06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 18 TEMMUZ 2008 CUMA Erdoğan’ın katıldığı Akdeniz zirvesinde barış çabaları öne çıktı Zirveye Ortadoğu damgası Başbakan Erdoğan, Paris’te yapılan Akdeniz İçin Birlik zirvesinde Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile görüşürken zirveye damgasını vuran Ortadoğu ile ilgili gelişmeler oldu. Olmert, “Barışa hiç bu kadar yakın olmamıştık” dedi. Uğur HÜKÜM PARİS Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin öncülüğüyle oluşturulmaya çalışılan “Akdeniz İçin Birlik” projesi zirvesi Paris’te yapıldı. Zirvede, İsrail, Filistin ve Suriye liderleri arasındaki Ortadoğu ile ilgili temaslar öne çıktı. Zirveye katılan ve Sarkozy ile Elysee Sarayı’nda görüşen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Fransa’dan, Türkiye’nin AB süreciyle ilgili taahhütlerine bağlı kalmasını istediği bildiriliyor. 40 dakika süren görüşmede, Anayasa Mahkemesi’nde AKP hakkında devam eden kapatma davasının da gündeme geldiği öğrenildi. “Akdeniz İçin Birlik” projesini, Türkiye’nin AB üyeliğine alternatif oluşturarak Ankara’yı AB’den uzaklaşlarını belirtti. Abbas da “birkaç ay içinde barışa ulaşabileceklerini” söyledi. Erdoğan, İsrail ve Suriye arasındaki dolaylı görüşmelerde, Türkiye’nin arabuluculuk rolünü Paris’te sürdürdü. Erdoğan İsrail Başbakanı Ehud Olmert ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüştü. Olmert, Erdoğan aracılığıyla Esad’a barış görüşmelerinde “ciddi oldukları” mesajını iletti. Olmert ile Esad, zirvede aynı masada bir araya gelmelerine rağmen el sıkışmadılar. El Cezire’ye konuşan Esad, iki ülke arasında barış anlaşması sağlanması halinde, İsrail ile normal ilişkiler kurmaya hazır olduklarını söyledi. Zirvede AB üyesi ve Akdeniz’e kıyısı bulunan 43 ülkenin hükümet ve devlet başkanı, “Akdeniz İçin Birlik” projesine start verirken kapanış bildirisinde, “Akdeniz ve Ortadoğu’nun kitle imha silahlarından tamamen arındırılmış bölge olması için çalışılmasına ortak karar verilmesi” ifadeleri yer aldı. Akdeniz’in ve Ortadoğu’nun nükleer, kimyasal, biyolojik tüm silahlardan tamamen arındırılması için pratik önlemlerin alınması, ilke kararına bağlandı. Kapanış bildirisinde, Türkiye’nin daha önce ısrarla vurguladığı gibi, “Ankara’nın, AB ile tam üyelik müzakerelerini sürdüren bir ülke olduğu’ ifadesine yer verildi. Dilencinin Gözleri Mladiç komutasındaki Sırp katillere teslim edilip katliama uğramalarına olanak sağlanmıştı. Bölgeyi koruyan 400 Hollanda’lı BM görevlisi “bize güvenin” diyerek yaklaşık 60 bine ulaşan Boşnak Müslümanların erkeklerini bir araya toplamış, ardından bu zavallı insanların katiller tarafından bölgeden alınıp katledilmelerine ses çıkartmamışlardı. Sayı kesin olmasa da, yaklaşık 8 bin 300 Müslüman’ın gruplar halinde kurşuna dizildiği biliniyor. Bugün hâlâ binlerce kişinin akıbeti konusunda ise kesin bilgi bulunmuyor. Katliam emrini veren Radovan Karadziç ile komutanı Radko Miladiç’ten haber yok. Bir söylentiye göre Karadziç ve Miladiç Yunanistan’ın Girit adasında sıkı bir koruma çemberi altında yaşamlarını sürdürüyorlar. Bazı söylentilere göre ise GiritRusya arasında mekik dokuyorlar. En az Sırp katiller kadar suçlu olan Hollandalı 400 BM görevlisi ise ülkelerinde büyük keyifle günlerini geçiriyorlar. Sözde bazı mahkeme kararları onları suçsuz bulmuş. Bazıları ise görevsizlik kararı vererek katliamı gerçekleştirenlerin koruma çemberini genişletmiş. Bunları düşünerek kilisenin önünde dilenen Sırp dilencinin gözlerinin içine bakıyorum. Büyük olasılıkla katliam yapıldığı günlerde yirmili yaşların ortalarındaydı. Belki de zavallı Müslümanların üzerine acımasızca mermi sıkanlardan biriydi. Gözlerinde Boşnak Müslümanları görmeye çalışıyorum. Kan ve intikam duyguları içinde zavallı insanların nasıl topluca kıyıldıklarını bulmaya çalışıyorum. Hiçbir anlam çıkartamıyorum, ancak günahsız olduğu konusunda kendimi ikna edemiyorum. Şimdilik işi iş(!). Oturduğu yerde dilenerek bol bol “Euro” kazanıyor. Ona Karadziç’i, Miladiç’i ve diğer katilleri sormak istiyorum. Öldürülmeye götürülen Müslümanları sormak istiyorum. Sormuyorum, soramıyorum. Zaten sorsam ne olacak ki? İnsan haklarından dem vuran AB ülkeleri olayı kapatmışlar, BM işini bitirmiş(!) kime neyi soracaksın? Dilencinin gözlerinde, soracağım soruların cevapları yok. 20’nci yüzyılda böyle bir katliamı gerçekleştiren katiller ile onlara bu olanağı sağlayanlara lanet okuyarak yoluma devam ediyorum. murilem?otenet.tr (Fotoğraf: AP) Başbakan Erdoğan, Sarkozy ile Türkiye’nin AB üyeliği sürecini görüştü. tırmak amacını taşıdığı endişesiyle ihtiyatlı karşılayan Ankara, ancak Paris’ten üç davet aldıktan ve Sarkozy ile Erdoğan arasında yapılan telefon konuşmasından sonra zirveye katılma kararı almıştı. Zirvede, İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Sarkozy birlikte bir açıklama yaptılar. Olmert, İsrail ve Filistin’in barışa ulaşmaya hiç bugünkü kadar yakın olmadıklarını ve yakın zamanda Suriye ile doğrudan görüşme yapmayı umduk BM KABUL ETTİ Butto suikastı soruşturulacak Dış Haberler Servisi Birleşmiş Milletler (BM), Pakistan’ın eski Başbakanı Benazir Butto’nun öldürüldüğü suikastın bir BM komisyonu tarafından araştırılması talebini kabul etti. BM Genel Sekreteri Ban kiMun’un soruşturma talebini kabul ettiği, Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureşi tarafından açıklandı. Kureşi, BM Genel Sekreteri ile görüştükten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, komisyonun, “suçluları, suikastı organize ve finanse edenleri” bulmak için uğraş vereceğini söyledi. Komisyon oluşturulması önerisini kendilerinin getirdiğini belirten Kureşi, Benazir BM Genel Sekreteri’nin, Butto bağımsız bir komisyona saygı duyulan kişileri atayacağını dile getirdi. Pakistan’ın ilk kadın Başbakanı Butto, geçen yıl 27 Aralık’ta bir seçim mitinginde uğradığı silahlı ve bombalı saldırı sonucu öldürülmüştü. Devlet Başkanı Pervez Müşerref yönetimi, Butto’nun favorisi olduğu genel seçimlere günler kala gerçekleşen saldırıdan Taliban militanlarını sorumlu tutmuş ve uluslararası soruşturmayı reddetmişti. Butto’nun Pakistan Halk Partisi ise daha önce yapılan soruşturmaların sonuçlarını reddetmiş ve Butto’nun güvenliğinin yeterli düzeyde sağlanmadığını savunmuştu. İran’ın bu hafta yaptığı füze denemeleri bütün dünyada yankı bulurken, denemelerle ilgili fotoğraflarda bazı hilelere başvurulduğu iddia ediliyor. İngiliz ve ABD medyasında yer alan haberlere göre, İran Devrim Muhafızları tarafından yayımlanan bir fotoğrafın üzerinde “photoshop”la oynandığı saptandı. İran kaynaklarından ve Devrim Muhafızları’ndan elde edilen fotoğrafların bazılarında 4 füzenin aynı anda fırlatıldığı görülürken, bazılarında bir füzenin rampada kaldığı görülüyor. Fransız haber ajansı AFP, Amerikan ajansı AP’nin aynı noktadan çekilen fotoğrafında (sağdaki) 3 füze görülürken, kendi fotoğrafında 4 füzenin yer aldığını fark edince, İran ajansından alınan bu fotoğrafın hileli olduğunu duyurarak hileli füze fotoğraflarını yayından kaldırdı. (Fotoğraflar: AP) Füzeler ‘photoshop’lanmış Dış Haberler Servisi İran ile AB arasındaki nükleer müzakerelerin Cenevre’de yapılacağı bildirildi. İran resmi kaynakları, AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana ile İran Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve nükleer konulardaki başmüzakereci Said Celili başkanlığındaki müzakerelerin 19 Temmuz’da Cenevre’de başlayacağını bildirdi. slında sıcaktan bunalıp yürüyüşe çıkmasam, bu yazımda “20 Temmuz ve yıldönümünde Kıbrıs” konusunu yazmak istiyordum. Ancak yoluma çıkan dilenci beni bu yazımdan vazgeçirdi. Gerçi Kıbrıs konusunda yazsam ne olur, yazmasam ne olur! Olacakları kısaca özetlersek, Başbakan Erdoğan ile bakanları 20 Temmuz günü adaya gidip cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttukları M. Ali Talat ismindeki kuklanın ipleri ile oynayıp, satış konusunda hareketlendirip, destek verecekler. Ardından yandaş televizyonlar tarafından canlı olarak verilecek göstermelik “show”ları sonrası Türkiye’ye dönecekler. Bu aşamada benim derdim önümde duran dilenci ile. ??? Günlerden 11 Temmuz. Hava sıcak mı sıcak. Atina’nın P. Faliron semtindeki Ayiou Aleksandrou Caddesi üzerinde bulunan ve bu caddeye ismini veren büyük kilisenin önünden geçerken rastladım o dilenciye. 40’lı yaşlarda, çok sağlıklı, adeta beton gibi biriydi. Kilisenin cadde üstüne bakan bir yerinde oturmuş dileniyordu. Önündeki karton kutunun üstüne “Ben Sırp’ım. Dört çocuğum var. Lütfen yardım edin” diye yazmış. Kutunun içine bakıyorum, en azından 30 Avro’luk bozuk para toplamış. Önüne gelen atıyor. Ne de olsa Ortodoks, üstelik de Sırp. Yunan halkına göre dağılan Yugoslavya’nın esas mağdurlarından (!) birisi. Dilencinin gözlerinin içine bakarak bir şeyler okumaya çalışıyorum. Bu kadar sağlam ve dinç duruşuna karşılık dilenmekten dolayı utanır gibi bir psikoloji içinde değil. Birden 11 Temmuz 1995 tarihine dönüyorum. Yani İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Balkanlar’da gerçekleştirilen en büyük katliam aklıma geliyor. Yugoslavya’nın dağılmasının ardından başlayan iç savaş sırasında Sırp katillerin gerçekleştirdikleri Srebrenitza katliamını düşünüyorum. 1992 yılında Sırpların katliamlara başlaması ile bölgeyi güvenli olarak ilan eden BM güçleri, tarihin en büyük ikinci katliamına seyirci kalarak çok büyük bir insanlık suçu işlemişlerdi. 1120 temmuz 1995 günleri arasında BM himayesindeki Srebrenitza kentinde sıkıştırılan on binlerce Boşnak Müslüman, bölgeyi korumakla yükümlü Hollandalı askerler tarafından Radko A Lavrov’a Gülen ricası Rusya Dışişleri Bakanı’nın Ankara ziyaretinde, cemaatin bu ülkedeki okullarının kapatılmaması istendi. Erdoğan, Putin’le yaptığı bir görüşmede konuyu anımsattı Bahadır Selim DİLEK ANKARA AKP’nin, Fethullah Gülen cemaatiyle bağlantılı olan okulların kapatılmaması için Rusya Federasyonu’ndan yine ricacı olduğu ortaya çıktı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un bu ay başında Ankara’ya yaptığı ziyaret sırasında Türk yetkililer konuyu gündeme taşıdı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan Rusya Federasyonu’ndaki okulların neden kapatıldığını sordu. Rus bakansa konuya siyasi açıdan bakmadıklarını, bunun Rusya’nın eğitim sistemiyle ilgili olduğunu söyledi. Gülen cemaatine yakın şirketlerin ya da vakıfların denetiminde olan okullar, Türkiye ile Rusya Federasyonu arasında gündem maddesi olmaya devam ediyor. Edinilen bilgilere göre bu konu son olarak Lavrov’un Ankara ziyaretinde gündeme geldi. Lavrov’un temasları sırasında Türk yetkililer, “Rusya Federasyonu, bir süreden bu yana ülke içinde faaliyet yürüten okulları kapatıyor. Neden böyle bir uygulama var” diye sordular. Bunun üzerine Lavrov da daha önce bu konuda verilen yanıtları yineleyerek “Bu bizim için bir siyasi sorun değil. Bu bir eğitim sorunu. Bu okullar Rusya Federasyonu’nun eğitim sistemine uymadıkları için kapatılıyorlar. Rusya Eğitim Bakanlığı’nın koşullarını yerine getirenler kapatılmıyor” dedi. Rusya’daki okulların kapatılmaması yönündeki “ricasını” diplomatik teamüller dışında gündeme getirdiği de öğrenildi. Edinilen bilgilere göre Dışişleri Bakanlığı, Erdoğan’ın telefon görüşmesine ilişkin programlamayı yaparken söz konusu okullara ilişkin konu başlığını karşı tarafa bildirmedi. Erdoğan, KEİ zirvesi için aradığı Putin’e süpriz biçimde “okulları kapatmayın” dedi. Putin de konuyla ilgileneceğini söyleyip telefonu kapattı, ama daha sonra yaşanan gelişmeler, Moskova yönetiminin Erdoğan’ın ricasını yok saydığını gösterdi. Erdoğan’ın ricasına konu olan St. Peterburg’daki okulsa bir yıl aradan sonra mahkeme kararıyla yeniden açıldı. Ancak Rusya hemen sonrasında Tataristan’da görev yapan 44 Türk öğretmeni sınır dışı etti. Moskova yönetimi bir süreden bu yana Gülen cemaatine yakın isimlerin yönetimde olduğu okullarda görev yapan öğretmenlerin, Rusya Federasyonu Eğitim Bakanlığı’na ibraz ettikleri diplomalarla verdikleri dersler arasında farklar olduğunu ortaya çıkardı. Öğretmenlerin bir bölümünün İngilizce diplomalarının olmamasına karşın İngilizce derslerine girdiği ortaya çıktı. Benzer bir durum, tarih, matematik gibi alanlarda da söz konusu oldu. ÜŞVET VERİLDİ’ İDDIASI Rus yetkililer Türkiye’den gelen öğretmenlerin, ortaya çıkarılmış usulsüzlüklerin örtülmesi için rüşvet verip ülkede kaldığını saptadı. Böylece Rus Milli Eğitim Bakanlığı konuyu Rusya Federasyonu İç Güvenlik Servisi’ne (FSB) havale etti. FSB de gerekli soruşturmaları başlattı, okulların lisansı da iptal edildi. İran AB görüşmeleri Cenevre’de Solana, “5 artı 1 ülkeleri” (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya) dışişleri bakanlarının mektubunu ve öneri paketini 14 Haziran’da İran makamlarına iletmişti. Pakette, uranyum zenginleştirmeyi durdurması karşılığında İran’a ekonomik ve siyasi kazanımlar teklif edilmişti. Tahran yönetimi de kendi önerilerini geçen hafta sunmuştu. 960’lı yılların sonunda ortaya çıkan Aydınlık hareketinin önderlerinden eski bir MarksistLeninist’tir Halil Berktay. Lisansüstü eğitimini Yale Üniversitesi’nde tamamlamış, doktorasını Birmingham Üniversitesi’nden almış bir entelektüeldir. Bir süredir Taraf gazetesinde yazıyor. 10 Temmuz tarihli ‘Marx’ın Bıyıklarında Debelenmek’ başlığıyla kaleme aldığı yazısında Marx’ın demokrasiye yaklaşımını eleştiriyor: “(Marx) özetle, ‘burjuva’ demokrasisini iflâh olmaz saydı. Zaten aynı bağlamdadır ki, o ‘burjuva’ demokrasisini ‘burjuva diktatörlüğü’ne eşitledi; karşısına ise ‘proletarya diktatörlüğü’nü dikti ve işçi sınıfı, daha genel olarak bütün emekçi halk için gerçek demokrasi anlamına geleceğini varsaydı. Onun için, başlı başına bir demokrasi projesi yoktur.” Karl Marx’ın Fransa’da Sınıf Mücadeleleri 18481850, Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’i, Fransa’da İç Savaş ve Kapital C. 1 adlı yapıtlarındaki görüşlerine dayandırarak vardığı sonuçta, özellikle son cümleye takıldım. “Onun için, başlı başına bir demokrasi projesi yoktur” derken Berktay’ın neyi kastettiğini anlamadım. Eğer demokrasinin başlı başına bir proje olduğunu kabul edeceksek o zaman 1 PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Halil Berktay ve Engels’in Sakalları çok uzağında bulunduklarının altını çizer. Ona göre, “demokrasi elde edilmediği ve demokratların çıkarları komünistlerinkiyle örtüştüğü sürece komünistler ve demokratlar birlikte savaşım vereceklerdir. O zamana kadar taraflar arasındaki farklılıklar salt kuramsal niteliktedir ve ortak eylem zarar görmeksizin kuramsal olarak gayet güzel tartışılabilir. Hatta demokrasi elde edildikten hemen sonra ezilen sınıfların çıkarları doğrultusunda alınacak kimi önlemler üzerinde de anlaşmaya varılabilir.” (Friedrich Engels, Komünistler ve Karl Heinzen (1847), MarxEngels Bütün Eserleri (Almanca basım) C. 4, S. 317, Dietz Verlag, Berlin 1972) Engels’in bu sözleri yeterince açık değil midir? Ya da, “burjuvaziyi, kendi kendisine sadık kaldığı sürece, tüm gerici unsurlara karşı desteklemek işçinin çıkarınadır” derken. (Friedrich Engels, Prusya Askeri Sorunu (1865), age. C. 16, S. 76) Marx’ın ‘burjuva demokrasisinin’ karşına koyduğu ‘proleterya diktatörlüğünü’ benimseyelim ya da benimsemeyelim onun kendi bakış açısından bir ‘demokrasi projesi’ olarak değerlendirilmesi gerekmez mi? Ya da sınıflı toplumlarda sınıflar üstü bir demokrasi projesinden söz etmek olası mıdır? Böyle bir ‘reel örnek’ var mıdır yeryüzünde? Sanırım Berktay ‘iflâh olabilir’ bir burjuva demokrasisinden söz ediyor ve bundan hareketle sosyalistlerin, özellikle birey hak ve özgürlükleri konusunda liberal demokrasiden ‘bir şeyler’ öğrenmelerini öneriyor. ??? Şimdi Marx’ın bıyıklarında debelenmeyi bırakıp Friedrich Engels’in sakallarına geçelim, demokrasi konusunda o ne diyor, bir bakalım. 1847 yılında kaleme aldığı ‘Komünistler ve Karl Heinzen’ başlıklı makalesinde, komünistlerin, o günün koşullarında demokratlarla yararsız tartışmaların “Kırk yıldan beri Marx ve ben, bıktırana kadar, demokratik cumhuriyetin (abç) bizim için, işçi sınıfı ile kapitalist sınıf arasındaki savaşımın önce genel bir karakter kazanacağı, sonra da proleteryanın belirleyici zaferiyle tamamlanacağı biricik siyasal biçim olduğunu yineledik.” (Friedrich Engels, Çarlığın Dış Politikası (1889), age. C. 22, S. 280) Engels’in Komünist Manifesto’nun yayımlanışından 41 yıl sonra da aynı düşünceleri savunuyor olması üzerinde durmaya değmez mi? ??? Yukarıdaki alıntılardan da anlaşılabileceği gibi bir kesimi dışında sosyalistlerin demokratik cumhuriyeti yadsımaları diye bir durum söz konusu olmadığı gibi, onu kurma aşamasında işçi sınıfına, dolayısıyla yandaşlarına demokrasi savaşımında burjuvaziye destek vermelerini öneriyorlar. Burada doğal ki Engels’in altını çizdiği, burjuvazinin kendi kendisine sadık kaldığı sürece cümlesi önem kazanıyor. Zurnanın ‘zırt’ dediği yer de burası değil midir zaten; burjuvazinin nerede ve ne zaman kendi kendisine sadık kalmış olduğu sorusunun sorulacağı yer, yani… www.denizkavukcuoglu.blogspot.com [email protected] ‘R TEAMÜLLER AŞILDI Öte yandan, geçen yıl yapılan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (KEİ) zirvesi öncesinde dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı olan Vladimir Putin’i arayan Erdoğan’ın,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle