05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 MAYIS 2008 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR C 5 TÜSİAD raporunda Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye’nin müttefikleriyle ilişkilerini etkilediğine dikkat çekildi ‘Dünya tek taraflı bakıyor’ İstanbul Haber Merkezi Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD), ABD’de gündeme gelen Ermeni Yasa Tasarısı’yla ilgili raporu kamuoyuna sundu. Raporda, konunun Türkiye’nin en yakın müttefikleriyle olan ilişkilerini etkilediği ve Türk kamuoyundaki Batı karşıtı tepkilerin etki alanını genişlettiği vurgulanırken dünya kamuoyunun tek taraflı görüşe şartlandığına dikkat çekildi. Raporda, yaşanan trajik olayın “soykırım” olarak tanımlanması için hiçbir zaman hukuki görüş oluşmadığı ve herhangi bir uluslararası mahkemeye götürülmediği belirtildi. TÜSİAD, araştırmacı ve hukukçu David Saltzman ‘ın, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilen, ancak genel kurul gündemine alınmayan, 1. Dünya Savaşı sırasında meydana gelen olayları konu alan Ermeni Yasa Tasarısı hakkında hazırladığı raporu açıkladı. Demokrasi mi, Polis Devleti mi? nığının bir gazeteye attığı bombalarla ilgili çete soruşturmasında, mağdur olan o gazetenin imtiyaz sahibi, sorumlu olarak sorguya çekilmek üzere gözaltına alınıyorsa… Eğer bir ülkede, azınlık mensubu bir gazeteciyi öldürmekten sanık olan kişinin soruşturmasında emniyet ve istihbarat personeli ve örgütleri arasında çelişkiler gözleniyor ve katilin ardındaki güçler bulunamıyorsa… Eğer bir ülkede, misyoner olduğu için katledilen insanların soruşturmasında, katillerin ardındaki azmettirici güçlere ulaşılamıyorsa… Eğer bir ülkede, dinci örgütlenmelere ve yabancı oyunlarına karşı duruşuyla ünlenmiş bir aydın öğretim üyesinin katili yıllarca sonra bile hâlâ bulunamamışsa… Eğer bir ülkede, insanlar yeme içme, giyinme kuşanma, günlük yaşam konularında bile bir mahalle baskısı hissediyorlarsa ve bu baskı yerel ve merkezi yöneticiler tarafından da özendiriliyorsa… Eğer bir ülkede, yüksek dereceli memur tayinleri ve ihaleler, eşleri tesettürlü olan insanlar dikkate alınarak yapılıyorsa… Eğer bir ülkede, 1 Mayıs’ı ülkenin en ünlü meydanında kutlamak isteyen işçilere en üst düzeyde şiddet uygulanıyorsa… Eğer bir ülkede, zaten hiç de bağımsız olmayan yargı, yasa değişiklik önerileriyle daha da net bir biçimde siyasal iktidarın etkisine alınmak isteniyorsa… Eğer bir ülkede, sabah erkenden kapıları çalınan insanlar “Acaba polis mi” diye korkuyorlarsa ve telefonla konuşanlar veya arkadaşlarıyla sohbet edenler “Acaba dinleniyor ve kayıt ediliyor muyuz” diye kuşkulanıyorlarsa… Siz ‘Bu ülkede demokrasi var’ diyebilir misiniz? ‘SANSÜR UYGULUYORLAR’ Raporda, Ermeni diyasporası örgütlerinin çoğunun, akademisyenler ve siyasi olarak etkin bazı çevrelerin, dönemin trajik olaylarını “soykırım” olarak adlandırmakta ısrar ettikleri, bu çevrelerin, tarihsel verileri ciddi bir zeminde tartışmak için, Türkiye’nin soykırımı kabullenmesi şartını arama yönündeki ısrarlarının konunun tartışıl masına imkân tanımadığı kaydedildi. Dünya kamuoyunun tek taraflı görüşe şartlandığının vurgulandığı raporda, “Olayların militanca yorumuna karşı çıkacak kadar bilgi ya da cesaret sahibi olanlara açık ve gizli sansür uygulanmaktadır. Bazı durumlarda ‘inkârcı’ diye nitelendirilen araştırmacılar, şiddete ya da fiziksel saldırılara maruz kalmaktadır” denildi. ‘HUKUKİ GÖRÜŞ OLUŞMADI’ 1915 yılındaki trajik olayları “soykırım” olarak tanımlamak adına hiçbir zaman hukuki bir görüş oluşmadığı ifade edilen ra porda, soykırım yapıldığını iddia edenlerin bu konuyu, herhangi bir uluslararası mahkemeye götürmedikleri bildirildi. Raporda, “Ermenilerin tehciri ve buna eşlik eden şiddet olaylarına ilişkin tarihsel belgeler, Ermeni topluluklarının isyanı ve nüfuslarının gerilemesi, Türkiye’de şimdiye kadar rastlanmayan bir açıklıkta kamuoyunda tartışılmaktadır. Bu memnuniyet verici gelişme, tarihin siyasallaştırılması girişimleri nedeniyle zarar görmekte, Türk kamuoyunun büyük bir bölümü de bu girişimleri kötü niyetli, haksız ve ulusal kimliklerine düşmanca bir tutum olarak değerlendirmektedir. Türk hükümeti kendi arşivlerini araştırmacıların kullanımına açmakta, ancak Ermeni Taşnak arşivleri gibi birçok ilgili kaynağa ulaşılamamaktadır. TÜSİAD olarak, konunun özüne inebilmek için daha mantıklı ve siyasal olarak istismar edilmeyecek bir yol bulunması gerektiğine inanıyoruz. Yaşanan karışık ve çalkantılı dönemlerde, başta Osmanlı Ermenileri olmak üzere savaşın, şiddetin, açlığın ve salgın hastalıkların kurbanları için büyük üzüntü duymaktayız. Türkler ve Ermeniler, neredeyse bin yıldır birlikte yaşamışlar; ortak bir tarih, kültür, sosyal alışkanlıklar geliştirmişler ve sevgi ile bağlandıkları bir toprağı paylaşmışlardır” denildi. evgili okurlarım, bu yazıyı gelecek kuşaklar için, 19 Mayıs 2008’deki Türkiye’nin durumunu anımsatmak amacıyla yazıyorum: Eğer bir ülkede, iktidar partisine “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” iddiasıyla kapatma davası açıldıktan sonra Anayasa Mahkemesi Başkanvekili, izlendiği ve dinlendiği kuşkusuna kapılıyorsa… Eğer bir ülkede, dinlenme ve izlenme kuşkularının ardından “orada tesadüfen başka görevle bulunan bir polis aracı” gündeme geliyorsa… Eğer bir ülkede, ikinci büyük medya grubuna genel seçim öncesi tartışmalı bir biçimde el konulabiliyor ve el konulan medya grubu bütün seçim dönemi boyunca iktidar denetiminde tutuluyorsa… Eğer bir ülkede, el konulan medya grubunun seçimden sonraki satışı, yerli ve yabancı bütün isteklilerin açıklanmayan nedenlerle geri çekilmesi sonucunda, tek talip olarak kalan şirkete satılıyorsa ve bu şirketin en üst düzey yöneticileri arasında Başbakan’ın damadı varsa… Eğer bir ülkede, milletvekillerinin, hırsızlık, rüşvet, nüfuz suiistimali, zimmete para geçirme vb. suçlardan yargılanmaları, dokunulmazlık zırhıyla engelleniyorsa… Eğer bir ülkede, köşe yazarlarının en kıdemlilerinden biri ve muhalif bir gazetenin imtiyaz sahibi, sabah 04.30’da evi basılarak gözaltına alınıyorsa… Eğer bir ülkede, insanların telefon konuşmaları resmen dinleniyor ve tutanaklar medyaya sızdırılıyorsa… Eğer bir ülkede, iki üç insan arasındaki konuşmalar gizlice ve yasalara aykırı olarak kaydediliyor ve bu kayıtlar internet sitelerinde yayımlanıyorsa… Eğer bir ülkede, suçüstü yakalanan bir yargıç cinayeti sa S Gencer için düzenlenen törenin diğer bölümü Dolmabahçede yapıldı. Gencer’i uğurlamaya gelen pek çok sanatçı Dolmabahçe sahilinde buluştu. ekongar?cumhuriyet.com.tr; www.kongar.org ‘Lacrimosa’ ve ilahilerle... ‘La Diva Turca’ olarak tüm dünyanın hayranlığını kazanan opera sanatçısı Leyla Gencer’in külleri vasiyeti üzerine Dolmabahçe’de Boğaz sularına bırakıldı Kültür Servisi Leyla Gencer’in külleri Dolmabahçe açıklarında Süreyya teknesinden Boğaz’ın sularına bırakıldı. Külleri Boğaz rüzgârına, yakın dostu, yaşamını anlatan “Tutkunun Romanı”nı da yazan gazetemiz yazarı Zeynep Oral ile yine yakın dostlarından Melahat Behlil birlikte verdiler. Gencer’in kuzeni Engin Cezzar, İDOB Müdürü ve opera sanatçısı Suat Arıkan da teknedeki 25 kişi arasındaydı. Törenin diğer bölümü ise Dolmabahçe rıhtımında gerçekleşti. Kuruçeşme’den çıkan tekne Dolmabahçe’ye vardığında rıhtım’da onu uğurlamaya gelen; Genco Erkal, Fazıl Say, Zeynep Tanbay, Gülriz Sururi, Mete Uğur, Hakan Aysev, Işık Yenersu, Orhan Alkaya ve daha pek çok sanatçıyla, sanatseverler ve dostlarıyla dolmuştu. Gözümüze çarpan tek politikacı ise Ufuk Uras’tı. Tören, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’in konuşmasıyla başladı. Gökmen, operanın zirvede bir sanat, bu sanatta zirveye çıkmanınsa ne kadar zor olduğunu anlattıktan sonra sözlerini, “ Gencer Türk operasında bir Afife’ydi, dünyada gerçek bir kariyer yapan, Avrupa arenasına adım atan ilk Türk sanatçısıydı. Ve ‘La Diva Leyla Gencer’ değil, hep ‘La Diva Turca’ diye anıldı. Önünde saygıyla eğiliyoruz” diyerek tamamladı.Gökmen’in konuşmasının ardından İDOB Orkestra ve Korosu Mozart’ın Requiem’inden “Lacrimosa”* bölümünü, sonra da Adnan Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu’ndan 5., 12. ve 13. bölümleri seslendirdi. Ve kıyıdan Yunus Emre’nin ilahileri yükselirken, denizin üzerindeGencer’in külleri, ardından atılan çiçeklerle, Boğaz sularıyla, rüzgârla.. ve evrenle kaynaşıyor, bütünleşiyordu. Kıyıdaysa alkışlar bitmek bilmiyordu. Adeta “bir daha” der gibi… Öcalan hem ‘sayın’ hem ‘legal’ DTP Genel Başkanvekili ve Mardin Milletvekili Emine Ayna’dan ilginç çıkış ANKARA (ANKA) DTP Genel Başkanvekili ve Mardin Milletvekili Emine Ayna, “Sayın Abdullah Öcalan, yetersiz ve antidemokratik olan Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre dahi cezaevinde tutuklu bulunan legal ve yasal biridir” dedi. DTP Kadın Kolları’nın 1. Olağan Kongresi Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu’nda yapıldı. Kongreye Ayna’nın yanı sıra DTP Grup Başkanvekili, Van Milletvekili Fatma Kurtulan, diğer DTP’li kadın milletvekilleri, DTP’li kadın belediye başkanları, Irak parlamentosundan Kürt milletvekilleri, bazı sivil toplum örgütlerinden temsilciler katıldı. Türk bayrağı ve Atatürk posterinin olmadığı kongrenin açılışında İstiklal Marşı da okunmadı. Kongreye teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın kardeşi Havva Keser de katıldı. DTP Kadın Kolları Başkanı Türkan Yüksel, Kürt sorununun çözülmesi için Öcalan’ın muhatap alınmasını ve İmralı Cezaevi’nin koşullarının düzeltilmesini istedi. Emine Ayna ise “Barışı geliştirmek için her hafta Sayın Abdullah Öcalan, İmralı Cezaevi’nde birçok açıklamada bulunuyor. Sizler bu açıklamaların magazin boyutuyla ilgilenirken gerçekten çözüm önerilerini göz ardı ediyorsunuz. Sayın Abdullah Öcalan, yetersiz ve antidemokratik olan Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre dahi cezaevinde tutuklu bulunan legal ve yasal biridir. Sizler kendi yasalarınızın bile dışına çıkarak ona yasadışı muamelesi yapıyor, o insana ‘Sayın’ denilmesini suç kapsamına alıyorsunuz” diye konuştu. Törende duygulu anlar yaşandı * Sözcük anlamı: Gözyaşlı, duygulandıran, acıklı. aşkent’te hemen herkesin tek konusu olan kapatılma davası üstünde yürütülen varsayımlar, nihayet uluslararası haber ajanslarının da gündemine girdi. İngiliz Reueters ajansı, Ankara muhabiri Paul de Bendern’in imzası ile “adını vermek istemeyen” bir AKP’li bakanın yorumlarını yayımladı. Reuters muhabiri, “AKP kapatılacak, Erdoğan’a ve bazı diğer üyelere de siyasi yasak getirilecek. Bu görüş kabinedeki birçok üye tarafından da paylaşılıyor” diyen bakanın kimliğini elbette biliyor. 19 Mayıs törenlerine gözündeki bir rahatsızlık nedeni ile katılmayan Başbakan, bana göre, ilk Bakanlar Kurulu toplantısında sağında oturan Cemil Çiçek’ten başlayarak kabinesinin tüm üyelerini tek tek süzecek ve o haberi İngiliz gazeteciye yazdırmış olan yakın çalışma arkadaşının hangisi olduğunu yüzlerinden okumaya çalışacaktır. Bizlerden birisinin söylemesi, ya da yazmasının Başbakan için “kıymeti harbiyesi” olmayabilir. Ama çok eski bir uluslararası haber ajansının bültenlerinde “haftalardır yüksek tondan süren açıklamalara rağmen İslami kökenli AKP şimdi hayatta kalma şansının çok düşük olduğuna inanıyor ve yeni bir hareket olarak gücü yeniden ele almanın hesaplarını yapıyor” yorumuy B DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT la Ankara’nın ruh haletini dalga dalga tüm dünyaya yayıyor. Eski bir politikacı dostumun oğlunun nikâh töreni için geldiğim Ankara’da karşılaştığım hemen herkes, o kimliğini gizleyen “Maskeli hükümet üyesi”nin ve yine aynı yabancı muhabire aynı doğrultuda görüşler açıklayan ismini vermek istemeyen üst düzey AKP yöneticisinin açıkladıkları senaryoları paylaşıyor. Öylece Erdoğan hükümetinin, hatta Çankaya’nın bugünkü sakininin de gelecek endişesi içinde olduklarını kolaylıkla görmüş, öğrenmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla, Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Muammer Aydın’ın, o adeta damdan düşer gibi anayasanın 69. maddesindeki bir hükme sığınarak yaptığı açıklama daha anlam kazanıyor. YSK Başkanı, Anayasa Mahkemesi’nin beş yıl süre ile siyasi yasaklı kılabileceği AKP’li parlamenterlerin yeni bir ara, ya da öne alınacak bir genel seçimde bağımsız olarak Parlamentoya girebileceklerini savunmuştu. Başkan AKP’nin Falı.. dan önce de benzer hesabın iktidar partisinin “kriz merkez”inde üretilen senaryolar arasında yapıldığı biliniyor. Senaryonun sahipleri anayasanın 69. maddesindeki “.. kapatılan partinin üyeleri beş yıl müddetçe bir başka siyasi partinin üyesi, kurucusu, yöneticisi ya da denetçisi olamazlar” hükmüne sığınarak “bağımsız milletvekili adayı olamazlar” türünden bir yasak bulunmadığına dikkati çekiyorlar. Dahası son genel seçimlerde Hakkâri’den bağımsız olarak parlamentoya giren Hamit Geylani’yi de örnek gösteriyorlar. Kapatılan DEP’in yasaklı üyesi Geylani’nin milletvekili olduğu ve YSK’nin kendisine bu aşamada bir kırmızı ışık yakmadığı doğrudur. Ama bir başka önemli doğrunun daha olduğunu unutmazsak. Hakkâri gibi feodalitenin at koşturduğu bir seçim bölgesinde hiç kimse Geylani’nin adaylığına itiraz amacıyla seçim kuruluna başvurmadığı için kurul herhangi bir işlem yapmadı. İstenmez ama diyelim ki o hükümet üyesinin ve üst düzey AKP yöneticisinin öngörüleri doğru çıktı ve Anayasa Mahkemesi iktidar partisini kapattı. Erdoğan başta olmak üzere bir dizi politikacının da milletvekilliklerini sona erdirterek, siyasi yasaklı yaptı. Beş yıllık süre içinde o yasak hükmünü 69. maddenin yukarıdaki fıkrasına bakarak delmenin mümkün olacağına ben inananlardan değilim. Zira milletvekilliği ve hele hele ikinci aşamada öngörülen bakanlık ya da başbakanlık gibi yürütme erkine hükmedecek konuma gelebilmek için düpedüz siyasetin merkezinde oturmak gerekir. Hem başbakan olmak hem de bu görevi politikadan soyutlanarak yaptığına başkalarını inandırmaya kalkışmak, kendisinden başka herkesi kör ve sersem saymakla eşdeğer olur zira. Bu nedenle Muammer Aydın’ın da dile getirdiği o görüşün şimdiden enine boyuna tartışılmasına gerek vardır. Madem ki senaryolar sınır ötesine taşıyor. Olayın hukuksal boyutlarını uzman gözü ile didiklemek sadece yarar getirmiş olur ve üstelik Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı‘na gelmiş bir yargıcın, kendi önüne gelebilecek bir sorun hakkında görüş açıklamasının ne kadar yanlış olduğunu Sayın Aydın’a öğretmek olanağını da verir. obirgit?ekolay.netr DTP’li Emine Ayna AB’den taklit ürün suçlaması Dış Haberler Servisi Avrupa Birliği, geçen yıl gümrüklerde ele geçirilen taklit ürünlerde Çin ve Türkiye’nin başı çektiğini bildirdi. AB Komisyonu’nun verilerine göre, ele geçirilen 79 milyon parça taklit malın yüzde 58’i Çin’den gelirken, Çin’i yüzde 5 ile Türkiye ve yüzde 3 ile Hindistan izliyor. AB’nin el koyduğu taklit alkollü içecekler ve gıda ürünlerinde Türkiye yüzde 45 payla ilk sırada yer alırken, sahte kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinde yüzde 29’la Gürcistan’ın ardından ikinci sırada bulunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle