28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 SÖYLEŞİ Çay ocağından genel müdürlüğe Abdülkadir Yücelman bir turizmci, çekirdekten yetişmiş. Çatalca’da O kahve ocağından başlayan günlerden, İstanbul’da o günlerin meşhur Tokatlıyan Oteli’nde barmen yardımcılığına yükselişinin öyküsünü anlatan Şaban Yaşaroğlu her tümcesinin sonuna mutlaka eğitimin gerekliliğini ekliyor. Gerçi o günlerden bu günlere turizm sektöründe eğitim açısından önemli gelişmeleri yadsımıyorsa da yeterli olmadığını da itiraf ediyor. 1950’li yıllarda Pera Palas ve Tokatlıyan Oteli dahil birkaç kişi ile yönetilen (turistik demesek bile) büyük tesisler bugün büyük yatırımlarla dev tesislere dönüşmüş ve elbette personel sayısı da artmış, ama Yaşaroğlu hem bu tesislerde çalışanların hem halkımızın, dünya insanları için ev sahibi konumuna getirilmediğinden yakınıyor. Yaşaroğlu, Hilton’da da genel müdürlük yapmış ve emekli olmuş. Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi’nin turizm bölümünde turizm sektörüne genç öğrenciler yetiştiriyor. Onun sözlerine çok daha ciddi bir gözle bakmak gerekir. Önce insan sevgisi Türkiye’ye 1950’de 30 bine yakın turist geliyordu, bugün milyonları buldu; turizm Türkiye için vazgeçilmez. Ancak turizmde eğitim uzun süre ister, turizm sektöründeki çalışanlar her şeyden önce insanı sevmeli ve insana saygı göstermeli. Bu kitaptan öğrenilmez, iş ortamında çalışarak öğrenilir. Bardak ve masa ne kadar temiz olursa olsun, o masaya tabağı ya da bardağı küt diye koyarsan bu saygısızlıktır. İkincisi işini seveceksin, yatak toplamasını da , tabak taşımasını da, hatta tuvalet temizleme görevi verilmişse onu da yapacaksın. Eğitim, kültür ve görgü farklı gibi, gözüküyorsa da hepsi de aynı kapıya çıkar. Ama Türkiye’de hiçbiri ciddiye alınmamış, imam hatip okullarına verilen önemin yarısı turizme verilseydi turizm bugün çeşitli güçlüklerle karşılaşmayacak 30 milyon turisti hedef seçenler 100 milyonu konuşacaklardı. İlkokullardan başlayan bir eğitimin şart olduğunu ifade eden Yaşaroğlu, yıllar önce ya bancılara karşı yabancılık çeken yöre insanlarımızın giderek turizmden kendilerinin de para kazandığını görünce turizmin ne olduğunu anlamaya başladılar. ‘‘Dünya bize barbar diyor bizim barbar değil güler yüzlü bir millet olduğumuzu anlatmamızın tek yolu turizmdir’’ diyor Yaşaroğlu. Ben de soruyorum, hocam peki bunu anlatmak için yılda üç ay kum güneş ve denizle bu iş olur mu? ‘‘Olmaz’’ diyor. ‘‘Olmaz, Türkiye’de turizmi 12 aya yaymazsak bu iş olmaz. Aynı bölgede hem deniz hem kayak sporu yapacak yerlerimiz var, doğal güzelliklerin yanı sıra tarihi zenginliklerimiz var. Müzelerimizi, antik kentlerimizi yaşatmak, giderek çeşitlendirmek lazım. Peki bunları kim yapacak? Tabii ki eğitimli insanlar.’’ Çekirdekten yetişme turizmci hocamıza bir de turizmin geleceğini soruyorum. ‘‘Otelcilerimiz, turizmcilerimiz, turizmin yüzde 15’ini kavramış durumdalar. Gereği gibi konuk memnuniyetini sağlayamıyoruz. Konuksever Türk halkı olarak ev sahipliğini tam olarak yapamıyoruz. Turizmin bu nedenle dibe vurmasından korkuyorum’’ diyor. Son olarak ‘‘başka korkunuz var mı’’ diye soruyorum. ‘‘Var’’ diyor Yaşaroğlu: ‘‘Her yıl 50 kadar otel satılıyor, yarın biz bu işi başaramazsak yabancılar gelecekler, onlara yem olmaktan korkarım.’’ Turizme 57 yılını vermiş Yaşaroğlu, en önemli sözü sona bırakmıştı, Türkiye’miz petrol zenginlerinin iştahını kabartan bir ülke, kuleler kadar turistik yerlerimizin de gündemlerinde olmadığını kimse söyleyemez. Bu konuşmadan sonra doğrusu ben de korkmaya başladım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle