22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AFRİKA 19 lence de var. Eski dönemde çölü kervanla geçmeye çalışan tüccarlar bugün kentin kurulduğu yerde bir öğle yemeği molası vermişler. Bir vahanın kenarındaki moladan sonra yollarına devam etmişler. Ertesi gün mola yerinde bir yemek kabı unuttuklarını fark etmişler ve bir adamı almak için geri göndermişler. Tam kabı alıp geri dönerken adamın atı toprağı eşelemiş ve tam o noktada su fışkırmış. Bunun anısına tüccar kafilesi ‘‘ghad’’ (öğle yemeği) ile ‘‘ames’’(dün) kelimelerini birleştirerek bölgeye Gıdamis adını vermişler. Ve Gıdamis yakınlarında Tuareglerle bir daha bir araya geliyoruz. Kadın, erkek, boy, pos, hava, çöl koşullarına uygun giyim, deve ustalığı, ama daha önemlisi müzikte ritim. GEZEKALIN Mustafa Balbay ankcum@cumhuriyet.com.tr beri kültürünü yaşatan Cebel Nefusa (Batı Dağları) boyunca ilerliyoruz. Yefren, Yadu, Kasır elHac, Kabav, Nalut gibi yerlerdeki kerpiçten yapılmış evler, zeytinlikler, camiler, Kapadokya’dakilere benzer minber minareler, ortak silolar, bizleri 600 700 yıl öncesine götürüyor. Libya’da çölün incisi ‘‘Sahra’nın Mücevheri’’ unvanını hak etmiş olan Gıdamis, mimarisi, insan yaşamı ile sert doğa koşulları arasında olağanüstü bir uyum sağlamış. Çamur, tuğla ve hurma ağacı gövdeleri kullanılarak yapılan evler oldukça sevimli ve kullanışlı. İki katlı evlerin birinci katında bütün odaların açıldığı bir avlu bulunuyor. Odaların aydınlatılması, yüksek tavanlarında açılan deliklerden içeri sızan güneş ışığı ile sağlanıyor. İkinci kat ise hurma ağacı gövdeleri üzerinde yükseliyor. SEREZ ÇARŞISINDA Gümülcine dönüşü, Kavala’dan yolumu değiştirip Sezer otobüsüne bildim. Serez’e gidiş nedenim mi? Esnaf çarşısını bi dolaşıp geleceğim. Hani Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’nda var ya... Ege ile Karadeniz harmanlanmış, olmuş KavalaSerez yolu... Nasıl da bereketli. Üzümler taa uzaktan seçiliyor. Domateslerin kırmızısı toprakla yeşilin ahengi arasında hemen parlıyor. Yol ‘‘nea’’ ile bağlayan yerleşim yerleriyle dolu. 1920’li yıllarda Anadolu’dan buraya göçenlerin kurduğu köylere, kasabalara yine Anadolu’daki adı verilmiş ama, başına ‘‘yeni’’ sözcüğünün Yunancası eklenmiş: Nea Bafra, Nea Zihni... Otobüs tam gaz gidiyor ama, içim rahat değil. Hani bir an önce varsak, Şeyh Bedreddin’i ipten çekip alacağım. Geç kalırsam, günahı boynuma. Serez, çok katlı evlerle başladı. Beni bunlar değil, çarşı ilgilendiriyor. Soluğu orada aldım. Yol boyunun bütün bereketi çarşıda vitrine çıkmış. Yağlar, ballar, meyveler, reçeller... İnsan kendini tutamaz, eller... Gürültülü bir kahvenin önünde durdum. Tavla oynuyorlar. Tavla kaç kişiyle oynanır? İki mi? Bilemediniz, en az 15 kişiyle. Serez çarşısında tavlayı öyle oynuyorlar. Çevredekilerin sesi, zarı atanlardan çok çıkıyor. Ben de takıldım. Çevreye uyup kahve istedim. Türk kahvesi. Yanımdakilerden biri çantamda Türkçe kitaplar görünce tanıdık gibi seslendi: Nasılsen sen? Türkçe konuşuyor. Anadolu’dan göçenlerin ardılı. Koyu bir sohbete tutuştuk. Türk kahvesiyle ilgili görüşü şu: Belki siz unutacaksınız ama, biz yaşatacağız! Aynı kahveye ertesi gün de gittim. Tıpkı yaşadığım bir kentte, alışkanlık edindiğim bir yere gider gibi. Yeni insanlarla tanıştım. Daha iyi Türkçe konuşanın adı Nikolov’du. Almanya emeklisi. Orada Türk arkadaşları olmuş. Eğer bir yabancı Türk’le kavga ederse, hemen Türk’ten yana olurmuş. Bunu anlattıktan sonra gülümseyip tatlı bir şiveyle seslendi: Kan çekerdi be yav! Serez’in çarşısının yanı sıra büyük göçte buradan ayrılmış Türklerin evlerinin bulunduğu semtlere de gittim. Evlerin çoğu terk edilmişti. Ara sokaklarda dolaştım. Derin bir suskunluk vardı. Arada esen rüzgar, ağaçlarla yalnızlık türküsü söylüyordu. Yarı yıkık Türk evleri, Nazım’ın tarif ettiği Serez çarşısı kadar sessizdi... Bir boşluk... Ev tümüyle yıkılmış ama, önündeki iki kanatlı, ahşap, seyrek demir işlemeli dış kapısı duruyor. Her tarafında yılların izi. Nasıl da hüzünlü duruyordu. Dudaklarımı kurutan, sadece çarşıda yediğim kalın dilimli baklava değildi... Gezekalın... Ver elini Fizan Çölü Libya’nın Sahra tarafından çevrelenmiş Fizan Çölü, dünyanın en güzel, en olağanüstü manzaralarına sahip, inanılmaz büyüklükteki kumullara ya da kum tepeciklerine sahip. Murzuk ve Ubari kum denizleri ya da okyanusları binlerce kilometrekarelik alanı kaplıyor. Güzelliğinin yanı sıra Fizan’ın el değmemişliği, bakirliği şaşırtıyor. 12 bin yıl öncesine giden Akakus mağara resimlerini ya da Matkanduş kaya oyma resimleri izleme çabası Fizan Çölü’nde dört çekerli ciplerle ya da deve sırtında yapılacak muhteşem bir çöl safarisi ile birleşiyor. Bitmeyen bir ufuk çizgisi, monotonluğu kıran inanılmaz iniş çıkışlar, bir kumul çıkışının ardından gelecek inişin bilinmezliği müthiş bir heyecan yaratıyor. Eski kervan yollarının şimdiki ıssızlığı, yıldızların altındaki çölün yalınlığı ve parıltısı, internetten, televizyondan ve de dünyadan habersiz bir doğa ile baş başa kalış. fest@festtravel.com Evin anahtarı kadında Evin dekorasyonu tamamen kadına ait. Erkek evlilik öncesi anahtarı kadına verir ve kadın erkeğin müdahalesi olmadan tamamen kendi başına evi süsler. Ancak evlilik öncesi mutlaka bitirmesi gerekir. Aslında süsleme oldukça sade. Beyaz duvarlar üzerindeki kırmızı renkte desenler ayna parçaları ile zenginleştirilmiş. Çöl gecelerinde yatak olarak da kullanılan çatılar aslında tamamen kadınlara ait. Mutfak da çatıda bulunuyor. Sokak gezmeleri oldukça sınırlı olan kadınlar için aslında bu teraslar kendi aralarında bir iletişim aracı. Kentin dar sokakları güneş ışığından tamamen korunmalı. Öyle ki bazı yerler fener gerektirecek kadar karanlık olabiliyor. Bu daracık sokaklar ufak sevimli meydanlara açılıyor ama planlama o kadar mükemmel ki bu meydanlar bile güneş almıyor. Gıdamis’in adının nereden geldiğine ilişkin bir söy
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle