06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 C Bellekteki Che... kitap KULE CANBAZI SUNAY AKIN 18 TEMMUZ 2008 CUMA ‘Çağın en tamamlanmış insanı’ Kongo, 1965 ‘İkinci Çocukluk’ kapandı ğıma çoktan koydum bile… Bu muhterem, Amerika’da çok tanınan ve sevilen bir illüzyonist. Bir arkadaşım sayesinde New York’a geleceğimi öğrenince beni bürosuna davet etti. Bürosu dediğim yer, sihirbazlık sanatının eşyalarının satıldığı bir mağaza aynı zamanda… İşin aslını ararsanız, “Fantasma Toys” adlı bu mekân ne büro ne de mağaza… Burası bir müze!.. Gelmiş geçmiş en büyük sihirbaz kabul edilen Houdini’nin tüm eşyaları burada sergileniyor!.. Evet, ben Houdini’nin gösterilerinde kullandığı kelepçelerini, deli gömleğini, masasını, sandığını ve daha pek çok eşyasını gördüm, onlara dakikalarca baktım, baktım, baktım… Ve oradan doyamadan ayrıldım! Roger Dreyer, Houdini’nin gösterilerinin afişlerini de sergiliyor. Büyük bir hazinenin sahibi Dreyer… Mekânında başka sihirbazların eşyaları da var. Bir Uzakdoğulu sihirbazın elbisesi dikkatimi çekti. Elbise, sahibinin üstündeyken çekilmiş fotoğrafla birlikte sergileniyordu. Ağzıyla mermi tutuyormuş bu sihirbaz… Hayır, yanlış okumadınız, “kuş” değil, mermi tutuyormuş… Ve bir gün tutamamış!.. Yolu oralara düşenler mutlaka görmeli Dreyer’in sihirli dünyasını. Bu amaçla adresini şuracığa yazıyorum: “421 7th Ave. 2nd Flor, New York”… Eh, oldu olacak internet adresini de üfleyelim: [email protected] Nazilerin amblemi olan gamalı haçı Kızılderililer de kullanmış; tabii ki yüzyıllar önce… 1930’lara ait bir Kızılderili çocuk kıyafetinin süslemelerinde gamalı haçlar gördüm. Bu kıyafet, beyaz adamın çocuklarına “Kızılderilicilik” oyununda giymeleri için aldığı bir oyuncaktı. New York’ta bir antikacıda gördüm ve artık İstanbul Oyuncak Müzesi’nde!.. Barbie bebeklerden uzun yıllar uzak duruyordum. Oysa bir müzeci her esere, objeye eşit mesafede durmak zorundadır. Hatamı anladım ve Barbie bebeklerin ilk örneklerini toplamaya başladım. İşte, onlardan ender görülen bir örneği müzeye kazandırdım. Bu, Barbie’nin erkek arkadaşı Ken’in şövalye kıyafetli bebeğidir. Barbie bebeklerin platin serisi sadece koleksiyoncular için 1000 adet üretilir. Bu seride 2008 yılında ünlü modacı Zacposen’in bebeği üretildi. FAO’da bir tane vardı… O da artık İstanbul Oyuncak Müzesi’nde… Diyeceğim o ki, elim boş dönmedim New York’tan… Houdini’den söz ettik ya, onun çok sevdiğim bir öyküsüyle bitirelim yazımızı: Houdini’nin en sevilen gösterilerinden biri de para kasalarının içinden çıkmasıydı. Ünlü sihirbaz, şifreli, açılması olanaksız olan çelik kasalardan üç tanesini iç içe koydurur ve izleyiciler oksijenin tükenerek boğulduğunu sandığı an dışarı çıkardı… Hem de, ellerindeki kelepçe de açılmış olarak!.. Yıllar sonra bir gün, bunu nasıl başardığını sorar bir gazeteci Houdini’ye… Sihirbaz şu yanıtı verir: “Çok basitti evlat. Unutma ki, tüm kasalar dışarıdan açılmamak için yapılır. Bense hep içerdeydim.” Yazarların, gazetecilerin, düşüncesinden dolayı insanların içeri kapatılmasında karamsarlık değil, çıkış vardır!.. Çünkü ışık, karanlıkta daha güzel ve daha anlamlıdır. Gamze ERBİL irçok belge, fotoğraf ve notun Che’nin özel arşivinden alınarak kullanıldığı seçki, son derece zengin bir kaynak oluşturuyor. Seçkinin hazırlığında Che’nin eşi ve çocuklarının özel katkıları olmuş. Buna, Latin Amerika’nın önde gelen aydınlarından, Kübalı şair ve sinemacı Victor Casaus’un profesyonel katkıları da eklenmiş. Kitapta Dr. Guevara’yı, çocukluğundan Bolivya’daki son günlerine kadar “izlemek” mümkün. Kitabın Che’nin bütün bir “hayat öyküsü”nü içerdiğini düşünmemek gerek. Daha çok “tamamlayıcı” nitelikteki dokümanlar olarak görülmeli. Seçki, kronolojik bir sıra izlese de, Victor Casaus’un bölüm başlarındaki açıklayıcı notları önemli bilgiler verse de, kitap ancak Che’nin yaşamı hakkında zaten bilgisi olanların daha fazla bilgileneceği bir malzeme sunuyor. Ama daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış anı ve fotoğraflar da bugüne dek var olan başka bir eksikliği doldurmuş oluyor. Kitabın derlenişinde, Che’nin ailesinin yardımlarını alarak işi sırtlanan Victor Casaus, seçkiyi 15 bölüm başlığında toplamış ve her bölüm için bir kısa giriş yazmış. Casaus, bir değerlendirmesinde, “... onu bu sayfalarda okur, fotoğrafçı, dost; tarihi, insanları ve hayatı araştıran bir gayretkeş olarak görüyoruz. İroni ve espri, eleştiri ve sağlam duruş, içtenlik ve sürekli bir kendini sınama çağının tanığı Che’de bir arada yaşıyorlar” ifadelerine yer veriyor. Çocukluk ve gençlik yıllarına ait fotoğrafların yer aldığı ilk bölüme, Che’nin 1964 yılında “kökeni” ile ilgili olarak Fas’taki Maria Rosario Guevara’ya yazdığı ünlü mektubu ile giriliyor: “Yakın akraba olduğumuzu sanmıyorum, ama dünyada gerçekleşen herhangi bir adaletsizlik karşısında eğer siz de öfkeyle titriyorsanız, yoldaşız demektir ve bu çok daha önemlidir.” Daha sonraki bölümlerde gezgin Che ile tanışıyoruz, Arjantin, sonra Latin Amerika ve sonra ikinci Latin Amerika gezisi... Latin Amerika gezisinin Motosiklet Günlüğü’ndeki Yolculuk Notları’nın başında “Anlaşalım” başlıklı yazısı sunuluyor Che’nin. Genç doktor, “Arjantin topraklarına yeniden ayak basınca, bu notları yazan kişinin, onları düzenleyen ve düzeltenin öldüğünü” haber veriyor ve “ben, ben değilim artık, en azından içimdeki benle aynı değilim” diyor. Kitapta, mektubun orijinalinin fotoğrafını da bulabilirsiniz. Motosiklet Günlüğü’nün ilerleyen sayfalarında ise, artık giderek kavgaya hazırlanan bir Che gözlüyoruz: “Artık barutun ve kanın, düşmanın ölümünün ekşi kokusunu, tadını tanımak için uzayan burnumu hissediyorum; artık bedenim gerilmiş, kavgaya hazırım ve varlığımı, proleter zaferin hayvani ulumalarının içinde yeni, yepyeni umutların titreşimiyle çınlayaca B ğı kutsal bir alan olmaya hazırlıyorum.” 7 Temmuz 1953’te başlayan ikinci Latin Amerika gezisi de Che’nin Tekrar Yollarda adını verdiği günlüğünden parçaları ve mektuplarını içeren bölümlerde ele alınıyor. Che’nin yaşamının; Bolivya, Peru, Ekvador, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, Honduras ve El Salvador’dan geçip Guatemala’ya varışı, buradaki toplumsal dönüşüm, devrim ve darbe süreçlerindeki konumu ve ardından Meksika’ya gidişini içeren bölümlerini, yine kendi kaleminden takip ediyoruz. Ve ABD’ye karşı silahlı mücadelenin kaçınılmazlığına varan düşünsel gelişim süreçlerini de... Mektup ve günlük notlarında, şiirlerinde onun samimi, duygusal ve sanatçı yönlerini de gözlemek mümkün. Guatemala’daki olaylar sırasında çıkardığı dersleri, kızının doğumunun kendisinde bıraktığı izleri, nihayet Meksika’da Fidel’le tanışmasını tarihe kayıt düşüşünü hep birinci elden inceleme olanağı sunuyor seçki... Politik bilincinin gelişiminde kritik olan bir evreyi, 10 Aralık 1953 tarihli teyzesine yazdığı bir mektupta şöyle gözlüyoruz: “...El Paso’da United Fruit çiftliklerinde gezme şansı buldum ve bu kapitalist ahtapotların ne kadar korkunç ti ve artık yoldayım, ardımdan gelen bir kızımla bu dönemi kapadım. Bu saatten sonra, ölümümü bir başarısızlık olarak kabul edemem, ancak Hikmet gibi: ‘yalnız yarım kalmış bir şarkının acısını toprağa götüreceğim.’...” Beşinci bölümden itibaren artık Che’nin kendine çizdiği yeni yolda ilerlediğini gözlüyoruz: Küba devriminin bir aktörü artık. Arjantinli gazeteci Jorge Ricardo Masetti ile Sierra Maestra’da yapılan söyleşi bu bölümün önemli belgelerinden birini oluşturuyor. Che’nin kendi çektiği fotoğraflardan oluşan “Kişisel Albümünden” başlıklı altıncı bölüm ise, onun fotoğrafçılığını belgeliyor. Dönem dönem geçimini sağlamak için de başvurduğu bu “iş” Che için kimi zaman kendisini, kimi zaman bir sanayi tesisini kayıt altına aldığı bir faaliyet olmuş. Seçkinin yedinci bölümü, “Söyleşi Sözleri” başlığını taşıyor ve Che’nin çeşitli söyleşilerindeki çarpıcı anektodları içeriyor. Çoğu zaman dobra tavırlarıyla gazetecileri zor durumda bırakan, ama genellikle derdini anlatma çabası öne çıkan bir tutumu gözlüyoruz. “Can Dosta” başlıklı sekizinci bölümde, Che’nin yakın silah ve çalışma ar rinden kısa bir derleme olan bu bölümün ardından, “Anılardaki Görüntüler” başlıklı son bölüm geliyor. Ve bir kez daha bu zengin kişiliğin yaşamından kesitleri içeren fotoğraflarla başbaşa kalıyoruz.Seçkide göze çarpan iki sorundan biri, Che’nin teyzesine mektuplarından birinin başlığında göze çarpan bir hata. Mektuptaki, “pozisyonum hiçbir şekilde heveskâr bir gezginin pozisyonu değil” ifadesi, başlığa üzücü bir imla hatası sonucu, “pozisyonum hiçbir şekilde heveskâr bir gevezenin pozisyonu değil” şeklinde çıkmış. İkinci sorun ise, kısa bir internet araştırması sonucu kitabın orijinalinde de olduğu anlaşılan eksiklik. Kitabın fotoğraflardan oluşan son bölümünde (“Anılardaki görüntüler” başlıklı 15.bölüm) fotoğraflara dair, mekân, tarih vs. notlarının bulunmayışı. Buna karşın, efsanevi devrimci Che Guevara’nın daha önce açığa çıkmamış kimi his ve kavrayışlarıyla tanışmak değişik bir tecrübe. Kitap, Jean Paul Sartre’ın, “Che çağımızın en tamamlanmış insanıydı” sözünü biraz daha yakından kavramanızı sağlayacak bir malzeme sunuyor. arı vara Araştırmal ue G he C rı, la Everest Yayın rladığı Che ile ilgili kitapları zı Merkezi’nin* ha ürüyor. Son olarak rd sü ı aşlıklı yayımlamay he Guevara’ b C to es rn –E he e ‘Bellekteki C ulaştı. Daha önc ğrafın yanı seçki okurlara to fo a d yı ış çok sa yayımlanmam tuplar, ünlükleri, mek g uk ul i içeren lc yo , ra sı rı gibi belgeler la zı ya e et az g i çektiği söyleşiler, uevara’nın kend kitapta, Che G l yer tutuyor. fotoğraflar öze kadaşlarıyla ilişkisine tanıklık ediyoruz. Mektuplar ve hakkında yazılan bir anma yazısı bu devrimcinin dostlarıyla ilişkilerini nasıl kavradığına ve yaşadığına dair önemli ipuçları veriyor. Mektuplardan oluşan sonraki üç bölümde de yine yaşama ve insanlara müdahale eden Che portresindeki eksikleri doldurmamızı sağlıyor. Che’nin Afrika’daki dönemine ayrılan 12. bölümde onun öykücü yönüyle tanışıyoruz. Kongo’da annesinin ölümüne dair bir belirsizlik yaşadığı dönemde yazdığı “Taş” ve yine Kongo’da yazılan “Şüphe” adlı öykü, seçkinin önemli parçalarından. Che Guevara’nın bitmek bilmez öğrenme tutkusu ve “iflah olmaz” okurluğu da seçkide “bölüm” olarak yer tutmuş. “Ernesto adında (iflah olmaz) bir okur” başlıklı bölümde Pablo Neruda üzerine uzun bir değerlendirmenin yanı sıra, Che’nin başka yazar ve kitaplar hakkında düştüğü notlar yer alıyor. Bolivya notları, seçkinin sondan bir önceki bölümünü oluşturmuş. Che’nin son savaşına dair silah arkadaşlarından ve kendi değerlendirmele DİĞER KİTAPLAR... Che’nin ilk Latin Amerika gezisi sırasında tuttuğu günlüklerinden derlenen Motosiklet Günlüğü, ikinci gezinin günlüklerine kendi verdiği isim olan Tekrar Yollarda, Bolivya’daki son günlerini kayıt altına aldığı Bolivya Günlüğü, Kongo’da yaşadıklarını kaydettiği notlardan derlenen Afrika Rüyası başlıklı kitapların yanı sıra Küba’da Sosyalizm ve İnsan ile Gerilla Savaşı adlı kitapları da Everest Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Gerilla Savaşı, Che’nin gerilla mücadelesi ile ilgili dersleri derlediği bir çalışma ve yoldaşı Camilo Cienfuegos’a yazılmış bir girişi içeriyor. Bilindiği gibi Che, 1959’da talihsiz bir uçak kazasında ölen Camilo’nun ismini oğluna vermişti. Küba’da Sosyalizm ve İnsan ’da, Che’nin Küba devrimci sürecinin temel dinamiklerini analiz ettiği ve yeni bir toplumun oluşum sürecini değerlendirdiği bir makalesi… Tüm bu kitaplar Che Guevara Araştırmaları Merkezi’nin hazırladığı çalışmalar ve ancak birlikte ele alındığında Ernesto Che Guevara’nın öyküsüne dair daha anlamlı bir tablo elde etmek mümkün görünüyor. (*) Havana’daki Che Guevara Araştırmaları Merkezi’nin eposta adresi [email protected] Bellekteki Che/Victor Casaus’un seçkisi ve önsözüyle/Yayına hazırlayan: Tülin Er/ İspanyolcadan çeviren: Bülent Kale/ Türkçe tasarım uygulama: Semra Sever/ Everest Yayınları/ 312s. olduğuna bir kez daha ikna oldum. Yoldaş Stalin’in ihtiyar ve yorgun bir portresi karşısında bu ahtapotların tümüyle yok olduğunu görünceye kadar dinlenmemeye yemin ettim. Guatemala’da kendimi geliştireceğim ve gerçek bir devrimci olmak için bana gereken şeyleri edineceğim.” Yine Kasım 1954’teki bir mektubunda “ABD’ye olan öfkem bir gram bile azalmadı” diyor Che. Fidel’le tanışmasına dair günlüğüne düştüğü not ise şöyle: “... Kübalı devrimci, genç bir adam, zeki, kendinden çok emin ve son derece atak; sanırım karşılıklı olarak birbirimizi sevdik.” Meksika’daki cezaevi notlarından ise, Guevara’nın artık ABD’ye karşı mücadelesini Küba devrimine katılarak sürdürmeye karar verdiğini ve manevi olarak bu yolda geri dönülmez bir mesafe katettiğini anlıyoruz. Cezaevinden 6 Temmuz 1956’da yolladığı bir mektupta ise, Che’nin aynı zamanda Nâzım Hikmet okuru olduğunu belgeleyen bir alıntıya rastlıyoruz: “Hayatım tökezleyerek kendi gerçeğini aramakla geç emleketi boş bırakmaya gelmiyor! İki haftalığına kayboldum, ortalık birbirine karıştı. Döndüğümde, yazılarını hayranlıkla okuduğum, ülkenin aydınlık yüzü yazarların ‘terörist’ olduklarını öğrendim. Fırtınalı günlerimizde, bir deniz fenerinin aydınlığı ve neşesiyle geleceğimizi aydınlatan Mustafa Balbay’ın ve bize Ertuğrul Fırkateyni’nin hüzünlü öyküsünü, Çanakkale direnişimizin stratejik zekâsını anlatan Erol Mütercimler’in gözaltına alınmalarına çok üzüldüm ve bir o kadar da güldüm. ‘Acı acı gülmek’ bu olsa gerek!.. Ve şundan bir kere daha emin oldum; okumayan bir toplumuz!.. Eğer ki Balbay ve Mütercimler’in yazılarını, kitaplarını okumuş olsalardı, asla ve asla bu olaylar yaşanmazdı. Bu iki aydınımızı gözaltına almak yerine, akıllarındaki soruların yanıtını almak için davet etmenin yeterli olacağı bilinirdi! Aydınlanmanın iki yüz akı yazarının bunca yıldır kalemlerinden yazılarına akan mürekkep, yalnızca kişiliklerine, onurlarına karşı yapılan haksızlığın lekesini değil, karalanmak isteyen daha nice insanı kurtaracak, temizleyecek güçtedir. Oysa ben, New York’ta antika oyuncak arıyordum!.. Seksen yaşındaki bir Amerikalının sahibi olduğu “İkinci Çocukluk” adlı antikacının önünden ayrılamadım uzun süre… Bu dükkânın raflarında yalnızca antika oyuncaklar vardı… Evet, “vardı” diyorum çünkü, pas tutmuş kepenkleri kapalıydı… Bir yıldır açılmıyormuş kapısı… O yaşlı oyuncakçıyla yaptığımız sohbetler geldi gözümün önüne… Az mı oyuncak almıştım o raflardan!?. Her seferinde “Bu da doğum günü armağanın” diyerek bir antika oyuncağı armağan ediyordu. Bu sefer ben doğum günü armağanı götürmüştüm ama… New York’un 5. Caddesi mağazalarıyla ünlüdür. Caddenin, kocaman bir hapishanenin avlusunu andıran Central Park ile buluştuğu köşede “FAO” adlı bir oyuncak mağazası vardır. Günümüz oyuncaklarının en güzel örneklerinin yer aldığı bu mağazanın bir odasında antika oyuncak da satılıyordu. Oradan da İstanbul Oyuncak Müzesi’ne çok değerli eserler almıştım. Bir umutla oraya gittiysem de, antika oyuncakların Çin’de üretilen yeni oyuncaklarla olan savaşlarını kaybettiğine üzülerek tanık oldum! Avrupa’da, Amerika’da kahvelerini içerek, sohbet ederek, dostluklar kurarak oyuncaklar aldığım antikacı dostlarımı birer birer kaybediyorum. Bunun nedeni de, okuduğunuz bu yazıyı koltuğumdan kalkmadan gazeteye ulaştırma kolaylığını sağlayan “internet”ten başkası değil!.. Antika oyuncaklar artık internet sitelerinden satışa sunuluyor. Bunun olumlu tarafı, dünyanın neresinde bir oyuncak satılığa konulmuşsa haberinizin olmasıdır… Ama, olumsuz tarafı, o oyuncaktan herkesin haberdar olması, açık artırmaya katılması ve değerinin daha da artmasıdır. En önemlisi de, teknoloji sayesinde kolaylaşan hayatımızda, insan sıcaklığının, esnaf kültürünün giderek soğuması, kaybolmasıdır. New York bozgununda yüzümün güldüğü anlar da var elbette. Roger Dreyer ile tanışmış olmanın zenginliğini hazine sandı M Terörist/ John Updike/ Çeviren: Handan Balkara/ Alef Yayınevi/ 352 s. İrlanda kökenli Amerikalı bir anne ve Mısırlı bir babadan olma Ahmad, on bir yaşında İslamı seçer. Kuzey New Jersey’nin gözden düşen bir sanayi bölgesindeki New Prospect kasabasında liseye devam ederken İslam konusunda bilinçlenir. Etrafındaki maddeci, hedonist toplumun, inançlarına karşı bir tehdit oluşturduğunu düşünmeye başlar. Ne hayatın nimetlerinden pek nasibini alamamış depresif rehberlik hocası Jack Levy, ne de Ahmad’ın seksi güzel zenci sınıf arkadaşı Joryleen Grant onu dininin çağrısından geri döndüremez. Üniversitede ve kariyer hayatında ümit vaat eden, parlak ve zeki bir öğrenci olan Ahmad, üniversiteye gitmek yerine kamyon şoförlüğünü tercih eder. Lübnanlı bir ailenin işlettiği mobilya dükkânında çalışmaya başlar. Bölgenin Müslüman cemaatinde etkin Şeyh Raşit’in çevresine girmesiyle, kişisel hayatını ve bütün New York şehrini derinden etkileyecek kor mon Bolivar, Latin Amerika’da bağımsız devletler kurarak, sömürgeciliği yıkar, anayasal cumhuriyeti inşa eder. Akalın bu kitabında, Latin Amerika’nın Bolivarcı Devrim deneyimlerinin, Türkiye’ye sunduğu ipuçlarını değerlendiriyor. kunç bir ağ örülmeye başlar. Ahmad intihar bombacısı mı olacaktır? Yanlış Cumhuriyet/ Sevan Nişanyan/ Kırmızı Yayınları/ 438 s. “Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye’de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir. Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir.” Sevan Nişanyan, bu kitabında Atatürk ve Kemalizm üzerine belirlediği elli bir soruya cevap vermeyi amaçlıyor. Bolivar’dan Chavez’e Latin Amerika/ Cüneyt Akalın/ Cumhuriyet Kitapları/ 214 s. “Bolivar’dan Chavez’e Latin Amerika”da Cüneyt Akalın, Latin Amerika’daki gelişmelere ‘Mazlum Milletlerin Devrimleri’ açısından bakıyor. Chavez’in bayraklaştırdığı, kendine rehber edindiği ‘Bolivarcı’ hareketi inceliyor. Latin Amerika ülkelerindeki Bolivarcı demokratik devrimleri, değişik yönleriyle analiz ediyor. SiAfganistan Gerçeğinde Şeriata Karşı Kadınlar/ Galina Breitkreuz/ Çev.: Evrem Tevfik Güney/ Cumhuriyet Kitapları/ 224 s. Taliban iktidarının devrilmesinden sonra, gelenekler ile çağdaş yaşam arasında hâlâ bocalayan Afganistan’da, kadınların yaşam savaşı… Tacik, Hazara, Paştun ya da Türkmen… 18 yaşında ya da 80 yaşında… Galina Breitkreuz’un, Kandahar’ın tek kadın polisi Malalay Kakar; yokluklarla mücadele eden gazeteci Nahid Başardost; köylü Devlet Begüm, Meryem, Kübra ve Bibi; göğsü madalyalarla dolu general Katul Muhammedsoy; Kabil Üniversitesi doçentlerinden Nesrine Gross ile yaptığı röportaj dizisi yer alıyor bu kitapta. Rüşdi’nin kitabı ‘en iyi’ seçildi LONDRA (AA) Hindistan kökenli İngiliz yazar Salman Rüşdi’nin 1981 yılında “Booker Edebiyat Ödülü”nü kazanan kitabı “Midnight’s Children”, bu ödülü şimdiye kadar kazanan kitapların en iyisi seçildi. Ödülün verilişinin 40. yıl dönümü dolayısıyla yapılan yarışmada, oy kullanan 7 bin 801 kişinin üçte birinden fazlası Rüşdi’nin kitabına oy verdi. Dağlarca’nın durumu ciddi İstanbul Haber Servisi Zatürree nedeniyle Marmara Üniversitesi (MÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırılan Türk şiirinin büyük ustası, yaşayan en büyük şairlerimizden Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın (94) durumunun ciddiyetini koruduğu belirtildi. Tedavisine devam edilen Dağlarca’nın bilincinin de zaman zaman açıldığı ifade edildi. Böbrek yetmezliği nedeniyle haftada 3 gün diyalize giren Fazıl Hüsnü Dağlarca 5 Temmuz günü diyalizde olduğu sırada fenalaşmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle