Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR 23 GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr MÜNİH’TE YAŞAR KEMAL KAHVALTISI zı bir koltuk, iki adet göz fotoğrafı kırmızı duvara asılmış. Sağda sarı püsküllü bir zafer takı, en sağda duvarın dibinde ise insanların yığın yığın çıktığı bir merdiven. Merdivenin başında havada asılı duran dev bir mercekle karşılaştık. Evet bu mercekten yansıyan görüntü, 1930’lu yılların ünlü Hollywood yıldızı Mae West’in yüzü oluyorzırlanırken tavana bakıp, baş aşağı duran bir banyo ile karşılaştık. Küveti, iskemlesi, açık duran çekmecesiyle komodini ve okunmuş kitabıyla tam bir banyo düzenlemesi tepetaklak bize bakıyordu Ana salona camdan duvarla bağlı olan iç avlunun ortasında 1940’lı yıllara ait siyah bir Cadillac duruyordu. Arkasındaysa kamyon lastiklerinden yapılmış dev bir sütun. Arabanın yanına gidip, içini inceledik. Önde normal şoför kasketli bir manken arkada da bir beyefendi mankeni oturuyordu. Hemen yanda duran para deliği dikkatimizi çekti. Demek ki üstat daha son sözünü söylememişti. O anda bu araba düzenlemesine verdiği ismi bilmiyorduk. Bir an düşündük, bu arabada bizi şaşırtacak ne olabilirdi ki. Işıkları mı yanacaktı? Kornası mı ötecekti? Bozuk parayı deliğinden gönderdik. Gerçekten şaşırmıştık .Neden mi? Çünkü arabanın içinde yağmur yağmaya başlamıştı. İnanamayarak suların dökülüşünü seyrettim. Bir dahi ile sıradan halk arasındaki fark demek ki böyle bir şeymiş... Eserin adı da ‘‘Yağmurlu Cadillac’’mış. sengulaydıngun?kou.edu.tr du. Zafer takı saçları, koltuk dudaklar, duvara dayalı mobilya da burun olmuştu. Şaşırtıcıydı. Rahmetliyi böyle göreceğimizi hiç düşünmemiştik. Odadan çıkmaya ha Yabancı ülkelerde imrendiğim şeylerden biri de o ülke insanlarının yazarlarına, sanatçılarına, bilim adamlarına verdiği değerdir. Varşova’da Madam Curi’nin, Moskova’da Tolstoy’un, Gorki’nin, Santiago’da Paplo Neruda’nın evleri hala yaşamaktadır. Evine girip, ikinci kata çıkarsınız, sanırsızın ki, Gorki çalışmasına kısa bir süre ara vermiştir. Masası o yüzden dağınıktır, az sonra gelecektir... Hep imrenirim, bizim değerlerimiz de böyle yaşasa... Münih’e gittiğimde, ‘‘Burada görülecek kimin evi var’’ diye sorarken, ‘‘Nazım Hikmet’e, Yaşar Kemal’e gidebilirsiniz’’ dediler. Soran gözlerle bakınca devam ettiler: ‘‘Burada bir Türk restoran işletmecisi sabah kahvaltısında Türk mutfağından çeşitler de veriyor. Bunlardan değişik bir mönü yapmış. Her birine Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal adı vermiş...’’ Durulur mu... Açım ama, tok olsam da giderim. Münih’in üniversiteler semti diye bilinen bölgesinde Schellingstarsse’de 56 numara... Mönüyü istedik... Klasik kahvaltı yelpazesinin yanı sıra Nazım Hikmet’te sucuk, Aziz Nesin’de pide, Yaşar Kemal’de pastırma ve menemen var... İşletmeci Zeynel Gül’e takıldım: En kalabalık mönü Yaşar Kemal’de... Kilosuna uygun olsun diye mi? Zeynel, ‘‘Niyetimiz o değildi ama, haklısınız’’ deyip gülümsedi... Yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, Münih’te üç evrensel yazarımızı sofrada görmek güzel bir şeydi. Restorana Türklerden çok Almanlar geliyormuş. Yüzde 15 kadar Türk, kalanı Almanmış... İlk kez gelenler, Türk yazarlarının adını görünce mutlaka bir şeyler söylüyorlarmış... Nazım Hikmet deyince en çok ‘‘Moskova’’ sözü duyuluyormuş. Azin Nesin deyince ‘‘Sivas’’ diyenler çoğunluktaymış. Yaşar Kemal’de ‘‘Memeet’’ sesleri geliyormuş... Türk müşterilerse tanıdık bir tavır sergiliyormuş. ‘‘Bu yazarların adını burada anmışsınız, iyi güzel de’’ deyip devam ediyorlarmış: ‘‘Ben şu yazarı da severim, şu ozana hayranım, onlar için de mönü yapsaydınız...’’ Eee ne yapalım... Biz Türkler böyle bir sofrada bile doymayız... Yolunuz Münih’e düşerse, Cafe Altschwabing’e de düşsün... Yiyekalın... Eee affedersiniz, gezekalın...