Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 Kaçkar’ın doruğuna doğru... DÜNYA TURU Gezmenin uzunu kısası olmaz ‘ Kısa sürede gezmenin, gitmenin her türünü çok takdir etmeye başladım. Seyahat etmeyi bir gövde gösterisine dönüştürüp, her zaman en uzak, en zor, en olanaksız yere gitmenin ancak gerçek seyyahlık sayılabileceğini düşünenlere söyleyebileceğim tek bir cevap var; gitmek, görmek, hangi türü olursa olsun, dağarcığımıza çok önemli katkılarda bulunuyor. Bu nedenle Kalahari çölünü geçeni de, bayramda en sıradan turla, en ucuz Avrupa kentine gideni de çok takdir ediyorum. Her ikisi de evde oturmaya göre daha iyi bir iş yapmış oluyorlar. Yazı ve Fotoğraflar: Haldun Aydıngün arihler 1985 Haziran’ını gösterirken gece saat dokuz sularında Bolu Abant sapağının tam karşısına gelen eski püskü görünüşlü lokantaya iniyordum. Sırt çantamı omuzlayıp lokantanın içine girdim, kenarda bir masaya önce ağır sayılabilecek çantamı dayayıp sonra da garsona göz attım. Zaten içeri girdiğim andan beri beni kestiği için hemen yanıma geldi. Birisi menemen, diğeri de saç kavurma olmak üzere sadece dört adet sıcak yemek saydı. Bunu yaparken de seçeneklerin azlığından utanmış, sıkılmış gibi bir hali yoktu. Anlaşılıyor ki burada racon böyleydi. İnanılmaz lezzetteki kavurmama ekmek banarken içeri kamyon şoförleri ağır aksak adımlarla girmeye başladılar. Her biri uzun yolları içindeki bu gecelik molayı Abant sapağının karşısındaki lokantada vermeye karar vermişlerdi. “Kamyon şoförü” sadece bizim dilde değil, bildiğim kadarıyla İngilizce ve Fransızca’da da çok iyi anlama gelmez. Kaba, saba, pis ve kültürel düzeyleri çok iddialı olmayan insanları çağrıştırır. İşin aslına bakılırsa içeri girenlerin dış görünüşleri bu yargıları doğrular nitelikteydi. Biraz sonra benim masam hariç, lokanta hınca hınç dolmuştu. Elimde evirip çevirdiğim kitabı okumak yerine git gide diğer insanların T kendi aralarındaki konuşmaları dinlemeye başlamıştım. Her şey ağır tempoyla işliyordu. Müşterilerden biri kavurma söylüyor, yarım saat geçtikten sonra sakin bir sesle hatırlatıyor, 45 dakika sonra yemek hala gelmediğinde hiçbir sabırsızlık belirtisi göstermiyordu. Şaşırarak ortama tanımlayamayacağım bir huzurun hakim olduğunu fark ediyordum. Çevremdeki insanlar görüntülerinin tersine birbirlerine yumuşak bir tonda takılıyorlar, sohbet ediyorlar ve bütün gün yorularak hak edilmiş bir gecenin keyfini sonuna kadar çıkarıyorlardı. Gece saat birden sonra yavaş yavaş herkes uyumaya kendi kamyonuna çekilmeye başlamıştı. Hiç de yıllar boyu düşündüğüm gibi değillerdi. Bambaşka ve çok daha olumlu insanlardı. Toplumdaki diğer vatandaşların ortalamasına göre de daha olgun ve görmüş, geçirmiş bir profil çiziyorlardı. Düşününce bu insanların hangi işi yaptıklarını hatırladım; kamyonlarını yüklerin peşinden yurdun her yanına, hatta uzak ülkelere sürüyorlar, yakın dostlarının hiçbir zaman hayal edemeyecekleri coğrafyaları ve olayları görüyorlardı. Uzaklara gitmek onları çevrelerindekilerden çok daha olgun ve daha keyifli yapıyordu (ya da ben öyle sanıyordum!). Kısa sürede gezmenin, gitmenin her türünü çok takdir etmeye başladım. Seyahat etmeyi bir gövde gösterisine dönüştürüp, her zaman en uzak, en zor, en olanaksız ye