25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 27 EKİM 1990 Bîr Korayucu Hekiıtılik Araeı: Yaşam Boyu Spor Yaşam boyu sporun organik yıpranma nedeniyle erken yaşlanmayı, bedensel ve ruhsal çöküntüyü önlediğini, insanları hastalıklara ve hayat şartlarına karşı daha dirençli yaptığını gören uygar ülkeler bunu en ucuz bir koruyucu hekimlik uygulaması kabul etmişlerdir. Prof. Dr. KEMAL BALCI Selçuk ÜnL Tıp Fak. Son 20 yıldan beri hemen hemen bütün dün- yada etkinlik kazanan ve memleketimizde henüz yeterince tanınmamış olan yaşam boyu spor için söylenen şu birkaç söz bile konunun önemini be- lirtmek için yeterli olacaktır: Yaşam boyu spor en ucuz ve en etkili bir koruyucu hekimlik ara- cıdır • Yaşam boyu spor insan hayatının her dö- nemi için yararlı bir uygulamadır • Oluşmasın- da sporun etkisi kuşkusuz ve büyük olan sağhklı toplum, üzerine sosyal kalkınmanın bina edile- ceği granit bir kayadır. Milletler sağlık düzeyle- rinin yükseldiği nispette mutlu olurlar • Yaşam boyu spor bir nevi hayat sigortasıdır. Yaşam boyu spor kadın-erkek, genç-yaşlı sağlam-hasta herkesin yaş, güç ve yeteneklerine uygun olarak içinde çok yorucu değil hafif bir zorlamanın bulunduğu bir beden faaliyetini ömür boyu sürdürmesi şeklinde tanımianabilir. Klasik spor anlayışında bütün hesap ve program- lar rekortmenler yetiştirmek için yapıldığından spor yalnızca yanşma tutkusu içinde olan küçük bir istekli grubunun elinde kalır. Oysa yaşam bo- yu spora yarışmacı olmak düşüncesiyle başlan- madığından sporu azınlığın tekelinden çıkanr ve onu herkesin ilgileneceği bir duruma sokar. Ya- şam boyu sporda kişi ne kendisiyle ne de başka- lanyla yarışır. Bu tür sporda maksat rekor kır- mak değildir. Örneğin bir koşuda bütün koşan- ların aynı tempoda gitmesi gerekmez. Gerçekleştirme yolu Toplumdaki yeri, bedensel durum ve yetenek- leri ne olursa olsun Jdşi koşullarına uygun bir be- den canlılığı, zindelik ve mutluluğu için bir ömür boyu sürdürebilir. Bu bedensel canlılıklar şun- lar olabilir: İşe ve okula ulaşım aracına binmeyip hızlı bir yürüyuş temposu ile gidip gelmek • Yalnız ola- rak ya da bir arkadaş grubu ile koşmak (hafta- da 2-3 kez) • Bağ, bahçe işleriyle uğraşmak (özel- likle emekliler için) ve kır gezintileri yapmak • Bisiklete binmek (işe gidip gelirken ya da boş za- manlarda) • Sabah akşam 10'ar daika kültür fi- zik hartketleri yapmak (devamlı) • Nihayet spor dallarından biriyle uğraşmak • Yaşam boyu spo- run sağlık üzerine olumlu etkilerini şu şekilde özetleyebiliriz: — Hareketsiz yaşamda kaslar zayıflar, iskelet sistemi esnekliğini ve gücünü yitirir, kemiklerde erken kireçlenmeler olur. Böyle kişilerde bel tu- tukluğu ve bel ağrılan sıktır. Omurgayı fazla zor- lamayan hareketler bile bel ağrılan yapar, siya- tik ve bel fıtığı gibi üzucü sorunlar ortaya çıka- rır. Yaşam boyu spor yapanlarda kaslar güçlü ha- le gelir, eklemler esnekliklerini korur. Orta ve ileri yaşlarda kemiklerdeki kireçlenmelerin, eklem ve bel ağrüannın tedavisinde hekimin önerdiği özel hareketlerle beraber yaşam boyu spor harekel- leri, ilaçlardan daha fazla etkili olur. — Sporun sağladığı ruhsal denge, rahatlık ve kendine guvenme duygusu birçok psikolojik ra- hatsızlıkları, davranış bozukluklarını ortadan kaldırır ya da azaltır. Bütün gün zihinsel efor ve aşın sonımluluk içinde çalışanlarda görülen bez- ginlik, sinirlilik, uykusuzluk ve hazımsızlık gibi şikâyeller, yaşam boyu spor yapanlarda azalır. — Günütnüzde kalp-damar hastalıklan önem- li bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Bu hasta- lıklar hareketsiz yaşama doğanın verdigi bir ce- zadır. Damar sertliğine bağlı çeşitli hastalıkların oluşmasını kolaylaştıran etkenlere hekimlik di- linde bu hastalıklar için risk etkenleri denir. Bun- lar ruhsal gerginlik içinde yaşama, yüksek arter tansiyonu, şişmanlık, sigara içmek, şeker hasta- lığı, İcolesterol ve öbür kan yağlannın artması- dır. Yaşam boyu spor bu risk etkenlerinin tehli- kesini önemli ölçude azaltır. — Düzenli sponif uğraşılar öğrencilerde hem bedensel hem de zihinsel gücü geliştirir. Bu öğ- renciler kendilerini denetlemeyi, işbirliği yapma- yı, başkalarına ve kurallara saygıyı öğrenirler. Hayata bağlıdırlar, zorluklar karşısında yılgın- lığa düşmezler, derslerinde daha başarılı olurlar. Bir öneri Mesleğimin ilk yıllarından beri sağlik-spor iliş- kilerine çok önem veren bir hekim olarak konu ile ilgili bir oneride bulunacağım: Okullarda be- den egitimi programları yaşam boyu spor anla- yışına göre düzenlenmelidir. Milli Eğitim Bakan- lığı bu konuda yeni bir göriiş saptama'ıdır. So- run öğrencinin istek, yetenek ve fizik gücüne uy- gun, efor gerektiren bir hareketi yapması ve bu- nun bedensel ve zihinsel yararını görmesidir. Bunda bir sınıftaki öğrencilerin hepsine uygula- nabilir tek tip program olamaz. Öğretmen, öğ- rencileri yetenek ve isteklerine göre «.ınıflandır- malı ve çalışmalar çeşitli kategoriler halinde ya- pılmalıdır. Bu türlü bir anlayış öğrencinin beden eğitimine duyacağı ilgi ve sevgiyi arttırır. Sanı- rım okullarda temel spor eğitimini hızlı yürüyuş ve koşular ve kültür fizik hareketleri teşkil etme- lidir. Hevesli ve yetenekli olanlar bunun dışında özel dallara teşvik edilmelidir. Bu anlayış içinde çelimsiz, hasta ve fizik kusurlu olanlar dahil her öğrencinin fizik gücüne uygun yapabileceği bir hareket bulunur. 'Sağlık nedeni ile beden eğiti- mi derslerine giremez' diye hekim raporu alma- lar ortadan kalkar. Zira evind^n okula gidebile- cek ve okuldan evine gelebilecek her öğrencinin yaşam boyu sporun elastiki ve hoşgörülü anla- yışı içinde yapabileceği bir şeyler vardır. Böyle bir beden eğitimi anlayışı yannın büyükleri ola- cak öğrencilere fizik hareketleri sevme ve bun- ları başkalarıyla ve kendileriyle yanşmaksızın bir ömür boyu yapma hevesini vereceği için zaman- la geniş halk kitleleri de spor yapma alışkanlığı- nı kazanır. Bu alışkanlığın sayısız yararlarından biri de yaşam boyu spor yapan büyük bir kitle içerisinden daha çok sayıda yıldız sporculann çıkmasıdır. Sonuç Yaşam boyu sporun organik yıpranmanın ne- den olduğu erken yaşlanmayı, bedensel ve ruh- sal çöküntüyü önlediğini, insanları hastalıklara ve hayat şartlanna karşı daha dirençli yaptığmı gören uygar ülkeler, bunu en ucuz bir koruyu- cu hekimlik uygulaması kabul etmişlerdir. Mem- leketimizde de Milli Eğitim, Spor ve Gençlik ve Sağlık bakanhklarının yaşam boyu sporu önemli ve çok yönlü bir toplum davası olarak ele alrna- larının zamanı gelmiştir. Bu arada senede bir- kaç defa yapılan kır koşulannın göstermelikten ileri gitmeyeceğini, işe yaşam boyu spoıu önce okullarda uygulayarak başlanmasının gereğini belirteyim. EVET/HAY1R OKTAYAKBAL Batağın Derinliklerine Doğru mu? Eskiden okurlar mektupla, telgrafla seslenirlerdi: "Böyle bir zamanda dinlenceye çıkılır mı?" Hele bir dış geziye git- meyeyim, okurların yakınması. suçlaması daha da artardı: 'Böyle zamanda' bir yazar nasıl olur da görevinden uzakla- şırdı? 'Böyle zaman' bir türlü geçip gitmedi. Gitmiyor. Gıtmeye- cek. Türk toplumu yıllar geçtikçe daha karmaşık durumlara, içinden çıkılması zor ikilemlere, üçlemlere, dörtlemlere, beş- lemlere giriyor! Hangi güç bu kördüğümü çözecek? Daha doğrusu körleşmiş, paslanmış düğümleri... Bir ay süreyle bu sütundan uzak kaldım. Yazarların arada bir kendi toplumlarını uzaktan izlemesi, dinlemesi, yorumla- ması, başka toplumlarla karşılaştırması gereklıdir. Uzaktan nasıl görünüyor Türkiye? Bir ay Sovyet ülkesindeydim, ama Pitsunda'daki yazarlarevinde küçük radyomdan Trabzon'un yayınlarını sürekli izledim. Türkiye'nin sesi Karadeniz'i aşıp geliyordu. SHP kurultayının sonuçlarını, Bahriye Üçok cina- yetini, daha nice olayı anı anına öğrendim böylece. Sovyet- ler 'yaratma evleri' adını vermişler bu kocaman yapılara. Ya- ratma evinde roman, öykü, şiir yazılır! Bir yanda çam orma- nı, önde Karadeniz'in maviliği; arkada, tepeleri karlı Kafkas dağları... İnsan şair olmaz da ne olur? Her gün yazıyordum kendi kendime. Yayımlanmamış ya- zılar. Yayımlanmayacak yazılar. Belki günce olarak bir dergi- de çıkar o Pitsunda izlenimleri. Ama aklım fikrim Türkiye 1 deydi. Kırk yıla yaklaşan bir süredir hemen her gün düşün- celerini, görüşlerini yazan bir kişinin gündelik olayların etki- sinden kendisini kurtarması olanaksız... Bu bir ayda ülkemiz, halkımız açısından ne oldu, ne geç- ti? Dönüşümde ne buldum yararlı, başarılı? Hemen hemen hiç! O bir ay boşa akıp gitmiş sanki! Eski tas eski hamam! General Aldoğan aynı atasözünü yinelemiş, 'Yalnız tellaklar değişti' demişti. CHP gitmiş DP gelmişti de ondan... Ama eylülün ortasından ekimin ortasına kadar Türkiye'de_ hiçbir olumlu değişiklik yok. Tellaklar bile yerli yerinde!... Özai'ıy- la, Akbulut'u ile, Yılmaz'ı, Güzel'i, Keçeciler'i vb ANAP'lıları ile, onların iç çekişmeleri, günden güne halkın güvenini yi- tirmeleriyle... Ekonomik durumun bir ayda tam bir batağa dö- nüşmesiyle... Halkımızın zehirli mantarları 'karnımız doysun, mantar etin yerini tutuyor' diye kendilerini öiüme neredeyse bile bile atmalarıyla; küçücük çocukların barış istiyoruz' de- meleri ve tutuklanmalarıyla; hapisteki gençleri asmak istek- leriyle... Her şey daha kötü, daha umutsuz, daha karanlık... Ya umut? Hiç mi umut yok? Umut veren hiç mi görüntü yok? Var. Zaten umut olmasa ne diye savaşalım, direnelim, yazılar yazalım? Sosyaldemokrat Halkçı Parti'de bir uyanış. Daha doğrusu bu partinin üyelerinde bir bilinçlenme... Son otağanüstü kurultay delegelerı (ki çoğu Baykal yanlısı idı;güç- lü genel sekreter' Baykal'ı SHP'de demokratik, toplayıcı, bir birlik içinde partiyi iktidara götürecek bir kişı sanıyorlardı) ülke ölçüsündeki seslenişlere, uyarılara kayıtsız kalmadı. Nere- deyse tüm basın söz birliği etmiş gibi Baykal yönetimınin ba- şarısızlığını vurgulamıştı. SHP'de, programına yakışan bir yö- netim kurulması ülkenin geleceği açısından kaçınılmazdı. SHP delegelerı oylarıyla bir demokrasi başarısı gösterdi. SHP'de bir gölge kabinenin oluşturulması, bu çalışmala- ra bugüne dek Baykalcı diye bilinen politikacıların da çağrıl- ması, görevlendirilmesi; SHP içinde yapılmış yanlışların dü- zeltilmeye gidilmesi, partiden uzaklaştırılanların yeniden üye olmaya çağrılması; üye yazımındaki partizanlıkların ortadan kaldırılmaya çalışılması SHP'nin, uyandırdığı güvene layık ol- masını sağlayacaktır. Doğrusu ya, tek umut. sol' adını verdiğimiz; laikliği, halk- çılığı, devrimciliği, çağdaş uygarlığın temel ilkelerini benim- seyip savunan bütün siyasi güçlerin bir araya gelmesinde- dir. SHP'si, DSP'si, HEP'i, sosyalistleri, ilericileri ile bir de- mokrasi cephesinin oluşturulmasıdır, oluşturulabilmesidirtek çıkar yol... Yoksa ülkemiz şeriatçı güçlerin. iç ve dış gerici ittifakların, eli silahlı zorbalarla ortalığı kasıp kavuran ilkel ka- falıların eline geçecek. Günden güne şeriatçı baskısının yay- gınlaştığını görmemek için kör olmalı insan... TBMM'de laikliği savunan Edirne milletvekili Erdal Kalkar^ ın birtakım cinayetleri kınaması üzerine ANAP'lı bir milletve- kilin 'İnşallah sıra sana da gelir' diye bağırması çok önemli bir belirtidir. Demek Aksoy'un, Üçok'un, Dursun'un, Emeç- in öldürülmelerini doğru ve haklı görüyor birtakım iktidar mi- litanları? Ülkemiz bir gericilik batağına sürükleniyorsa bunun baş sorumluları, TBMM'de 'inşallah sıra sana da gelir' diye bağıranlardır. Ayrı ayrı particiklerde; aynı parti içinde anlamsız bölünme- lerde yarar olmadığı ne zaman anlaşılacak? Yeni bir 12 Mart, 12 Eylül kayasına çarptığımız zaman mı? Zaten bir batağın içinde çırpınıyorduk, tutunacak dal arıyorduk; şimdi o dalla- rı kendi elimizle bir bir kınyoruz. Bu yüzden de batağın yü- zeyinden diplere, taa karanlık derinliklere doğru inmeye baş- lıyoruz. Pembe Sığınak'ta "Son Fasıl"a bekliyoruz Rezan - Alper Savaşkul Pembe Sığınak Restaurant Paşabahçe-Beykoz Tel.: 331 34 32 Okul Müdürleri HASAN KIYAFET Eğitimci "Korku kapıdan girınce, EJitim bacadan çıkarmış.." Bizim de müdürlerımiz, öğretmenlerimiz vardı. Ama böyle değillerdi. Baba idi, ana idi, ağabey idiler. Yatılı okurken, gece açılmış üs- tümüzü örterlerdi. Gündüzlü okurken, aya- ğımıza diken batsa gözleri yaşanrdı. Bir yan- lışımızı gördüler mi, çeker bir köşeye uyarır- lardı. Olmadı, yeniden, yeniden uyarırlardı. Canlanna tak ederse kulağımızı çekerlerdi. Ama kolumuzdan tuttuklan gibi polise, jan- darmaya teslün etmezlerdi. Olayı herkes gibi gazetelerden öğrendim. Pendik Lisesi son sınıf öğrencilerinden Ay- sel, okulun duvarına mı, bahçe duvarına mı "Savaşa hayır" yazmış. Vay sen misin bunu yazan? Okul Müdürü alelacele çocuğu Siya- si Şube'ye teslim etmiş. Dokuzgünlük sorgu- sundan -artık hepimizin iyi bildiği malum sorgusundan- sonra Sağmalcılar Cezaevi'ne konmuş. 33 yıllık öğretmenlik geçmişi olan bir eği- timciyim. Haberi okuyunca tarifsiz acılara boğuldum. Dayanamadım kalktım Pendik Lisesi'ne gittim. Müdürü görme gereğini duymadım. Aysel'in öğrenci arkadaşlarını ve okul duvannda pirinç harfierle yazılı Ata- türk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" özde- yişini gördüm. Küçük sınıflardaki öğrenciler korku içindeydiler. Çocuk dünyalanyla fısır fısır, Aysel'in asılacağından söz ediyorlardı. Bugünlerde öbür asılacaklarımızla onu ka- nştırmışlardı... Aysel'in babası, emekli bir demiryolcuy- muş. Annesi başı gözü sanlı bir Anadolu ka- dını. "Ben doğurduğum çocuğu bilmem mi, tamamı tamamına on altı yaşındadır" diyor- du. Asıl adının Aysel olmadığını da orada öğ- rendim. Niçin böyle yazmışlar, o da benim gi- bi akıl erdirememiş. Sanki Aysel onur kırıcı bir iş yapmış gibi. Böylesine çağdışı, böylesine tekeri patla- mış bir e,5itim anlayışı bizi nereye götürür? Büyük eğitimci Rauf İnan, Çifteler Köy Enstitüsü'nde müdürdür. Yıl 1940 sıraları. Okula yeni atanmış genç bir öğretmen, alıal morumor odasına girer. "Efendim bir öğren- ci bana tokat attı" der. Rauf Bey şaşırır. '"Olamaz, bizim öğrencimiz öğretmenine to- kat atmaz" diye karşı çıkar. Öğrenciyi çağır- tır. Öğrenci, son sınıfta yiğit biridir. Rauf Bey sorar: — Oğlum sen öğretmenine tokat atmışsın. — Evet doğru öğretmenim, attım. Ve öğrenci olayı anlatır: "Efendim, ahır- larda buzağılayacak inek vardı. Ben nöbet- çiydim. Sabaha kadar gözümü kırpmadım. Sabah nöbetim bitince, çıkıp ahırın önünde- ki çayırlığa uzandım. Uyuyakalmışım. Öğ- retmenim oradan geçerken beni uyanık san- mış. Geldi u>andırdı. Niçin ayağa kalkmıyor- sun? diye de, bir tokat attı. Durumu anlattun, görmediğimi söyledim. Inanmadı, bir tokat daha atmak istedi. Ben doğruyu söylediğimi, bir tokat daha atarsa, bir tokat da benim ken- disine atacağımı söyledim. Ve bir tokat daha attı. Bu kez bir tokat da ben attım efendim" der. Rauf Inan, öğretmen arkadaşına doner: "Bak arkadaşım, bu çocukları bize dövelim diye değil, eğitelim diye teslim ettiler. Bura- da anneleri babaları, her şeyleri biziz. Unut- mayahm ki bu okulda tokat atana tokat atılır" der. Nasıl bir yönetici kuşağı yetiştirdik farkın- da mısınız? Acımasız, despot ve de korkunç cahil. Gençliğe bu öfke, bu hasımlık niye? İLHAN YAŞAR SELÇUK KEMAL Bugün kitaplarını imzahyorlar Saat 15-18 SOSYAL YAYINLAR Babtalı Caddesi No: 14 Hümyet Gazetesi Karşı Sırası PENCERE Asil Nadir Olayında Küçük Bir Soru... Eskiden Babıâli'ye tramvayla gelirdim, Sirkeci'de iner, "Bi- zim Yokuş"u tırmanırdım; sağda akşamcıların dergâhı İstan- bul Lokantası, meraklısı için Izmirli şerbetçi; solda ünlü Me- serret kahvesi, edebiyatçıların buluşma yeri; karşıda eskimiş yüzüyle Vakit Yurdu. Cağaloğlu yokuşuna vurdun mu, her kapıda ya bir küçük baskı makinesi ya da klişe ustası. Ca- ğaloğlu meydanına vardın mı, Nuruosmaniye caddesinde Ve- fa bozacısını görürdün. O günlerde Babıâli'nin havası başkaydı; zamanla çok de- ğişti; Babıâli artık öldü ölecek; büyük gazeteler "Bizim Yo- kuş"u bırakıp başka yerlere taşınıyorlar. Yine de Babıâli'yi seviyorum. Biliyorum, gazetecilik nankör meslektir; emekçisini gözü- nü kırpmadan harcar; nicesini tanırım, emekleye emekleye Yokuş'u tırmanmış, sonra teker meker aşağıya yuvarlanmış- tır. Bir kez yuvarlandın mı da kımse selam vermez, yüzüne bakmaz. Kaç kez işsiz kaldığım, ortalıkta dolaştığım, sonra yeniden "Ybkuş"u tırmandığım için iyi bilirim. * Doğaldır ki büyük sermaye basına girdiğinden beri insan ilişkileri değişti; sözde endüstrileşme süreci başladı; kapita- lizmin kuralları keskinleşti; buna karşı sendikalaşma yeterince gelişemedi; bugün Babıâli'de çalışanların yaklaşık yüzde 70'i sendikasız. Basın kesimine sermaye yatıran yeni patron da baştan açık- ça söylüyor: — Gazetemde sendika istemem. Asil Nadir bunlardan biri... Bir kalemde üç-dört gazete ve sekiz-on dergi satın alarak Babıâli'ye giren Asil Nadir'in şimdi çıkmaza sürüklendiğini gazetelerde okudukça düşünüyorum: — Peki, emekçiler ne olacak? Asil Nadir grubunda çalışan fikir ve kol emekçilerinin yaz- gısını düşünen var mı? Eğer gazetelerin yazdıkları gibi Asil Nadir'in sonu gelmiş- se, fikir ve kol emekçileri darı taneleri gibi ortalığa saçılıp Ba- bıâli'de kapı kapı iş arayacaklar. Ama çoğu kişi işin bu yanını bırakmış, Kıbrıs davasını dü- şünüyor. • Asil Nadir Kıbrıslı bir işadamı. İngiltere'de Polly Peck Şir- keti'nin Yönetim Kurulu Başkanı'ydı. Şimdi şirket vönetimi mahkeme karanyla üç kayyıma verildi. Kayyımlar İngiliz, ka- rarı veren yargıç İngiliz, Polly Peck İngiliz, sermayede pay sahiplerinin çoğu İngiliz; ama kimisine göre Türkiye Cum- huriyeti Hükümeti olayın başında işe el koyarak bu şirketi kur- tarmalıymış; çünkü Asil Nadir Kıbrıs'ın yaş meyve ve sebze- sini dış pazarlara satıyormuş; Ada'da yatırımlara girişmiş; Rum buna kızmış; İngiliz Ruma uymuş; Kıbrıs davasını bal- talamak için Polly Peck'in defterini dürmüş. İyi, güzel de Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs davasını Asil Na- dir'i kurtararak yürütecekse biz o davayı daha bugünden yi- tirmiş sayılırız. • Ancak bir başka yöntem daha var: İngiliz, Kıbrıs davamızı baltalamak için Asil Nadir'in defterini İngiltere'de dürüyorsa biz buna Türkiye'de neden yanıt vermeyelim? Ülkemizde pek- çok İngiliz şirketi var; birisini gözümüze kestirelim, defterle- rini önce inceletelim. Sonra dürelim. Türk yargıcı da İngiliz şirketinin başına üç Türkü kayyım atasın. Ne duruyoruz? " Durmakla da kalmıyor, İngiliz, Amerikan, Fransız işadamı- nın ayakları altına kırmızı halı seriyoruz. Peki, Asil Nadir İn- giltere'de milliyetçi de bunlar Türkiye'de milliyetsiz mi? İşte size küçük bir soru!.. tLAN ESKİŞEHtR İKİNCİ SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN BtLDlRtLMtŞTtR SANIK: Osman Böcü - tbra- him ve Sultan'dan olma 1933 do- ğumlu, Çifteler Kadıkuyu köyü nüfusuna kayıtlı, Eskışehir Ye- Dİ Mahalle Ishk Sok. No: 4'te oturuı. HÜKÜM ÖZETt: lşyerinde içerisinde etten başka sair hay- van aksamı bulunan sucuklar imaJ edip bu Lşverinde halka sat- mak suçundan yukarıda açık kımliji yazılı sanık hakkında tnahkememizin 10.4.1990 tarih ve 1990/15-207 esas ve karar sa- yüı ilamı ile TCKÎnın 398, 19, 647/4-1, 72, 402 / 1-2'nci mad- deleri gereğince 470.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılması- na, sanığjn ciirme vasıta kıldığı raeslek, zanaat ve ücaıctinin tak- dıren üç ay süre ile tatilıne ve takdiren yedi gün süreyle i^yeri- nin kapatılmasına karar veril- miştir. Karar temyiz edilmeyerek 10.5.1990 tarihinde kesinleş- miştir. llan olunur. 10.5.1990 Basın: 36510 TİREBOLU SULH CEZA HÂKİMLİĞÎ'NDEN Esas: 1990/14 Karar: 1990/27 Karar tarih: 19.4.1990 Gıda Maddeleri Tüzüğu'ne muhalefet suçundan sanık Tıre- bolu Yeniköy Mah. nüfusunda kayıtlı aynı yerde oturur Ahmet ve Gülsen oğlu, 969 D.lu TABtP ÇAMUR hakkında mahkeme- mizde yapılan yargılama sonu- cunda, Sanığın TCK. 398, 3506 SY, 3506 SY ek 2'nci mad. değ. TCK. 19, 647 SY, 4, TCK. 72, 647 SY/5, TCK. 402/1-2, 39. maddeleri gereğince 490.000 TL. ağır para cezası ile cezalandınl- masına, cürme vasıta kıldığı meslek. sanatın ve ticaretin üç ay süre ile tatiline, 7 gün süre ile iş- yerinin kapatılmasına karar ve- rildi. Basın: 37479 İçerenköy'de bayan öğrenciye KİRALIKDAİRE Yeniyol Durağı, sabit pazar yanı, asansörlü, hidroforlu, telefonlu, 11. kat, yeni. 339 67 27 37145 nolu 2.7.1968'de aldığım ehliyetimi kaybettim. Hukümsüzdür. ÂYŞE BtRGl TURCAN 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear