozal, tüm diplomatik ilişkilerinde ekonomik Wış politikada danışmanlarının görüşlerine yer döneme damgasını vurdu. Özal, bürokrasinin hızlı faydacıhğı ön plana çıkardı. Ortadoğu için önerdiği vermeyen ve Dışişleri Bakanlığı'nın kurumsal sonuç almayı engellediğini düşünüyordu. Bu nedenle barış suyu projesinden, Yunanistan'a vizenin desteğine yönelmeyen Özal, kendine has diplomatik hızlı karar almaya yöneldi. Acele kararlar, alelacele kaldırılmasına, Limni krizinden, Ermenistan depremine üslubunda arabulucuğa da ağırlık verdi, ancak bu edilmiş laflar, Özal'ın uluslararası ilişkilerde yardıma kadar, Türkiye'nin diplomatik ilişkilerinde alanda yapmak istediklerini gerçekleştiremedi. Özal, kullandığı üslubunun önemli parçaları olarak sivrildi. Özal'ın ekonomik faydacıhk görüşü ön plana çıktı. dış politikada bir yalnız adam imajı ile sivrildi. UFUK GÜLDEMtR WASHINGTON — 20 Ekim se- çimleri sadece dış politikada özal dönemini sona erdirmekle kalmadı. Aynı zamanda bir döneme dam- gasını vuran "Özal usnlü diplomasi"yi de yürürlükten kaldırdı. Neydi özal usulü diplomasinin ölçüle- ri? Her şeyden önce uluslararası ilişkilerde ve dış poÛtikanın oluşturulmasında söz sa- hibi olmak isteyen bir arayışı simgeliyor- du bu üshıp.Bush, Reagan gibi Amerikan yönetiminin üst düzeyıyle senli benli iliş- kiler kurması, Kissinger gibi strateji dün- yasının kurtlanyla göruş ahşverişi yapma- sı, Nixon ile New York'ta kahvaltı etme- si, Kongre üyelerine Amerikan iç politika- sma dönük tavsiyelerde bulunması bu ara- yışın göstergesiydi. özal'ın düşünce biçi- mine göre "mesutiyet", kaynağını iki nok- tadan alıyordu: 1. özal, bürokrasinin "kendi etki ala- nını genişletmek için yarattığı formalitele- rin hızlı sonuç almayı" engellediğini dü- şünüyordu. Bu duşüncesı Ozal yüklü dip- lomaside önemli rol oynadı. Ancak 1990'da Washington'da Ali Bozer'in ba- şına geldiği gibi zaman zaman kendi ba- İcanıru dahi devre dışı bırakıp doğrudan yabancılarla ilişki kurarak, bazen de bir ül- ke liderinin muhatap olmaması gereken 'Özal KÖRFEZ KRİZtYLE GELEN DOSTLUK — Özal ve Bush, birbirlerini yıllardır (am>orlardı, ancak Irak'ın Kuveyt'i işgali iki lideri birbirine daha da yaklaşüran bir etki yaptı. Özal ve Bush arasında bu dönemde başlayan lelefon göruşmeleri, ilişkileri "sıcak ve dostane" bir havaya soktu. (Fotograf: AP) usulü diploıııasicleıı tornistanyabancılan kabul ederek seçümişlerin meş- ru bir özlemi sayüması gereken "daha hızh çalışan devlel" arayışını meşruiyetinden soyutladı. 2. özal'm bir gün Bush ile telefonda ko- nuşup ertesi gün lran Başbakanı ile buluş- masının bazı bilim adamlarına göre bir başka açıklaması, Türk elitine mesaj gön- dermek arzusuydu. Türk eliti, Özallar'ı hiçbir zaman benimsemedi, koltuğa yakış- tırmadı. Hatta özal'ın siyasi kararlanna gibi görünen muhalefetinin ardında bir öl- çüde "kozmetik" nedenlerin rol oynadığı da ileri sürülebilirdi. özal, bu bilim adam- lanna göre "bunun daima farkında oldu ve kompleksiyie yaşadı." Hatta özal'm bu konudaki duygulan en son Mesut Yümaz'- ın başbakanlığa gelmesinden sonra "Möl- idyemer yine gelryor" demesiyle bir kez da- ha su yüzüne çıktı. Bir gün Mitterrand ile yemek yiyerek ertesi gün Camp David'de ABD Başkanı ile hafta sonu geçirerek Türk elitine vermek istediği mesaj şuydu: "Siz bizi küçümsüyorsunuz, ama bakın öaemli yabancı şahsiyetler değerimizi bi- Hyor." Bilinçalündaki çıkış noktalanndan birisi bu olduğu için kendine özgü hukuk vc dev- let anlayışının da katkısıyla dış ilişkilerin- de "arka kanallann", "alışdmadık cadde- lerin" çok önemli bir yen oldu. Maxwel- ler, Yakovastar bu ilişki ıçinde önemli rol oynadı. örneğin Ermenistan depremine Türki- ye'nin yardım etmesi Fıkri, bir telefon gö- rüşmeleri sırasında tngiliz Basın Kralı Maxwell'den çıktı. Arap dünyası ile iliş- kilerinde kardeşi Korkut özal; ABD Baş- kan Yardımcısı Bush'a erişiminde, ya da Davos hazırlıgında ENKA Yönetim Kuru- lu Başkanı Şank Tara devreye girdi. Ve- ya çok önemli dış politika kararları, ya- bancı işadamlan ile yediği akşam yemek- lerinde sekillendi. Örneğin Banş Suyu Pro- jesi ve Boğaz Köprüsü'nün gelirini satmak düşünceleri New York'taki Lazare Frere şirketinin ortaklarından Frank Zarb ile ai- lece yedığı akşam yemeklerinde kristalleşti. Ekonomiye agırlık Morgan Guaranty Bankası'nın Başkan Yardımcısı Rodney Wagner ise ona adeta manevi danışmanlık yaptı. özal'ın dış po- litikası "ekonomik determinizm" üzerine kurulu olduğundan iki yakın dostun uze- rinde konuştuğu tüm dış politika sonınla- nna çözüm de bu yönde sivrildi. örneğin Özal Türkiye'den cıkıp Arap Yarımadası'- na gidecek Banş Suyu Projesi için Brovvn and Root şirketine 1 milyon dolar verdir- tip bir "ekonomik fizibilite" yaptırdı. "Ortadoğu'da karşılıklı ekonomik bagım- hkklann arttınlmasının bölge banşına kat- kısı olacagı" görüşü temel olarak doğruy- du, ama akıl edilip "siyasi fizibilite" yap- tırılmadığından projenin bin yıllık duvar- lara toslayacağı kestirilemedi. özal'ın dış politika üslubuna bir başka örnek de Yunanistan'a Türkiye vizesinın kaldırılması konusunda verilebilir. Başba- kan özal, o dönem danışmanı olan Adnan Kahveci ve birkaç kişi daha akşam yeme- ğindedir. Söz Yunanistan ile ilişkilerden açılır ve vizenin kaldırılması konusu orta- ya atıhr. Bunun ekonomik açıdan Türki- ye'ye yararlan hemen özal'm aklına ya- tar ve ertesi gün talimatı verir. Ancak ta- limat verilmeden önce ne MtT'e "güven- lik fızibUitesi", ne de dışişlerine "siyasi fizibilite" yaptınhr. Türkiye ile Yunanis- tan'm karşılıklı ekonomik bağımlılığının arttınlmasının müstakbel çatışmalan en- gelleyebileceği doğru olabilir, ama vizenin kalkmasıyla ortaya çıkacak "duruma" sa- dece "ekonomik" açıdan bakılmış olma- sı da dikkat çekiridir. Bir örnek de Limni krizinden verilebi- lir. Yunanistan Limni'yi antlaşmalara ay- kırı olarak silahlandırmıştır. NATO ise kuvvet hedef planlanna Limni'yi dahil et- mek istemektedir. Eğer bu yapılırsa Türki- ye Limm Adası'mn silahlandınlmış olma- smı kabullenmiş duruma düşecektir. Briik- sel'deki NATO merkezinde büyük tartış- malar yaşanmaktadır. özal bir başka top- lantı için Brüksel'e giden eski Milletveküi Ogan Soysal ile NATO nezdindeki Büyu- kelçi Osman Olcay'a "yakında bu sorun- lan halledeceğim, büytıtmeye gerek yok" tonunda bir mesaj yoÛar. Aynca o dönem- de ayaküstü verdiği bir demeçle Meis ada- sına havaalam yapılmasmı "önemsemedi- ğini" söyler. Bunun sonucunda da Türki- ye uzerindeki baskılar daha da artar. Os- man Olcay maiyetindekilere şu emri verir: — Degil böyle sözlü mesajlar, 10 tane yazılı taUmat da gefee limni isini btrakma- yacagız. Aradan iki yıl geçer, Davos zirvesi ger- çekleşir, sonuç ortadadır. Ancak Olcay'- ın direnmesi sayesinde Türkiye Limni'de ciddi bir geri adımın eşiğinden döner. Bu acele karar biçimi, alelacele edilmiş laflar özal'ın diplpmasi üslubunun önemli bir parçasıdır. "Özal'a iyi bir fikir ver he- men yapar" der bir danışmanı. Türk po- litikacılanmn adeta bu- sabırsızlık içinde Türkiye'yi daha kalkmmış, daha modern bir ülke olarak görmek özlemleri doğaldır, ancak karar verme mekanizması eğer "da- nışma" sürecinden yoksunsa bu özlemin hedefine ulaşmasımn güçlüğü de örnekle- riyle sabittir. * Özal, ABD Başkam Bush ile Körfez kri- zi döneminde başlayan ozel diyaloğunu da danışmanları olmasına değil, olmamasına borçludur. Çünkü 2 ağustos günü Bush arayıp destek istediğinde özal, "Bcn bir danışmanlanmla, uzmanlanmla konuşup sizi arayayım" dememiş, aksine "Ben de vanm, hatta Araplan da arar ikna etme- ye çalışınm" demiştir. Hızlı karar almak, bunu hemen ifade etmek, el sıkışmak ve icraata gecmek Amerikan davramş biçimi- ne çok yakındır. Bush da zaten bunu gör- düğü için aralannda özel diyalog kurula- bihniştir. özal usulü diplomasi zaman zaman özal'a yüksek bir bedele de mal oldu. AT'- nin Türkiye dosyasım 1993'e kadar rafa ty&SMNGTÖN Bush,Özal'a saygj duyuyorABD yönetiminin eski bir üst düzey yetkilisi, Cumhurbaşkanı özal ile ABD Başkanı George Bush arasındaki diyaloğun boyutlannı, "çok sıcak ve dostane" olarak nitelendiriyor. WASHINGTON (Cumhuriyet) — Cumhurbaşkam'Torgut Özal ile ABD Başkanı George Bush arasındaki özel diyaloğun boyutlannı, Amerikan yönetiminin eski bir üst düzey yetkilisi, 'çok sıcak ve dostane' olarak nitelendiriyor. Bu yetkiliye bu konuya ilişkin sorduğumuz sorular ve yanıtlan şöyle: —Bush ile Ozal arasındaki diyaloğun parametreleri nedir? —Çok sıcak bir ilişki. Zaten Bush başkan seçilmeden önce de aralannda belli bir sıcaklık doğmuş. Bi'sh başkan olduktan sonra da bir iki kere görüşmüşler. Ama Irak Kuveyt'i işgal edene kadar özel bir diyaloglan yoktu. Bush, bu dönemde sadece Türkiye'nin savaşta oynayabileceği müstakbel rol ile ilgili değil, Türkiye'nin krizden kaynaklanan ekonomik sıkmtılan ile de ilgiliydi. Aynca özal'a saygı duyuyordu. Olaylara bakışım, bölge hakkındaki anaüzlerini çok beğeniyordu. Bu yüzden de onu bir 'interlocutor' (aradaki adam, o dünyadaki olaylan anlayıp bir başka dünyanın diline çevirilebilen kişi, anlayış zincirindeki kilit halka) olarak görüyordu. —Ama kişisel bir ilişki, bir sıcaklık da vardı degil mi?.. —Evet vardı. Nitekim Bush bunu, özal'ı Camp David'e davet ederek sergiledi. Bunu herkese yapmıyor biliyorsunuz. Mitterrand'ı Main'deki yazlık evine çağırdı. Yani devletlerarası ilişkinin ötesinde kişisel bir ilişki varsa böyle şeyler yapar. özal ile bu kişisel ilişki de telefon konuşmalarında başladı. özal, çok yakınlık gösterdi. Hızla cevap verdi. Yardımcı olmak istedi. Sanki Türkiye ile özal farklı kişilerdi. Herkes bizim ceketimizi tutmak isterken, özal, 'Ben de vannT diyordu. —Bu kişisel ilişkinin tonu nasıldı? —Çok dostane. Camp David'de bunu bizzat gözlerimle gördüm. Bush'un Türkiye'yi ziyaretinde de böyleydi. Zaten aralannda o özel ilişki olmasa Bush gelmezdi. Türkiye önemli müttefik, ama Bush'un gelmesi tamamen özal ile dostluğu sayesinde oldu. Telefon diyaloglarının karakterini bildiğim için böyle konuşabiliyorum. Açık konuşabiliyorlardı. Diplomatik manevra yapmıyorlardı. Doğrudan birbirlerine ne düşündüklerini ne yapacaklarını söylüyorlardı. Ben oradayken, 50-60 kere telefonla konuştular. Telefon diyaloğunun sürmesi bile özel bir ilişkileri olduğunun göstergesiydi. —Peki bu diyaloğu Tiirk-Amerikan ilişkileri açısından degerlendirebilir misiniz? —En önemli yanı, Amerikan Başkam böyle her gün telefonla konuşunca Amerikan basını da 'Ne oluyor' diye meraklandı ve TV'ler Özal ile görüşmeye başladı. Bu da Amerikan halkına, daha önce hiç görülmedik ölçüde Türkiye diye bir yer olduğunu ve Türkiye'nin Amerika'nın yanında olduğunu anlattı. Amerika'mn her katmanında Turkiye'ye karşı olumlu bir hava doğdu. Benim kişisel deneyimim açısından 1989 Türkiyesi ile 1990 Türkiyesi'ne Amerikan ilgisi açısından çok büyük bir fark vardı. Bu ne kadar sürer bilmiyorum, ama büyük bir fark olduğunu biliyorum. Eğer Özal olmasaydı, bu olmazdı. Türkiye belki yine BM kararlannı uygulardı, ama bunu Yunanistan gibi sessizce yapardı, iyi pazarlanamadığı için de bir ise yaramazdı. özal, aslında sizin normal olarak zaten almanız gereken kararları iyi pazarladı dış dünyada. ABRAMONVİTZ — Özal'la yakın Uişkisi, çeşiüi çevrelerce eleştirilmişti. (Fotofraf: CUMHURİYET) ABRAMOWTTZ Düşünceleri önemliydi Cumhurbaşkam özal'la yakın Uişkisi basında eleştirilere yol açan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramovvitz, Körfez Savaşı'nı örnek vererek, "Özal, o dönemde nüfuzluydu. Önemli olan onun düşünceleriydi" diyor. WASHINGTON (Cumhuriyet) — ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz de Cumhurbaşkanı özal ile yakın uişkisi olanlardan biriydi. Abramovntz, Körfez savaşını ammsatarak "Özal, o dönemde tesirli ve nüfuzluydu. Önemli olan onnn düşünceleriydi" diyor. Basında eleştirilere yol açan özal- Abramowitz diyaloğu ile ilgili olarak, bir ABD yetkilisinin görüşleri de ilginç: "Kendinizi, Ankara'da görev yapan bir Amerikan büyükelçisinin yerine koyun. Bir yanda bürokratik Dışişleri Bakanlığı, diger yanda ne zaman randevu isteseniz göriişebileceginiz güçlü bir başkan var. lİsteUk tüm ipleri elinde tutuyor. Siz de büyükelçisiniz ve iş yapmak zorundasınız. Merkezden talimat gelmiş, diyor ki 'Türkiye'yi şu konuda ikna et.' Nereye gideceksinlz? Siz, Abramowitz olsaydınız, daha mı farklı davranırdınız?" ABD'li yetkilinin bu sorusunu, bizzat eski Buyükelçi Abramowitz'e sorduğumuzda, şu karşılığı aldık: "Ben herkes ile iyi diyalog içinde olmaya çalışüm. Bazriannın benim işleri Özal ile gördüğümü düşündügünn biliyorum. Ancak ben Türk karar alma mekanizmasının her kademesi ile de iş yapıyordum. Dışişleri Bakanlığı'nda Köşk'ten çok daha fazla zaman harcadım. Ama görevim geregi Özal'ın maiyeündekiler ile Dışişleri Bakanlığı'nın üst düzeyi ile mümknn oldnğn kadar çok temasta olmak durumundaydım. Yani herkes ile iyi ilişki ve temasa sahip olmam gerekiyordu. Ancak diger yandan da Körfez savaşı sırasında Özal tesirli ve nüfuzluydu. Önemli olan onnn düşünceleri idi." kaldırma gerekcesine ilişkin rapor konu- sunda yaptığı açıklamalar bu durumu ga- yet iyi örnekler. Rapor, Türkiye'de enflas- yonun çok yüksek, gelir dağılımının kötü olduğunu belirtmekte ve Türkiye'nin bu koşullarda AT ülkelerine uyum sağlaya- mayacağını vurgulamaktadır. Daha AT'- den raporun tam metni gelmeden Cumhur- başkam özal TV'ye çıkıp "içerigin tah- mİBİerimizden iyi olduğunu" söyledi. Bu yaklaşımı elbette Ankara'daki yabana bü- yükelçiliklerce merkezlere bildirildi. Ara- dan birkaç gün geçtikten sonra Paris'e gi- den özal, burada Mitterrand'a raporun "düş kınklı|ı" yarattıgını söyledi. Ancak daha önce "rapor fena degil" gibi laflar ettiğinden bu yakınması Avrupahlan faz- la etkilemedi. Bu türe birkaç örnek daha verilebilir: Bulgaristan, Türk azınlığı sınır dışı etme- ye başladığı günlerde özal'm "Hepsini ah- nz" diyen demeci, ardından da sınırın ka- patüması Türkiye'yi zor durumda bırak- tı. Bir VVashington ziyareti sırasında Er- meni tasanlanndan "bir atılımhk barut" diye bahsetti. Bu yaklaşımı Özal'm Ermeni tasansına fazla tepki göstermeyebileceği şeklinde algılandı ve ABD Başkam Bush'- un Türkiye'yi soykınm ile irtibatlayan bir açıklama yapmasmı kolaylaştırdı, lran Başbakanı Musavi'nin 1987 haziranında Turkiye'ye yaptığı geziyi siyasi bir göste- riye dönüşturmesine izin vermesi de sorun- lar yarattı. Musavi, Turkiye'ye "Atatürk ile göruş aynlıklan" bulunduğu gerekçe- siyle Anıtkabir'i ziyaret etmezse gelebile- ceğim bildirdi. Dışişlerinin "SSCB'ye git- tiğinde de ziyaret edecegi anıtı seçme öz- gbrlügiine sahip mi" yaklaşımına karşm Ozal onun bu şartını kabul etti. lran ayn- ca o günlerde resmi radyo ve televizyonun- dan Atatürk'e, Türkiye'ye saldınyordu. Bundan rahatsız olan Evren, yurtdışına Türkçe yayın yapan Türkiye'nin Sesi rad- yosunun saldınlara sessiz kalmamasım is- tedi. Evren'in bu direktifıni duyan özal, lran Başbakanı'mn ziyareti öncesinde "bu tür bir yayının doğru olmayacagı" gerek- çesiyle Türkiye'nin Sesi'ni durdurdu. Ama bu arada resmi görüşmelerde Musavi'den lran radyosunun durdurulmasmı istedi ve buna olumlu yanıt aldı. Türk dışişlerine göre Musavi, Anıtka- bir'e " Atatürk'ün görüşlerkıi paytaştıgı ve- ya paylaşmaAgı içüı degfl, ziyaret ettigi ül- kenin knnıcusu o olduğu için gitmek yü- kümlülagii Oe karşı karşıyaydı. Seçme hak- kı bulunmuyordu." özal usulü diploma- si ise buna fazla aldırmıyor, ticaret arttı- nlınca bu konulann hiç öneminin kalma- yacağı varsayımından yola çıkıyordu. Peki bu yöntem sonuç alabildi mi? Ziyaretin üzerinden dört yıl geçti. tran radyosu hâ- lâ bildiğini okumaya devam ediyor. özal usulü diplomaside "arabulucıduk" önemli bir yer tutar. Bu ancak tran - Irak savaşı döneminde gündemdedir. Çünkü bir de "Nobel banş ödülü umudunun" var- lığı söz konusudur. özal savaş sırasında belki gerçekten de bazı purüzlerin gideril- mesinde etkili oldu, ama arabuluculuk için yola düştüğü bir Körfez turunda Tahran'- da bulunurken Irak'ın Tahran'ı füze ate- şine tutması hâlâ unutulmadı. Kıdemli bir diplomat bu arabuluculuk arayışı konu- sunda "Her gün arabuluculuk yapıyoruz diye demeç veriyor. Arabuluculuk yapan adam böyle konuşmaz. Konuşursa da ya- pamaz" diyordu. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı George Shultz, aradan yıllar geç- tikten sonra çıktığı bir TV programında arabuluculuk yapan ülkeleri sayarken Türkiye'den hiç bahsetmedi. özal, ABD ile Libya'nın Sirta Körfe- zi'nde kapıştığı bir dönemde geldiği Was- hington'da Reagan ile Kaddafi arasında da arabuluculuk yapmak istedi ve Türk dip- lomatik makamlan tarafından binbir güç- lükle engellendi. Ancak Washington'da yapamadığım, New York'ta bankacüarla konuşurken yaptı ve Kaddafi'nin Ameri- ka'ya mesajını bu yolla iletti. Dışişleri devre dışı Dış politikayı dışişlerinin kurumsal des- teğini almadan yürütebileceğini sanması özal'a çok pahaiıya mal oldu. Bu yüzden dış politikada dışişlerinin devre dışı kakhğı izlenimi uyandı. "Koridorun" desteğini yi- tirdiği için de kimse ortaya çıkıp "O ka- dar devre dışı de*Uiz. Bu işin içinde biz de vanz" demedi. örneğin sadece özal'a at- fedilen Kıbns inisiyatifinde dışişleri, başm- dan sonuna devrede oldu. Asıl sonın ya- ratan özal'ın Amerikalılarla bu konuda gereğinden fazla konuşması ve "yapanz, ederiz" türünden laflar etmesi, Amerika- lılarda da bunun yanlış beklentiler doğur- ması oldu. Bir kere böyle laflar edilince Washington "tesUmat" bekleyişine geçti, ancak bu da gerçekleşmedi. Çünkü üslu- bu nedeniyle Türk kamuoyunu Kıbns'ta adil ve eşit siyasi haklara dayalı bir çözüm istediğine ikna edemedi, "verip kurtnlacak" görüntüsü çizdi. özal döneminde geleneksel "çok boyut- lu" Türk dış politikasından da sanıldığı kadar fazla sapma olmadı. Bu dönemde Araplar ile Uişkiler gelişti, ancak tsrail ile diyalog da arttı. ABD'yi her ne pahasına hoş tutma siyaseti izlenirken SSCB ile de Uişkiler ihmal edilmedi. Hatta son beş yıl- dır SSCB ile Uişkiler ABD Ue ilişkilerden daha sorunsuz bir hale geldi. Ancak "Özal usulü diplomasinin" yarattığı tepki ve "koridorun kurumsal destegmin yitirilnıe- si" gibi bir secilmişin başına gelebilecek en büyük felaket nedeniyle "Ozal olmasa da zaten Türkiye üç aşagı beş yukan böyle davramrdı" denemedi. özal olmasa, Kör- fez savaşı sırasında Türkiye BM kararla- nnı uygulamayacak mıydı? Bu soruya "hayır" yanıtı vermek güç. Ancak özal, BM kararlannı beklemeden harekete geç- tiği ve tepki yaratan ayaküstü demeçler verdiği için sanki o olmasaydı Türkiye farklı politikalar izlerdi izleniminin doğ- masına yardıma oldu. Dışişleri koridorlanmn ne kadar büyük bir içişleri dinamiğini harekete geçirebUe- ceğini gözden kaçıran özal, dış politika- da giderek bir yalmz adam "imajı" Ue siv- rildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear