06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

25 TEMMUZ 2008 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY C 7 Bayar Şahin yeni albümü Nalia’da yine Doğu Karadeniz’den Kafkaslar’a kadar ezgilerin peşinden gidiyor: Horonların, sevdaların ambarı Hatice TUNCER “Nalia Doğu Karadeniz’in olmazsa olmazlarındandır” diye söze başlıyor Bayar Şahin. Artvin ve çevresinde halk müziği üzerine yaptığı derlemeler ve besteleriyle Gürcistan’da da ilgiyle karşılanan Bayar Şahin, yeni albümünün adını, “İnsanların yaşamı yarına taşıyabilecekleri bir yer düşünün... Emeklerini saklayabilecekleri, muhafaza edebilecekleri bu ambara ‘nalia’ denir, ‘selender’ denir, ‘bagen’ denir…” sözleriyle açıklıyor. Bayar Şahin ile Nalia’daki şarkılara geçmeden önce, doğup büyüdüğü Artvin’in Borçka ilçesinin dağlar arasında kurulu Macahel köyüne kadar uzandık. Çocukluğunda annesinin odun kırarken, inek sağarken söylediği türküler dışında müzikle bir ilgisi olmamış. Gençliğinde köyün aranılan bir akordeoncusu olan annesini hiç dinleyememiş. Toprakla mücadele, 6 çocuğunun bakımı için koşturmaca içerisinde annesi akordeonu eline alamış. Marangoz ağabeyinin, öğretmen olan diğer ağabeyi için bir bağlama yapmasıyla Bayar Şahin’in de müzik serüveni başlamış: “Çocukluğumda benim memleketimde yaşam çok zordu. 6 ay yol kapalı olduğundan biri hastalandığında 67 saatte ancak ilçeye yetiştirilebilirdi. İlkokulu bitirdiğimde, ağabeylerimin ısrarıyla ailece İstanbul’a göç ettik. Babam bir yıl sonra işlerini tamlamak için memlekete döndü ama Çoruh Nehri’ne düştü.” Asıl Kaçırılan Şey hayranı. Ama işte böyle şeyler oluyor ve pazarlık pokerine oturulur oturulmaz tek kaybedenin Türkiye olduğunu anlıyoruz. Dostun dosta, müttefikin müttefike ettiğini kimse kimseye etmezmiş! Tabii yok böyle bir veciz söz, ama artık olabilir: AB’nin motoru Almanya, Türkiye’nin sınırları içinde ama Ankara’nın değil başka iktidar odaklarının “borusunun öttüğü” bölgeler olduğunu daha etkili başka nasıl bilince çıkarabilirdi? Türkiye’nin bütünlüğünü Türkçüfaşist tepkilerle sağlayabileceğini düşünen odakların, bir büyük senaryonun aptal hizmetkarları olduğunu söylemek bile gereksiz. Türkçülük ve Kürtçülük, dinci AKP’nin katalizatörlüğünde, hep birlikte, Türkiye’nin ipini nasıl çekiyor, görmüş olduk. Amerikan ve Avrupa planlarında, Türkiye’nin küçültülmesi, bir başka deyişle “Şerefsiz Osmanlı” boyutlarına indirilmesi için, dincilikle TürküKürtçü etnikçiliğin el ele çalıştığını görüyoruz. Bu kaderi, bağırıp çağırarak, Batı’yı suçlayarak falan engellemek, bu koşullar altında, mümkün değildir. Türkiye’nin ipinin çekildiğini biliyoruz. Kürtlerini kaybetmiş bir Türkiye’nin yaşama kudretinin kalmayacağı, bu kaçırma olayıyla da kanıtlanmamışsa, artık hiçbir şey bilmiyoruz demektir. Berlin neden üçbeş kuruş para ödesin de dağcılarını kurtarsın? Türkiye’nin, tıpkı Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Irak gibi bitirildiği, daha etkili biçimde Avrupa kamuoyuna nasıl gösterilebilirdi? ??? Sonuç, gerçekten acı: Artık tek tek kişilerin değil, bir toplumsalsiyasal sistemin tüm bu yaşananlardan sorumlu olduğunu, bu dünya, daha doğrusu Avrupa sisteminde Türkiye adlı siyasal birime bu boyutlarıyla yer verilmeyeceğini bir kez daha öğrenmiş olduk. İlerici, kalkınma planlı, dış dünya ile ilişkilerini kendi emekçi halkı lehine yeniden düzenleyebilen, yani sosyalist yönelişli bir Türkiye, belki kuruluşuyla başlayan aydınlanma rüyasını diri tutup gerçekleştirebilir. Yoksa gerçekten bittik. Kaçırılan dağcılar ile ortaya serilen “poker”, işte bunu ilan etmiş sayılmalıdır. cutsay?gmx.net GÖZÜMÜN NURU “Nalia” şairyazar Bekir Karadeniz’in şiirinden Kâzım Birlik’in bestelediği bir şarkı “Gözümün Nuru” anlamına gelen “Çona”, Bayar Şahin’in genç yaşta yitirdiğimiz Kâzım Koyuncu için yazdığı bir ağıt. Şahin, İlkay Altıntaş’ın yazdığı şiir üzerinde çalışıp besteleyerek bu parçayı hazırlamış. Çona’nın devamında Rizeli yerel sanatçı Ali Paşa Avcı’nın (İsmanaşi) Kâzım Koyuncu için yazdığı destanı İsmail Avcı (Bucaklişi) okuyor. Kendisi de oğlunu birkaç yıl önce genç yaşta yitirmiş olan Ali Paşa Avcı, bu ağıtında Kâzım’ı oğlu yerine koyuyor. DELİ ÇORUH İLK DERS ÂŞIK ZAMANİ’DEN Bekir Karadeniz’in “Deli Çoruh” şiiri, babasını bu nehirde kaybetmenin acısını yaşayan Bayar Şahin’i çok etkilemiş ve Nalia’daki şarkıyı bestelemiş: “Çoruh, Bayburt Dağları’ndan doğar ve Batum’da Karadeniz’e dökülür. Sabahın güneşinde köprüden geçerken kalp krizi geçirip düştüğünü tahmin ediyoruz. 5. gün Batum’da hiç tanımadığı bir akrabası buldu. Babaannem, karşıda Gürcistan tarafında görünen eve bakıp ‘Kızlığımın geçtiği evdi, kardeşlerimi göremiyorum’ diye ağlarmış. İşte babaannemin gördüğü o evde oturan torunlarından biri bulmuş babamı.” ye’ye dönmek zorunda kalmış, kantincilik dahil çeşitli işlerde çalışmış. Şahin, müzik dersi aldığı bir kursta haberdar olduğu Türk Folklor Kurumu’na devam etmeye başlamış. İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda okuduğu yıllarda ortaokulu da dışardan sınavlara girerek tamamlamış. Askerlik görevini tamamladıktan sonra sahnelerde sanatçılara bağlamasıyla eşlik eden Şahin, çoban kavalı, ney dersleri almış: “Her yıl memlekete gidişimde bir iki Artvin türküsü buluyordum ve bir albüme yetecek kadar birikimim oldu. Annemden, amcamdan aklımda kalan bazı tınılar vardı. Onları ararken diğer türküleri buldum. Amcamdan söylemesini istediğimde, ‘Yalnız söylenmez, filanca yaşamıyor, olsa birlikte söylerdik’ diyordu. Çoksesli yapıyorlarmış ama amcam öyle söylemiyordu da ‘Beni tamamlıyorlar’ diyordu.” laka bu ambar niteliğindeki yerlere çıkıyormuş: “Dört direk üzerine kurulan o ahşap yapılarda kışa yiyecek hazırlanır. O kadar önemli bir yerdir ki komşuyu davet etsen bile çıkmaz. Bir gizliliği de vardır. Burada imeceyle (dayanışma yardımlaşma) ile üretilen ürünler, insan emeği saklanıyor. Bu albümde de besteler, 5 ayrı dilde söylenmiş sevdalar, derlemeler, yani emek var. Bu albüm de saklanacak ve hiçbir zaman yok olmayacak.” ÖKÜZE DUYGULU ŞARKI manla da çalınabilir ve dinlersiniz. Önemli olan bestenin kendi özüne dokunmamak.” DARÇELLO 5 DİLDE SEVDALAR İstanbul’da ortaokula başladıktan sonra Almanya’daki ağabeyinin yanına giden Şahin, orada TÖBDER’in düzenlediği kurslarda Âşık Zamani’den bağlama dersi almış. 15 yaşında Türki Bayar Şahin, Nalia albümünde Türkçe bestelerin yanı sıra Gürcüce, Lazca, Hemşince ve Megrelce halk şarkıları söylüyor. Doğu Karadeniz’de kış için meyve, yağ, çökelek, kurutulmuş peynir saklanan nalialar hâlâ çok çekici ve her gittiğinde mut Düzenlemelerini Cem Sait Arslantunalı’nın üstlendiği Nalia albümü, Şahin’in konserlere de birlikte çıktığı müzisyen arkadaşlarıyla ortak emeklerinin bir ürünü olmuş. Kemençe, tulum, akordeon, düzenlemelerde daha az kullanılıyor ama elekrogitarlar da dikkat çekiyor. Kayıtların bir kısmı İstanbul’da gerçekleştirilmiş, Tiflis’teki kayıtlarda kemanları Tiflis Devlet Operası Oda Orkestrası’ndan müzisyenler çalmış: “Sahneye böyle çıkıyoruz ve gruptaki bütün arkadaşlarımız da çaldı. Ben de Gürcü halk çalgısı yapımcısı bir ustanın kendi yapımı olan ‘darcello’ isimli bir enstrüman çalıyorum. Bir ezgi akordeonla, nefesliyle de gitarla da ke Doğu Karadeniz’den bir Megrel halk şarkısı olan “Çela”nın melodisinden çok etkilenen Şahin, Türkçe çevirisini yaptırıp anlamını öğrendiğinde şaşkınlık içinde kalmış: “Çela’da o kadar duygusal ezgiler vardı ki dinlediğimde bana sevilen bir genç kız için söylenmiş bir ağıt hissi veriyordu.. Albüme koymaya karar verdiğimde çevirisini yaptırınca bir de baktık ki Çela bir öküzün ismiymiş. Tarlada çift süren köylünün öküzlerine çift koşarken söylediği şarkıymış.” Artvin’in Şavşat ilçesi Meydancık bölgesinden derlenen Gürcü halk şarkısı olan “Gogni Gogni” gandagan adı verilen halk danslarının bir versiyonu. Aynı melodiyle değişik sözlerle pek çok türkü de değişik yörelerde söyleniyor: “Bu anonim müzik Türkiye’de kalmış, Gürcistan’da bilinmiyordu. Benim albümümle duyuldu ve böylece Gürcistan’a da kazındırmış olduk.” “Heymoli”, Borçka’dan göç edenlerle birlikte gittiği Düzce çevrelerinde İsmail Avcı Bucak lişi tarafından derlenmiş çok eski bir halk türküsü. Evral Aydın’ın oldukça duygulu bir eseri olan ve daha önce de çeşitli şarkıcılar tarafından okunan “Deniz Gözlü” şarkısını bir kez de Bayar Şahir farklı bir yorumla seslendiriyor. Bayar Şahin, “Dari Duri”nin Gürcistan’da “sofra” ya da “eğlence şarkıları” denilen tarzda bir şarkı olduğunu anlatıyor. Gürcüce olan şarkıya Şahin iki kıta da Türkçe söz yazmış. Şahin, Ali Paşa Avcı’nın kaynaklık ettiği geleneksel Laz şarkısını, İsmail Avcı Bucaklişi’nin “Yaban Asma Sarilur” şeklindeki Türkçe çevirisiyle okuyor. Bayar Şahin’in bestesi olan “Uylama”da eşlerin birbirine karşı huysuzluğu esprili bir dille anlatılıyor. “Sevdaluk Denen İllet” kemençe sanatçısı Selim Bölükbaşı’nın söz ve müziklerini yazdığı bir şarkı. Şahin’in bestesi olan “Yükünü Ortak Olsam” şarkısının sözlerini ise Fatih Sultan Kar yazmış. Hemşin ezgilerinin özelliklerini taşıyan Gaad Menuş şarkısı, Hopalı bir müzisyen olan Harun Aksu’nun eseri. Şahin bu parçada yaylı çalgılar kullanmayı tercih etmiş. Trabzon Maçka ilçesinin ezgilerini andıran “Evun Oni Asmaluk” Abdullah Bölükbaşı’nın bir bestesi. er şey ortadaydı. Berlin’den gelen en üst düzey açıklamalarda, Ağrı’da PKK tarafından kaçırılan üç Alman dağcının kurtarılması için “her şeyin yapılacağı” vurgulanıyordu. Her olanak kullanılacaktı yani. Zaten de, kaçırılanlar eve döner dönmez kartlar açılıverdi. Ankara, egemen bir devlet olarak Türkiye’nin, iç güvenlik sorununda başarısız kaldığını göstermiş sayıldı. Kimilerine göre, Berlin kendi başının çaresine bakmış ve parayı bastırıp kaçırılan dağcıları satın alıvermişti. Öyle mi? Olur mu? ??? Böyle olamayacağı, işin içinde öyle birkaç milyon avronun değil, koca bir bölgede yeniden çizilmesi için çaba harcanan haritaların yattığı, herhalde anlaşılmıştır. Her zaman iyi haber alan, son derece kaliteli gazetecilere sahip –sadece Heribert Prantl ve Hans Leyendecker’i anmak bile yeter“Süddeutsche Zeitung” önceki gün yayımlayıverdi: Berlin adına hareket eden birileri duruma el koymuş ve muhtemelen ayrılıkçı bir şiddet örgütüyle resmen “pazarlık pokerine” (Spiegel) oturup vatandaşlarını kurtarıvermişti. Türkiye, böyle bir tabloda, kendi egemenlik haklarına bile yeterince sahip çıkamayan, en azından kendi sınırları içinde güvenliği sağlayamayan, farklı etnik iktidar odaklarıyla yüz yüze bir siyasal birim konumuna itilmiştir. Temmuz ayı içinde Alman medyası bu “yetersizliği” bol bol işleme fırsatı buldu. Almanya’da yaşayan ortalama bir medya tüketicisinin aklına kazınan tek şey de, Türkiye’de asayişin sağlanamadığı ve sağlanamayacağı oldu. Peki, Alman politikacılar çok kötü ve üstelik bir de Türkiye düşmanı oldukları için mi? Değil. Sistem, bunu gerektirdiği için. Yani herhalde Berlin’deki yöneticilerin, Ankara’daki gerici iktidarı güç durumda bırakmak isteyeceğini düşünemeyiz. Aklımıza gelse bile fikrimize yerleşemez. SPDCDU’lu Berlin, Türkiye tarihinin bu en gerici iktidarını, ki bunu 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerini bile bile söylüyoruz, desteklediğini, her fırsatta ilan etmiyor mu? Doğrusu, AKP iktidarı içeride en fazla yüzde 47’lik bir destek alabilirken, bu oran dünya devletleri, hadi sınırlayalım, ABD ve AB nezdinde neredeyse yüzde 100’e ulaşmaktadır. Türkiye dışında neredeyse her başkent AKP H Fethi Naci’yi yitirdik Kültür Servisi Yazar, eleştirmen, yayıncı 1927 doğumlu Fethi Naci (İsmail Naci Kalpakçıoğlu) uzun süredir savaştığı Alzheimer hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdi. Fethi Naci, Teşvikiye Camisi’nde kılınan ikindi namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Yükseköğrenimini İÜ İktisat Fakültesi’nde yapan (1949) Kalpakçıoğlu asistanlık sınavını kazandığı sırada 1951’de tutuklandı. Kısa bir süre Sultanahmet Cezaevi’nde kaldı. 1965’te Gerçek Yayınevi’ni kurdu. Cumhuriyet Kitap’ta uzun yıllar eleştiri yazıları yayımladı. Şükran Kurdakul ile 19511952 yıllarında yönetimine katıldıkları Yeryüzü ve Beraber dergilerinde yayımlanan eleştirilerinde Oktay Deniz adını kullandı. 1953’te asıl adı İsmail Naci Kalpakçıoğlu yerine Fethi Naci adını kullanmaya başladı. 1950’lerde Pazar Postası ve Dost dergilerinde yazdı. 1962’de Türkiye İşçi Partisi’ne üye olan yazar, bu dönemde Vatan gazetesinde ve Sosyal Adalet dergisinde siyasal yazılar yayımladı. Aynı türdeki yazılarına, partiden ayrıldıktan sonra Yön’de ve yönetiminine de katıldığı Ant dergisinde devam etti. Bu dergilerin sanat sayfalarını da yönetti. Siyasal yazılarına 1968’de son veren yazar, bu tarihten sonra daha çok Yeni Dergi, Politika, Yeni Düşün, Adam Sanat gibi dergilerle Yeni Yüzyıl gazetesinde yazdı. Naci’nin 1956’da yayımladığı ilk kitabı ‘İnsan Tükenmez’ büyük ilgi gördü. Yazarın, kendi deyimiyle, ‘Fransız Marksistlerinden öğrendiklerini edebiyatımıza uygulamaya çalıştığı’ yapıt, Ceza kanununun 142. maddesine aykırılık suçlamasıyla yargılandı ve aklandı. Dost ve Pazar Postası’nda yayımladığı yazılardan derlediği Gerçek Saygısı (1959) ile kurucusu olduğu Gerçek Yayınevi’nin ilk kitabı ‘Azgelişmiş Ülkeler ve Sosyalizm’ de büyük ilgi gördü. 1968’de ‘100 Soruda’ dizisini çıkarmaya başlamasıyla edebiyata kesin dönüş yaptı ve 1971’de ‘10 Türk Romanı’ adlı yapıtını yayımladı. Daha önce bazı kitaplarda yayımladığı yazıları ile 197175 dönemindeki yazılarını, 1976’da ‘Edebiyat Yazıları’ adlı kitabında topladı. Fethi Naci ilk yapıtıyla toplumcu sanatın ilkelerini ortaya koymaya çalışan ve bilimsel tutum benimseyen bir eleştirmen olarak tanındı. İktisat eğitiminin yansımaları da içinde yoğrulduğu edebiyat merakı gibi yazılarında belirgin olarak görülmektedir. Güvenilir yargıları, dikkatli incelemeciliği, birleşimci kültürü ve tutarlı dünya görüşüyle eleştirmen olarak öne çıktı. Yazar 1991 yılında Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü’nü aldı. ŞAAKAŞVİLİ’NİN ANNESİ İlk albümü “Horona Çağrı”yı 1997 yılında İberya Özkan’ın yardımıyla çıkaran Şahin, üç yıl sonra da “Rüzgâra” albümünü yayımladı. Gürcü müzisyenlerden oluşturduğu “Barışın Dostları” topluluğuyla çalışmalar yaptı ve bu sürecin sonunda 2003 yılında “Bani” albümünü çıkardı: “Bani albümü, Gürcistan’da daha büyük bir sükse yaptı. O kadar ki Gürcistan’a giden bir arkadaşım bir müzik mağazasında Gürcü halk müziğine ilişkin bir kaset istediğinde tezgâhtar Bani’yi tavsiye etmiş. ‘Gelino’ şarkısı bir belgeselde kullanılınca çok sevildi. Davet edildim ve Gürcistan’ın bir televizyon kanalında canlı yayına çıktım.” Gürcistan’da gördüğü ilgi üzerine 2005 yılında albümlerinden bir seçki hazırlayarak “Cilveloy” adıyla yayımlayan Şahin, 2006 yılında “Gelino” şarkıyla Altın CD Ödülü aldı. Gürcistan Kültür Bakanlığı’nın 2007 yılında düzenlediği beste yarışmasında jüri özel ödülü kazanan Şahin, Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’nin annesi Türkolog Profesör Giuli Alasania’dan da büyük ilgi gördü. Bayar Şahin’in beste ve derlemelerinden oluşan yeni bir albümü de Gürcistan’da gelecek ay yayımlanacak. ayıncılık mesleğinin güzel yanlarından biri de, pek çok kitabı daha yayımlanmadan okuma olanağı sağlamasıdır. Bugünlerde yayına hazırlık aşamasında olan Meral Çelen’in 1300 sayfalık anılarını okurken bu mutluluğu bir kez daha yaşadım. Meral Çelen, Aziz Nesin’le evli olduğu yirmi beş yıl boyunca, anılarını yazmayı hiç düşünmemiş. Bu nedenle de notlar ya da günlük tutmamış. Ancak daha ilk sayfalardaki ayrıntı bolluğu karşısında, yazarın ne denli güçlü bir belleği olduğu hemen ortaya çıkıyor. Aziz Nesin’in ölümünden üç gün sonra, özellikle de basında yer bulan haberlerin içeriğindeki çarpıtmalara duyduğu tepkiyle anılarını yazmaya karar vermiş. Meral Çelen kitabına “Aziz Nesin’li Yıllar” adını vermiş olsa da ilk beş yüz sayfa boyunca hayatının iki yaşından yirmi yaşına dek olan çocukluk ve ilkgençlik dönemini anlatmış. Başlı başına bir özyaşam öyküsü olan bu bölüm, bende türlü nedenlerle büyük bir hayranlık duygusu uyandırdı. Çelen ailesi, Kurtuluş Savaşı’na katılmış bir öğretmen ve aynı zamanda de Y DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ mir işlerinde uzman bir teknik adam olan baba Zeki Çelen’in görev yerleri nedeniyle, aralarında Kastamonu, Adapazarı, Nazilli, İstanbul, Adana, Sıvas, Zonguldak, Çorum gibi merkezlerin de bulunduğu çok sayıda yer geziyor. Kimi zaman kentlerde, kimi zaman kırsal bölgelerde yaşıyorlar. Buralarda yazarın bir çocuk gözüyle, 1930’ların ve 40’ların Türkiye toplumu, yaşam biçimleri, eğitim kurumları üstüne etkileyici gözlemleriyle karşılaşıyoruz. Hele doğanın anlatıldığı bölümler birer yitik cennet betimlemesi gibi. Yazarın ağaçlardan, hayvanlardan, topraktan, gökyüzünden, sulardan aldığı tat, okura, o güzelliklerin çok ötesinde nereden nereye geldiğimizi acıyla hissettiriyor. Bu özellik, Kastamonu’nun Gölköy’ünün anlatıldığı bölümlerde doruğa çıkıyor. Gölköy’de, bir mucize gibi anla Meral Çelen’in Anıları tılan doğanın yanında, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözüm yeri olan doksan yaşındaki Gedikli Anne ile yine köyün sözü geçenlerinden Hafız Anne’nin konumları, toplumumuzun derinliklerinde nasıl bir anaerkil damarın yaşadığını göstermesi bakımından da çok etkileyici. ??? Meral Çelen’in Aziz Nesin’le geçirdiği yıllara ilişkin yazdıkları üzerinde elbet çok şey söylenebilir, söylenecektir de. Yazarlığının yanı sıra ülkemizin yetiştirdiği en namuslu aydınlardan biri olan Aziz Nesin üstüne söyleneceklerin bitebileceğini hiç düşünmüyorum. Yazarın yapıtları da, günlükleri de, yaşamöyküsünü anlattığı kitapları da, onun üzerine yazılmış çok sayıda başka kitaplar da ortada. Elbet onu okuyan, ondan etkilenen herkesin, düşünceleri, söyle yecekleri olacaktır. Sonunda da herkes kendi yüreğinde kendi Aziz Nesin’ini yaratacaktır. Bütün yazılanlar ve söylenenler bu yolda birer basamaktır yalnızca. Meral Çelen’in anıları yazarın uzun yıllar en yakınında bulunmuş olmasından dolayı, birinci ağızdan, özel bir tanıklık değeri taşıyor. Kendi adıma, kitabı okurken, anlatılan bir olaydan özel bir mutluluk duyduğumu belirtmeliyim: Yıl 1956. Bir gün, Aziz Nesin’le Meral Çelen’in oturdukları Harbiye’nin arka sokaklarındaki küçük apartman dairesinin kapısı çalınır. Gelen yakın arkadaşları İlhan Selçuk’tur: “Müjde, müjde. Aziz İtalya’da Altın Palmiye kazandı” der. O tarihlerde kendi adıyla yazı yazmasına bile izin verilmeyen Aziz Nesin için, bu ödül, ülkesinde varoluşunun yolunu açacaktır. O yıl doğan benim için ise, aradan elli iki yıl geçtikten sonra, o müjdeyi getiren İlhan Selçuk’la, bugün aynı gazetede yazabiliyor olmak, bir hayatın en mutlu rastlantılarından biri olsa gerek. turgay?fisekci.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle