05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

18 C GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK haberlerin devamı 23 MAYIS 2008 CUMA TRT’de tehdit iddiası Baştarafı 1.Sayfada pazar “TRT Genel Müdürü tarafından görüşmeye çağrılan davacı, aynı gün öğleye doğru gerçekleşen görüşmelerinde tarafımızdan açılan davanın geri alınmasını, aksi takdirde kendisi ile çok uğraşılacağını, açılan davadan herhangi bir lehe sonuç alamayacağını, bütün hâkimleri tanıdığını, bir telefon etmesinin yeterli olacağını, devamında kurum müfettişi tarafından davcı asilin TRT kurumundaki 3.5 yıllık masraflarının incelettirilerek izinli iken yapılan birkaç temsil harcamasının hiçbir mevzuata dayanmasa da en ağır cezalar önerileceğini, müvekkilin idari yargı kararıyla geri dönmesi halinde tekrar görevden alınması için bu raporların dayanak oluşturacağını, bu nedenle bütün yöneticilerin istifasını aldığını, davacının da istifasını vermesini istemiştir.” Görüşme üzerine Hatipoğlu’nun düşünmek için süre istediği belirtilen dilekçede, bir süre sonra genel müdürün makamında yapılan görüşmede de Şahin’in Hatipoğlu’na “dava açılmış olması nedeniyle genel müdür mali yardımcılığını kimsenin kabul etmediğini, davadan feragat edilmesi gerektiğini, yoksa üzülen taraf olacağını” söylediği belirtildi. Genel Müdür’e yakın olduğu ileri sürülen APK Dairesi Başkanvekili İbrahim Pakmak’ın da bir süre sonra Hatipoğlu’nu arayarak makamına davet ettiği belirtilen dilekçede, Pakmak’ın Hatipoğlu’nu Şahin tarafından göreve getirilen Genel Müdür İdari Yardımcısı Ahmet Koyuncu ile görüştürdüğü aktarıldı. Görüşmede önceden hazırlanan bir feragat dilekçesinin Hatipoğlu’na sunulduğu belirtilen dilekçede, Hatipoğlu’nun dilekçeyi imzalamayı kabul etmemesi üzerine Pakmak’ın kendisini Sosyal İşler ve İç Hizmetler Dairesi Başkanı’nın odasına götürdüğü ifade edildi. Burada da Hatipoğlu’na baskı yapıldığı bildirilen dilekçede, şunlar kaydedildi: “Davacı müvekkil saatin 11.35 olduğunu, öğle yemeği için bir üst düzey bürokratla sözleşmiş olduğunu, avukatıyla konuşması gerektiğini, bu konuyu öğleden sonra konuşabileceklerini ifade etmişse de avukatı olarak tarafımın aramasına izin verilmediği gibi, önce imzala diyerek 3 kişinin baskısına maruz kalan davacı müvekkil, odaya kimsenin giremediğini ve elektrikli bir hava olduğunu, uzattıkları kâğıdı imzalamaktan başka çaresinin olmadığını, aksi takdirde o odadan çıkamayacağını düşündüğünü belirterek, hazırlanan feragat dilekçesini imzaladığını ifade etmektedir.” Dilekçeyi imzalamasının hemen ardından Hatipoğlu’nun hazırlanan resmi araca bindirilerek Personel Dairesi Başkan Yardımcısı İhsan Dağ ile birlikte idare mahkemesine götürülerek davasından feragat etmeye zorlandığı belirtilen dilekçede, feragate dayalı olarak Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin göreve iade etmeme kararının yürütmesinin durdurulması istendi. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY 19 Mayıs’ta; Siyasal ve Bedensel ‘Arızalar’ Mayıs; toplumsal gelişmelerden en az yüzyıl geride kalan dine bağımlı Osmanlı Devleti’nden bağımsız laik Cumhuriyete ilk adımın atıldığı, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkarak iç ve dış düşmanlara karşı savaşı başlattığı gün. 19 Mayıs, her yıl Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı adı altında düzenlenen etkinliklerle kutlanıyor. Bugünlere gelmelerine olanak sağlayan Atatürk’ü anma gününde Çankaya’daki AKP’li ile Başbakanlık’taki “kardeşi”nin yayımladıkları mesajlarda günün gerçek anlamına değinen ifadelere rastlanmıyor. Atatürk’ü anma gününde gericiliğin üstünü örten ve Atatürk’ün onca yol gösterici sözleri arasında herhangi bir sırada olan “Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine” ulaştırmayı amaçlayan tek bir cümlesini yineliyorlar. Çankaya’daki ve Başbakanlık’taki ikili, Cumhuriyet’in ilk adımı olan 19 Mayıs günü açıklanan mesajlarında Atatürk gençliğine, onun içerden ve dışardan gelen her türlü vaade, her girişime karşın tam bağımsızlığı korumayı öngören öğütlerini anlatmaya yanaşmıyorlar. 19 Mayıs günü Atatürk’e ait tek bir cümleyle yetiniyor, üstü kapalı biçimde AKP propagandası yapıyorlar. ??? İkinci, üçüncü sıradaki AKP yetkililerinden bilgisizlikten kaynaklanan acayip yorumlar geliyor. Örneğin Başbakan Yardımcılığından Adalet Bakanlığı’na gönderilen Mehmet Ali Şahin, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken sadece cumhurbaşkanının, Genelkurmay başkanının ve Diyanet İşleri başkanının makam aracı olduğunu ve bu durumun “halkın dine olan ihtiyacına böylesine önem verildiğini” vurgulamak için söylüyor. Cumhuriyetin ilk yıllarını bırakalım bir yana; oysa, Şahin biraz olsun kitap karıştırabilir, İkinci Dünya Savaşı’nın başladığı sırada ABD’ye Türkiye’nin sahip olduğu değerleri açıklayan büyükelçilik raporlarında ülkemizde ancak 200300 otomobil olduğunun yazıldığını görebilirdi. Şahin, Çankaya’daki AKP’liden ve RTE’den farklı konuşmuyor. Konuşması da beklenemez. 19 Mayıs’ın kendi yaşamından başlayarak ulusun yazgısını değiştireceğini anlatacağı yerde, bu tarihsel günde tabii dinci parti AKP’ye yakışır içerikte dincilik satıyor. ??? 1 Mayıs’ta Kayseri’de, 18 Mayıs’ta Eskişehir’de halka konuşan RTE’nin ne gözünde ne de vücudunda herhangi bir arıza yok. Bu illerde yaptığı son konuşmalarda da; ekonomik ve sosyal çalkantılardan bunalan halka karşı başarısızlıklarını örtmeye çabalıyor, sanki başarısızlıklarına neden parti lideri Baykal’mış gibi sürekli CHP’ye yükleniyor. 18 Mayıs gecesi 23.40’ta Başbakanlık’tan yapılan bir açıklama “gözünde beliren sağlık sorunu nedeniyle” 19 Mayıs törenlerine katılamayacağını bildirdi. Acaba gözündeki arızaya, giderek gözüne batan CHP’deki toparlanma, kıpırdanma mı neden oldu? Yoksa Emine Hanım’ın kraliçenin yaş günü kutlamalarında İngiltere Sefareti bahçesinde sık sık görüştüğü kimi hanımlara söyledikleri, ne olduğu açıklanmayan gözdeki rahatsızlığı başlatan gerçek neden mi? RTE’nin eşi, şöyle diyor: “Bugünlerde psikolojik olarak da bedenen de çok yorgunuz.” Kısa ama çok dikkat çekici bir cümle. Bu, sıkıntıları dışarıya yansıtmamak için her türlü çareye başvuran bir siyasetçinin evdeki ruhsal ve bedensel durumunu yansıtan bir cümle. Enflasyon, her gün artan fiyatlar karşısında geliri sabit kalan bireylerden gelen eleştiriler bir yandan. Diğer yandan iç politikadaki zikzaklarıyla kimi sorunları daha da karmaşık duruma getiren politikaların önüne getirdiği, partinin kapatılması olasılığından, siyaseten yasaklanırsa ne yapacağını, ne olacağını bilememekten kaynaklanan sorunlar… ...Gözde de, bedende de birden sıkıntılar çıkmasına, hatta varsa ülser gibi, sara gibi rahatsızlıkların birden canlanmasına veya yeni rahatsızlıkların başlamasına yol açabilir. Siyasal ve kişisel olasılıklardan kaynaklanan RTE’deki bunalımı ABD ve AB’den gelen kimi sesler özetliyor: “…Geçen yaz elde ettiği önemli siyasi sermayeyi çarçur etti…” Boşuna söylenmemiş: “Haydan gelen huya gider” diye! Suudİngiliz Kraliyetinin AKP Buluşması... ül’ün Köşk’e çıkmasıyla başlayan “cumhurbaşkanlığı” düzeyindeki ziyaretlerin ortak paydalarından biri şu: İki ziyarette her şey ziyaretçiye göre biçimlendi! Suudi Arabistan Kralı Abdullah 10 Kasım 2007’de Ankara’daydı. Anıtkabir’e gitmediği gibi, Türkiye’nin cumhurbaşkanını ve başbakanını toplu halde huzuruna çağırdı. Kralın arkasında kendi fotoğrafı, sağında Gül, solunda Erdoğan... Üçlünün ancak böyle huzur bulduğu her hallerinden belliydi. İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth’in ziyaretinde de Gül, 29 Ekim’den bile esirgediği protokol kıyafetini giydi. Nişanla birlikte çok yakışmıştı, o ayrı konu! Ziyarete, “emperyalizme ılımlı” İslami yönetim altındaki bir ülkeye yapılıyormuş havası vermek için büyük çaba harcandı ve başarıldı. Başkan Bush’un gelişinde verilen İstanbul BoğazıOrtaköy CamiiBoğaziçi Köprüsü fotoğrafı, Kraliçe’de de verildi. ??? Türkiye, Arap yarımadası için kötü örnek! Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman bir ülkede, kadınerkek eşitliği var, seçimle gelen seçimle gidiyor, laiklik konuşuluyor... Türkiye, Sevr sendromunu üzerinden atamamış Batı için de kötü örnek! Yeni küreselleşme dalgası içinde kontrol altında tutabilecekleri bir coğrafyada, çağdaş uygarlık düzeyinden söz eden kurucusunu hâlâ belleğinde tutan bir ülke... Suudi Arabistan Kralı’yla İngiltere Kraliçesi’nin ortak paydası yok değil... Ortadoğu’daki devletlerin kralları, emirleri geleneksel olarak İngiltere’de eğitim görür. Burada yaşar. Sırası geldi mi; British Airways’e biner ve saltanatı başlar... Ürdün Kralı Abdullah’tan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’a hep böyledir! Irak’a bakıp güney komşumuz ABD diyoruz ama, aynı zamanda İngiltere... ??? İngiliz gazetesi The Times’ta, Kraliçe’nin ziyaretini yorumlayan “Britanya ve Türkiye: Stratejik Bir Köprü” başlıklı yazıdan bazı bölümler aktaralım: “Türkiye’yi eşsiz derecede önemli kılan, ılımlı İslamcılığı demokrasi ve ekonomik kalkınmayla bağdaştırma teşebbüsüdür. Onlarca yıldır ilk defa Arap ülkeleri bu ülkedeki gelişmeleri dikkatle takip etmektedir... Erdoğan hükümeti, laikliğin altını oyuyor gerekçesiyle şüpheci askeri kurumlar tarafından doğrudan veya hukuki bir tertiple devrilirse, başka yerlerdeki İslamcılar, demokrasinin onları hiçbir zaman kabul etmeyeceğini veya hukuki yollardan iktidara gelmelerine izin verilmeyeceğini düşünerek, ılımlılığın faydası olmadığı sonucuna varacaklardır... Bu sebeple sadece ehliyeti bakımından değil, fakat oluşturduğu küresel örnek bakımından Türkiye’nin seçilmiş hükümetinin yaşamasında Batı’nın hayati çıkarı vardır.” Emekçi Büyükelçi (emekli değil) Tugay Uluçevik’in Türkçeye çevirip bize ulaştırdığı bu yorum, başka yorum gerektirmeyecek kadar açık! Kraliçe’nin ziyaretinin ardından yapılan bu tür yorumlar, İngiltere Dışişleri Bakanı Miliband’in AKP korumacılığı nedense aklımıza; Turgut Özakman ustanın Atatürk Kronolojisi kitabının 93. sayfasında yer alan bir raporu getirdi. 1919’da Türkiye’de nasıl bir yönetim gerektiğini tasarlayan İngilizlerin rapor yazma yetkisindeki tercümanı A. Ryan bakın ne diyor: “Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gerçek ideali dinmiş gibi davranacak, çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.” Çok AKP tarifi duydum, bundan güzelini okumadım! 19 G Bir hafta içinde 2 kişinin yaşamını yitirdiği Selah Tersanesi önünde toplanan TKP’liler “Ölümlerin sebebi sermaye düzeni”, “Patronlar için ölmeyeceğiz” sloganları atarak işçileri pazar günü düzenleyecekleri mitinge çağırdılar. (Fotoğraf: DENİZ TATARER) Tuzla’da işçiler eylemde İş cinayetleri protesto edildi. İşçiler ‘insanca koşullarda çalışma’ isteklerini bir kez daha dile getirmek ve hükümeti uyarmak için 16 Haziran’da da greve çıkacak İstanbul Haber Servisi Art arda yaşanan “işçi cinayetleri” nedeniyle bir türlü çözüm üretilmeyen ve kanayan yara haline gelen Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde işçiler eylem yaptı. “Sesimizi duyun, artık ölmek istemiyoruz” diyen tersane işçileri, bir haftada 2 işçiye mezar olan Selah Tersanesi’ni tabutla protesto edildi. İşçiler, iş kazalarında gerekli önlemleri almamakla suçladıkları patronlarını protesto için tersane kapısına bir şişe kan bıraktılar. Her an ölümle burun buruna yaşayan tersane işçileri, “insanca koşullarda çalışma” isteklerini bir kez daha dile getirmek ve hükümeti uyarmak için 16 Haziran’da da greve çıkacak. DİSK’e bağlı Liman Tersane Gemi Yapım ve Onarım İşçileri Sendikası (Limterİş) Başkanı Cem Dinç, işçilerin teker teker ölüme gönderildiğini vurgulayarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’i istifaya çağırdı. Türkiye Komünist Partisi (TKP) İstanbul İl Örgütü ve Yursever Cephe İşçi Birliği üyesi yaklaşık 300 kişilik grup, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde birbiri ardına meydana gelen işçi ölümlerini protesto ederek tersane işçilerine 15 Haziran Pazar günü saat 17.00’de Kartal Meydanı’nda düzenleyecekleri “Büyük İşçi Mitingi”ne katılmaya çağırdı. Bir hafta içinde 2 kişinin yaşamını yitirdiği 4 kişinin de yaralandığı Tuzla’daki Selah Tersanesi önünde toplanan TKP’liler “Ölümlerin sebebi sermaye düzeni”, “Patronlar için ölmeyeceğiz”, “İşçiler birleşin iktidara yerleşin” sloganları attı. Grup adına açıklama yapan TKP İstanbul İl Örgütü Merkez Yürütme Kurulu üyesi Kemal Parlak, “9 ayda 25, bir saat arayla 2 iki kişi öldü. Rakamlar büyüyor, ölümler artıyor” dedi. 9 Mayıs’ta Selah Tersanesi’nde bir işçinin öldüğü kazadan kısa bir süre sonra 17 Mayıs’ta 24 saat içinde Deniz Kaşıkeman, ve Desan Tersanesi’nde çalışan Murat Çalışkan’ın yaşamlarını yitirmesi tepkilerin yükselmesine neden oldu. Geçen şubat ayında iki günlük grev gerçekleştiren DİSK’e bağlı Limterİş Sendikası 16 Haziran’da greve çıkma kararı aldı. Sendikadan yapılan açıklamada, 28 Şubat’ta DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin de içinde bulunduğu bir heyetin, Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) yöneticileriyle görüştüğü anımsatıldı. Tuzla tersanelerindeki işçi ölümlerinin nedenlerinin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu üyesi ve CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in, Tuzla’daki ölümlerin devam edeceğine yönelik sözlerini eleştirerek Bakan Çelik’in açıklamalarıyla, konuya ilişkin tedbirsizliğini ve diğer makamların almadığı önlemleri meşrulaştırmaya çalıştığını söyledi. Soysal, “Bölgede halen yeterli önlem alınmıyor, kayıt dışılık ve ölümler devam ediyor. Bakan orada 40 bin çalışanın olduğunu yeni mi keşfetti? Bugüne kadar bunları niye söylemedi ve hâlâ neden sessiz kalınıyor” diye sordu. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Çelik’in bugüne kadarki tespitleriyle, bugün geldiği noktanın çeliştiğine işaret ederek “Bugüne kadar bu sorunların üzerine gitmeyen bakanlık bu işten sorumlu, topu taca atarak işten çıkamaz. Burada çare tedbir almaktır. Ancak tek taraflı yaklaşımla, farklı görüşlere tahammülsüzlükle bu işler çözülemez” diye konuştu. Türkiye’de sigarasız günler Op. Dr. Beyzade Özkahraman, “Yasak ile tiryakiler sigarayı bırakacak ya da azaltmak zorunda kalacak” dedi. Sibel BAHÇETEPE Kapalı mekânlarda sigara kullanımına ilişkin yasağın uygulamaya girmesiyle birlikte, tiryakilerin sigarayı bırakmasında olumlu etkisinin olacağı ve sigarayı bıraktırma merkezlerine de olan talebin de artacağı ifade ediliyor. Hekimler, sigara yasağının olumlu bir gelişme olduğunu, sigara içenlerin ya tamamen bırakacağını ya da azaltma yoluna gideceğini, pasif içicilerin de korunacağını söylediler. Hekimler, ABD ve Avrupa’da yasak sonrasında sigara içenlerin sayısında hızlı bir azalma gözlemlendiği, “Tütün Ürünlerinin Zararlarının Önlenmesi ve Kontrolü Hakkındaki Kanun”un yürürlüğe girmesiyle aynı olumlu gelişmenin Türkiye’de de olacağını tahmin ettiklerini ifade ettiler. İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi (CTF) Göğüs Hastalık“Bilimsel olarak kanıtlanmamış lazer, akapunktur, hipnoz gibi deneme aşamasında olan yöntemleri tercih etmeyin, bilimselliği kanıtlanan nikotin bantları, sakızları gibi yöntemleri tercih edin, bunları da hekim kontrolünde yapın.” Bahçelievler Yaşam Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı ve Sigarayla Savaşanlar Derneği üyesi Op. Dr. Beyzade Özkahraman, sigara yasağının toplumsal yönden olumlu bir gelişme olduğunu belirterek, “Geç bile kalınmıştır. Yasakla içiciler ya psikolojik olarak etkilenip bırakacak ya da azaltacaklardır. Pasif içiciler de korunmuş olacaklardır” dedi. Kanserin ve enfarktüsün (kalbi besleyen büyük damarlardan birinin aniden tıkanması) en önemli nedeninin sigara olduğuna dikkat çeken Özkahraman, “Yapılan araştırmalar 100 akciğer kanserinin 98’inin sigaradan kaynaklandığını otaya koyuyor. Yasakla birlikle bu oranlarda azalmalar olacaktır” yorumunu yaptı. İ.Ü CTF Sigarayı Bırakma Merkezi Sorumlusu Prof. Dr. Firuz Çelikoğlu ise sigarayı bırakma konusunda halkın giderek daha da bilinçlendiğini, yasak ile bırakanların sayısının da artacağını söyledi. [email protected] Baykal’dan Selçuk’a ziyaret İstanbul Haber Servisi CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk’u kaldığı otelde ziyanet etti. Baykal ile birlikte CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, CHP İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, İsviçre Hastanesi Başhekimi Dr. Kazım Taş da Selçuk’u ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Otelden ayrılırken, muhabirimize açıklama yapan Baykal, “İlhan Selçuk ile 40 yılı aşkın dostluğumuz var. Geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Çok sağlıklı görünüyordu. Gözleri ışıl ışıldı. Eski bir dost olarak kendisiyle bir süre Türkiye’nin gündeminde olan sorunları konuştuk. Mutlu bir şekilde ayrılıyoruz. Gerçekten çok sağlıklıydı. Her zaman olduğu gibi yaşadıklarını mizahi bir dille ifade etti” dedi. Yasağın uygulamaya girdiği ilk gün alışveriş merkezleri, işyerleri, kamu binaları gibi kapalı alanlarda sigara içemeyen çok sayıda yurttaş açık alanlara çıkarak sigara içti. (Fotoğraflar: SİBEL BAHÇETEPE) ları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Tutluoğlu, “Yasak ile sigarayı bırakma polikliniklerine başvurular artacak ancak devlet hastaneleri ile eğitim ve araştırma hastaneleri bu talebi karşılamada yetersiz kalacak. Şimdi bile hastanelerdeki yoğunluktan dolayı sigarayı bırakma polikliniklerinde hastalara yeteri kadar vakit ayrılmıyor, hastalara aylar sonrasına gün veriliyor, buna çözüm bulunulmalı” dedi. Özel sigara bırakma merkezlerinin ciddi maliyetlerinin olduğunu vurgulayan Tutluoğlu, “Yasasın getirilmesine karşın devletin sigara bırakma merkezlerine giden yurttaşların masraflarını karşılamaması bir çelişkinin göstergisidir” diye konuştu. Tutluoğlu, şöyle devam etti:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle