22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 EYLÜL 1990 Televiz>ondaki Dış Haherler... Batı haber tekellerinin tek yönlü bilgi akışından kurtulabilmenin ve özgür bilgilendirme sürecinin başlatılabilmesinin ilk koşulu, TRT'nin özgürce çalışabileceği siyasal ve sosyal ortamın hazırlanmasıdır. Dr. ŞERMİN TEKİNALP İstanbul Üniversitesi Kitle iletişim kuramo ve araştırmacılanna göre eğer bir konu ya da sorunla ilgili bilginiz yoksa, televizyonla verilen bilgi ve görüntulerin etkisi al- tında kalırsınız. Başka kanallardan izleme ve okuma olanağınız olmadığı için verilen mesaja kesin inanırsmız. Oysa, konu ile ilgili bilgilerle kuşahlmışsanız, karşılaştırma olanağınız olaca- ğından verilen bilgiyi, yapılan yorumu kuşkucu bir yaklaşımla suzgeçten geçirirsiniz. Buna gö- re, ya bildiklerinizi pekiştirir ya da reddedersi- niz. Ancak kabul etmek gerekir ki televizyon, gu- numuzde bilmediğimiz konularda otoriter bir et- kileme aracıdır. Tepeden inme, resmi, inandırı- cı, kulağa hoş gelen bir ses tonu ve süper tekno- loji urünü olan etkileyici görüntülerle izleyiciyi tek yanlı olarak etkileyebilmektedir. Bu inandır- ma surecinde karşıt iletilere, yorumlara, tartış- malara yer yoksa, inandırma çok daha etkili ola- bılmektedir. Uluslararası haber tekelleri Liberal ekonominin ozune uygun olarak ku- rumlaşan ve tekelleşen uluslararası haber ajans- lan ozgur bilgi akışının bir numaralı savunucu- su görunümündedirler. Ancak gerçek bu kadar basit midir? Başta Amerika olmak üzere geliş- miş Batı ulkelerinin temelde uluslararası çıkar politikaları aynı felsefenin urünu olduğundan, bu ulkelerin kurduğu uluslararası kitle iletişim tekellerinin içgudüsel olarak dünyaya şırınga et- tiği değer yargıları, uzun donemde kendi çıkar- larına uygun bir iklim yaratmaktadır. Akla hemen şu sorular geliyor: 1- Kâr amacı- na dayah uluslararası kitle iletişim yaUnmcıları özgUrlüğün tüm olanaklarını kullanarak tekel- leşmelere giderken özgürlüğün kendisi özgürlü- ğü yok etmiyor mu? 2- Giderek devleşen kitle ile- tişim şirketlerinin dünyaya verdiği mesaj, tatlı kârların oluştuğu koşullann ve Batı değer yar- gılannın kalıa kalması ve pekişmesi yönünde de- ğil midir? 3- Bu çokuluslu ortaklıklar, iletişim alanı dışındaki teknoloji, gıda, giyim, oyuncak gibi yatınmlarla yetinmeyip 21. yüzyılda dünya haritasınm değişmesine neden olabilecek petro- le bile el atmış durumdalar. Amaç kâr olduğu- na göre bu yatırımcılar ne dereceye kadar kendi çıkarlan dışına çıkarak gerçeği irdeleyebilecek- İerdir? 4- Batı haber ajansları dünyanın her böl- gesine, en çabuk ve en doğru haberleri almak için en ileri teknoloji olanaklarıyla muhabir gönde- rirler. Ancak bu muhabirler, gittikleri ülkenin kültürüne, yaşam felsefesine ve sorunlann teme- linde yatan gerçeklere yabancı olduklanndan olaylan kendi değer yargılannın suzgecinden ge- çirip yüzeysel olarak değerlendirmezler mi? Batı kendi çıkarlan söz konusu olduğunda, Körfez bunalımında göriıldüğü gibi askeri dar- beler ve büyük felaketler dışmda dünyada yok- muş gibi davrandığı bir ülkeyi birdenbire flaş ha- ber yapabiliyor, ona övgüler yağdırabiliyor. Kos- koca CNN televizyonu Bush-özal gösterisine dö- nuşebiliyor. Aslında bu iş ne kadar da kolaymış! Yıllardır kendimizi tanıtamıyoruz, bu ışi bilmi- yoruz diye yırtınırken, birdenbire dünyanın en gözde ulkesi oluveriyoruz!.. Ancak aynı Batı ajansları, 55 milyonluk bir ülkenin iki çok değerli insanı, Muammer Aksoy ve Çetin Emeç'in öldurülüşü ıle hemen hemen hiç ilgilenmez. Çünkü Türkiye ile ilgilenmez. Türk - Alman iletişim sorunlan üzerine yapılan bir toplantıda bu olay konu edilmiş ve Alman yayın organlannın Turkiye'deki önemli olaylara ilgisizliğine dikkat çekilmiştL Bunun Ü2erine top- lantıdaki Alman gazeteci, Çetin Emeç'in öldü- rulmesini anında ayrıntılarıyla ajansına bildir- diğini, ancak haber olarak çıkmadığını ûzülerek, biraz da utanarak açıklamak zorunda kalmıştı. TRT ve dış haberler TRT kurumu, dünyanın birçok ülkesinde ol- duğu gibi dış haberlerinin büyük bir çoğunluğu- nu büyuk uluslararası ajanslardan sağlamakta- dır. 20 Temmuz 1990 tarihli Cumhuriyet'te çıkan bir haber, bu konuda televizyonumuzun içinde bulunduğu açıklı durumu açıkça gözler öniine seriyor. Habere göre televizyondaki 10 haber programından "4'ü tamamen, 5'i kısmen" dış kaynaklı haberlerden oluşmakta ve bu haber programlannın içerikleri birbirinden fazla fark- hlık göstermemektedir. Haber bültenleri ise hâ- lâ çağdışıhğını korumaktadır. Kısır iç politika kurmaylanmn rutin gösterileri, haber değeri ol- sun olmasın, her akşam deterjan reklamlan gi- bi sunulUTken, dünya ile ilgili haberler ve yorum- lar da Batı haber ajanslarının suzgecinden geç- miş haliyle verümektedir. Son günlerde televizyonumuzun Körfez buna- lımı haberleriyle ilgili yansıttığı görüş, hayli dü- şundurücü. Her akşam televizyondan dinlediği- miz haber ve izlediğimiz görüntüler Batı'nm göv- de gösterisi niteliğine dönüşmüştür. Genelde ve- rilen mesaj şudur: Dünya barışma meydan oku- yan bir diktatörün başka bir ülkenin toprağmı ele geçirmesi karşısında insan haklannın bir nu- maralı savunucusu Amerika başta olmak uzere Batı'nın ve BM'nin gösterdiği tepki ve bu yanlı- şı düzeltmek için Süperman rolündeki Amerika1 nın güç gösterisi ile bu gösteride kendisine yan- daş olan Türkiye'ye övgüler ve yardım girişimle- ri... Haber bültenleri ve haber programlan bu ve benzeri içeriklerle doludur. Oysa Türkiye'nüı içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik durumun Batı'nın kendi çıkarlan doğrultusundaki değer- lendirmelerinin ötesinde boyutlan var. TRT'nin haber programlarında bu sorunlar açık açık tar- tışılmıyor. Türk insamna madalyonun öteki yü- zü gosterilmiyor, bu konuda bilinçlenmesi bilinçli olarak engelleniyor, ona, süperler nasıl uygun gö- rüyorsa öyle düşün mesajı veriliyor. Sonuç Batı haber ajanslan, üstün teknoloji olanak- larıyla hiçbir gelişmekte olan ülkenin boy ölçü- şemeyeceği büyük haber tekelleri kurmuşlardır. Dünyanm her tarafından amnda topladıklan ha- berleri istedikleri biçimde ayıklayarak ve vurgu- layarak yine dünyaya yayarlar. Çoğu zaman ge- lişmekte olan ülke insanlan kendileriyle ilgili ha- berleri bile bu ajanslardan öğrenirler. Bu tekel- ler, çıkar bağlantılan olmayan ülkelerdeki insan haklan sorunlanm acımasızca sorgularken, petro-dolar bağlantılanmn olduğu ülkelerdeki il- kel yöntemlerden, insan haklanndan, çıkarlan tehlikeye girmedikçe hiç söz etmezler. Bütün bunlann bilincinde olarak, bu haber ajanslarının tekelini kırmak için dış haberlerde çalışan uzman ve programcılann özgür, geniş bir dünya görüşü ve kültürüne sahip, iyi bir araştır- macı ve yorumcu olması gerekir. Dış haberleri aynen alıp program yapmak, işin kolay yönüdür. tktidann öfkesinden sürekli korkan TRT yöne- timi için en tehlikesiz yol, suya sabuna dokun- madan, fazla yorum yapmadan dış kaynaklı ha- berleri olduğu gibi sunmaktır. Bu nedenle, Batı haber tekellerinin tek yönlü bilgi akışından kur- tulabilmenin ve özgür bilgilendirme surecinin başlatılabilmesinin ilk koşulu, TRT'nin özgürce çalışabileceği siyasal ve sosyal ortamın hazırlan- masıdır. Tek yönlü bilgi akışı ve haberlerle koşullandı- nlmış, çok yönlü düşünme ve karar verme yeti- leri körletilmiş insanlann oluşturduklan toplum- lar ne yazık ki gelişemiyorlar. Bunu anlamak için fazla uzağa bakmaya gerek yok. Baskıcı yöne- timler ve fslami dogmalarla tek yönlü düşünmeye mahkûm edilmiş insanlann oluşturduğu Körfez ulkelerinin bunalım surecinde Batı karşısında düştüğü duruma bakmak ve biraz düşünmek ye- terli. ARADABIR MEHMET AKİF TUTUMLU Hukukçu Bitmeyen Arayış... Anayasa kavramı, tarıhsel süreç içinde devlet otor'rtesinin sınıriandırılması, böylece insan hak ve özgürtüklerinin güven- ce altına alınması amacıyla ortaya atılmıştır. Kısaca tantmla- mak gerekirse anayasa, devletin sahip olduğu hukuksal- siyasal rejimin, temel organların ve kurumların yapısmı, iş- leyişini belirten ve otorite karşısında bireylerin sahip olduğu haklan, özgürlükleri ve ödevleri açıklayan hukuksal-siyasal bir belgedir. Bu belgede devlet, kendi kimliğini ve siyasal fel- sefesini açıklar; bireye ve topluma hangi değer yargılarından baktığını ortaya koyar. temelde devlet gücünün insan hak ve özgürlükleri lehine kısıtlanması amactnı içeren anayasa arayışları Osmanlı dev- letınde 1808 tarihli Sened-ı İttifak ile başlamış ve cumhuri- yet rejiminde 1961 Anayasası ile en yetkin ifadesini bulmuş- tur Bağımsız yargı, özerk ünıversite, özgür basın, kanunları denetleyen Anayasa Mahkemesi, meslek örgütlerı, (barolar, odalar, sendıkalar) gıbı demokratik kavram ve kurumlar ül- kemizde ilk kez 1961 Anayasası ıle pozitif hukuka kazandı- rılmıştır. Fakat 1971 ve 1973'tekı askeri ve sivil müdahaleler ile bu anayasada bazı "budamalar" yapılmış; 1980 müda- halesinde bununla da yetinilmeyerek. anayasa tümden yü- (Arkaa 16, Sayfada) Cumhuriyet Kitap Kulübü Van Temsilcisi EREK KİTABEVİ'nin temsilciliği iptal edilmıştir. Üyeler ve üçüncü kişilere . duyurulur. Cumhuriyet Kitap Kulübü ONCE İNSAN OLMAK Şinasi Özdenoğlu'nun ilgi toplayan yapıtının 2. baskısı yeni eklerle çıktı. DAĞITIM: (İst.) TÜM-DA/511.79.16 (Ank.) DOST/132.48.68 Memur haklan ve demokrasi mücadelesinin öncü isimlerinden, değerli dostumuz FATtH ÜSTÜlVü kaybettik. Hülya'mn, Boran'ın, tüm akraba ve sevenlerinin başı sağolsun. KEMAL KIZILTOPRAK. HÜSEYtN TEPE, 1MECATİ EKŞİ, MESUDE ORT4Ç, MUZAFFER MUTLU, UFUK PELTEK, ŞLTİRU BARUTÇA, tlSÖLAY KIZILTOPRAK, T4YFUN SOZER. HAIİM İPEKÇİ, NESTEREN KAKMACI. Y4LÇEN MÖROYDAR, ALt AKYILDIZ, YÜKSEL AKYILDIZ, FÎKRET ŞtMŞEK. ALt ÖZTÜRK, A. ÇAEAKÇfiNLER, PEYKER KANER, YUNUS UYSAL, AHMET KARAOSMANLAR PENCERE Kuram ve Kişi...Celal Bayar'ı Demokrat Parti iktidan cumhurbaşkanı yap- mıştı. Hazret ortalıkta DP markalı bastonla dolaşıyordu. Eleş- tirildi. Cumhurbaşkanı partinin değıl, devletin başı olmalıy- dı. Ne var ki Celal Bey partizanlığında inatçıydı: '—Her kuş" dedi "kanadına kimin güç verdiğini bilmeli." Güzel bir özdeyış yanlış yerde söylenmişti. Bayar'ın gücü- nü 'yansız devlef yerine partiye dayaması sorunsallaştı; ül- keyi 27 Mayıs'a gotüren yolun taşları döşeniyordu. Kurum, Osmanlıcada 'müessese', zaman içinde bireylerin dışmda bir kişilik kazanır. En yakın örnek: Cumhuriyet. Yunus Nadi kurmuş, Nadlr Nadi kurumsallastırmış, belir- gin bir kişilik kazanmış Cumhuriyet. Çatısı altında çalışanlar yazarken, yönetirken, yorumlarken bunun bilincindedir. Ku- rumsallığına ters düşen bir iş yapıldı mı Cumhuriyet bir in- san gibi kaşlannı çatar, ilkelerini korumak için savunmaya ge- çer. 'Kurum' uygarlığın buluşudur Bireyin kişiliğini kurumsallı- ğın yapısında değerlendirmesı, hücrelerine kadar örgütlenen çağdaş toplumun gerçeğidir. Kurum nedir? Parti, devlet, şirket, sendika, vb... Ancak bir kurumun kurumsallaşması, örgütün uzun bir süreçte kişili- ğini oluşturmasına bağlıdır. CHP gibi... İsmet Paşa tarihsel kişiliği yadsınamaz bir kişiydi, ama ki- şisel ağırlığına karşın "kanadına kimin güç verdiğinr hiç unırt- madı. Ecevit bu yanlışı yaptı, marifeti yalnız kendinde saydı, DSP'nin yüzde 10'u aşamaması bu yüzdendir. 12 Eylül, CHP'yi kapattı; ancak kurumsallığın toplumsal köklerini, gövdesini, dallannı, yapraklarını yok edemedi. Bu yapı üzerine üç parti kuruldu: HP, SODEP, DSP. İlk ikisi bir- leşerek SHP'yi oluşturdular. Ne var ki bugün SHP'de marifetin kendi kişiliklerinde saklı olduğunu sananlar eksik değil. İlk önce bu dar görûşten sa- kınmak gerek. SHP'deki kimi hizipçi dev aynasını elıne alı- yor, kendisini "evvel' ve "ahir" gibi görüyor. Oysa bu iş ondan çok önce başladı, nice insanın ve ola- yın birbirine eklenmesiyle tarıhin omurgası oluştu. Geçmişinde Üçüncü Selim, İkincı Mahmut, Namık Kemal, Jön Türkler, Cumhunyet, Müdafaa-i Hukuk, Halk Fırkast, Gazi Kemal, İsmet İnönü olmadan 'Aydmlanmefyai açılabilir misin? Pir Sultan ya da Şeyh Bedrettin eşitlığin ve adaletin tohunv lannı ekmediler mi Anadolu'ya? Siyasal geçmişin yerbilimin- de 'kurumsalhk' katman katman nice zahmetle birlikie orta- ya çıkmıyor mu? Her yeniyetme, her şeyin kendisiyle birlikte başladığını sanarak siyaset goğünde kanat çırpmaya kalkı- şırsa sonuç ne olur? Ne yazık ki böyle kişiler zaman zaman ortaya çıkabiliyor; eline yetki geçirdiğinde kendisini bir marifet sayan ve ancak kurumsallığın içinde bireysel degerini kanıtlayabilecegini unu- tan hizip başı, kanadına kimin güç verdiğini bilmeyen kuş- tur. ^ SHP'de bugün kurultay var. Kuruttaya uzaktan yakından katılan her kişi bilmeli ki bire- yin gücü kurumun içinde pekişir. Kurum parçalanıp hizipleşti mi, güç yok olur. Margaret Thatcher'ın bir adı da 'Demir Leydi', ama ona bu gücü veren partinin kökleri geçmiş yüzyıllara dayanıyor; Tory'lerden başlıyor, Muhafazakâr Parti'nin kökeni; nice ta- rihsel katmanı üst üste ekleyerek bugünlere ulaşıyor. Eğer bu güç olmasa bakkalın kızı nereden Demir Leydi olacak? Karşısındaki İşçi Partisi'nin bölünüp dağılması Margaret- in ekmeğıne yağ sürmedi mi?.. Her kuş kendi kanadına kimin güç verdiğini bilmeli!.. SHP kurultayında delegeler kendi kanatlarına güç veren partinin bütünlüğünü koruyabilecekler mi? Uzun iş yolculukları bile yorucu olmayabilir bazen . Çok özel bir akşam yemeğı bekliyorsa sizi, yorgunluğu hissetmezsiniz bile... Akşamı beklersiniz heyecanla. Tıpkı ceketiniz gibi .. Yolculuk boyunca sizinle olmasına rağmen, ne bir kırışık var üzerinde, ne de bir pot. Yolculuğun değil, Beymen kalitesinin izlerini taşıyor. Çıkmaya hazır... herzamanki gibi. Beymen Türk hazırgiyim sektörün- de yirminci yılını dolduruyor. Yirmi yıl boyunca Beymen'i yönlendiren her şeyin ötesinde tek bir prensip var: Müşteri mutluluğu. Yani Beymen'den aldığınız her ürün veya hizmetten, hiçbir koşula bağlı kalmaksızın mutlu olmanız. Beymen, ttalyan dizayner grubu tarafından hazırîanan koleksiyonuyla, modamn değişen çizgileri arasında hiç değişmeyen kalitesiyle, hizmet anlayı- şında yarattığı 'ilk'lerle, renkle, çizgiy- le, modayla geçen yirmi yılı kutluyor. B E Y M E N A l t ı n y ı l d ı z Ş i r k e t l e r G r u b u
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear