Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KÜLTÜR 13 GEZİP GÖRDÜKÇE Gündüz Mutluay cumhuriyet?ekinyazim.com yapılan bir dizi binanın en önemlilerinden birisi. Grand Palais (Büyük Saray), tren garı ve hemen yanında otel bu sergi için hazırlanmışlar. Grand Palais hep bir sergi mekanı olarak kullanılmış. Gar, Paris’e güney batıdan gelecekleri karşılamak, otel ise sergiye gelenlerin kalabilmesi için tasarlanmış. Ressam Detaille binaların resmi açılışından önce 1900 yılında şöyle yazmış: ‘‘Tren garı harika bir yapı, güzel sanatlar sarayı atmosferine sahip. Güzel sanatlar sarayı olarak düşünülen Grand Palais ise daha çok bir tren garına benziyor. D’Orsay’ın mimarı Laloux’a hala vakit varsa iki binanın birbirleriyle değiştirilmelerini önerdim.’’ Biraz gecikmeyle de olsa ressamın önerisi 86 yıl sonra en azından tren garı için gerçekleşmiş görünüyor. Müzenin kuşkusuz en hoş tarafı üst katlara ulaşımı sağlayan ve de oldukça estetik görünen cam yürüyüş yolu. Gar binasının ortasındaki merkezi nefin iki yanına sıralanan galerilerle, müze keyifle gezilmekte. Müzecilik açısından mimari planlama olağan üstü. İçerdeki rahat ve sıcak ortam insanı saatlerce müzeye hapsediyor. Orta kat ise daha çok Van Gogh, Gauguin, Degas gibi 19. yüzyılın en ünlü sanatçılarının eserlerinin sergilendiği tekli salonlara ayrılmış. En üst kat, çok özel AÇIKLAMANI SEVSİNLER Çok eski bir arkadaşım var, Yaşar Yılmaz. 12 Mart döneminin sıkıyönetim mahkemelerinin ünlü davalarından birinde, Kültür Sarayı’nı yakmak ve tersanedeki gemileri sabotajla batırmaktan yargılanmıştı. İdamı istendi ama sonunda beraat etti. Yılmaz Güney de Yaşar’ın öyküsünü ‘‘Sanık’’ adıyla öyküleştirdi. Yaşar Yılmaz inşaat mühendisi. Mühendisliğinden midir, solculuğundan mı bilmem, altı aydır Türkiye’nin bütün antik tiyatrolarını dolaşıyor, daha da dolaşacak. Ölçüp biçiyor. Planını çıkarıyor, nasıl inşa edildiğini araştırıyor, kullanılan malzemeleri inceliyor. Bir de her tiyatro için biraz gerçek biraz hayal hoş bir öykü yazıyor. Belki bir kitapta toplayacak. Bir fotoğraf getirdi bana. Denizli Pamukkale’deki Hierapolis antik kentinin tiyatrosunun önünde duran ve ziyaretçilere ‘‘bilgi’’ veren tabelanın fotoğrafını çekmiş. Tabelanın altında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın adı var. Alt taraftaki yazıların İtalyanca ve İngilizce olduğu anlaşılıyor. En üstteki yazı acaba necedir? Türkçe niyetine yazıldığı anlaşılıyor ama anlaşılması için ayrıca Türkçe’ye çevrilmesi gerekiyor. Elbette Türkçe bilen bir tarafından. Kimi alanlarda olduğu gibi arkeolojide de bazı ‘‘teknik terimler’’ vardır, her dilde kullanılır. Ama işi bu kadar abartırsanız bu levhaya Türkçe metin yazmaya gerek olmaz. Eminim ki bu yazıyı buraya koyan ‘‘uzmanlar’’ hayıflanarak Türk halkının tarihe, arkeolojik eserlere ilgi göstermediğinden yakınan yazılar da yazıyorlardır bir yerlerde.‘‘Basamak’’ yerine ‘‘asamak’’ yazacak kadar da özensiz bu tabelanın çok bilmiş bir havası var ilk bakışta. Ama aslında yazanın (veya çevirmenin) kendi dilini okuyup yazamayacak kadar cehaletten muzdarip olduğu anlaşılıyor. Yazım hataları da var, ama bu kuş dilinin çarpıklığı içinde göze çarpmıyor. Biraz dikkatle okunursa görülecek. Çok bilmişlikle cehalet çoğu zaman iç içe geçiyor, aynı anlama geliyor. Uzun yıllardır turizm yayıncılığı, editörlüğü yapıyorum, bir çok gezi kitabını ya doğrudan yazdım ya da editörlüğünü yaptım. Ören yerlerini de hem keyfimden hem işim gereği çok geziyorum. Birazcık da anlıyorum sayılır. Ören yerlerinde açıklayıcı tabelalar yoktur ya da yıllar önce konulmuş yağmurdan yaştan paslanıp okunamaz hale gelmiştir. Ören yerinin planı yoktur, dolanır dururum. Bazen en önemli eserleri görmeden dönüp de sonradan öğrenip birilerinin kulağını çınlatırım. Ama Hierapolis’in bu tabelasını görünce pes ettim, hiçbir şey koymasınlar, yazmasınlar daha iyi. Biz oralarda bir çoban çocuk falan bulup bir şeyler öğreniriz. En azından söylediklerini anlarız. Bir sorum var: Pamukkaleli turizmcilerden biri bu tabelayı kırıp atsa herhalde devlet malına zarar vermekten hesap verir. Peki bu yazıyı yazanın verdiği zarar ne olacak? konuları kapsayan sergilere ve lobi, kafeterya restoranı içeriyor. Eğer ağır bir sanat eğitiminden geçmemişseniz sanat eserlerinin sergilendiği bazı müzelere gitmeden önce ciddi bir hazırlık yapmanız gerekir. Çünkü bunu yapmazsanız içerden hiçbir şey anlamadan ya da daha kötüsü sıkılarak çıkabilirsiniz. Paris’teki D’Orsay Müzesi böyle bir yer değil. Sizi içine çeken oldukça kalabalık bir müze. Bu tür kalabalık yerlerin, ister bir müze, ister bir futbol stadyumu, isterse de caz konseri olsun ‘‘sizin gibileri süzme’’ özelliği var. Yani bir anda dışarıdaki kalabalığa oranla çok daha fazla size benzeyen aynı beğenileri hissedebilen insanlarla birlikte olma şansını yakalıyorsunuz. Kocaeli Üniversitesi