Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 MAYIS 2008 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN Turhan Selçuk C 3 DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA AB ve İçişlerimiz argıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açtığı AKP ile ilgili kapatma davasına dışardan baskı gelmesi için, kimi çevreler büyük çaba harcıyorlar. Tarihimizin hiçbir döneminde, bu yönde böylesine yoğun çaba harcandığı görülmedi. Son olarak Kraliçe’nin ziyareti vesilesiyle İngiliz Dışişleri Bakanı da bu konuda görüş açıklamaktan çekinmedi. Bu İngilizler, Osmanlı döneminde de her türlü iç işimize karışırlardı.. ama bu, hiç değilse Osmanlı makamlarının talebi üzerine olmazdı. Tam tersine, Osmanlı yönetimi bu müdahaleleri en aza indirgeyebilmek için yırtınıp dururdu. “Lümpen liberaller” müdahaleler için iyi de bir kılıf uydurmuşlar. AB adaylığına üye olduğumuza göre bizim içişlerimiz onların da işidir, diyorlar. İlk bakışta güçlü bir savları daha var.. onu şöyle dile getiriyorlar: Demokrasi ve insan hakları konusunda iç iş olmaz, karışmaya hakları var. İkinci savdan başlayalım. Değil 21. ama 20. yüzyıldan beri, insan hakları konusu bir iç iş olmaktan çıkmıştır. Bu gerçek yalnız AB veya AB adaylığıyla da sınırlı değil. Helsinki Sonuç Belgesi, onu imzalayan devletlerin hepsinin, ki aralarında AB üyesi olmayan birçok ülke var, oradaki ölçütlere uymayı taahhüt ettikleri bir uluslararası antlaşmadır. Yani bir anlamda insan hakları ve temel özgürlükler konusunu “içişleri” kavramının dışına çıkarmıştır. ??? Bu gerçeği hepimiz kabul etmek zorundayız. Türkiye’deki ulusalcılar da bu gerçeği görmekte ve kabul etmektedirler. AB’ye aday olduğumuza göre, bizim içişlerimizin onların da işi olduğu savına gelince: Burada haklar ve yükümlülüklerin eşit olduğu ilkesinden yola çıkıldığında, AB’nin hangi konularda, ne ölçütlerle diğer üyelere müdahale hakkı varsa, bize de aynı derecede, aynı ölçütlerle müdahale hakkı olduğunu kabul etmek durumundayız ve ediyoruz da. Bu durumda, Türk Anayasası’nda var olan (başka Avrupa ülkelerinde de var ve uygulandı) parti kapatma konusunda da, Avrupa’nın demokrasi ölçütlerinin çiğnenmemesini talep etme hakkı olmasına karşı çıkmıyoruz. Zaten Avrupa da, bu hakkını kullanarak, Türk Anayasa Mahkemesi’nin bu gibi kararlarını, AB’den önce kurulmuş ve görevi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış ülkelerin bu hakları çiğnememelerini gözetmek olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aracılığıyla bizim kararlarımızı denetliyor, görüşlerini bir karar halinde açıklıyor. Türkiye’den hiç kimse de, çıkıp, AİHM’ye, Arkadaş sen bu işlere ne karışıyorsun, demiyor. AİHM şimdiye kadar Türkiye’deki parti kapatmalarla ilgili kararlar verdi, kimini ‘Sözleşme’ye uygun buldu, kimini ise aykırı... ??? Demek ki, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının denetleneceği makam Türkiye AB Karma Parlamento Eşbakanı veya Komisyon Başkanı, ya da Genişlemeden Sorumlu üye değil. AİHM’dir. AİHM’deki eski yargıcımız Rıza Türmen, Milliyet’te yazdığı yazıda bu hususu dile getiriyor ve AİHM’nin, dokuzu Türkiye ilgili on beş kapatma davasında hangi kriterlere dayanarak karar verdiğini açıklıyordu. Türmen, son zamanlarda sıkça adı edilen Venedik Komisyonu’nun ise bir karar değil, tavsiye organı olduğunu belirtiyordu. Nitekim, diğer Avrupa üyelerine AB’nin yaklaşımı da bu olmuştur. AB, Battasuna’nın kapatılması konusundaki İspanyol Yüksek Mahkeme kararını siyasi organları aracılığıyla eleştirmiş ve Yüksek Mahkeme bu davayı görüşmeye başlamadan önce yoğun bir kampanya ile baskı uygulamak yolunu tutmuş mudur? AB, siyasi organları aracılığıyla Türk yargısı üzerinde, siyasi bir darbe oluşturmaya çalışıyor ki, bu da, ne insan haklarına, ne temel özgürlüklere, ne de demokrasiye uygun bir yönü vardır. Ama şu anda en hazin olan şey, Avrupa’nın bu baskısı değil, Türkiye’de kimi çevrelerin “Gelin Allah aşkına.. bize biraz baskı yapın” diyen utanmaz yakarışlarıdır. Y 19 Mayıs ve ‘Kalpaklılar’... çimde buruk bir sevinç vardı... Bir 19 Mayıs şafağında uyandığımda ilkyaza gülümseyen kan kırmızı güllere dokundum bahçede... Gülün görkemi hele kırmızıysa insanın tutkularını çoğaltır... Ürkek bir yazgının çiçeklenmiş dudaklarında, yaşamın olanca derinliğine dalıverdim kan kırmızı güllere dokununca... Elimde Samim Kocagöz’ün Literatür Yayınları’ndan çıkan kırmızı kapaklı “Kalpaklılar” kitabı vardı. İlk baskısını belki 35 yıl önce okumuştum... Karşıyaka’yı düşledim. Samim Ağabey’in bahçeli evini. Kırmızı gülleri, sarmaşıkları, hanımellerini. Kırmızı güller, Samim Kocagöz ve Kalpaklılar... Önsözünü okudum önce... Dünü ve bugünü düşündüm... Mustafa Kemal Atatürk ne diyordu 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında; “Vaziyet ve manzarai umumiye” nasıldı? Gazi Mustafa Kemal anlatıyor: “Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi’de mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şeraiti ağır bir mütarekename imzalamış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harbi Umumi’ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği yeni tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, cebin, yalnız Padişah’ın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı.” ??? Samim Kocagöz’ün “Kalpaklılar” kitabını okurken 19 Mayıs 2008’i düşünüyorum... Dinciliğin kanlı örgütü Hizbullah, El Kaide, İslami Hareket, Müslüman Kardeşler... Faili meçhul cinayetler... Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink ve diğerleri... Devlet içinde örgütlü silahlı çeteler... Devletin duyarlı kurumlarını ele geçiren “F” tipi yapılanma... Dinci kadrolaşma!.. Etnikçi terör!.. Mustafa Kemal 1919’da; çökmüş, yenilmiş, darmadağın olmuş, yakılmış, yıkılmış bir ülkede yurdunu kurtarmak için Anadolu’ya çıkmıştı... Bahçede bir kanepeye oturdum... Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesi tarihin tozlu raflarına konulmuştu... 2008 yılının 19 Mayıs’ında dışa bağımlı, emperyalizme teslim bir Türkiye vardı... Var oluşumuzun nedeni 19 Mayıs’ı kutluyorduk oysa!.. Ulusallığın, yurtseverliğin neredeyse suç sayılacağı bir dönemden geçiyorduk... AKP iktidarına karşı muhalefet yapanların başına neler geliyordu, neyle suçlanıyordu? Yüreğimde bir sızı duydum... Bir can sıkıntısı, karamsarlık... Sonra Nâzım Hikmet’in dizeleri... “...ateşi ve ihaneti gördük. ve kanlı bankerler pazarında memleketi Alaman’a satanlar, yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar düştüler can kaygusuna ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından karanlığa karışarak basıp gittiler. yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet, en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, iki kat soyulmamak için...” ??? Bahçedeki kan kırmızı güller, Samim Kocagöz’ün “Kalpaklılar”ı, Bağımsızlık Savaşı, Aydınlanma Devrimi... Samim Kocagöz’ün “Çağının Tanığı Üç Yazar” kitabımda bana söylediklerini anımsıyorum: “Türkiye’yi yağmalamaya gelen 1919 yılının sömürgecilerine karşı kabaran öfke, o yılların öfkesidir; o yılların hiddetidir. Ama bugün de sömürgeciliğe karşı duyulabilecek öfkenin aynıdır elbet...” Karmakarışık duygular içindeydim... Gençler Samim Kocagöz’ün “Kalpaklılar”ını da yakında Literatür’den çıkacak olan “Doludizgin”i de okumalıdır... Anadolu’yu paylaşmak isteyen Batı emperyalizmine karşı Kemalizm, Sevr haritasını parçalayıp attı tarihin çöplüğüne... Atatürk, çağdaş uygarlığa doğru yürüdü tüm kuşatmalara karşın!.. Ve gençlik, inanıyorum ki o yolda yürüyecek... Öyle değil mi gençler?.. İ “TÜRK VATANI ÜSTÜNDE SÖNMEZ GÜNEŞSİN SEN” Türban serbestliği niyetinin ortaya konulması parti kapatmaya yönelik eylem sayılmıştı Karar davayı etkilemeyecek (Fotoğraf: AP) AKP’nin türbanı serbest bırakma amacına yönelik anayasa değişikliğinin iptali ya da yok hükmünde sayılması için açılan davada raportör, değişikliğin esastan tartışılamayacağı görüşünü savundu. İlhan TAŞCI ANKARA Anayasa Mahkemesi raportörünün, türbana ilişkin anayasa değişikliğinin iptali isteminin reddi yönündeki görüşünün heyetçe benimsenmesi durumunda karar, AKP kapatma davasını doğrudan etkilemeyecek. Yargıtay Başsavcılığı iddianamesinde, türban serbestliğine dönük anayasa değişikliğinin yaşama geçmesini değil, bu niyetin ortaya konulmasını parti kapatmaya yönelik eylem saymıştı. AKP’nin türbanı serbest bırakma amacına yönelik anayasa değişikliğinin iptali ya da yok hükmünde sayılması için açılan davada raportör, değişikliğin esastan tartışılamayacağı görüşünü savundu. Raportör, düzenlemenin yok hükmünde sayılabilmesi için de “çok ağır yetki aşımı” olması gerektiğini belirtti, iptal ya da yok hükmünde sayılması istemlerinin reddi yönünde görüş bildirdi. Ancak iddianamede, türbana yönelik anayasa değişikliğinin yaşama geçip geçmemiş olması doğrudan irdelenmiyor. Başsavcılık kapatma isteminde bulunurken, iktidar partisinin türban niyetini ortaya koymasını ve bunu yapabilme gücünün varlığını dikkate alıyor. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ülkü Azrak, türban değişikliğinin kapatma davasında ileri sürülen birçok gerekçeden yalnızca biri olduğuna işaret ederek “Mahkeme esasa girerse acaba anayasanın 2. maddesine ağır bir aykırılık olduğu ortaya çıkar mı? Eğer bunu incelemeden reddederse kapatma davasında bu değişikliği irdeleyebilir. Çünkü kapatma davası bir iptal davası değildir” dedi. ‘Binlerce çocuk ölecek’ Dış Haberler Servisi Myanmar’daki kasırga felaketinin ardından, cunta yönetiminin dış yardımları ülkeye sokmaması yüzünden binlerce çocuğun 2 ya da 3 hafta içinde açlıktan ölebileceği bildiriliyor. İngiltere’nin “Save the Children” (Çocukları Kurtarın) adlı yardım kuruluşu, İrravaddi deltasında 5 yaşın altındaki yaklaşık 300 bin çocuğun binlercesinin ölüm riskiyle karşı karşıya olduğunu duyurdu. Gıda yardımı ulaşan bölgelerde ise uzun kuyruklarda bekleyen çocuklar, yağmurdan korunmak için yemek taslarını kullandılar. İşçilere en yakın gazete Cumhuriyet İstanbul Haber Servisi “İşçiler ve kitle iletişim araçları” konusunda yapılan araştırmada, işçilerin dünya görüşlerine en yakın buldukları gazetenin Cumhuriyet gazetesi olduğu belirtildi. Her 10 işçiden 9’unun gazete okuduğunu ve Cumhuriyet’i tercih ettiğini ortaya çıkaran araştırmaya göre Cumhuriyet, işçilerin sorunlarına en çok yer veren gazetelerin başında geliyor. İstanbul Üniversitesi (İÜ), Anadolu Üniversitesi ve Teksas Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen “6.Uluslararası Milenyum İletişim Sempozyumu”, üniversitenin Baltalimanı Tesisleri’nde gerçekleştirildi. “Yeni Medya ve Teknolojileri” konulu oturumda konuşan Maltepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Sinan Alçın, “İşçiler ve kitle iletişim araçları” konusunda Toplumsal Araştırma ve Eğitim Merkezi tarafından 10 ilde, 18 yaş üzeri, sendikalı ve sendikasız olmak üzere toplam 1001 işçi üzerinde yapılan araştırma hakkında bilgi verdi. İşçilerin dünya görüşüne en yakın buldukları gazetenin Cumhuriyet olduğunu dile getiriren Alçın, “Araştırmadaki diğer çarpıcı sonuç ise işçiler, ‘işçi sorunları’ ile en çok ilgilenen gazetenin yüzde 32.3 oranla ‘Evrensel’, yüzde 29.1’lik oranla Cumhuriyet olduğunu belirttiler” dedi. renkli ilan Avrupa’nın Dünya Bankası’na üye oluyoruz LONDRA / ANKARA (AA) Türkiye’nin, “Avrupa Bankası” olarak Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’na (EBRD) tam üyelik başvurusu, banka genel kurulunda bu hafta görüşülecek. Türkiye’nin resmi başvurusunun, bu hafta yapılacak EBRD Genel Kurulu’nda görüşülerek “prensip olarak” onaylanması bekleniyor. Nihai resmi onay sürecinin ise 23 ay sonra gerçekleşeceği belirtiliyor. Türkiye, tam üyeliğin onaylanmasının ardından, Bankanın aktif üyeleri arasında yer alacak ve özel sektöre yeni bir finansman imkânı bulunmuş olacak. Orta Avrupa ülkelerinden aşamalı olarak çekilecek olan olan EBRD, bundan sonraki dönemde yatırımlarda önceliği Türkiye’ye vermeyi planlıyor. “Avrupa’nın Dünya Bankası” olarak da bilinen EBRD’nin, 2010 yılına kadar, 2004 yılında AB’ye tam üye olan 8 eski Doğu Bloku ülkesine mali destek vermeyi ve yatırımlarda bulunmayı keseceğini belirten yetkililer, kuruluşun bundan sonra Türkiye’ye ağırlık vereceğini vurguluyorlar. asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 212/ 343 72 69