06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 C GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK haberlerin devamı İddianamede, 600 yıllık örgütün en az 20 departmandan oluştuğu öne sürüldü 18 TEMMUZ 2008 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY Sırıtan Gerçekler ükümet sözcüsü Çiçek Cemil’e göre Türkiye iki dava arasında sıkışıp kaldı. Sarkaç gibi kapatma davasından Ergenekon davasına gidip geliyor. Sözcü, ülkenin bu duruma ne zaman ve kimler tarafından sürüklendiğine değinmiyor. Kapatma davası kimin eseri? 2002 yılında tek başına iktidara gelen AKP’nin laikliğin içini boşaltma çabalarının sonucu değil mi? AKP’nin laiklik karşıtı hareketlerin odak noktasına durumuna getiren dinci eğilimleri içeren icraatının ürünü değil mi? Neredeyse Cumhuriyet Başsavcısı’nın bir gece gördüğü düşten uyanıp AKP’yi kapatma davası açtığını öne sürecekler. Hiçbir neden yokken partinin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne gönderildiğini söyleyecekler. Oysa kitaplar dolusu örnek hemen her alanda AKP zihniyetinin ülkeye egemen kılınmak istendiğini kanıtlıyor. Oysa RTE’nin temsil ettiği Türkiye Avrupa içinde sırıtan bir Doğulu… İnançlara saygıdan giyim kuşama kadar “şarklı!” ??? Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Paris’te temelleri atılan Akdeniz İçin Birlik toplantısına katılan ülke liderleri onuruna verdiği akşam yemeğine katılan lider eşlerinin kıyafetlerine bir göz atmak… Bize Batı içinde Doğulu damgası vurulmasına neden olmaz mı? Batılı siyaset adamlarının eşlerinin birbiriyle yarış eden giysilerinin yanında RTE’nin eşi Emine Hanım’la silik bir Dışişleri Bakanı izlenimi bırakan Ali Bey’in eşi Zeynep Hanım baştan aşağıya karalara bürünmüşlerdi. Başları sarık örneği türbanla sarılıp sarmalanmıştı. Batılı diplomatlar nezaket gereği iki Türk kadınına iltifat etmekten dikkatle kaçınmış olmalılar. Nerelerini övecekler ki… Emine Hanım’ın altın simli giysisini mi? Nesini? Çağdaş Türkiye’yi yalanlayan Emine ve Zeynep hanımların Sarkozy’nin davetine girerken kıyafetlerine bakınız; bir de Mustafa Kemal’in çöl kıyafetiyle donanmış Arap ülkelerindeki bir toplantıya giden Türk heyetine Batılı kıyafetlere özen göstermeleri talimatını verdiği günleri düşününüz. Toplum kalkınmasını fabrika sayısı ile ölçen, uygarlığı boyun bağı takmakla eşdeğerde gören bir kafa ile nereden nereye geldiğimizi bir kez daha kolaylıkla saptayabilirsiniz… ??? Biz hayli değil, çok ama çoook acayip ileri bir ülkeyiz. Örnek mi? Baksanıza Anayasa Mahkemesi başkanlığında anayasa hukukunu derinlemesine bilmesi gereken yerine, Sayıştay denetçiliğinden gelen biri görev yapabiliyor. Üstelik son günlerde alçakgönüllü olmayı, hiç değilse böyle görünmeyi de bir yana bıraktı; Anayasa Mahkemesi’nde benden başka büyük yok demeye gelen açıklamalarda bulunuyor. İkinci Başkan Osman Paksüt, AKP’ye kapatma kararı da çıksa kapatma kararı çıkmasa da kıyamet kopacağını söylemişti ya; Başkan Haşim Kılıç, hayır diyor, “kıyamet kopmaz!” Bay Kılıç: Paksüt’ün sözündeki ince değinmeyi neden anlamazlıktan geliyorsunuz? Bir cümlelik değerlendirme yanlış mı? Hayır! Kapatılırsa AKP, kapatılmaya karşı hukukçu, gugukçu yalakalar, bilumum borazanlar, AB’si ABD’si ayağa kalkmayacak mı? Kalkacak! Kapatılmazsa laik Cumhuriyet’in AKP (RTE) elinde çağdaş değerlerini yitirdiğine hiçbir maddi yarar karşılığı olmaksızın inananlar düş kırıklığını uğramayacaklar mı? Uğrayacak! AKP arkasına yargı desteğini de aldığı düşünce ve kararıyla laik Cumhuriyet üzerindeki oyunlarına daha büyük cesaretle devam etmeyecek mi? Edecek! Anayasa Mahkemesi İkinci Başkanı Paksüt doğru söylüyor; “mütedeyyin” Birinci Başkan Kılıç, kimileri rahatsız eder diye içeriği anlamlı bir anlatımı, boş bir ifadeyle çürütmeye, karşı çıkmaya çalışıyor. Benden duymadığınız hiçbir şeye inanmayınız diyor medyaya. RTE gibi benden başka büyük yok demek ister gibi… Ergenekon tarikatmış İstanbul Haber Servisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in açıkladığı Ergenekon soruşturması iddianamesinde ilginç ayrıntılar öne çıktı. İddianamede Ergenekon örgütünün 600 yıllık olduğu ileri sürülüyor. Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu emekli Tuğgeneral Veli Küçük ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, “örgütün üst düzey yöneticileri” olarak iddianamede yer alırken, tutuklu Türk Ortodoks Patrikhanesi sözcüsü Sevgi Erenerol, Büyük Hukukçular Birliği Başkanı avukat Kemal Kerinçsiz, organize suç örgütü lideri Sedat Peker de hakkında dava açılan şüpheliler arasında bulunuyor. İddianamede geçen bazı belgelerde örgütün 600 yıl önce “Agarta” (Ergenekon) adlı bir tarikat olduğu belirtilerek, örgütün, hücre yapılanması şeklinde birden fazla lider tarafından yönetildiği; mafya, istihbarat, medya gibi en az 20 tane departman ve yardımcı departmanlardan oluştuğu ileri sürüldü. İddianamede örgütün Kemalist ve Atatürkçü ideolojinin arkasına saklanarak, bu ideolojilerden farklı hareketler yaptıkları, örgüt üyelerinin kendilerini sağ ya da sol alarak değil Kemalist olarak tanımladığı belirtildi. İddianamede Kuvayı Milliye Derneği faaliyetleri de H rgenekon soruşturması iddianamesinde, örgütün Kemalist ve Atatürkçü ideolojinin arkasına saklandığı öne sürüldü. Örgüt üyelerinin kendilerini sağcı ya da solcu şeklinde değil, Kemalist olarak tanımladıkları belirtildi. E vukat Aşçı’yı ölüm orucundan, operasyon kapsamında tutuklanan Veli Küçük’ün vazgeçirdiği iddia edildi. Gazi olayları, faili meçhul cinayetler, Hablemitoğlu ve Kışlalı cinayetleri, İBDAC, Hizbullah ve TİT de iddianamede yer aldı. A detaylı olarak yer alırken örgütün finansörlerinin bir kısmının yakalandığı ancak halen yakalanamayanlar bulunduğu ileri sürüldü. Soruşturma sürecinde bir kişinin ifadesine göre cezaevindeki ölüm oruçlarının emekli Tuğgeneral Veli Küçük’le ilgili olduğu, cezaevindeki koşulları protesto etmek için ölüm orucuna başlayan avukat Behiç Aşçı’yı da ölüm orucundan Küçük’ün vazgeçirdiği ileri sürüldü. Gazi olayları, 1991, 1992 yılındaki faili meçhuller, Necip Hablemitoğlu, Ahmet Taner Kışlalı cinayetleri, İBDAC, Hizbullah ve Türk İntikam Tugayı (TİT) adlı örgütler de iddianamede yer aldı. İddianamede, “Dilovası” ve “İsmet” kodlu gizli tanıkların Veli Küçük’ün görev yeri olan Kocaeli’nin ilçesi olan Dilovası’ndaki faili meçhul cinayetlere ilişkin verdiği önemli bilgilerin de yer aldığı yargılama sırasında bu tanıkların seslerinin değiştirilerek ifadelerinin alınmasının istendiği öğrenildi. Açıklamaları soruşturmaya yön veren Tuncay Güney’in de dosya kapsamında şüpheli konumunda olduğu belirtildi. Güney, ifadesi alınamadığı için hazırlanan iddianamede yer almadı ve dosyası ayrıldı. Haham olarak Kanada’da yaşayan Güney’in Türkiye’ye getirilmesi amacıyla Kanada adli makamlarıyla görüşüldüğü, soruşturma savcılarından ikisinin de Güney’in ifadesini almak için Kanada’ya gidebile Doğu Perinçek Şener Eruygur Hurşit Tolon Kemal Alemdaroğlu Sinan Aygün Emin Gürses Ergenekon soruşturması kapsamında bugüne kadar 48 kişi tutuklandı. Soruşturma kapsamında tutuklanan Sinan Aygün serbest bırakıldı. ceği belirtildi. Güney hakkında 2001 yılında yürütülen soruşturma kapsamında ele geçirilen belgelerde, Küçük ve dosya kapsamındaki birçok şüphelinin ilişkisinin belirlendiği ileri sürüldü. Güney’in şüphelilerden Küçük ile iletişiminin olduğu, Küçük’ün evinde yapılan aramalarda da Güney’i 2001 yılında gözaltında sorgulayan dönemin İstanbul Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan’la ilgili rüşvet belgelerinin bulunduğu ileri sürüldü. İstanbul Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in Güney hakkındaki dolandırıcılık soruşturmasına ilişkin, gizli ibareli belgelerinin de Küçük’e ait ikametlerde yapılan aramalarda ele geçirildiği, bu belgelerin Küçük’e gazeteci Güler Kömürcü tarafından temin edildiği iddia edildi. Çete lideri olmak suçundan tutuklu olan Alaattin Çakıcı’nın tanık olarak yer aldığı iddianamede, soruşturma sürecinde ifadeleri alınan çete liderlerinin Ergenekon örgütü tarafından kullanıldığı tespitine yer verildiği de kaydedildi. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün tutuklandıktan sonra Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne konduğuna ancak buradan bir dönem görev yaptığı bölgedeki Kandıra F Tipi’ne geçmesine dikkat çekilerek, bu değişikliğin, Küçük’ün o bölgedeki ve cezaevindeki herkesi tanıyor olmasından kaynaklandığı ileri sürüldü. Küçük ile aynı cezaevinde bulunan Sedat Peker’in haberleştikleri, Küçük’ün Peker’e, avukatlara ödeme yapılması için Kandıra Cezaevi’nde bir para havuzu oluşturulması yönünde talimat verdiği iddia edildi. Soruşturma dosyasında sanıkların emniyet veya cezaevinde çekilmiş fotoğraflarının kendilerine ait dosyaların üzerine konulduğu ifade edildi. Böylece dava sürecinde yoğun olan evrakların içinde kişilerin dosyalarının ayırt edilebileceği belirtildi. Ergenekon soruşturması kapsamında “örgütün gizli kasası” olarak gözaltına alınan ve 13 ay cezaevinde kaldıktan sonra kanser hastası olduğu anlaşılan, tahliye edildikten 3 gün sonra da yaşamını yitiren Kuddusi Okkır’a başka suçlama yapıldı. İddianamede Okkır’ın örgütün gizli kasası olmadığı ve başka irtibatlarının bulunduğu ileri sürüldü. Soruşturma kapsamında haklarında arama kararı bulunan eski AKP Milletvekili Turan Çömez’in 1 Temmuz operasyonundan bir ay önce, emekli Tuğgeneral Levent Ersöz’ün operasyonun başlatıldığı gün yurtdışına kaçtığı belirtildi. AB’nin Dış Kapısı: Akdeniz İçin Birlik! ransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin bir yıldır yeniden yapılandırmaya çalıştığı Akdeniz İçin Birlik (AİB) sonunda ilk zirvesini yaptı. Türkiye son anda katılma kararı aldı. 27 AB üyesi ve Akdeniz çevresindeki 16 ülkenin katılımıyla yeni bir bölgesel birlik doğdu. Önce AİB’nin çıkışına değinelim... 1991’de Sovyetler’in çökmesinin ardından AB ve ABD ayrı ayrı hemen şu sorunun yanıtını aradı: Öncelikli olarak Doğu Avrupa’yı nasıl Rusya’dan koparıp kendi kontrolüm altına alırım? AB’nin silahı ekonomi, ABD’ninki güvenlikti... İkisi baş başa gitti. 1993’te Kopenhag kriterleri adı altında Doğu Avrupa ülkelerindeki demokrasi ve ekonomi yönetimini AB koşulları içine alma girişimi başlatıldı. ABD de hemen NATO’yu genişletme harekâtına girişti. Avrupa’nın kuzeyi ve doğusundaki bu gidiş iyiydi de güney ne olacaktı? O bölgeyi hemen AB içine alamazlardı, zaten kendi içinde bile bütün değildi. Kopenhag’ın devamında 1995’te başka bir yapı düşünüldü: Barselona süreci... Akdeniz ülkelerini AB çevresinde tutmanın ilk adımı olan bu süreç ölü doğdu. Diriltmeye çalıştılar olmadı. Sarkozy 2007’de seçim kampanyasında Barselona sürecinin başkalaşmış biçimini ilan etti: Akdeniz Birliği... Almanya bozuldu: “Ne oluyor? Birlik içinde birlik, olur mu böyle dirlik...” İşin içine Almanya’yı ve Akdeniz’de kıyısı olmayan ülkeleri de katmak için araya bir “için” kondu: Akdeniz İçin Birlik! ??? Türkiye, bu düşünce daha doğar doğmaz tepki gösterdi. Dedi ki: “Siz bizi AB’ye almayacaksınız. Bunu açıkça söylemek yerine öteki bölgesel birliklerin unsuru yapmaya çalışıyorsunuz.” Durum da aynen böyleydi. Zaten Sarkozy, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğine karşı olduğunu açıkça söylemiş, Akdeniz işini çıkarma nedenlerinden birinin de bu olduğunu ilan etmişti. Başbakan Erdoğan AİB zirvesi için Paris’e giderken, bu birliğin Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için sürdürmekte olduğu müzakereleri etkilemeyeceği konusunda garanti alındığı söylendi. AB ülkelerinin bu ve benzeri konularda verdikleri sözlerin ne kadar gerçekçi olduğunu anlatmak için bir örnek aktaralım: 1999 Helsinki zirvesinde Türkiye’nin aday ülke olduğu ilan edilirken, Kıbrıs’la ilgili kimi koşullar yer aldı. Dönemin koalisyon hükümeti buna karşı çıktı. AB dönem başkanı Finlandiya söz verdi: “Kıbrıs, kesinlikle koşul olmayacak.” Sonra ne oldu? Kıbrıs fiilen ana koşullardan biri haline geldi! ??? AİB’nin geleceği ne olur? Fransa başı çekmek ve Akdeniz’in patronu olmak hevesinde. Belki de devamında Afrika’nın Fransızca konuşan bölgesini daha kapsayıcı planlar yapacak. Akdeniz’de ana ortak olarak kiminle hareket edecek? Eşbaşkan Mısır’dı. Sarkozy, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e ayrı bir ilgi gösterdi. Mısır, Arap dünyasının “ağabeyi”. Bu unvanı kimseyle paylaşmaktan yana değil. Nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unun Hıristiyan olmasının getirdiği bağların da etkisiyle özellikle Akdeniz’de kıyısı olan Avrupa ülkeleriyle iyi ilişkileri var. Türkiye ise birliğe son anda katıldı ve pek çok konuda olduğu gibi ikircikli tavrını sürdürdü. İçimizdeki gelişmelere boğulduğumuz için dışımızı doğal olarak göremiyoruz. Anlaşılan bir süre de AB yolu Akdeniz’den geçecek! F ‘Günlük soruşturması yok’ İstanbul Haber Servisi İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin, Ergenekon soruşturması kapsamında, 48’i tutuklu, toplam 86 şüpheli hakkında, ‘silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs, hükümete karşı halkı isyana tahrik’ suçlamalarıyla dava açıldığını belirtti. Engin, şüphelilerin, ‘Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet gazetesine patlayıcı madde atmak suçlarına azmettirmek’ suçundan da yargılanmalarının talep edildiğini söyledi. Başsavcı Engin, kolluğa yapılan bir ihbar üzerine, 12 Haziran 2007 tarihinde, İstanbul’un Ümraniye ilçesinde bir evde ele geçirilen patlayıcı maddelerle ilgili başlatılan ve sonrasında yapılan çeşitli operasyonlarda elde edilen belge ve delillere istinaden, genişletilerek sürdürülen soruşturmanın, önemli bir bölümünün tamamlandığını belirtti. Bu soruşturmada görevli bulunan cumhuriyet başsavcı vekili ve cumhuriyet savcılarından aldığı bilgileri sunduğunu ifade eden Engin, “Soruşturma, 5271 sayılı CMK’nin 250. maddesinde belirtilen suçlara bakmakla görevli ve yetkili cumhuriyet başsavcı vekili’nin görevlendirmesi ve gözetiminde, görevli 3 cumhuriyet savcısı tarafından yapılmıştır” dedi. Soruşturmanın tamamlanan bölümüne ilişkin iddianamenin düzenlendiğini, yetkili cumhuriyet başsavcı vekilliği tarafından incelenip onaylandıktan sonra, diğer soruşturmalarda olduğu gibi UYAP sistemi üzerinden otomatik olarak, 14 Temmuz 2008 tarihi itibarıyla, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verildiğini kaydetti. Engin, 1 Temmuz operasyonunda gözaltına alınan bir kısmı tutuklu olan şüphelilerle ilgili soruşturmanın sürdüğünü, soruşturma sonunda yasal gereğinin takdir edileceğini ifade etti. İddianamenin 1 yılı aşkın sürede düzenlenmesinin, basın organlarında ve ka İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Engin, Ergenekon soruşturması iddianamesine ilişkin yaptığı açıklamada, şüpheliler hakkında, “silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs, hükümete karşı halkı isyana tahrik” suçlamalarıyla dava açıldığını belirtti. muoyunda eleştiri konusu olduğuna değinen Engin, soruşturmanın çok kapsamlı, şüpheli sayısının da fazla olduğunu, teknik ve fiziki takiplerin yapıldığını ifade etti. Aramalarda elde edilen yüz binlerce sayfa belge ve dokümanın yeni operasyonları gerektirdiğini belirtti. Özellikle yeni CMK hükümleri gereğince, iddianamenin düzenlenmesi için, soruşturmaya esas teşkil eden tüm delillerin toplanmasının gerekli olduğunu vurguladı. Engin, “Nihayet 441 klasör ekleri bulunan ve 2455 sayfadan oluşan bir iddianamenin tanzimi ve yazılması gibi zorunlu sebeplerle, dava açılmasının bugüne kadar uzadığı ifade edilmiştir” dedi. Engin, bu süre içerisinde, gerek tutuklu şüphelilerin itiraz ve talepleri, gerekse cumhuriyet savcılarının başvuruları nedeniyle, tüm şüphelilerin tutukluluk hallerinin yetkili mahkeme tarafından, en geç 1’er aylık sürelerle ve defalarca incelendiğini belirtti. Şüphelilerin tutukluluk hallerinin bugüne kadar sürdürülmesinin yetkili ve görevli mahkeme kararlarına bağlandığını söyledi.İddianamenin verildiği mahkeme tarafından kabulü veya iadesi konusunda henüz karar verilmediğine dikkat çekerek “Bu aşamada dava ile ilgili ayrıntılı açıklama yapmamıza yasal imkân bulunmamaktadır” diye konuştu. Engin, soruşturması tamamlanan 48’i tutuklu, 38’i tutuksuz, toplam 86 şüpheli hakkında, ‘silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek’, ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’, ‘silahlı terör örgütüne yardım etmek’, ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak veya görev yapmasını engellemeye teşebbüs’, ‘hükümete karşı halkı isyana tahrik’, ‘patlayıcı madde bulundurmak, atmak, bu suçlara azmettirmek’, ‘Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet gazetesine patlayıcı madde atmak suçlarına azmettirmek’, ‘devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etmek’, ‘kişisel verileri kaydetmek’, ‘askeri itaatsizliğe teşvik’, ‘halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik’ suçlarından kamu davası açıldığını belirtti. Şüpheli olarak ifadesi alının 36 kişi hakkında ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini kaydeden Engin, şüphelilerin hepsine bu suçların tamamının yöneltilmediğini söyledi. TCK’nin 220/5 maddesindeki, “örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde, işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır” hükmünün dikkate alındığını belirten Engin, “Örgütte yönetici olarak nitelendirilen şüphelilerin tüm bu suçlardan cezalandırılmaları, yönetici konumunda olmayan diğer şüphelilerin ise sadece eylemlerine uyan suçlara göre cezalandırılmaları talep edilmiştir” dedi. Engin, “Bir dergide yayımlanan ‘darbe günlükleri’ adı altındaki iddialarla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şu aşamaya kadar herhangi bir soruşturma yapılmamıştır” dedi. İddianamede ifade edilen terör örgütünün, klasik ‘bölücü veya ideolojik terör örgütü’ olmadığını söyleyen Engin, Ergenekon örgütünün niteliğini, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 1. maddesiyle açıkladı. Bu maddede, “devlet otoritesini zaafa uğratmak, yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla bir örgüte üye kişiler tarafından girişilecek her türlü suç oluşturan eylemin” terör suçu olarak kabul edildiğini vurguladı. Soruşturmanın başından itibaren yazılı ve görsel basında, yoğun olarak, bir kısmı gizli olan belgelerin yayımlandığını söyleyen Engin, soruşturmanın gizliliğinin ihlal edici yayınlar ve yorumların yapıldığını belirtti. Soruşturmayla ilgili yayınların çok büyük bir bölümünün gerçekdışı olduğunu ifade ederek “Bu yayınlar ciddi boyutta bilgi kirliliğine sebep olmuş, kamuoyu yanlış bilgilendirilmiş, bilgilendirilmektedir. Doğru olmayan bilgiler çeşitli kişi ve gruplar tarafından yanlış yorumlandığı için, kamuoyunda yanlış beklentilere yol açılmaktadır. Şüphelilerin özel yaşam ve temel haklarını ihlal etmekte ve yargı aleyhine de haksız ve ağır eleştirilere sebebiyet vermektedir” diye konuştu. Başsavcı Engin gazetecilerin soruları üzerine, “Bu örgütün ismi, soruşturmayı yürüten savcılarımız tarafından konulmuş bir isim değildir. İddianamede yer alan ve kamuoyunda Ergenekon olarak vasıflandırılan bu isim, bu örgütün yapılandırılmasında örgüt üyesi oldukları iddia edilen kişilerin kendilerinin örgütlerine verdikleri isimdir” diye konuştu. Başsavcı Engin, mahkemenin iddianameyi inceleme süresinin 15 gün olduğunu kaydederek “Ne kadar sürede inceleyeceği mahkemenin takdirindedir” dedi. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle