29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 AĞUSTOS 2008 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY C 7 Cem Yıldız, dinlediği bütün müzikleri süzgecinden geçirip kendi özgün müziğine ulaşmak istiyor ‘Aşk İmkânsız’ ama şarkılar var yanıtlar verirken Yıldız, başını öne eğip “Çok istiyorum” diyebilmiş. Sınavdan hemen sonra tekrar yola çıkıp em Yıldız, bir televizyon dikaldığı dersin sınavına girip liseyi bitirzisinde seslendirdiği kendi miş: “Erzincan’dayken idollerimiz eseri “İmkânsız Aşk” şarkıArif Sağ, Musa Eroğlu, Yavuz Top’tu. sıyla adını duyurdu ama müzik dünyaMuhabbet kasetleri o zaman çok posına 22 yıllık bir geçmişin ürünlerini tapülerdi, durmadan onları dinliyorşıyor. “Aşk İmkânsız” albümüyle müdum. Konservatuvara girecek, 1 yıl zikal yeteneğini sergileyen Yıldız, tek sonra bağlama virtüözü olup herkeşarkılık bir ünle yetinmeyeceğini gössi silip süpürecektim. Hayalim oydu. terdi. Cem Yıldız, Erzincan’da doğup Fakat sınav günü bir çocuğun nasıl büyümüş. Daha ortaokul sıralarında bağlama çaldığını görünce çok şaşırbağlama çalmaya başlamış. Müzik yemıştım. 1 yılda ben işi halledemeyeteneğini, bağlama sevgisini fark eden ceğimi anladım. Ama ben o kadar Cem Yıldız’a bağlama hediye eden bir hırslıydım ki 1 yıl aile dostu “Seni konsonra o çocuk kaservatuvara yazdıradar çaldım.” lım” diyerek müzik Cem Yıldız, konCem Yıldız, besteleeğitimi görmeye kaservatuvarda hazırlık rar vermesinde etkili rini uzun uzun düsınıfından sonra heolmuş: şünmeden bir men çalışmaya baş“Bağlama sevgisi anda yapıyor. lamış. Bir yandan anlatılmaz bir şey. dershanelerde bağ“İmkânsız Aşk” Mesela yeğenime org lama dersleri veriraldım, çaldı, hevesi şarkısını Neşe ken bir yandan da algeçti. Bana hediye etŞen’in sözleri gebüm ve sahne çalıştikleri zaman nasıl lince 1520 dakimalarında sanatçılasevindim. Aslında o kada yazmış: ra eşlik etmiş. Zaana kadar bana bağmanla daha da gelilama alın diye bir is“Albüm fikri çıkınca şerek Zülfü Livateğim yoktu. Orta oturup beste yapneli, Yıldız Tilbe, üçte okuduğum zamaya başladım, Şürkiye Tutkun manlardı. Bağlamayı kayıtlarını yaptım. gibi birçok ünlü sakucağıma alıyordum, natçının sahne ekikendi kendime gülü1 sene içinde 70binde bulunmuş. Beyordum.” 80 şarkı yazdım yoğlu Metropol Müama her yaptığım zik’in çıkardığı SAATLİK da iyi değil yani. “Halimiz AhvaliYOL miz” adlı halk müziŞairler kâğıtlara ği dizisinin albümleYıldız, konservatuyazıp yazıp atarrinde hem vokali var sözü aklına girlarmış ya öyleydi. hem de bağlamasıydikten sonra zayıf olan İyi beste yapabilila yer almış. Daha derslerini düzeltmiş, yorum demiyorum sonra müzisyen ariyi notlar getirmiş. kadaşlarıyla kurduğu Konservatuvarı kafasıama zorlanmıyoOrient Expression na takmış ama soranrum artık.” yeni bir ufuk açmış. lara “hukuk okuyacağım” diyormuş: ZGÜN “Yalan söylüyorOLMA KAYGISI dum çünkü ‘konservatuvara gideceğim’ desem, bir sürü söz söyleyeceklerdi. Cem Yıldız’ın şarkılarında halk müO zaman Erzincan’da ‘doktor ya da ziği, Türk sanat müziği ve arabesk müavukat olacağım’ diyeceksin. Başka ziğin öğelerini bir arada buluyoruz: meslek yok, herkes çocuğundan böy“Bu halk müziği, arabesk ya da sale şeyler bekliyordu.” nat müziği formunda diyemiyorsun. İTÜ Türk Musikisi Konservatuvarı Bu, aslında benim tam istediğim yosınavına 17 saatlik yolculuktan sonra girum. Tam bir yere koysalardı özgün ren Yıldız, çok heyecanlıymış. Sınava olmayacaktı. Bu aslında benim kengirenler “Neden konservatuvara girdi özgün soundum diyorum.” mek istiyorsun” sorusuna daha süslü Hatice TUNCER Nereye Gidiyoruz? (1) nik gruba, kravatlı cemaatlere, açık dincilere ve piyasaya sonsuz özgürlük isteyenler, “demokratizmlerini” kanıtlamış oldular. Hepsi liberaldir. Saakaşvili’ye bakarak, o liberalizmin halkların boğazını sıkan bir ilmek, bir savaş ideolojisi olduğunu daha rahat söyleyebiliriz. Hepsi devlet karşıtıdır ve bunun özgürlük getirdiğini sanacak kadar küresel sermayenin uşağıdır. Halkın denetleyebileceği bir kamu yönetiminin, kamu işletmelerinin, özellikle de sosyal güvenlikteki kazanımların düşmanıdırlar. Piyasacılıkta sınır tanımamayı özgürlük diye yutturmayı başarmışlardır. Bu hırslarını solculuk sanıyorlar. Tabii sadece Türkiye’de değil. 5 milyona yakın Türkiye kökenli insanın yaşadığı Batı Avrupa’da da böyledir. Piyasa mekanizmalarına olan hayranlıkları, sonuçta liberal saldırganlıklarıyla ve etnikdinci cilanın altındaki sosyalizm düşmanlıklarıyla at başı giden bir talihsizliktir. Fakat Avrupa’dan ancak böyle “hüsnü kabul” göreceklerini bilecek kadar da tilkidirler. Mutlaka Soros’dan veya bir vakıftan yemlenmeleri gerekmez. Ezici çoğunluğu oradadır. Ama biliyoruz ki, Avrupalı olmak, artık bağımsız Türk’ten, Rus’tan, Çinli’den, Arap’tan, İranlı’dan hoşlanmama modunda tanımlanabilecek bir kimliktir. Bunun sadece etnik veya dinsel bir nefret olduğunu söyleyemeyiz. Temelde, başka bir gerekçe var. İş dünyasının ağırlığı altında ezilen Avrupa siyasetinde ve onun parçası değil neredeyse sahibi olan medyada, su başlarını tutan devler, dik başlı, bağımsız ve uygarlığa “özel sermayenin çıkarlarını hiçe sayarak” katkıda bulunacağını düşünen Türk’ten, Rus’tan, Arap’tan ve Çinli’den, hatta Fars’tan nefreti halka aşılamakla kalmadı. Bunu, demokrasi olarak yutturma başarısını da gösterdi. Diğerleri, yani Ruslar, Çinliler, Araplar vs bir yana, onlar kendilerini anlatabilir; biz Türkiye ve Türkçeden hareketle bakalım: Şimdi “aydın”lık satmaya çalışan çok geniş bir kesim, efendisi beyaz adama benzemek için ilaçlarla derisini beyazlatan, kıvırcık saçlarını düzleştiren zenci uşakları andırıyor: Emekçi halkların tarihsel kazanımları, kadın özgürlüğünün toplumsal temeli, kamucu sanayi ile çevre kirliliği arasındaki ilişkiler falan değil, hep aynı şeyleri söyleyen “Batıcı parti” sayısının artmasıdır demokrasi. Dibe vurmuş durumdayız, evet. Cumhuriyet Hafta, böyle bir ortamda, Avrupa’da Türkçenin ilerici anlamını taşımaya çalıştı, çalışıyor. Ya yarın? Nereye gidiyoruz? Ona, gelecek hafta değineceğiz. Ve bitireceğiz. cutsay?gmx.net C Yıldız, bestelerini bağlama ile yapıyor ve daha sonra düzenlemeye geçiyor. 20 yıldan uzun müzik geçmişine, birikime dayanarak şarkılarını tamamlıyor: “Söz geldiği zaman bağlamayı elime alıyorum; özgün mü, semah mı, deyiş mi nasıl bir form uygunsa karar veriyorum. Bunlar çok hızlı oluyor ve melodi çıkıyor. Yemek yapanlar için yemek yapılırken ‘el ayarı’ diye bir söz vardır ya. Karar önemli. Melodiyi ne kadar çalacaksın, nakaratın ölçüsü ne olacak. Orada benim özelliğim ortaya çıkıyor. Ben türkü de arabesk de söylemiyorum. Bu da kendi özgün yorumum oluyor. Benim elimin ayarı da bu.” alen “Küçük H Kadınlar” adlı televizyon dizisinin müziğini yapan Cem Yıldız, yeni dizi film müzikleri için anlaşma yapmış. İki uzun metrajlı film için de görüşmeler yapıyor. Yıldız, bu çalışmaları tek başına yapmadığını, çok yetenekli müzisyen arkadaşlarıyla birlikte çalıştığını anlatıyor. (Fotoğraflar: UĞUR DEMİR) 17 Ö ‘Kötü arkadaş besteci yapar’ em Yıldız’ın Pozitif Müzik Kolaj tarafından yayımlanan “Aşk İmkânsız” albümü, Cem Yıldız’ın 14 bestesi ve bir de Yıldız Tilbe’nin hediye ettiği “Bizim Oralar” adlı şarkıdan oluşuyor. “İmkânsız Aşk”ın yanı sıra yine Hırsız Polis’in sevilen şarkısı “Yarım Bıraktın” da albümde yer alıyor; “Aslında beste yapmıyordum. 2000’li yıllarda bir solo albüm yapmak istiyordum. Yakın bir arkadaşımdan beste istedim, o da benden para istedi. Ağırlıklı olarak bir halk müziği albümü yapmak istedim. Çok kırıldım ama oturdum üçdört beste yaptım. Orient Expression’ta ihtiyaç oldukça beste yapmaya başladım”. Yıldız, Aşk İmkânsız albümünün genelinde bağlamanın yanı sıra cümbüş, tanbur, klarnet gibi Türk müziği çalgılarıyla dinleyicilerin beğeniyle karşıladığı bir hava yaratıyor. İmkânsız Aşk’ta Hüsnü Şenlendirici’nin klarnet solosuyla şarkıya yoğun duygusallık katıyor. Yıldız, bu tarzdaki şarkıların arasına serpiştirdiği Batılı bir çizgiye yaklaştığı parçalar C la da farklı yanını göstermek istemiş: “Ben bağlama çalıyorum ama sadece halk müziği albümü yapsaydım dinleyicinin beklentisine uymazdı. Albümü ona göre dengeledim. Mesela ‘Gizli’ isimli şarkı beni çok iyi yansıtıyor.” liyorum, yani keseceğim yeri çok iyi biliyorum. Bütün dinlediklerimi kendi süzgeçimden geçirip öyle bir yol seçtim kendime.” SÜZGEÇTEN GEÇİRMİŞ Anadolu’nun geleneksel çalgılarının yanı sıra gitar, elektro gitar, elektrobağlama da müziğinde önemli yer tutuyor. Halk müzikçisi olan, çocukluğundan bu yana halk müziği sanatçılarını dinleyen Yıldız, yıllar yılı Orhan Gencebay’ı, Müslüm Gürses’i dinlemiş. Zeki Müren’i de çok dinlemiş: “Yorumlarını da dikkatle dinledim. Kendimi aslında ses sanatçısı olarak görmüyorum, sesim konusunda da iddiam yok. Ama yorumlarken, saz çalarken de birazcık abartıya kaçarsanız, biraz daha fazla nağme yaparsanız, biraz daha nota basarsanız arabeske doğru kayabilirsiniz. Ben onu denge eni bir zamana gidiyoruz. Bu, kesin. Üstelik bunun geçmişteki zamanlardan daha iyi olmayacağını da biliyoruz. Normal şartlar altında daha kötüyedir yolculuk ve zaten görmeyen de kalmadı: Dibe vurduk. Şimdilerde, “Bakalım dağılacak mıyız, yoksa su yüzüne doğru yükselecek miyiz?” sorusuna yanıt arıyoruz. Öyle bir zaman aralığındayız yani. Biraz da onunla bağlantılı olarak, bu dilin, Türkiye Türkçesi, işi çok zor. Türkiye’de ve Avrupa’da. Çünkü dilin Avrupa’daki kaderiyle, köklerinin bulunduğu coğrafyanın siyasal kaderi birbirine göbekten bağlı. Şimdi moda, Türkçeden nefret etmektir. Şimdi moda, Türkiye’den nefret etmektir. Çünkü, şimdi değil epeydir, bir 2530 yıldır, asıl moda, her türlü solculuktan nefret etmektir. Bu arada, solun tanımını bile değiştirdiler. Etnikçilik, dincilik, liberallik, sol olarak tanımlanır oldu. Bu noktadayız. Aydının istifa dilekçesi verdiği korkulardayız. Avrupa’nın göbeğinde... ??? Cumhuriyet gazetesi ve onun bağımsızlıkçı karakterinin Avrupa’daki temsilcisi Cumhuriyet Hafta, Türkçeyi, Türkiye’yi ve sol haklılığı savunan bir yayın organıdır. Ciddidir. Dolayısıyla epey bir saldırıya, asıl önemlisi “susarak geçiştirme” silahına hedef olmuştur ki, bu da çok doğaldır. Ama son yıllarda “Avrupa aydınlanması”nın solu meşrulaştıran tarihsel ilkelerini, en çok AKP’ci “çağdaş Avrupa”ya karşı savunduğumuzu söylemeliyiz. AKP şakşakçısı her türden “liberal solun” nefesini kesen de, herhalde bu olmuştur. Bakmayın öyle esip üfürdüklerine, keskin laflar ettiklerine, bizleri Ergenekon rezaletine sardırmaya çalışanların ortak derdi, solun haklılığını kırmaktır. Solu kirletmek istiyorlar. Kirlenirse, onlar sahnede rahat hareket edecekler. Avrupa’nın AKP’ciliği de bundandır. Türkiye aydınlanması, Fransız İhtilali’nin simgelediği Avrupa aydınlanması ile onun meşru çocuğu “Rus Devrimi”nin yakın akrabasıdır; dolayısıyla Türkiye’den nefretin üstünü kazıyınca, her çeşit ortaçağ şakşakçısının, Osmanlı hayranının ortaya çıkması hiç tesadüf değildir. İşte, Cumhuriyet Hafta bu ortamda zor bir görev üstlendi. Bir eğilim olarak aydınlanmanın, bu nedenle de Türkiye’nin, Türkçenin ve solun haklılığını savundu. ??? Şimdi yeni bir zamana hazırlanıyoruz. Tamam. Tamam da, bu yeni zamanın sahipleri kimler? Su başlarını her türden gericinin tuttuğu doğrudur. Gerekçeleri pek demokratiktir. Falan veya filan et Y “Hırsız Polis” adlı televizyon dizisine Orient Expression’ın yaptığı müzikler çok beğenilirken Cem Yıldız’ın “İmkânsız Aşk” şarkısı birdenbire dillere dolandı. ABABD arasında Kafkasya duvarı Osman ÇUTSAY FRANKFURT Kafkasya’daki Gürcistan sorununun küresel bir kriz boyutlarına ulaştığı kabul görürken, sadece Avrupa Birliği (AB) ile ABD arasında değil, AB içinde de ciddi yol ayrılıklarının ortaya çıkması dikkat çekiyor. Rusya Devlet Başkanı Medvedev ile görüşmesinde “orantısız güç kullanımı” uyarılarında bulunan Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Paris ile işbirliği içinde davrandığı, BerlinParis ekseninin Rusya’yı karşısına almamaya çalıştığı belirlendi. AB’nin, bu bölgede, ABD’den daha farklı bir politika izlemeye kararlı olduğu gözlendi. Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’nin ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile 5 saatlik görüşmesinden sonra özellikle AB’ye çok ağır suçlamalarda bulunmasını, bazı uzmanlar Gürcü liderin siyasal hayatının bitmek üzere olduğu şeklinde yorumladılar. terildi. “Yeni Doğu Bloku” olarak nitelenen bu ülkelerin antiRus Amerikan politikalarına kayıtsız şartsız desteği ile AB’nin çekirdek ülkelerinin arayışları arasındaki fark dikkat çekici boyutlara ulaştı. Mihail Saakaşvili yaşanan trajedide AB’nin büyük rol oynadığını iddia etti ve Brüksel’i Rusya’ya karşı gerekli tepkiyi göstermemekle suçladı. Rusya’nın silahlandığını ve buna karşı bir şeyler yapılması gerektiğini aylardır yinelediğini belirten Saakaşvili, “Avrupalı politikacılar benim olayları abarttığımı iddia ettiler” diye konuştu. Condoleezza Rice da Saakaşvili’ye açık destek verdiği açıklamalarında Rusya’nın birliklerini derhal geri çekmesini istedi. Paris’in de Washington’ın Rusya ile “yeni soğuk savaş” arayışlarına sahip çıkmadığı gözlendi. Fransa Başbakanı Bernard Kouchner’in bölgedeki temaslarını “Avrupalı denetmenler, gözlemciler ve aracılar” başlığı altında toplaması da, AB’nin genel yöneliminin bir özeti olarak değerlendirildi. Berlin’in, Saakaşvili’nin bölgedeki yıpratıcı rolünden rahatsız olduğu Gürcü liderin Rice’la görüşmesinden sonra sarettiği suçlamalarla belgelenmiş kabul edildi. Son gelişmeler, AB’nin, özellikle de BerlinParis ekseninin, “ABD’nin gölgesinden çıkmaya” kararlı olduğunu gösteriyor. ok korktuğum bir şey var: Sanki yeryüzü öyle bir yere gidiyor ki, sonunda insan, insan olmaktan çıkıp, başka bir yaratığa dönüşecek. Böyle bir insanın ipuçları karşımızda: Yeryüzünün her köşesinde egemenliğini pekiştirme yolundaki sermaye düzeninin istediği gibi çalışan, yaşayan tek tip insan. Bu insan üretirken de, tüketirken de, sermaye düzeninin varlığını sürdürmesi için gerekli bir makinenin dişlisi gibi yaşayacak. Kendisine sunulan işi kabullenecek, kendisine sunulanları tüketecek. Böyle bir dünyada ne bohçadaki çeyizin değeri kalacak, ne de yazılmış şiirlerin. İnsanlığın, insan olma serüvenlerinin yansıdığı onca sanat ve edebiyat ürünü anlamsızlaşacak. Tek tip insanın düşünce dünyası da tek tipleşeceğinden, sanatın ve edebiyatın zenginliklerle, çeşitliliklerle dolu dünyası bir anlam taşımayacak bu insan için. Bu süreç o kadar korkutuyor ki beni, güzel bir kitap okurken, güzel bir film izlerken duyduğum sevinci, insan kardeşlerimin giderek daha azıy Ç DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ Yakından Akdeniz çıkmış, buralarda gördüklerini anlatan yazarın kaleminde, dünyam genişliyor. Tarih, coğrafya ve insanoğlunun binlerce yıllık serüveni birleşip kutsal bir bütünlüğe ulaşıyor. Üç bin yıl önce, Hitit Kralı Astivada, Çukurova’daki sınır kenti Karatepe’ye şu yazıtı kazıtmış: “Ben barışı kurdum. Ülkede yoksul bırakmadım. Buğday depolarını doldurdum. Herkes bol bol yedi, içti, huzur içinde yaşadı.” Günümüz dünyasında hangi yönetici söyleyebilir bu sözleri? ??? Çukurova’dan önce Antakya’ya inip, sonra da Akdeniz kıyısı boyunca Silifke, Anamur ve Alanya’ya dek geliyor yazar. Ama ne geliş! Sanki toprağı koklaya koklaya, unutulmuş bir taş parçası, bir meyve ağacı, bir la paylaşabileceğimi düşünüyorum. ??? Bu süreçte bir de, kitle iletişim araçlarının insanların beyinlerine boca ettikleri kültür ve yaşam çorbası var ki, içinde bir tutam lezzet ara ki bulasın. Sahilleri, dağı taşı, ören yerlerini adım adım gösterseler, kitaplar, filmler üzerine konuşsalar da sonu gelmez bir boşluk duygusu uzayıp gidiyor. Çünkü gerçeğin yerine ne koysanız olmuyor. Uğur Kökden’in Doğu Akdeniz Yakından (Doruk Yayıncılık) adlı deneme kitabını okuyorum. Okudukça insanoğlunun gelmişiyle geçmişiyle, bugünüyle yarınıyla doluyor içim. Yeniden topraktaki köklerimi, yeryüzündeki varoluşumun anlamını kavrıyorum. Yurdunun bir köşesinde geziye su akıntısı bırakmamacasına. Sanki yazar değil, oranın ağacı, kuşu konuşuyor. Güneşi, dağları, ırmakları söz alıp kendilerini anlatıyor sayfalar boyu. Oraları hiç görmesem de, sularını içmiş, narlarını yemiş, hanlarında gecelemiş gibi oldum, Doğu Akdeniz Yakından’ı okudukça. Günümüz Alman ailelerinin değil, Alaeddin Keykubat’ın Alanya’sını, yağmacıların yazlık sitelerle doldurdukları değil, muz ve fıstık bahçelerinin Anamur’unu gördüm, tanıdım. Ticaretin, paranın ve iktidar gücünün sesine kendini kaptıranların varabilecekleri son nokta, bugün olduğu gibi hep yeni krizler, yeni bunalımlar olacak. Oysa toprak ve insandan gelen sesler başka şeyler söylüyor. İzmirUrla yakınlarındaki eskiçağ kenti Erythrai’de yaşayan Protagoras, “İnsan, dünyadaki her şeyin ölçüsü!” demiş. İnsanı ölçü almayanlar, gittikleri yolun yol olmadığını yine tarih önünde görecekler. turgay?fisekci.com ESKİYENİ ÇEKİŞMESİ Aynı açıklamalar, Berlin ve Paris başta olmak üzere “eski Avrupa” başkentleri ile Bush ABD’sinin politikalarını destekleyen Polonya, Çek Cumhuriyeti, Baltık cumhuriyetleri gibi “yeni Avrupa” başkentleri arasındaki mesafenin büyüklüğüne de kanıt olarak gös
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle