28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 18 TEMMUZ 2008 CUMA İsviçre ve Almanya’da terör örgütünün propagandasına yönelik çalışmalar büyüteç altına alınıyor Avrupa’da PKK’ye kıskaç ANKARA (AA) İsviçre ve Almanya’nın, terör örgütü yandaşlarının örgütün propagandasına yönelik çalışmalarını yakın takibe aldığı bildirildi. Güvenlik birimlerinden alınan bilgiye göre Almanya’nın Roj TV’yi yasaklamasının şokunu atlatamayan terör örgütü PKK’ye bir darbe de İsviçre’den geldi. İsviçre federal polisinin, terör örgütünün propaganda organlarında isimleri ve açıklamaları yer alan 6 milletvekilini yakın takibe aldığı bildirildi.Terör örgütünün propagandasını yapan gazete sorumluları ile irtibat halinde oldukları iddiasıyla 6 milletlerini organize ettiği belirlenen terör örgütü PKK’nin eski Rusya Federasyonu ve Orta Asya sorumlusu Mehmet Eşiyok’un yakalandığı ve Türkiye’ye iade sürecinin başlatıldığına yer verildi. Öte yandan, Almanya’nın Roj TV’yi yasaklamasını bahane ederek Basel kentinde gösteri yapmak isteyen terör örgütü yandaşlarına İsviçre güvenlik güçleri tarafından izin verilmedi. Almanya’nın, 19 Haziran’da “yasaklı terör örgütü PKK’nin propagandasını yaptığı ve halklar arası uyumu bozduğu” gerekçesiyle Roj TV’yi yasaklaması ve anılan televizyon kanalına program yaptığı belirlenen “Viko Prodüksiyon” adlı şirket hakkında mali soruşturma başlatmasının ardından, terör örgütü yandaşlarının ülkenin çeşitli kentlerinde protesto eylemleri düzenledikleri bildirildi. Alman güvenlik birimlerinin, bu gösterilere müdahale ederek, gösterilerde terör örgütü ve terörist elebaşı lehine slogan atılmasına, terör örgütünün sembollerinin yanı sıra Roj TV’nin logo ve ambleminin taşınmasına da izin vermediği kaydedildi. Uzmanlar, Birleşmiş Milletler’in 1267, 1269, 1333, 1368, 1373 ve 1390 sayılı kararlarında; “Teröristlere ve terör örgütlerine finansman desteği sağlanmasının, propaganda araçlarına izin verilmesinin suç olduğu, bunların eylemlerine doğrudan veya dolaylı yoldan katılan, yardımcı olan kişilerin paraları ile mal varlıklarının dondurulacağı, hiçbir fondan yararlandırılmayacakları, insan ve silah temin etmelerine karşı her türlü önlemin alınacağı” hususlarını uygulamaya koyan Almanya ve İsviçre’nin, diğer Avrupa ülkelerine örnek olabileceğine ve bu durumun önümüzdeki günlerde terör örgütünü Avrupa’da büyük sıkıntıya sokacağına dikkat çekiyorlar. vekili hakkında soruşturma açılabileceği kaydedildi. İsviçre Adalet Bakanlığı’nın, milletvekillerinin terör örgütünün yayın organlarında yer alan açıklamaları ve bu milletvekilleri ile ilgili yayımlanan haberleri incelemeye aldığı öne sürüldü. Sosyal Demokrat ve Yeşil Birlik partilerinden kanton meclislerine seçilen 6 milletvekilinin terör örgütü PKK ile ilişkili oldukları gerekçesiyle fişlenmeleriyle ilgili gazetecilerin sorularını yanıtlayan İsviçre İç İstihbarat Servisi (DAB) Başkan Yardımcısı Jürg Bühler, PKK terör örgütünün İsviçre için “gizli bir tehdit oluşturduğunu” söyledi. PKK’nin ülkede yaşayan Kürtlerden “devrim vergisi” adı altında “haraç” topladığına ve yeraltı örgütü olarak İsviçre’de önemli bir rol oynadığına dikkat çeken Bühler, milletvekillerinin fişlenmeleri ile ilgili bilgi veremeyeceğini bildirdi. Bu arada, İsviçre Federal Polis Ofisi’nce açıklanan “2007 Yılı İç Güvenlik Raporu”nda, terör örgütü kadrolarının ve yandaşlarının, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak’ın kuzeyindeki örgüt kamplarına yönelik kara ve hava operasyonları ile terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’ın cezaevi koşullarını bahane ederek terör estirdiklerine dikkat çekildi. Basel, St. Galen, Zürih, Lyss ve Müchenbuchsee kentlerinde meydana gelen yangın ve baskınların terör örgütü PKK’nin silahlı uzantısı TAK tarafından üstlenildiği belirtilen raporda, terör örgütünün İsviçre’de yaşayan Kürtlerden “vergi” ve “bağış” adı altında haraç aldığı vurgulandı. Raporda, ayrıca İsviçre güvenlik birimlerince gerçekleştirilen operasyonlarda, terör örgütüne finansman desteği sağlamaya yönelik olarak uyuşturucu ticareti, haraç alma ve kara para aklama faaliyet Türkiye’nin Tasfiyesi TV ekranları usuldan usuldan sansürün egemenliğine geçiyor. Medya giderek tek sesli olmuştur. Tekelleşmenin de ötesinde siyasi bir kutbun eline geçmek üzeredir. Bunun çıplak anlamı ülkenin ufkunun kararması, zindanlaşmasıdır. Örneklerini Arap dünyasında, Farsi âlemde görebilirsiniz. “Demokratik cumhuriyet”in “cumhuriyet” olma özelliğinin de Batılı anlamından Doğulu bir anlama kaydırılmak istendiği âlemin malumudur. Bu Batı’dan Doğu’ya kayışta, en önemli engel olarak görünen laikliğin, öncelikli ve temel bir hedef olarak seçildiği de herkesin bildiği sır değil mi? ??? Tasfiyenin oturduğu zemin var bir de. Bu zemin halkın açlıkla, yoksullukla, sadakayla terbiye edilmesidir. Ekonominin kapılarının dış desteklerin devamını sağlamak amacıyla emperyalizme, küresel sermayeye tümüyle açılmasıdır. Memleketin neyi varsa paraya çevrilip günün kurtarılmasıdır. Gün kurtarılamaz hale geldiğindeyse, umdukları odur ki, demokrasinin içi tümüyle boşaltılmış, halk iyice terbiye edilmiş, sesini soluğunu çıkaramaz hale gelmiş olacaktır. Günümüzün çok anlamlı “Susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganı tersine çevrilecek, genç felsefeci Ali Bulunmaz’ın dediği gibi “Sus, susmazsan sıra sana gelecek” olarak piyasaya sürülecektir. Sürülecektir de laf mı? Sürülmüştür. Sürülmekten de öteye geçmiş tasfiyenin temel sloganı haline gelmiştir. ??? Yeni Şafakçı, Tarafçı arkadaşlar çok haklı. Artık bu dava önemini yitiriyor. Önemli olan bu dava vesilesiyle bir tasfiye hareketinin yol almış olmasıdır. Peki, biz ne yapacağız? Susmamayı seçebiliriz. “Sıra kime gelirse gelsin, susma” diyebiliriz. Tasfiyeyi rahat koltuklarımıza oturup seyretmek de mümkün tabii. Sıra bize gelene kadar seyrederiz. Çünkü biliyoruz, susalım ya da susmayalım, sıra sonunda nasılsa bize gelecektir. Uzak ya da yakın, tarih böyle söylüyor. guray?cumhuriyet.com.tr Dink, Basın Müzesi’nde Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in, Agos gazetesi çalışanlarından Serap Çota tarafından yapılan yağlıboya portresi düzenlenen törenle Basın Müzesi’ne asıldı. Aralarında Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, yeğeni Dilara Dink ve yengesi Zabel Dink’in de bulunduğu törende konuşan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkanı Orhan Erinç, “Hrant Dink’in öldürüleceğini yalnızca Dink ve ailesi bilmiyormuş. Yapılan açıklamalar ve tanıkların ifadesi bize şunu gösteriyor ki Dink’i yalnızca gazeteci olarak değil, bir yurttaş olarak da ihmale kurban vermişiz” dedi. Rakel Dink ise “Sözde değil özde adalet olmasını temenni ediyoruz. Eşimin ardından ülke daha iyi hale geldi demek isterdim, ama maalesef diyemiyorum. Yine de bu kargaşadan sonra ülkemiz temiz bir yere oturacak” diye konuştu. (Fotoğraf: DİLEK DAŞÇI) ddianame tamam. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Mahkeme bakacak, uygun bulursa dava açacak. Biz de yargılama başladığında... Yok, yok dostlar sağ olsun hemen, iddianamenin içinde yazılanı, çizileni öğreneceğiz, hatta öğrendik bile. Başsavcı’dan duyduğumuz yalnızca tutuklu ya da tutuksuz yargılanmaları öngörülenlerin neyle suçlandıklarıdır. 2003 yılında değiştirilmiş “terör” tanımına uygun olarak bir terör örgütü kurmak, yönetmek, yardım etmek gibi suçlardan yargılanacak şüpheliler. Hepsi bu kadar... ??? Başkaları ise bizden daha çok şey biliyorlar. O kadar çok şey “biliyorlar” ki, bildiklerinin pek çoğunun yalan yanlış olduğunu Başsavcı söyleyince insan şaşırıyor. Neden “yanıltıyorsunuz” ki bu değerli arkadaşları? Onlar sizden beklediklerini söylüyor, siz onların beklentilerini karşılayacak “bilgileri” veriyorsunuz da, ayıp olmuyor mu yani?.. Yazık değil mi bu arkadaşlara? ??? Ama artık onlar da üzülmesinler. Yolun sonu görünüyor. Bu davada şu meşhur günlükler yok. Darbe teşebbüsü iddiaları da şimdilik yer almıyor. Ek iddianameye kaldığını söylüyorlar. Ayrıca o iddialara askeri yargının el koyacağına ilişkin belirtiler var. Olsun, zaten davaya fena halde taraf arkadaşlar da ilgilerini yavaş yavaş yitiriyorlar. Maksat hasıl olmuştur. Yandaş medyanın silahşorları şimdi, “önemli olan bu dava değil, yargılananlar aklansalar da, mahkum olsalar da fark etmez, bize gerekli olan bir tasfiyenin gerçekleşmesiydi, bu da oldu, oluyor” demekteler. Tasfiye gerçekleşti herhalde. Kim kimi tasfiye etti, nasıl, ne zaman oldu ya da oluyor bilemiyorum, ama bildiğim başka bir tasfiye var benim... ??? Bu kargaşa içinde sizler, bizler Ergenekon’a, dalga dalga tutuklamalara bakar, şaşırır, üzülür ya da sevinir, zil takıp oynarken, Türkiye Cumhuriyeti adım adım tasfiye ediliyor. “Demokratik cumhuriyet”in pek de derin olmayan “demokratik” niteliği artık su götürüyor. Temsili demokrasinin övünç kaynağı “kuvvetler ayrılığı” darbelenmiştir. İ Fannie Mae ve Freddie Mac’i Bush yönetiminin korumaya alması endişeleri arttırdı Soros’un bile gözü korktu Ekonomi Servisi Bush hükümetinin, ülkenin emlak piyasasının yarısını elinde bulunduran Fannie Mae ve Freddie Mac kuruluşlarına ‘kol kanat germesi’ kimi gazetelerde Bush yönetiminin, ülkenin ‘en büyük bankası’ olduğu görüşlerini körüklediği şeklinde yer aldı. Bu arada dünyaca ünlü spekülator ve dolar milyarderi Soros, yıl boyunca süren küresel mali piyasalardaki sıkıntı karşısında yaşadığı şaşkınlığı “Hayatımda gördüğüm en ciddi mali kriz” şeklinde özetledi. AKSIZ REKABET YARATILDI Kredi krizinin sadece mali piyasalar ‘Aklanacağımdan kuşkum yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, hiçbir zaman darbelerin ve darbecilerin yanında olmadığını belirterek, “Demokrasiden, hukuktan hiç ayrılmadım. Anayasal düzenin zedelenmeden sürdürülmesinin Türkiye için hayati önem taşıdığının bilincindeyim” dedi. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra serbest bırakılan Aygün, ATO’ya giderek, olağanüstü meclis toplantısına katıldı. Uzun süreli alkışlarla kürsüye çıkan Aygün, kendisine destek olan herkese teşekkür etti. Demokratik düzenin Türkiye için tek seçenek olduğuna her zaman inandığını ve 11 yıldır ATO Başkanlığı’nı da bu anlayış çerçevesinde yürüttüğünü dile getiren Aygün, “Demokrasiden hiç ayrılmadım, hukuktan hiç ayrılmadım, yasalar çerçevesinde işlerimi sürdürdüm. Anayasal düzenin zedelenmeden sürdürülmesinin Türkiye için hayati önem taşıdığının bilincindeyim” diye konuştu. Aygün, şunları kaydetti: “Benimle ilgili iddiaların yargı sürecinde aydınlığa çıkacağından ve mahkeme kararıyla aklanacağımdan hiç kuşku duymuyorum. Türk yargısına sonuna kadar güveniyorum. Yargıçlarımızın titiz bir inceleme yapacağına kalpten inanıyorum. Çünkü darbecilik, darbe benim lügatımda yok. Bu tür eylemlerin ve söylemlerin, en çok Türk iş âlemine zarar verdiğinin bilincinde olan bir insanım. 12 Eylül’den sonra hissettik, yaşadık ve bundan en çok Türk iş âleminin zarar gördüğünü, siyasetçilere bir şey olmadığını gördük. Hiçbir zaman darbelerin Türkiye’ye huzur getirmeyeceğini biliyorum. Geçen süreçte, kendimi şöyle avuttum: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin misafiri oldum. Gerek Ankara Emniyeti, gerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü, savcılık ve hâkim sürecinde, günde 3 öğün yemeğimizi ayağımıza kadar getirdiler. Daha sonra Metris Cezaevi günleri, orada da aynı şekilde ağırlandım; sonra Kandıra F Tipi Cezaevi günleri, orada da aynı şekilde... Devletimin 14 gün ekmeğini yedim, helallik istiyorum. Çünkü hak etmeden bir ekmek yemiş oldum. İnşallah devletime bu borcumu en kısa sürede öderim.” Aygün, 11 yıldır sürekli konuşan bir başkan olarak bir kez bile hakkında yalandan, iftiradan, hakaretten dava açılmadığını, hâkim karşısına çıkmadığını, bunun takdir edilecek bir şey olduğunu belirtti. Aygün, kendisine yönelik suçlamaları gözden geçirdiğini, avukatıyla da konuştuğunu ve üst mahkemeye verilmek üzere dilekçe hazırladığını, dilekçe neticesinde de serbest bırakıldığını söyledi. NTV’nin kendisinin serbest bırakıldığı haberini geçtiğini belirten Aygün, dışarıya çıkış sürecini şöyle anlattı: “Haber üzerine infaz koruma memurunu çağırıp sordum, ‘Öyle bir şey yok’ dedi. Sonra CNN Türk televizyonu da aynı haberi verdi; yine çağırıp sordum, öyle bir şey olmadığını söyledi. Son olarak Star haber başladı ve Uğur Dündar ilk haber olarak verdi. Tekrar sordum; ‘Bakın Uğur Dündar da söylüyor, neden beni bırakmıyorsunuz’ dedim. O zaman, ‘Ben müdüriyete sorup, geleyim’ dedi. 10 dakika sonra tekrar geldi ve böyle bir şey olmadığını söyledi. Ben de yanlış haber diye düşündüm. Sonra koğuşun yağsız kapısı gıcırdayarak açıldı, gardiyan geldi; ‘Başkanım gözünüz aydın, faks yeni geldi’ dedi. Böylece, saat yedide başlayan süreç, dokuzu çeyrek geçe bitti. Ondan sonra ‘acaba nasıl giderim’ dedim, ‘taksiye binerim’ diye düşündüm. Ama dışarı çıktım, 8 10 araçlık konvoy bekliyordu.” Sinan Aygün, “Karşısınızda sanık olarak bulunuyorum. Dün tutuklu bir sanıktım, bugün tutuksuz bir sanığım ama yine sanığım” derken, konuşmasını şöyle noktaladı: “Yüce yargının doğruyu bulacağına kalben, sonuna kadar inanıyorum. Çünkü hiçbir zaman darbeci olmadım, darbelerin karşısında oldum; herkese de bu şekilde söylemeye devam edeceğim. 14 gün evvel buradan çıktığım gibi yüce devletim beni buraya tekrar yolladığı için devletime, gardiyan kardeşlerimize, polis kardeşlerimize, yüce yargımıza teşekkür ediyorum.” Amerikan emlak sektöründeki çatlamalar karşısında ünlü spekülator Soros, şaşkınlığını “Hayatımda gördüğüm en ciddi mali kriz” şeklinde özetledi. da değil, ABD ekonomisinde artan bir etkisi olduğuna işaret eden Soros, “Gerçek ekonominin etkilenmeyeceği bir krizin olabileceğini düşünmek boş bir rüya” dedi. Freddie Mac ve Fannie Mae’nin likitide krizi değil, borçlarını ödeyebilme gücü krizi sorunu olduğunu söyleyen Soros, “Onların borçlanmalarında sorun yok. Aslında sorun varsa Amerika Merkez Bankası (FED) li H kitide sağlar. Konut sektöründeki kötüleşme, hacizler bu şirketlerin öz sermayelerinde fazlasıyla kayıplara yol açabilir” diye konuştu. FED Başkanı Bernanke ise, konut piyasasındaki zayıflamanın ve kredi piyasasındaki daralmanın ekonomiyi tehdit ettiğini belirtti. Bu arada hükümetin kurtarma hamlesi, mortgage piyasasında haksız rekabet yaratıldığı şeklinde yorumlanırken bu tip müdahalelerin sadece mortgage sektöründe değil önceden eğitim gibi diğer sektörlerde de yapıldığına da dikkat çekildi. Bush’un hamlesi bazı yatırımcılar tarafından yeterli güvenin verilmediği şeklinde algılanarak dolar, Avro karşısında tarihi bir değer kaybı yaşadı ve 1 Avro 1.6038 doları gördü. Adı “sosyalist”. Kendi faşist. Sözüm ona işçi partilerinin, sosyal demokrat partilerin, demokratik sol partilerin uluslararası örgütü. Sosyalist Enternasyonal’den söz ediyoruz. Türkiye’den de CHP bu örgütün üyesi. Hatta CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, bu örgütün genel başkan yardımcılarından biri. Ama her nedense Sosyalist Enternasyonal son zamanlarda CHP’ye takmış durumda. Haziran ayı boyunca Sosyalist Enternasyonal’den CHP’ye öyle saldırılar yapıldı ki CHP, haziran sonutemmuz başında Atina’da yapılan Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılmadı. Çünkü biliyordu ki CHP, Atina toplantısına “dövülmek” için çağrılmıştı. Daha önce yapıldığı gibi, CHP demokrat olmamakla, milliyetçi olmakla, parti kapatmaya karşı çıkmamakla suçlanacak, CHP dayak atılarak, Türkiye’de CHP’nin sahip çıktığı de GENİŞ AÇI HİKMET BİLA Soytarist Enternasyonal Sosyalist Enternasyonal yerine ‘Soytarist Enternasyonal’ başlığını verdim bu yazıya. Bakınız soytarılık nerede? Kendilerini özgürlükçü, eşitlikçi, hak, adalet, emek, barış yanlısı diye satarlar, ama nedense birçok üyesi Irak savaşına karşı çıkmaz, hatta destek olur. Hatta İngiliz İşçi Partisi’nin yaptığı gibi Irak’a asker, tank, top, uçak gönderir, bombalar yağdırır, adam öldürür. Bu İngiliz İşçi Partisi demokrattır, ama savaşa karşı tavır koyan CHP ‘milliyetçi’dir. Onlara göre, Irak’ta işgal güçlerinin başa devlet başkanı yaptığı, birçok insanın idam edilmesinde imzası, sayısız insanın öldürülmesinde veba ğerler mahkum edilecekti. CHP bu oyuna gelmedi. Atina toplantısına katılmadığı gibi, toplantı sonunda yayımlanacak bildiride Türkiye aleyhinde ifadeler olduğu takdirde, merkez yürütme kurulunda durumu değerlendireceğini açıkladı. Bu karar, CHP’nin Sosyalist Enternasyonal üyeliğini askıya alabileceği şeklinde yorumlandı. CHP’nin tavrı, CHP’nin ezeli karşıtları tarafından ‘kaçış’ olarak nitelendi. Ama asıl yadırgatıcı olan, ezeli karşıt olmayan bazı yorumcuların da bu görüşe katılmalarıydı. ‘CHP gitseydi, orada kendini çatır çatır savunsaydı’ görüşü, kurulan tezgâh ortamında ne kadar geçerlidir ki? li bulunan Celal Talabani demokrattır, onun partisi Sosyalist Enternasyonal üyesi kalabilir, ama CHP’nin Sosyalist Enternasyonal’den çıkarılması gerekir. Onlara göre, Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal eden, en az bir milyon insanı göçmen durumuna düşüren Ermeni Taşnaksütyun Partisi, Sosyalist Enternasyonal’in başkan yardımcısı olabilir, ama CHP bu üyeliğe layık değildir. İngiliz, Alman, Fransız işçi ya da sosyalist partilerinin hükümetleri Yugoslavya’yı iç savaşla parçalarken çok sosyalist ve çok demokrattılar doğrusu! ??? CHP, Sosyalist Enternasyonal’i ciddiye almamakla doğru yapmıştır. Bununla yetinmemeli, bu ucube kuruluştaki soytarılıkları gözler önüne sermek için özel çaba da göstermelidir. hikmet.bila?ntv.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle