Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
AVUSTURYA 27 EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr AKYAKA Sonsuz bir dinginlik ve huzur mu istiyorsunuz? MuğlaMarmaris karayolunda, Sakar geçidinden aşağıya sallandığınız anda yaşamın en güzel sürprizlerinden Gökova, olağanüstü bir armağandır insanlığa. Ama asıl sürpriz bence, daha içerdedir. Sakar’un ucunda, sağda , iki kilometre içerde gizlenen Akyaka’yı görmediyseniz eğer, ah size vah size... İlhan Ağabey (Selçuk) der ki: ‘‘İki yer bilirim bozulmamış, kimliği belli. Biri Amasra, diğeri Akyaka’’ Bu kimliğin temel taşları, harika bir doğa parçasının içinde ona uyumlu kentsel dokudur ki, Akyaka’yı Akyaka yapan insanı hemen, burada anmak yeridir. Nail Çakırhan’dan söz ediyoruz. Ağahan Mimarlık Ödülü sahibi. Mimarlık eğitimi görmeden bu büyük ödülü kazanan tek insan. Yörenin insanı. Ulalı, ulu bir çınar, adam gibi adam. Çok değil, 35 yıl önce, doğduğu topraklara yeniden döndüğünde, kendi kültürünü, Türk mimarisini esas alıp, Akyaka küçük, bir avuç köyken, ahşabın sıcak dokusunu yörenin taşı ve toprağıyla bütünleştirip ilk evi kondurmuş. Çatıları ve tavanlarındaki ahşap oymaları, işçiliğiyle bugünün güzelim bahçeli Akyaka evleri, bu yaklaşımla yaratılmış. Her ne kadar Kermetur Tatil Sitesi ve yeni yapılan birkaç ev, bu kentsel dokuda adeta canavar dişleri gibi sırıtsa da Çakırhan’ın öncülüğü, önderliği esas olmuş hep. Örneğin kıyılarda turizm adına beton katliamı yapıldığı yıllarda, geleceği gören işletmecilerden Hamdi Yücelen, Çakırhan’a danışmış nasıl bir tesis yapsam diye. Yücelen Oteli, bu yaklaşımlardan doğmuş. Doğaya ve insana saygıyı önde tutan Hamdi Bey, Akyaka’nın bir başka güzelliği Milli Park’ın işletmeciliğini de alınca gecen yıl, temizlik ve bakım gelmiş çevreye. Zaten yapacakları ilk günden ortaya çıkmış. Milli parka günlük yaya girişi ücretlerini kaldırmış hemen. Renk renk çiçekler, değişik bitkiler, çimler... Ortaklık canlanıvermiş bir başka türlü. Ancak asıl olan Akyaka’nın geleceği. Bugün kendisi karşı olsa da ‘‘mevzuat gereği’’ elinin kolunun bağlandığını söyleyen, (aslında bir çıkış yolu olmalı mutlaka) genç Belediye Başkanı Ahmet Çağca’ya ve meclis üyelerine, dört kata yükselmeye başlayan yapılaşmaya karşı önemli sorumluluklar düşüyor olmalı. Olağanüstü renklere bürünen denizi, eşsiz azmakları (özel çevre koruma bölgesi olmasına karşın ne yazık ki gerektiği biçimde korunmuyor), çevreyi kuşatan ormanları, havası,suları ve birbirinden güzel koyları ve insanlarıyla Akyaka özeldir,önemlidir. Beldeyi mesken tutan aydınlık insanlar Nail Çakırhan, Halet Çambel, İlhan Selçuk, Lale ve Oktay Akbal, Semra ve Yılmaz Tankut, Abdurrahman Öztoprak ve diğerleri bundandır belki , Akyaka sevdalısıdırlar. Sokak Sanatçıları Festivali’nin de gözdeleri engelliler. Dünyanın çeşitli ülkelerinden sokak müzisyenleri, tiyatrocular, pantomimciler, akrobatlar, palyaçolar kenti teslim alıyor. Tekerlekli sandalyesinde basçı, koltuk değnekli trompetçi, görme engelli klarnetçi sizi en güzel melodilerle karşılıyor. Linz’in Viyana’daki büyük katedralle yarışan yeni katedralini, Mozart’ın Linz Senfonisi’ni yazdığı mekanı, Tuna’nın çiçeklerle bezeli köprülerini gördük. Otobüsten inip elektrikli tramvaylara, ondan inip küçük vagonlardan oluşan kent ekspresi dedikleri ‘‘icatlara’’ bindik. Sıra, ‘‘bizimkilerin’’ neredeyse işgal ettikleri, Avusturyalıların da Türk caddesi diye tanımladıkları bölgeye geldi. Bu caddede sağcıların, solcuların ayrı ayrı kahveleri, lokantaları, küçük marketleri yer alıyor. Anadolu’nun çeşitli yöreleri bu caddeye taşınmış. Tüm kentte kadın egemenliği gözle görülür biçimde hissedilirken, Türk caddesi erkekler dünyası. Kahvelerde Kemal Sunal filmleri seyrediliyor. Çalışma izni, belediyeden ev sırası, kaçak çalışmanın yolları tüm kahvelerde tartışılan başlıca konular. Herkesin değişik bir öyküsü var. Göze alınamayacak zorluklardan geçip gelmişler. Hala da yaşamları pek kolay görünmüyor. Tüm binalarından öbek öbek rengarenk çiçeklerin sarktığı Linz’de, belediye de meydanları, kaldırımları çiçek bahçesine dönüştürmüş. Tuna nehrinin her iki yanı yürüyüş yolları ve çiçek bahçeleri. Tuna kıyılarına konulan işaretler nehrin çok yağışlı kış ve ilkbahar aylarında nerelere kadar yükseldiğini gösteriyor ve önlemlerin de ona göre alınmasını sağlıyor. Engelliler için rahat bir kenti yaşama geçirmeyi ‘‘samimi’’ olarak isteyen kent yöneticileri, kent planlamacılarının öncelikle Linz’i görmelerinde büyük yarar var... umitotan@ttnet.net.tr