28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 TEMMUZ 2008 CUMA dış haberler SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU C 11 Bağdat’ı ziyaret eden Erdoğan, Irak Başbakanı El Maliki’yle tarihi belgeyi imzaladı Irak ile stratejik anlaşma Türkiye ve Irak arasındaki Stratejik İşbirliği Yüksek Konseyi anlaşması, Bağdat’ı ziyaret eden Başbakan Erdoğan ve Irak Başbakanı El Maliki tarafından imzalandı. Anlaşmaya göre iki ülke başbakanları yılda bir kez, ilgili bakanlar ise 3 kez bir araya gelecek. Dış Haberler Servisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın uzun süredir gündemde olan Irak ziyareti gerçekleşti. Sabah saatlerinde Bağdat Uluslararası Havaalanı’na inen Erdoğan ve beraberindeki heyeti, Irak Başbakanı Nuri el Maliki ve Iraklı bakanlar törenle karşıladı. Erdoğan ve beraberindekiler törenin ardından geniş güvenlik önlemleri altında, Irak hükümet binalarının bulunduğu, sıkı korumalı Yeşil Bölge’ye geçti. Görüşme programında Başbakan El Maliki, Şii ve Sünni kökenli Irak Devlet Başkanı Yardımcıları Adil Abdülmehdi ve Tarık el Haşimi, Irak parlamento başkanı Mahmud el Meşhadani, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi yetkilisi Neçirvan Barzani ile Kürt kökenli Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin ev sahipliğindeki akşam yemeğinde bulunan Erdoğan, iki ülke arasındaki Stratejik İşbirliği Yüksek Konseyi anlaşmasına imza attı. Anlaşmaya göre, iki ülke başbakanları yılda bir kez, ilgili bakanlar yılda 3 kez bir araya gelecek. Anlaşmada ayrıca, Iraklı subayların ve öğretmenlerin Türkiye’de eğitim görmesine ilişkin hususlar bulunuyor. İtalyan Usulü ‘Milli İrade’ mediği yerde; lideri kurtarmak uğruna özel bir rejim inşa ediliyor ve ‘yurttaş iradesiyle’ taçlandığı için ‘dokunulmaz addedilen üstün lider’ anlayışı ile anayasa ve siyasi sistem zorlanıyor, farklı bir devlet anlayışı yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu şöyle bir anlayıştır; (Yurttaş iradesi ile liderin bütünleşmesi) öylesine kutsal bir bütünleşmedir ki, hiçbir yasa, hiçbir hukuk, hiçbir güç bu kutsal bütünleşmeyi tartışmaya açamaz. Bu taviz sonucunda, ‘meşru lider’ fiilen hükümdar (‘padişah’) olur. Lider bu yolla çünkü anayasada halka ait olan egemenliği, kişisel egemenliği haline getirmiş olacaktır…” Nasıl size bir şey hatırlattı mı? “Milli irade” yerine aynı kavramın biraz daha tekamül etmiş ve nüanslandırılmış şekli olan “halk iradesinin” dokunulmaz kutsallığına sığınan Berlusconi, bizim yakinen tanıdığımız bir söylem kullanıyor: “Ben halk iradesini temsil ediyorum!” diyor: “Buraya seçilerek geldim. (Türkçesi: ‘Millet iradesi benden yana!’) Bana yöneltilen saldırılar göreceksiniz beni daha da güçlendirecek. Yargıçlarla uğraşmaktan siyaset yapamıyorum. (‘Memleket sorunları beni bekliyor. Ülkem sıkıntıya giriyor’ vs., vs.) Seçmenler beni buraya bu davalarla uğraşmak için değil, siyaset yapmak için getirdi...” Kişisel çıkarlara alet ettiği her türlü yasayı, parmak kaldıran milletvekilleri sayesinde çıkarabilen Berlusconi karşısında, “solu olmayan” Çizme muhalefeti aciz... “İtalya nasıl bu noktaya geldi?” derseniz, yanıt “oportünizm”. “Repubblica” gazetesinde Giorgio Bocca adlı bir başka köşe yazarının aynı konuda gene çok ilginç bir yazısı (10 Temmuz 2008) vardı. “Otoritarizme yönelen bu uzun dalganın ardında köklü iki varoluş biçimi vardır” diyor Bocca: “Emre amade olmak ile çıkar sağlamaktan haz almak!” “Bizim gibi başka ülkeler de varmış!” demek adına biraz teselli buldunuz mu bilmiyorum ama ben hiç teselli bulmuyorum... Avrupa’nın yerleşmiş demokrasilerinde böylesine keskin geri dönüşler yaşanırken, Türkiye’nin bu isli puslu, göz gözü görmeyen ortamında, “demokrasi” güneşi bekleyenlerin aklına şaşıyorum sadece. nilgun?cumhuriyet.com.tr Erdoğan muhabirleri atlattı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Bağdat’a uçuş saati Başbakanlık muhabirlerinden gizlendi. Basını şaşırtmak için Erdoğan’ın günlük programında saat 10.00’da İçişleri Bakanı Beşir Atalay ile görüşeceği duyurulurken, bu programdan saatler önce Başbakan Irak’a hareket etti. Bazı gazeteciler Başbakanlık’ta Erdoğan’ı beklerken, Başbakan’ın Bağdat’a indiği duyuruldu. Erdoğan, resmi ziyarette bulunmak üzere Irak’ın başkenti Bağdat’a gitti. Erdoğan’a ziyareti sırasında, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler ve Başbakan Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu eşlik etti. Erdoğan’ın yola çıktığı sırada Esenboğa Havalimanı’nda alınan geniş güvenlik önlemleri dikkat çekerken, uçağa bazı köşe yazarları ve gazeteciler de alındı. Erdoğan’ı, El Maliki karşıladı. (Fotoğraf: AA) Total yatırımdan vazgeçti ‘İran’da siyasi risk çok yüksek’ Haber Merkezi Fransız enerji devi Total, İran’ı hedef gösteren ABD’nin Irak hava sahasını İsrail jetlerine açması ve İsrail’in İran’da casus uçağını denemesi nedeniyle siyasi riskin yüksek olduğu İran’a yatırım yapmaktan vazgeçtiğini bildirdi. İran’ın nükleer programından kaygı duyan Fransız hükümetinin İran’a yatırım yapmaması çağrısında bulunduğu Total’ın bu kararının ardından tüm gözler Ortadoğu’ya çevrildi. Kararı, İran’a olası bir saldırının “işareti” olarak yorumlayan uzmanlar, böyle bir çatışmanın “kıyamete beş kala” bir durum yaratacağını ve bölgenin altüst olacağını savundular. Total’ın yöneticisi Christophe de Margerie, Financial Times gazetesine verdiği demeçte, şunları söyledi: “Bugün İran’a yatırım yaparak çok fazla siyasi risk alırız, çünkü insanlar ‘Total, para için her şeyi yapar’ diyecekler. ABD’nin bazı ülkelerde Avrupa’nın enerji yatırımlarına baskı yapmasından rahatsızlık duyuyoruz. Önce İran ve Irak’ı sistemden çıkar ve daha sonra ‘yeterli petrol ve doğalgaz yok’ diye konuş. Oh ne güzel, sürpriz.” Total’ın kararı, İran’nın 2 bin kilometre menzilli Şahab3 füzesi denemesinin ardından alması dikkat çekti. Total, İran Ulusal Doğalgaz Şirketi ile Güney Pars doğalgaz projesinde 11. safha çalışması için mutabakat zaptı imzalamıştı. ABD Kongresi, İran’ın doğalgaz ve petrol sektörüne 20 milyon dolardan fazla yatırım yapan yabancı şirketleri cezalandırmayı amaçlayan yaptırımlar yasasını kabul etmişti. Washington Tahran’ı nükleer silah elde etmeye çalışmakla suçlarken, İran nükleer programının sadece elektrik elde etmeyi amaçladığını savunuyor. 18 YIL ARADAN SONRA... Erdoğan, El Maliki ile görüşmesinin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında, 18 yıl sonra ilk defa bir Türk başbakanın Irak’ı ziyaretinde gördükleri ilgiden memnun olduklarını belirtti. “Bu ziyaretim gerek iki ülke arası ilişkiler gerekse bölgedeki gelişmeler bakımından tarihi bir önem taşıyor” diye konuşan Erdoğan, bundan böyle karşılıklı görüşmelerin daha sık gerçekleşeceğini söyledi. Irak Başbakanı El Maliki de, Irak ve Türkiye’nin terorizmle mücadelede kazanımlar sağladıklarını ve yeni bir işbirliği dönemine hazır olduklarını söyledi. ABD düşünce kuruluşunun raporuna göre, adada demografik denge Kıbrıslı Rumların lehine değişecek ‘Türk tarafı azınlıkta kalacak’ Reşat AKAR LEFKOŞA Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas arasında 1 Temmuz günü gerçekleşen görüşmenin, Kıbrıs Rum tarafının önemli taleplerini ileriye götürmesine olanak sağladığı belirtildi. Kıbrıs Rum Haber Ajansı’na göre, Amerikan Stratejik Araştırmalar Kuruluşu StratFor tarafından yayımlanan “Kıbrıs: Rum Tarafı İçin Bir Atılım” başlıklı raporda, Talat ile Hristofyas’ın tek egemenlik ve tek vatandaşlık gibi Kıbrıs Rum tarafının önemli talepleri üzerinde anlaştıkları vurgulandı. Raporda, “Kıbrıs Rum tarafı, yeni talya’da “dokunulmazlıklar” üzerine müthiş bir kavga var. Avrupa demokrasilerinde hükümet başkanlarının meğer dokunulmazlıkları yokmuş. Bunu, bir “Repubblica” makalesinden (11 Temmuz 2008) öğrendim: Makalenin girişinde daha “Avrupa demokrasilerinde hükümet başkanlarına dokunulmazlık tanınmadığını” vurgulayan gazete, devletin en tepesindeki kurumları temsil eden şahısların böyle bir “zırh” altına alınmasının; iktidarın istismarı, yargı bağımsızlığının çarpıtılması ve güçler ayrılığının ihlali anlamına gelebileceğini söylüyor... “Dokunulmazlıkların” yasa önünde “ayrıcalığa” dönüşebileceğine dikkat çeken gazete özetle “Anayasa doktrini çerçevesinde dokunulmazlıklar, ‘kişinin’ değil ‘kamusal fonksiyonun’ korunmasını hedefler... Bu mekanizma; (kamusal fonksiyon yerine) ‘şahsı’ yargı karşısında yasal sorumluluklardan kurtaran bir zırh halini alırsa, sonuç, yaptırımların üstüne çıkmakla eşanlamlıdır!” “Repubblica” bu satırları, yargıdaki sorunlarından kurtulmak için her yolu deneyen Berlusconi için yazıyor... “Şövalye”; kesin mahkumiyetle sonuçlanacak yargıdaki son “yolsuzluk” davasından paçayı kurtarmak için özel bir yasayla çünkü kendi şahsına “dokunulmazlık” getiriyor... Halihazırda İtalya’da başbakanların “dokunulmazlığı” yok.... Önümüzdeki günlerde sonuçlanması beklenen son davadan sıyrılmak için İtalya Başbakanı, bir yeni “dokunulmazlık yasası” çıkardı. Meclisten geçen yasa, senatoda onay bekliyor. “Kişisel yasa” çıkarmış gibi görünmemek adına, “Cumhurbaşkanı, Meclis ve Senato Başkanı’nı” da “dokunulmazlık kapsamına” alan Berlusconi, demokratik reflekslerini koruyan herkesi çıldırttı... “Repubblica” Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ezio Mauro’nun “Lideri Hükümdara (Padişaha!) Dönüştüren Ayrıcalık” yazısını kaleme almaya iten nedenler bunlar... Yazıya şimdi kaldığımız yerden devam edelim: “Yaşadığımız olayın sıra dışılığı, parlamentonun bir yolsuzluk sanığını korumak adına özel kanun çıkaran mercie dönüşmesidir. Siyaset, seçim zaferi, çoğunluk gücü, devlet adına icra edilen fonksiyonun vakarının yet İ Amerikan Stratejik Araştırmalar Kuruluşu StratFor raporunda, Kıbrıs’taki liderlerin “tek egemenlik, tek vatandaşlık” konusunda anlaşmaları nedeniyle, Türk tarafının siyasi varlığının yok olacağı belirtiliyor. birleşik Kıbrıs’ın konfederal bir devlet olmaması ve Türklere sınırlı vatandaşlık konusunda güvence istedi” denildi ve şu hususlara dikkat çekildi: “Hristofyas ve Talat arasında 1 Temmuz’da yapılan görüşmede anlaşmaya varılan iki konu, Kıbrıslı Türklerin manevra alanının ne kadar dar olduğunu gösterdi. Öncelikle, Kıbrıs’taki iki siyasi varlığın bir konfederasyona dönüşmesi şeklindeki Türk görüşü tamamen ortadan kalktı. Daha küçük nüfus ve daha zayıf ekonomi ile birleşik bir Kıbrıs’ta Türkler siyasi bir egemenliğe sahip olamayacak demektir. Kıbrıs Türk siyasi partilerinin görüşleri en aza inecek ve etnik çizgide yapılacak oylamalarda her zaman azınlıkta kalacaklar.” Raporda, “Kıbrıslı Rumların, hem Brüksel’de hem de sonunda Birleşmiş Milletler kaynaklı herhangi bir yeniden birleşmede sorumlu kurum olan Güvenlik Konseyi’nde veto pozisyonları vardır. Kuzey Kıbrıs’ın siyasi ve ekonomik destekçisi olan Türkiye’nin, sonunda Kıb rıs Rum taleplerini imzalaması gerekecek. Bununla birlikte süreçte Ankara’nın vetosu ve AB’nin Kuzey Kıbrıs’a sağlayacağı ekonomik yararları sağlayabilecek durumu olmayacak” denildi. BUSH İMZALADI ‘TÜRKLER DIŞLANACAK’ 1974’ten sonra adaya gelen yaklaşık 100 bin Türk göçmenden birçoğunun büyük olasılıkla birleşik Kıbrıs vatandaşlığından dışlanacağı, bunun demografik dengeyi Kıbrıslı Rumların lehine çevireceği ve yeniden birleşmenin Türk siyasi varlığını bitireceği kaydedilen raporda, Kıbrıs Türk basınının şimdiden anlaşmayı kabul eden Talat’ı eleştirmeye başladığı ifade edildi. ABD’de dinleme yasası yürürlükte Dış Haberler Servisi ABD Başkanı George W. Bush, resmi güvenlik ve istihbarat kuruluşlarının vatandaşların iletişim bilgilerine ulaşmasını kolaylaştıran yasayı imzaladı. Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin katılımıyla birlikte Beyaz Saray’da düzenlenen imza töreninde konuşan Bush, yasanın “halkın güvenliği için vazgeçilmez olduğunu” savundu. Bush, 11 Eylül 2001’de düzenlenen uçaklı intihar saldırılarının ardından ABD’nin “geri dönülemez biçimde değiştiğini” belirterek, “ABD’nin düşmanlarının kimlerle ve ne konuştuğunu bilmeleri gerektiğini” söyledi. Bir yıl boyunca tartışılan, vatandaşların özel hayatına müdahaleye olanak tanıdığı için insan hakları savunucularının tepkisini çeken yasa tasarısı, ABD Senatosu’nda onaylanmıştı. AHKEMEYE GİDECEKLER Amerikan Vatandaşlık Hakları Birliği ise yasanın ABD Anayasası’na aykırı olduğunu belirterek mahkemeye başvuracağını duyurdu. Yasa, vatandaşların iletişim bilgilerine devlet görevlilerinin erişimini kolaylaştırıyor ve buna olanak tanıyan telekomünikasyon şirketlerine “dokunulmazlık” getiriyor. M laylar öngörülere uygun biçimde geliştikçe, önceleri yazılmış olanları yinelemek, anımsatmak, hatta aynı başlıkları kullanmak zorunlu hale geliyor. Yineleyeyim: ABD ve AB, emperyal güçler, ülkemizin dostları değil, T.C’nin kundakçılarıdır. Bu ülkelerden gelen ufak tefek yardımlara, desteklere kanmamak gerekir. Geneldeki önerileri, izledikleri politikalar dikkate alındığında ülkeyi her açıdan, ekonomi de dahil kundaklamaya çalıştıkları, bu amaçlarında da bir hayli başarılı oldukları görülür. Güçlü, bağımsız, başı dik bir Türkiye, emperyal güçlerin Ortadoğu’ya, Avrasya’ya çöreklenmelerinde en büyük engeldir. Emperyal güçler, zaman zaman göz korkutmalarla, zaman zaman aba altından sopa göstererek, zaman zaman dostluk, stratejik ortaklık gibi kulağa hoş gelen söylemlerle Türkiye’yi yönlendirmekte, bağımsızlık yönünden gelişmesini engellemekte, bir çevre ülkesi olarak denetim altında tutmakta ya da tutmaya çalışmaktadırlar. Kundakçı emperyal güçler için en büyük engel, Türkiye’de ne kadar kaldıysa Atatürkçülerdir. Marksizm, sosyalizm değil, Kemalizm, Atatürkçülük, onlar açısından en büyük tehlikedir. Atatürkçülükte emperyalizmle savaşım vardır; günümüzde esas kavganın emek ile O YORUM ÖZTİN AKGÜÇ sermaye arasında değil, emperyalizmle, mazlum, ezilen halklar arasında olduğu bilinci vardır; Atatürkçülükte tam bağımsızlık ideali vardır; bu ideale ulaşmak için toplumun aydınlanması ve topyekun kalkınması gereği inancı vardır. Atatürkçülük, kundakçı emperyallerin Türkiye üzerindeki emelleri için, yıkılması gereken bir settir. Bu nedenle ilk aşamada Atatürkçülüğün modası geçtiği söylemi, ardından “İndirin bu adamın resimlerini” direktifine dönüşmüş, bununla yetinilmemiş. Günümüzde Atatürkçülere, demokrasi alalaması altında gözdağı verilmeye başlanılmıştır. Rahmetli Kuddusi Okkır’ın bakışı, demokrasi, insan hakları söyleminin ne ölçüde alalama olduğunu simgelemektedir. Bir ülkeyi, hele hele Türkiye gibi bir ülkeyi askeri güç kullanarak işgal etmek hem zor hem de maliyeti çok yüksektir. ABD’nin yüksekten atmalarına karşın, Vietnam dayağından sonra, Afganistan başarısızlığı, yerli işbirlikçilere karşın Irak’ı Kundakçılar tam denetim altına alamamaları, askeri güçle işgalin zor olduğunu öğretmiştir. Ülkeyi yerli işbirlikçilerle içerden fethetmek daha kolay ve ucuz bir yoldur. Kundakçı emperyalistler, ülkemizde doğal destekçiler bulmuşlardır. Bunlar dinciler, sözde demokrat görüntülü numaracı cumhuriyetçiler ve galat bir görüşle kendi geleceklerini emperyal güçlerin başarısında gören bazı işadamları... Bu sayılanlar zaten bağımsızlık savaşına da katılmamışlar, desteklememişler, Cumhuriyetin kazanımlarına da sehip çıkmamışlardır. Gerçek bir Müslümanla dinciyi ayırmak gerekir. Kuşkusuz gerçek Müslümanların önemli bölümü bağımsızlık savaşına katılmışlar, ülkelerine sahip çıkmışlardır. Dinciler için ise ülke, din ideal, önemli değildir. Her şey satılıktır. Dinci, din bezirgânlığını bir geçim yolu olarak benimsemiştir. Sözde demokrat, aydın görüntüsü verenler, bir aydında bulunması gereken tüm erdemlerden yoksundurlar. Ağızla rı kalabalıktır, genelde şarlatanlığa kaçarlar, derinlikleri olmadığı için ciddi tartışmalara girişmezler. Dezenformasyon, bilgi kirleten, yanıltıcı bilgi veren kanallarda, konu mankeni olarak yer alırlar. Görüntülerinin dincilere benzemesi de aynı kaynaktan beslendiklerini gösterir; söylemleri aynıdır: Atatürk silinmeli, Türkiye Cumhuriyeti bir şekilde emperyal güçlerin güdümüne girmelidir. Emperyal güçler, sanıldığından daha deneyimli ve kurnazdırlar. Düzmece milliyetçiler, sahte Atatürkçüler yaratarak kafaları karıştıranlar, sahteleri ile gerçek ulusalcıları, gerçek Atatürkçüleri küçük düşürmeye çalışırlar. İnsanların söylemleri değil yaptıkları, edimleri, davranışları önemlidir. Emperyalizmin gölgesinde, himayesinde ulusalcılık, bağımsızlık olamaz. Atatürk’ün bir tanısı ne yazık ki günümüzde ülkemizde geçerlidir: “Ülkedeki çöküş yalnız nesnel (maddi) olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki çöküş ahlaki ve manevi (tinsel) değerleri de sarmış görünüyor. Bu büyük memleketi dağılıp yok olma uçurumuna sürükleyen başlıca etmen bu olmuştur.” Türkiye’de kundakçıların yerli işbirlikçilerle başlattığı bu yeni çöküş süreci, Atatürkçüler tarafından sandıkta durdurulmalıdır. Ufak ufak partiler, sivil toplum örgütleri gerçekte birleşmeli, seçim sandığına bunu yansıtmalıdırlar. Şırnak’ta 22 terörist öldürüldü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay, Şırnak’ın İncebel Dağları (Kato) bölgesinde 1114 Temmuz günleri arasında yürütülen operasyonlarda 22 teröristin etkisiz hale getirildiğini açıkladı. Aralarında örgütün yöneticilerinden birinin de bulunduğu grubun eylem hazırlığında olduğu bildirildi. Bölücü teröre yönelik operasyonlarını sürdüren güvenlik güçleri PKK’ye bir darbe daha vurdu. Şırnak’ın Irak sınırına yakın bölgelerinde bulunan İncebel Dağları (Kato) bölgesinde son dönemin en kapsamlı operasyonlarından biri gerçekleştirildi. Eylem hazırlığı içindeki büyük bir terörist gruba yönelik hava, kara destek ve komando birliklerinin katıldığı operasyon yapıldı. Operasyon sonucunda PKK ağır kayıp verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle