29 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 AĞUSTOS 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN Turhan Selçuk C 3 AÇI MÜMTAZ SOYSAL POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA Avrupa Kamuflajı OLİTİKANIN alaturka yöntemlerinden biri, “kötü” niyetlerin üstünü “iyi” bilinen sözcüklerle örtmektir. İyi sözcükler çeşit çeşit. Bazısı eskiden beri vardır ve her devirde geçerli olmuştur. Örneğin, “yeni” deneni herkes merak eder, ona iyimser gözle bakar. Bazısı zaman zaman yaşanmış olayların ters etkileri sayesinde çok kişinin gözünde tuhaf yoldan iyilik kazanmıştır. “Sivil” sıfatı gibi. “Demokratik” bilinen rejimlerin “askerî” darbelerle yıkıldığı bir ülkede, o darbeler yüzünden eziyet çekenlerin gözünde “sivil” sıfatı, başka anlamları bir yana, sırf “asker olmayan” anlamında tuhaf bir iyiliğe bürünür. Özenilen Batılı toplumların önyargıları da bu anlam saptırışına yardımcı olur. Bir bakarsınız, Türk toplumu gibi askerliğe saygı duyan, askeri seven bir toplumda bile, aslında genel sonuçları iyi sayılabilecek “27 Mayıs” gibi bir olay da güme gider ve kötüler arasına konur. Çelişki şu ki, hangi dönemde ne gibi niyetlerle uygulamaya konmuş olursa olsun, “anayasa” sözcüğü “iyi” yankılar uyandırır zihinlerde. Çünkü dünya tarihi ve hatta Osmanlı meşrutiyetlerinden beri Türk tarihi, anayasa sözü ile demokratik gelişme arasında kolay kopmayan bir bağ kurmuş gibidir. Aynı açıdan bakınca, “Avrupa” sözcüğünü de alaturka “iyi”ler arasına sokabilirsiniz. Yakın tarihimizin son iki yüzyılında büyük Avrupa devletleri Türkleri neredeyse haritadan silmek, geldikleri yere göndermek, canlarına okumak için ne mümkünse yapmış olursa olsunlar, Avrupa sözcüğünün bir başka çınısı vardır kulaklarımızda. Ürünün, düşüncenin, hatta estetik değerlerin hepsi Avrupa’dan gelir sanki. Şu günlerde AKP iktidarının “yeni” bir reform dalgasıyla yüzlerce konuda uçları “sivil” bir anayasanın hükümlerine kadar uzanacak “mevzuat” değişikliği yapmak ve bütün bunlarla “Avrupa” standardlarını yakalamak için kolları sıvadığını duyunca bunları düşünmeden edemiyor insan. 22 Temmuz 2007 seçimlerinden beri ikinci dalga olacak bu. Birincisi, “özenle” seçilmiş bir ekibe ısmarlanan anayasa taslağını büyük velveleyle sandıktan çıkararak başlamıştı. Ama, ana hedef “türban sorunu”nu bu yoldan çözmek olunca, sonuç karakolda değilse bile Anayasa Mahkemesi’nde bittiği için, boşa geçmiş koca bir yılda yaşanan olayları ve sonuçta varılan Ergenekonlu noktayı ayrıca anlatmaya gerek var mı? O süreçte duyulan “iyi” sözcükler arasında da Avrupa vardı ama, aynı sözcük bu ikinci dalgada, ara sıra duyulmaktan öteye, tam anlamıyla bir “ana tema” olacağa benzer. Çünkü, kapatılmayışta Avrupa’nın yardımı görülmüştür ve bedeli ne olursa olsun, bu minnet borcunun ödenmesi gerekmektedir. P Darfur Kasabı Türkiye’de... üm dünya onu “Darfur kasabı” olarak tanıyor. Çünkü o Sudan’ın Darfur eyaletinde 200 binden fazla Müslüman olmayan Arap ve Afrika kökenli insanı öldürdü... Müslüman olmayan Araplara ve Afrikalı kabilelere karşı etnik temizlik yapan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir İstanbul’a geldi ve Çırağan Oteli’ne yerleşti. “Darfur kasabı” Beşir, Atatürk Havalimanı’nda devlet protokolüyle karşılandı... Irkçı, dinci faşist lider “Afrika Zirvesi”ne katılıyor İstanbul’da... Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), biri bakan, öteki milis lideri olan iki Sudanlı hakkında bir yıl önce tutuklama kararı almıştı. Cumhurbaşkanı Beşir ise UCM’ye taraf olan 108 ülkeye giremiyordu. Sudan Cumhurbaşkanı Beşir, Türkiye’de “el bebek gül bebek” karşılandı. Çırağan Oteli’nde yerlere halı bile serildi. Türkiye oldum olası insanlığa karşı suç işleyenleri ayakta alkışlarla karşılıyor. Demokrasinin ve özgürlüklerin simgesi(!) AKP hükümeti, herhalde cuntacıbaşı Kenan Evren’den etkilenmiş olacak ki, dinci faşist kasabı Çırağan Oteli’nde ağırlamaktan onur duyuyor. Biliyorsunuz Marmaris Armutalan sakini cuntacıbaşı Evren, Zülfikar Ali Butto’yu deviren, onu öldüren Pakistan Devlet Başkanı Ziya ül Hak’ın kankasıyıdı... Her neyse! ??? Sudan varsıllık içinde yoksulluğu yaşayan bir ülke... Yeraltından petrol fışkırıyor, Sudan halkı dinci faşist bir yönetimin baskısında açlıkla savaşırken, soylular kasalarını dolarla dolduruyor... Bir insanlık suçu işleniyor Sudan’ın Darfur eyaletinde... Bu olup bitenleri ise ABD ve AB ülkeleri seyrediyor... Cumhurbaşkanı Beşir’in “Canvavit” adlı milis gücü Sudan’da çıkan iç savaşta 200 bin kişiyi öldürdü, neredeyse üç milyon kişi göç etti... Yedi milyon nüfuslu Darfur eyaletinde baskı ve zulüm sürüyor... El Beşir ikinci kez geliyor Türkiye’ye... 21 Ocak 2008’de Ankara’ya gelen El Beşir Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le buluşmuştu... Katliam yapanlar uluslararası yargının karşısına çıkarılıp hesap veriyorlar... Türkiye’de ise tam tersi! 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra “Asmayalım da besleyelim mi!” diyen Evren Paşa bir kıyı kasabasında devlet koruması altında resim yapıyor, Bodrum’da Sezen Aksu konserinde protokolde oturuyor... Yaşamın rengini solumayan bir düşünce, çağdaşlığın, uygarlığın, hukukun, insan haklarının, özgürlüklerin sınırında bile dolaşamaz... Bir haftadır İstanbul dışındaydım... Kaz Dağları’na çıktım.. çokuluslu “altın avcıları”nın doğayı, yüzlerce çeşit bitki türünü nasıl yok ettiklerine, Madra Dağları’nın birilerine nasıl peşkeş çekildiğine bir kez daha tanık oldum... Bizi yönetenler gerçekten çağın neresindeydi? Edremit’te parklarda haremselamlık kuran, mayolu kadın reklam panolarını kaldırtan, alkollü lokantalara gözdağı veren bir düşünce, doğduğum, çocukluk yıllarımı geçirdiğim bir kenti bağnazlığın kucağına oturtmuştu... ??? Elbet El Beşir İstanbul’da Çırağan Oteli’nde yerlere kırmızı halı serilerek karşılanacaktı... Bizim “solcu” maskesiyle dolaşan neoliberal tosuncuklar, din bezirgânı arkadaşlarıyla El Beşir’in Türkiye’ye gelişini sevgi gösterileriyle karşılamayı görev edinecekler; Atatürk Devrimleri’ne sövüp “Laikçiler faşisttir” türü yazılar yazacakalardı... Gün onlarındı ve sırtlarını AKP iktidarına dayadıkları için de keyifleri yerindeydi... Darfur kasabı El Beşir’le sabah kahvaltısı yapanlar, Sudan’da yüz binlerce insanın niçin öldürüldüğünü sorabilirlerdi... Yok yok nerede onlarda bu yürek!.. Dünyada bir soykırım suçlusu olarak bilinen Sudan Cumhurbaşkanı El Beşir İstanbul’da Çırağan Oteli’nde Abdullah Gül’le baş başa görüşme yaptı. Ne denir? Bu ayıp Türkiye’ye yeter de artar bile! T BABACIM YETİŞ! ANNEMİ GÖZALTINA ALDILAR... İşkence belgeleri bu kitapta Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın yayımladığı “İşkence Atlası” kitabı, dünyada bir ilki gerçekleştirip işkence türlerini fotoğraf, çizim ve tıbbi bulgularla anlatıyor İstanbul Haber Servisi Kurulduğu 1990 yılından beri işkenceyle mücadele eden Türkiye İnsan Hakları Vakfı‘nın (TİHV) yayımladığı “İşkence Atlası” kitabı, işkence türlerini fotoğraf, çizim ve tıbbi bulgularla anlatıyor. TİHV’nin, Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Adli Tıp Uzmanları Derneği’yle (ATUD) sürdürdüğü işkence karşıtı işbirliği çalışmalarının ürünü niteliğindeki kitap, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Prof. Dr. Okan Akhan, Prof. Dr. Fikri Öztop, Prof. Dr. Veli Lök, Dr. Türkcan Baykal, Dr. Önder Özkalıpçı ve Dr. Ümit Şahin tarafından kaleme alındı. Çizimleri Dr. Korkut Canpolat ve Dr. Halis Dokgöz’e ait olan 236 sayfalık atlas, farklı işkence türlerini fotoğraf, çizim, tıbbi bulgu ve örnekler eşliğinde aktarıyor. Kitap için TİHV’nin 18 yıllık, 1990’dan bu yana yürüttüğü rehabilitasyon ve tedavi çalışmaları sırasında karşılaştığı 10 binden fazla işkence mağduruna ait 6 bini aşkın fotoğraf ve röntgen filmi tarandı. Kitap, TİHV’nin işkence görenlerin tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarına katkı sunan gönüllülerin, Avrupa Komisyonu, Birleşmiş Milletler İşkence Görenler için Gönüllüler Fonu, İsveç Kızılhaç, Norveç Helsinki Komitesi, Almanya Af Örgütü ve İsviçre Af Örgütü’nün katkılarıyla hazırlandı. 5 bölümlük İşkence Atlası’nda, “kaba dayak, falaka, askı, elektrik şoku, boğma, tecavüz ve cinsel işkence, soğuğa maruz bırakma, yakma ve sigara söndürme, hayvanların işkence amaçlı kullanımı” ile “aşırı güç kullanımı”ndan oluşan 11 işkence yöntemi aktarılıyor. “Savaş, işgal ve çatışmalar, işkenceyi yok ettiğini söyleyenler de dâhil olmak üzere pek çok ülkenin işkence uygulamalarına devam etmeleriyle paralel bir şekilde sürüyor. İşkencenin cezasız bırakılması ve işkencecilerin korunması bütün dünyada işkencenin ortadan kaldırılmasının önündeki en önemli engel” tespitine yer verilen kitapta, dünyadaki işkence uygulamaları da aktarılarak, son yıllarda “terörle mücadele” adı altında İsrail ve ABD’nin içinde olduğu birçok ülkenin işkenceyi yasal hale getirmeye çalıştığına dikkat çekiliyor. Kitapta, Türkiye’de de son yıllarda “işkenceye sıfır tolerans” söyleminin öne çıkmasına karşın mağdur sayısında artış olduğuna vurgu yapılıyor. İŞKENCE YÖNTEMLERİ Anal işkence ile ilgili en çok bildirilen aletler cop, şişeler, hortum ve idrar sondası gibi fiziksel hasar ihtimali az olan hortumlar. Erkeklerde haya burma. Soğuk hücrede, dışarıda ya da vantilatör karşısında tutma ya da uzun süreli çıplak ve ıslak bekletme. Basınçlı soğuk su sıkma, buz üzerinde yatırma. Yakma ve sigara söndürme. Askı: Bazı durumlarda elektrik şoku, boğma ve kaba dayakla birlikte uygulanabilir ya da ayaklara ağırlık bağlanarak şiddeti arttırılabilir. Kaba dayak yani tokat, yumruk, tekme, sert cisimlerle vurma, kamçılama, ayak altında çiğneme, yere ve duvara fırlatma, kafasını duvara ve yere çarpma vb... DÜNYADA İLK TİHV Vakıf Başkanı Yavuz Önen, kitaptaki sunuş yazısında, uzun yıllardır işkencenin tıbbi olarak belgelendirilmesi konusunda detaylı bir atlas hazırlanmasının gündemde olduğunu belirterek, “ Bu çalışmanın uluslararası işbirliği ile gerekli değişiklik ve eklemeler yapıldıktan sonra tüm dünyada konuyla ilgili çalışan çevrelerin ulaşabileceği biçimde en kısa sürede tekrar basılacağını belirtmeliyim. Bu atlasın işkence soruşturmalarında yer alması muhtemel adlî tıp uzmanlarına, çeşitli sağlık ünitelerinde adli tabiplik görevi üstlenen sağlık çalışanlarına, resmi işkence soruşturmalarında görev alan hukukçulara, işkence davalarını takip eden avukatlara ve tüm insan hakları savunucularına faydalı olmasını temenni ediyorum. İşkencesiz, barış dolu bir Türkiye özlemiyle...” değerlendirmesine yer veriyor. mumtazsoysal@gmail.com Türk müteahhitler dünya üçüncüsü D ünyanın en büyük 225 uluslararası müteahhitlik firmasından 23’ü Türk en büyük 225 uluslararası müteahhitlik firmasının belirlendiğini kaydederek araştırmada, önceki yıl yurtdışındaki işlerden kazanılan gelirin esas alındığını belirtti. Eren, 2007’de 22 Türk müteahhitlik firmasının bu listede yer aldığını anımsatarak, 2008’de sayının 23’e yükseldiğini bildirdi. Eren’in verdiği bilgiye göre, ENR’nin listesine giren Türk müteahhitlik firmaları şöyle: “Enka, Gama, Renaissance, Tekfen, Yüksel, Kayı, Baytur, TAV, Nurol, MakYol, STFA, Hazinedaroğlu, Summa, Gap, Yenigün, Cengiz, Rasen, Doğuş, Alarko, Mesa, Yaşar Özkan, TML, Üstay.” Açıklamaya göre Türkiye, söz konusu listede en fazla müteahhitlik firması bulunan 3. ülke. Listede ilk sırada 51 firma ile Çin, ikinci sırada 35 firma ile ABD yer alıyor. renkli ilan Ekonomi Servisi Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Erdal Eren, 2008 için belirlenen dünyanın en büyük 225 uluslararası müteahhitlik firması arasında 23 Türk firmasının bulunduğunu bildirdi.Eren yaptığı yazılı açıklamada, uluslararası inşaat sektörü dergisi “Engineering News Record” (ENR) tarafından her yıl dünyanın SATILIK VİLLA İzmir Urla İskelesi’nde sahibinden satılık kat kaloriferli, tripleks villa. Telefonu, mobilyalarıyla birlikte. Üç oda, çatı katı oda, büyük salon ve bahçe. 65 bin Euro Tel: 0090 232 4411220 İSMAİL ÇETİNKAYA hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle