23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Alman kadın gazeteciye göre, Abdi İpekçi’den Uğur Mumcu’ya çekilen cinayet çizgisinde çok şey saklı C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 1 ŞUBAT 2008 CUMA Cinayetlerin sırrı çözülecek mi? Osman ÇUTSAY FRANKFURT – Sonunda Türk okurunun önüne çıkmayı başaran bir kitap, geçtiğimiz günlerde “Ergenekon operasyonu” çerçevesinde art arda patlak veren gözaltılarla birleştirildiğinde, Türkiye’nin, özel savaş örgütü (“Türk gladiosu”) açısından da yeni bir aşamaya geçiş hazırlıkları içinde olduğunu gösterdi. Bu konuda, Batı kaynaklı yeni bilgilerin ortaya çıkabileceği değerlendirmeleri de yapılıyor. Alman gazeteci Valeska von Roques, Uğur Mumcu’nun araştırmalarından da yararlanarak, ama özellikle İtalyan yargısı ile gizli servisinin “konuşmaya başlayan” eski görevlilerinden aldığı bilgilerle yazdığı “Papa’ya Komplo” kitabında yeni çıkış yollarına işaret ediyor. Alman gazeteciye göre, Abdullah ÇatlıOral Çelik ilişkisi ve sıradan bir tetikçi olduğu ortaya çıkan Mehmet Ali Ağca’nın “başarısı”, ABD’den Vatikan’a, Avrupa’nın belli başlı başkentlerinden “Türk gladiosu”na kadar uzanan bir ağın ürünü olarak değerlendirilirse, yeni bilgilere ve gerçeğe ulaşmak mümkün olabilir. İlgili Türk kamuoyu, bu ağın ideolojik temelinde Türkİslam sentezinin yattığını biliyor. İlk kez Almanya’da 2001 yılında yayımladığı kitabında son 30 yıla damgasını vuran uluslararası bir komployu ayrıntılarıyla işleyen Valeska von Roques, dünya kamuoyunun resmen uyutulduğunu, ÇatlıÇelikAğca zincirinin bir özel savaş örgütü olarak büyük olanaklardan yararlandığını ileri sürüyor: “Papa suikastı, kapitalist ve komünist dünya arasındaki propaganda savaşında Batının çevirmiş olduğu dolaplardan en kötüsü, Batılı güçlerin Soğuk Savaş’ta uyguladığı ‘covert operation’ların en cüretkârca olanıydı. Bu suikastla suçun büyük bir bölümünü Bulgarlar ile KGB’ye yükleyip, Sovyetler Birliği’ni ‘Kötülüğün İmparatorluğu’ olarak damgalamak, onu uygar ülkeler listesinden silmek, iki kutup arasında başlamış olan yumuşamayı göz ardı etmek, Polonya’daki istikrarsızlığı daha da arttırmak, hatta Sovyetler’in bu ülkeyi işgalini kışkırtdürmek istemiş bu Vatikan’dan” çağrısının konuyu yıllarca soruşturan yargıçlardan Rosario Priore’nin onayladığına dikkat çekiyor. Priore, Valeska von Roques’a yaptığı açıklamalarda, “Ağca’nın o sözleri, hazırlık soruşturmalarımın sonucu varmış olduğum Vatikan tezimi doğrulamaktadır” görüşünü dile getiriyor. Valeska von Roques, bütün bu ilişkiler ağı içinde Oral Çelik’in kilit isimlerin başında geldiğine inanıyor. Şöyle yazıyor: “Oral Çelik’in Temmuz 2002’de piyasaya çıkan ve şu sıralar Türkiye’de mevcudu bulunmayan Sır’rın Sırrı adlı kitabı da Papa suikastı ile ilgili önemli ve bugüne kadar bilinmeyen bazı ayrıntılar içermektedir. Çelik’in bu kitapta anlattığına göre suikasttan bir gün önce, akşam geç saatlerde Roma’da bir Katolik kilisesinde Ağca ile Kaplan ve Sansar kod adlı iki Türk, kardinal ‘Pecci’ ve İtalyan gizli servisi Sismi’nin üç elemanıyla buluşmuştu. Ancak o yıllarda Vatikan’da ‘Pecci’ adında bir kardinal yoktu, fakat kardinal Poggi vardı. Yirmi yıl önceki anılarından söz eden Çelik burada yanılmış olabilir. Vatikan’da Papa XII. Leo’nun döneminde, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında çok tutucu bir kardinal Pecci görev yapmıştı. Kardinal Poggi buluşma sırasında kendini bilerek yanlış bir adla tanıtmış da olabilir. Yine de ‘Sır’rın Sırrı’ndaki birçok ayrıntı Rosario Priore’nin soruşturmaları sonucu ortaya çıkarmış oldukları ile örtüştüğü için Çelik’in kitabı Papa suikastı üzerine araştırma yapanlar için çok ilginç bir kaynak kabul edilmelidir.” Allah Onlardan Razı Olsun şılıyorum. Bu politikayı övmelerini, “demokrasinin liberal ekonomik yüzü” olarak açıklamalarını hayranlıkla izliyorum ve “Eh, pes doğrusu, bu kadar olur” diyorum. Öyledir. 24 Ocak, yani dümenin finans piyasalarına teslim edilmesi, monetarist politikaların esas kılınması kolay iş değildi. Evren paşa ve arkadaşlarının askeri desteği olmasaydı, sokakla baş edilemezdi. Sonrası kolay oldu. Şimdi daha kolaydır. Şimdi askeri değil, sivil darbe gereklidir. 12 Eylül’le hafızası boşaltılmış, türbana sarılmış, darbeyle korkutulmuş kitlelerin de diyecek bir şeyleri kalmamıştır. Darbenin sivili 24 Ocakçılığı sürdürmeyi, “demokrasiyi” genişletmeyi, kamuya yaymayı pekâlâ başarabilmektedir. Ama aculluğun da âlemi yoktur. Hocamızdan öğrendiğimiz ve unutmadığımız derslerden biridir bu; yavaş yavaş olacak, şekere bulanıp verilecek, kadayıfın altının kızarıp kızarmadığı sık sık kontrol edilecek. Sonra artık Allah ne verdiyse, kanlı mı olur, kansız mı bakılacak. ??? 24 Ocak’la 12 Eylül arasındaki illiyet rabıtasını unutan ve unutturanlardan Allah bin kere razı olsun. Ekonomi tüm hışmıyla yoksulun, garip gurabanın üzerine çullanmışken seslerini çıkarmayan, tam tersine türbanla, attığımız atacağımız diğer adımlarla “demokrasiyi genişletme” mücadelemize destek veren münevverlerimizden bin kere hoşnutuz. Onları unutmamız mümkün değildir. Açık söylüyorum, bu soldan çark liberal arkadaşların hizmetlerinin karşılığı kolay kolay ödenmez. Günü gelince öderiz. Başka ülkelerde nasıl ödendiyse, biz de aynen öyle öderiz. Vefa nedir iyi biliriz biz. İstanbul’un pek güzel bir semtiydi eskiden. Çoktandır yolum düşmedi, ama bilmiyorum hâlâ yapıyorlar mı? Bozası meşhurdur. guray.oz@cumhuriyet.com.tr Yazar Valeska von Roques (solda), İtalyan yargısı ve istihbaratından bazı isimlerin kendisine verdiği bilgilerden hareketle kaleme aldığı kitabında, Papa suikastıyla ilgili bilmeceyi büyük ölçüde çözdüğüne inanıyor. Önümüzdeki yeni bilgilerin de ortaya saçılmasının mümkün olduğunu kaydeden Alman gazeteciye göre, bütün bu olaylarda kilit isim Oral Çelik. mak amaçlanıyordu. Bu çok şeytanca bir plandı.” ristler ile paylaştı. Örneğin Abdullah Çatlı Batı Almanya’da sekiz haftalık bir eğitim kursuna katıldı. Mehmet Ali Ağca’nın Roma’da tutuklanmasının ardından Oral Çelik ve Çatlı Fransız Gizli Servisi’nin koruması altında bu ülkede yaşamlarını sürdürdü. Hatta Fransız resmi makamları Çelik’e yeni bir kimlik verdi, İtalyan yargısının “teslim istemi”ni sürekli engelledi. İsviçre Gizli Servisi ile CIA’nın Ankara’da konuşlanmış elemanları Çatlı’nın, tutuklanmış olduğu İsviçre’de yine özgürlüğüne kavuşmasını sağladılar. Türkiyeli sağcı terörist, aranmakta olan İtalyan teröristi Stefano delle Chiaie’nin eşliğinde Amerika Birleşik Devletleri’ne elini kolunu sallayarak giriş çıkış yaptı. Ağca’ya suikast görevini başkalarının adına veren, Batının gizli servisleriyle arası iyi sayılan, Bozkurtlar’ın ‘yüklenicisi’ kabul edilen, silah ve uyuşturucu tüccarı Bekir Çelenk idi. Bulgaristan’a gelen İtalyan Gizli Servisi Sismi’nin bir elemanı ona yönergeler verdi. Tanınmış bir neofaşist olan Avusturyalı silah tüccarı Horst Grillmayer de silahları temin etti. Avusturya polisi onu bir gün aracında silahlarla tutukladı, fakat serbest bırakmak zorunda kaldı. Çünkü Horst Grillmayer Batı Alman Haberalma Servisi (BND) adına görevdeydi!” Kaynakları arasında emekli bir Sismi ajanının yazdığı ama henüz yayımlanmamış anılarının da yer aldığını belirten Valeska von Roques, bu anılarda bütün gerçeklerin ortaya serildiğini, kendisinin verilen tüm isimleri kontrol ettiğini, bunların yüzde yüz gerçek olduklarına kuşku bulunmadığını vurguluyor: “Sismi ajanının yazdıkları araştırma ve soruşturmalardaki tüm veriler ve olgularla örtüşmektedir. Suikastta Batı gizli servisleri arasında bağlantılar olduğu savı da Sismi ajanının anılarıyla bir kez daha desteklenmektedir.” Kitabın ilk baskısının yapıldığı 2001yılından bu yana araştırmalarına devam ettiğini, ancak elde ettiği sonuçlarda değişen pek bir şey olmadığını hatırlatan Alman gazeteci, Ağca’nın Türkiye’ye teslim edilirken yaptığı “Uzaklaşın kendi Papa’sını öl ATLI ALMANYA’DA EĞİTİM ALDI Papa suikastına karışan Abdullah Çatlı, Oral Çelik ve Mehmet Ali Ağca ve yandaşlarının, ama özellikle Çatlı ile Çelik’in sıradan birer MHP’li değil, uluslararası arenada faaliyet gösteren bir özel savaş örgütünün (“Gladio”) Türk üyeleri olduğunu vurgulayan Valeska von Roques, “Papa’ya suikast bir komplodur ve bu komplonun gerçek kaynağı Amerika Birleşik Devletleri’ndedir. CIA’nın, uzaktan da olsa olayla ilişkisi vardı” diyor ve sağcı teröristlerin oluşturduğu Türk gladiosuyla ilgili şu bilgileri veriyor: “Gizli depolardaki NATO silahları ve patlayıcı maddelerini kullandılar. Önceleri Amerikan ordusunun elemanları tarafından eğitildiler, sonra da Amerikalıların eğitim kitaplarından yararlandılar. Batı Almanya’nın 1977’de kurduğu antiterör timi GSG9 da bilgilerini sağcı terö Ç LUSLARARASI KOMPLO FİLM OLACAK Özellikle Ronald Reagan ile birlikte 80’lerde zincirlerinden boşanan yeni Soğuk Savaş döneminde, inanılmaz bir saptırma yaşandığına da dikkat çeken Valeska von Roques, olay sırasında çekildiği ileri sürülen fotoğrafların bile CIA kaynaklı olduğuna işaret ederek, bütün bunlara rağmen, yakın bir gelecekte Papa suikastı üzerindeki sis perdesinin tümüyle kalkacağına inanıyor: “Suikastı başka türlü yorumlayarak, nedenlerini saptırarak Vatikan içindeki kimi güçlerin oynamış olduğu rolü önemsiz göstermek için çeşitli yollar denenmişti. Gerek Amerikan Gizli Servisi CIA’nın, gerekse İtalyan gizli servisleri Sismi ve Digos’un suikast öncesi ve sonrasındaki rolleri de bugüne kadar bir sis perdesi ardında kalmıştır. Polonyalı Papa’ya yapılmış olan suikast, eldeki en son verileri de değerlendirdiğimizde, Vatikan içindeki güçlerle Batının politik çıkarlarından oluşmuş lezzetsiz bir yemeği andırmaya devam ediyor. İşin ilginç yanı, suikastta başrol oynamışların, o günkü gibi günümüzde de inanılmaz ve saçma sapan verilerle dünya kamuoyunu kandırmaya çalışmayı sürdürmeleri...” Alman araştırmacı, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamalarda, bu kitabın yankı yaratmasına rağmen Almanca konuşulan dünyada “bestseller” olamadığını, bu sonuçta Katolik çekincenin önemli bir payı bulunduğunu belirtti. “Katolik Kilisesi’ne ağır eleştirilerin yer aldığı bu kitabın İtalya’da da hoş karşılanmayacağını tahmin etmek zor değil. Papalık kurumuna bir saygısızlık gibi görüldü bu çalışmam” diyen Valeska von Roques, önümüzdeki dönemde Türk gladiosu ile yeni bilgilerin ortaya çıkmasına şaşırmayacağını, aydınlatıcı yeni bilgilerin, eleştirilerin Bush sonrası dönemde sahneye çıkmasının mümkün olduğunu da kaydetti. Kitapta da yararlanılan iki İtalyan yetkiliyle yaptığı geniş söyleşilerin Papa suikastı ile ilgili belgesel bir filmde kullanmak istediğini, bu konudaki ilk adımların atıldığını belirten Alman araştırmacı, “Ancak Alman yapımcıyla bir tıkanma yaşıyoruz. Yine de bir Türk yapımcı bu olayla ilgili belgesel çekmek isterse, elimdeki belge ve bilgilerden yararlanarak onunla çalışmaya hazırım” dedi. U amam, türban çözüldü, sırada ne var? Yangından kaçırılacak mallar arasında kaybolup gitmeyelim, düzeni bozmayalım, zamanı gelmeyeni değil, geleni halledelim. Şimdi sıra ekonomidedir. Ekonomi dediysek, açlıktan, yoksulluktan söz etmiyoruz. Açlık, yoksulluk meselesini valilerle, kaymakamlarla, fenerlerle, türlü çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla hallediyoruz. Bizim ekonomi dediğimiz, maliye nazırımızın gündemindekilerdir. Tersane, yol, köprü özelleştirmesi falan gibi işlerdir. Yok piyasalardan, dövizden, krediden söz ediyorsanız... O FED’in işidir. Elle gelen düğün bayramdır ve burada bir sıkıntı olursa, açık söylüyorum, bu bizim kabahatimiz değildir. Burada bir sorun varsa, çözerler. ??? Çözemezlerse, “özgürlüklerin” gittikçe genişlettiğimiz ve yakında kamuda da genişleteceğimiz alanını her gün biraz daha ustaca propaganda eden gazeteci, köşe yazarı, romancı, hikâyeci, destancı, sivil toplumcu kardeşlerimiz bu durumu da şeyttireceklerdir. Aslında bu durumun şaşılacak bir tarafı yoktur. Biz, 12 Eylül’le Türkiye’nin gündemine giren, küreselleşme çağına da tamı tamına uygun olan şablonun güncelleştirilmiş haliyiz. Bu nedenle hasımlarımızın çırpınışı boşunadır. 12 Eylül’ü bilenlerin sayısı, biliyorsunuz, epeyce azaldı. Bir kuşak 1980 sonrası doğumludur. Ama 24 Ocak diye bir şey var, onu bilen hiç kalmamıştır. 24 Ocak, 12 Eylül’ün sebebidir. 12 Eylülcüler ve onların güdümündeki paramiliter güçlerin yarattığı terör de vesilesi. ??? Şimdi soldan bozma liberal sivil toplumcu kardeşlerimin darbelere canla başla karşı çıkıp 24 Ocak’tan, yani yaklaşık 30 yıldır uygulanan ekonomi politikasından hiç söz etmemelerini sevinçle kar T Mehmet Ali Ağca 13 Mayıs 1981’de Papa II. Jean Paul’e suikast girişiminde bulunmuş ve Papa’yı yaralamıştı. Fotoğraf: AA uikasttan sonraki günlerde Ağca’nın siyasi profili giderek daha çok ortaya çıkar. Federal Almanya’da bütün makamlar onu “kara terörist” olarak tanımaktadır. Ülkedeki Türk işçileri tehlikeli neofaşist bir katil olarak kabul edilen ve uluslararası tutuklama emriyle aranan Ağca’yı defalarca polise şikayet etmiştir. Fakat Alman polisi bu şikayetleri pek ciddiye almamıştır. Ülkedeki “Federal Almanya Türk İşçileri Federasyonu” bu nedenle 1980 kasımında İçişleri Bakanı Gerhard Baum’a bir mektup yollamış, Ağca gibi siyasi bir katilin tüm ihbarlara ve Türklerin polise şikayetlerine karşın hâlâ Almanya’da bulunduğunu ve tutuklanmadığını şikayet etmiştir. Suikasttan bir gün sonra başkent Bonn’da sosyal demokrat milletvekili Klaus Thüsing basına dağıttığı “kişisel açıklama”da, 13 Kasım 1980 tarihinde Federal Meclis’e vermiş olduğu soru önergesinden söz eder. Thüsing bu soru önergesinde Federal Almanya İçişleri Bakanı’ndan, aşırı sağcı katil M. Ali Ağca’nın ülkede yaşadığı ve bunun da tanıklarla defalarca kanıtlanmış olduğu konusunda bilgisi bulunup bulunmadığını, ayrıca bu kişiyi Türk yargısına teslim etmek için ne yapmayı düşündüğünü bilmek istemiştir. Federal İçişleri Bakanı’nın bu soruya yanıt vermesi uzun sürer. Ağca’ya Almanya’da dokunulmadı S Aradan dört hafta geçtikten sonra bakanlık müsteşarı Andreas von Schöler aranan kişinin bulunamadığını bildirir. Alman emniyeti Ağca’yı iki ayrı siyasi cinayetten aramasına karşın bir türlü ele geçirememişti. Güney Almanya’nın küçük Kempten kentinde, eski bir Bozkurt olan, ancak zamanla bu harekete sırtını çevirmiş, bakkal dükkanı sahibi bir Türk, 9 milimetre Browning bir tabancayla ağır yaralanır. Hastanede ölmeden önce kendisine ateş edenin M. Ali Ağca olduğunu söyler. Kısa bir süre sonra aynı silahla bu kez Frankfurt’ta bir Türk gazeteci vurularak öldürülmüştür. Ancak tabancadaki parmak izlerinin Ağca’ya ait olmadığı tespit edilir. Papa suikastından aylarca önce Alman gazetelerinin sık sık konu ettiği M. Ali Ağca ülke polisine yabancı değildi. Federal Almanya’da yayınlanan gazeteler o yıllarda Bozkurtlar’dan da pek sık söz ederdi. 12 Eylül 1980 tarihinde Türkiye’de ordu yönetime el koymuştu. Batı’daki müttefiklerinin gözüne demokratik görünmek için hemen Alparslan Türkeş’in faşist hareketini yasaklamış ve Türkeş’i de tutuklamıştı. Bunun üzerine birçok Bozkurt, Federal Almanya’ya sığınmıştı. Onların Federal Haberalma Servisi’nin güvencesinde olduklarını 18 Mayıs 1981 ta Kar İstanbul’da da zaman zaman etkili oldu. Çamlıca’da çocuklar oynayarak karın keyfini çıkardı. rihli New York Times bile yazmıştı: “Türkiye’deki savcılar Türkeş’in partisinin Alman gizli polisi ile bağlantısı olduğunu söylemişler. Dava dosyasında, parti temsilcisi Enver Altaylı’nın Alman gizli polis teşkilatından Dr. Kannapin adında biriyle yaptığı yazışmanın belgeleri vardı. Sözü geçen Dr. Kannapin’in kim olduğu henüz belirlenememiştir. Enver Altaylı’nın yazıştığı bir başkası da, Azerbaycan doğumlu ve Nazi döneminde bir SS subayı olduğu söylenen Dr. Mehmet Kengerli’dir.” Bu açıklamalar AlmanTürk ilişkilerinde bir süre için gerginlik yaratmıştı. Papa suikastının hemen ertesi günü basın toplantısı düzenleyen Türkiye devlet başkanı general Evren kendini NATO müttefiklerinin demokrasi öğretmeni sayar gibi: “Siyasi kaçak olduğunu söyleyen herkese kapılarını açmaması için biz Federal Almanya’yı çok uyardık,” demişti. “Yanlış yönlendirilmiş olan Avrupalı dostlarımızın bu üzücü olayla kendilerine gelmiş olduğunu ümit ederiz.” Aynı günlerde Türkiye’nin Federal Almanya Büyükelçiliği de geçmişte Bonn’daki Dışişleri Bakanlığı’na verdikleri dört resmi yazıyla, sağcı terörist M. Ali Ağca’nın Federal Almanya topraklarında olduğuna dikkatleri çekmiş ve İpekçi katilinin Türkiye’ye iadesini istediklerini açıklamıştı. Türkiye beyaza büründü Yurt Haberleri Servisi Yurdun büyük bölümünü etkisi altına alan kar yağışı, soğuk hava, fırtına ve tipi nedeniyle bazı karayolları ile binlerce köy yolu ulaşıma kapandı. Hakkari Yüksekova’da iki kişi çığ altında kalırken Gaziantep’te bir kişi donarak yaşamını yitirdi. TUNCELİ’nin Pülümür ile Ovacık ilçesi karayolunda çığ düşmesi sonucu aralarında karayolları, belediye ekiplerinin de bulunduğu 33 kişi 28 saat mahsur kaldı. 33 kişi yapılan çalışmalar sonucu kurtarıldı. ERZİNCANERZURUM karayolunun 47 ile 50. kilometreleri arasındaki 4 noktaya çığ düştü. Onlarca aracın yolda kaldığı bölgede, Karayolları ekipleri, 7 saat süren çalışma sonucu yolu ulaşıma açtılar. SİVAS’tan Antalya’ya giden yolcu otobüsü, 1839 rakımlı Alacabel mevkisinde buzlanma nedeniyle sabaha karşı kaydı. Otobüsteki 55 yolcuya uzun süren çalışmalar sonucunda ulaşıldı. Yurt genelinde 7 binden fazla köy yolu kapandı. Yoğun kar yağışı karayollarının da kapanmasına yol açtı. KayseriAnkara, KırşehirAnkara, KayseriSıvas, YozgatKayseri karayolu ile Aksaray ile Sıvas’ın tüm çevre kentlerle bağlantısını sağlayan karayolları ulaşıma kapandı. İstanbul, Ankara, Adıyaman, Konya ve Kayseri’ye uçak seferleri aksarken, Mersin’in Silifke ilçesine bağlı Taşucu beldesinden KKTC’ye yapılan feribot seferleri, olumsuz hava koşulları nedeniyle iptal edildi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle