Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 GÜNCEL C haberlerin devamı Baykal, AKP ve MHP’nin girişiminin laik Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef aldığını söyledi 1 ŞUBAT 2008 CUMA GÜNDEM MUSTAFA BALBAY CÜNEYT ARCAYÜREK Gitti Gider MHP sayesinde örtünme konusundaki hedefine bir adım daha yaklaştı. Laik rejim bir darbe daha yedi. Bahçeli, RTE’ye seçimlerde uzattığı ipi, laik rejimin boynuna doladı. Anayasada yapılacak değişiklik geleceğe dönük bir güvence değil. RTE zaten içinde bulunduğumuz aşamada örtünmeyi üniversitelerle birlikte kamu alanına yaymayı planlamıyordu. Aşama aşama sonuca gitmeyi yeğliyor. Bahçeli, ya RTE’nin gerçek niyetini anlamadı ya da türbanın veya başörtüsünün kamu alanında da serbestlik kazanmasına yanlı. Görünen köy kılavuz istemez; Bahçeli varsayıldığı kadar saftirik olmadığına göre örtünme konusunda RTE gibi düşünüyor. Anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılması öngörülen değişiklik, sorunu tümüyle çözümleyemediği gibi, daha sonraki dönemlerde AKP’nin yapacağı değişikliklerle türbanı veya başörtüsünü yaygınlaştırmayı da engellemiyor. “Öğrenim hakkının kapsamı ve kullanılması sınırlarının kanunla tespit edileceğini ve düzenleneceğini” ifade eden anayasanın 42. maddesi, düzenlemeyi YÖK Yasası’nın “Hiç kimse başının örtülü olması sebebiyle yükseköğrenim hakkından yoksun bırakılamaz” diyen 17. maddeye bırakıyor. Bu, aynı serbestliğe ortaöğretimde de kapıyı aralıyor. RTE, Bahçeli sayesinde örtünme konusunda birinci aşamayı aştı, ikincinin eşiğinde. ??? AKP, anayasa değişikliğini yapabilmek için MHP’nin desteğini sağlamak zorundaydı. TBMM’de anayasada değişiklik yapmayı sağlayacak 367 çoğunluğu elde edebilmek için MHP’nin 70 milletvekili desteğine gereksiniyordu. Fakat MHP’nin AKP’ye açtığı yol, RTE’yi artık böyle bir desteğe gereksinmeyecek konuma getiriyor. RTE, istediği zaman başörtüsü diye tanımlanan örtünmeyi, kılık kıyafet kurallarını değiştirmeyi, üniversiteler dışındaki eğitim kurumlarında da serbestliği sağlayacak olanağı MHP (Devlet Bahçeli) sayesinde ele geçirmiş oluyor. Zira, MHP’nin mutabakatı ile AKP’nin YÖK Yasası’nın 17. maddesine koyacağı “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” ifadesini “…yükseköğrenim kurumları dışındaki eğitim kurumlarında da kılık kıyafet serbesttir..” biçiminde değiştirmek için RTE, artık Devlet Bahçeli’nin desteğine gereksinmiyor. YÖK Yasası’nda böyle bir değişikliği TBMM’den geçirmesi için sadece 184 oy gerekiyor. Orta ve yükseköğrenimde çağdaşlık gitti gider! ??? Kamuoyunu uyutmak için RTE ile Bahçeli bin dereden su getirebilirler. Bahçeli, bakarsınız AKP bize, başörtüsü üniversite dışına asla taşmayacak diye söz verdi de diyebilir. RTE de sadece (tabii bize göre şimdilik) başörtülü kızlarımıza üniversite kapılarını açtık diye konuşabilir. Bunların hepsi bir araba laf. Hiçbir değeri yok. Yasal gerçekler ortada. RTE; kılık kıyafet konusunda devrim yasalarına aykırı bir düzenleme getirmekten asla vazgeçmedi, geçmez de. Kafa yapısı, inançları buna elverişli değil. Bu adamlar laik rejim konusunda verdikleri sözlere sadık kaldıklarını kanıtlayacak tek bir örnek gösterebilirler mi? Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, başörtüsünün ne ölçüde serbest kalacağı henüz yasayla saptanmadığı dönemde sınavlara Danıştay’ın karşı kararına karşın türbanlı, çarşaf kılıklı, poturlu öğrencilerin girmesine izin veriyor. Yasağı deliyor. Bu sırada Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin basına, “hükümetin her türlü kanunsuzlukla savaşacağını” söylüyor. Hükümetin başı bu, üyeleri de bu! Laik rejim ise RTE ile Bahçeli’ye emanet! Abbas yolcu. Gidiyor… ‘Türban ithal üniforma’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, türbanın serbest bırakılması girişimlerinin hedefinin “laik Türkiye Cumhuriyeti” olduğunu vurgularken “Gelen başörtüsü değil; dışarıdan dayatılan yabancı, ithal bir üniformadır” dedi. CHP lideri Baykal, grup konuşmasında AKP ile MHP’nin türban uzlaşması konusunda değerlendirmeler yaptı. Baykal, “İlk kez Cumhuriyet tarihimizde Türkiye’nin içine girdiği doğrultuyu tehdit eden, ona özünde ters düşen bir anlayış, zihniyet yaşama geçirilmek isteniyor” dedi. İktidarın “başörtüsünün arkasına saklanarak türbanı meşrulaştırmak, anayasallaştırmak” istediğini vurgulayan Baykal, “50 yıl önce türban yoktu, şimdi türban neredeyse İslamiyetin önşartı haline getirildi. Bu Türkiye’nin içinden değil, dışından kaynaklanan, teşvik edilen bir olaydır” görüşünü dile getirdi. İsim vermeden AKP’nin anayasa taslağını AKP, CHP lideri Baykal, iktidarın “başörtüsü arkasına saklanarak türbanı meşrulaştırmak, anayasallaştırmak” istediğini vurguladı. İsim vermeden MHP ve Prof. Erbudun’un AKP’ye alet olduğunu belirten Baykal, türban dayatmasının Türkiye’nin içinden değil, dışından kaynaklanan, teşvik edilen bir olay olduğunu savundu. hazırlayan komisyonun başkanlığını yapan Prof. Dr. Özbudun’u hedef alan Baykal sözlerini şöyle sürdürdü: “Dışarıdan dayatılmış olan siyasal içerikli bir yaşam biçimi zorlamasını Türkiye’nin anayasasına sokma yolunu açarak hoş geldin diyoruz. Şimdi, ‘Ben onu istedim, bunu istemedim’ diyerek sorumluluğunu ayırmaya çalışanlar var. ‘Sadece üniversite’ demek kimseyi inandırmaya yetmez. Başlatılan iş, biliniz ki küçük küçük bentlerle sınırlanabilecek bir iş değildir. Bir din anlayışına dayalı bir yarış devlet düzeni içinde yer almaya yönelik olarak harekete geçirilmiştir. Hiçbir hukuki atraksiyon; AKP’yi bu istikamette destekleyen hiçbir hukukçu arkadaşımızın zekâsıyla, teknik becerisiyle başlatılan işin çok daha geniş bir kapsama ulaşmasını engellemeye muktedir değildir. Şimdi ağlaşmanın da hiçbir anlamı yoktur. O formül, bu formül derler seni kullanırlar, sen de buna alet olmuş olursun. Bu formül, tüm resmi eğitim sistemi içinde ithal, dışarıdan dayatılmış bir kıyafetin Türkiye’de devlet sisteminin içine doğru genişlemesinin önünü açmıştır. Gelen yaşmak, başörtüsü değildir; gelen Arap, Vahhabi, Abbasi, Emevi İslam yorumunun Türkiye’ye yönelik projesinin bir simgesi olarak Türkiye’deki işbirlikçileriyle birlikte dayatmaya çalıştığı bir yabancı üniformadır.” Baykal, “Hedef Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ne yaptığını bilerek bunu yapanlar var, kullanılanlar, alet olanlar var. Meydanı boş bırakmayacaklarmış da, o meydanda yarışacaklarmış da... Mesele senin onunla bununla yarışman değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin ebediyen devam edip etmeyeceği” sözleriyle MHP’yi hedef aldı. Baykal, türbanın liselere, ortaokullara kadar yaygınlaşacağını vurgularken “Onu, inancın gereği diye tarif etmişseniz milyonlarca Müslüman kadına dini inancının gereği kamuda yaşayamazsın diyebilir misiniz? Anayasaya girdikten sonra bunlar mı önleyecek, yoksa bunların işbirlik çileri mi tutup hesap soracak? Hedef laiklik ilkesidir, arkadaşlar laiklikten sıkıldı” dedi. TATÜRK’E SALDIRANLAR TERFİ ETTİ’ AKP’nin “hedefimiz kamuda türban” mesajı veren bir milletvekilini disipline verdiğine dikkat çeken Baykal, “Daha önce de Atatürk’e saldırmış bir milletvekilini vermişlerdi, ne oldu sonra, şimdi idare amiri, liste başı oldu, terfi etti. Aman ha partimizin hakkında delil oluşturmayalım tertibi bunlar” görüşünü dile getirdi. Baykal, Başbakan Erdoğan’ın “Batı’nın ahlaksızlığını aldık” sözlerini de “Ahlak, ilke diyorsanız orada biraz durunuz sayın Başbakan. Siz daha kendi hesabınızı vermemişsiniz. Akbil yolsuzluğundan hesabını verememiş bir başbakanını çıkıp da Batı’daki ahlak yoksunluğundan söz etmeye hakkı var mı?” diyerek eleştirdi. Kosova’da Bağımsızlaşma! yüzyıl Balkan gerilim20. leriyle başlamıştı, Balkan gerilimleriyle bitti. 21. yüzyıl da Irak ve Afganistan’daki Amerikan operasyonlarıyla başlamış görünüyor ama, Balkanlar’daki gelişmeler hâlâ uluslararası dengelerin başlıca sinir uçlarından birini oluşturuyor. Balkanlar deyince gündemde Kosova’nın bağımsızlığı var. Katılımın yüzde 50 civarında kaldığı seçimlerden galip çıkan Haşim Taçi Başbakanlık koltuğuna oturdu. Günaşırı uluslararası ajanslara demeç veren Taçi, bir an önce bağımsızlığa ulaşmak için gün sayıyor. Haksız da sayılmaz. Güvenliği NATO’dan, yönetimi BM’den sorulan Kosova, başta ABD olmak üzere Batı güvencesinde özenle bağımsızlığa doğru koşuyor. Kosova’nın bağımsızlaşmasıyla birlikte Balkanlar’da Yugoslavya’nın dağılmasının ardından ikinci bir kriz dalgasının gelme olasılığı yüksek. ABD her fırsatta Kosova’nın bağımsızlığından dem vuruyor, buna karşılık Rusya da aynı ses tonuyla Sırbistan’a güvence veriyor: “Ben varken Kosova bağımsız olamaz, bana güven.” 25 Ocak günü Sırbistan Devlet Başkanı Boris Tadiç ve Başbakan Voyislav Koştunitsa Kremlin’de Putin katında kabul gördü. Aynı güvenceleri bir kez daha aldı. ??? Kosova seçimlerinin ardından Sırbistan’da seçimler yapıldı. Beklendiği gibi aşırı milliyetçiler kazandı. Avrupa Birliği AB’cilerin kazanmasını yürekten istiyor ve destekliyordu ama, olmadı. Kosova sonuçları Belgrad’da bunları doğurdu! Sırbistan seçimlerinde de katılımın yüzde 50 dolaylarında kalması, bölge halklarının demokrasiye ne kadar güvendiklerini de gösteriyor. Küresel güçler Balkanlar’da son 1015 yıldır her seçime, kafalarındaki planların halk tarafından kabul zemini gözüyle baktılar. Toplumun da bu numarayı daha fazla yemeyeceği görülüyor. Birleşmiş Milletler’in Kosova Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari’nin, “Barış ve Bağımsızlık” formülü altında geliştirdiği Kosova formülü bölgedeki seçimlere halkın katılımının düşük olmasıyla birlikte uluslararası alandaki inandırıcılığını da büyük ölçüde yitirdi. ??? Kosova’daki gelişmeleri dikkatle izleyenlerin başında Mesud Barzani geliyor. Barzani, Kosova’nın bağımsızlığının ilanının ve uluslararası alanda tanınmasının ardından sesini yükseltecek: “Aynısından ben de isterim.” Yukarıda Kosova’nın bağımsızlığının ikinci bir kriz dalgasına neden olabileceğini söylememizin başlıca dayanaklarından biri buydu. Uluslararası güçlerin egemen olduğu bir coğrafyada adım adım pişirilen bağımsız bir devlet. Kosova’nın gerçek özeti bu. Aslında Irak’ın kuzeyiyle Kosova’daki gelişmeler birbirine koşut ilerliyor. 1974’te Saddam yönetimi Barzani’ye özerklik vermek durumunda kalmıştı, aynı dönemde Yugoslavya’da da Kosova’ya ayrı bir statü verildi. 1990’ların başında ABD Irak’ta birinci Körfez Savaşı’nı başlattığında Kosova da gerilimliydi. BosnaHersek öne geçince ikincil kaldı. Kosova yeniden sahnede, bu kez rakipsiz görünüyor! ankcum?cumhuriyet.com.tr ‘A Türk gençlerden Alman vekile ziyaret Alman Hür Demokrat Parti (FDP) Federal Meclis üyesi ve FDP Berlin eyaleti parti teşkilatı Başkanı Markus Löning, aralarında Türklerin de bulunduğu bir grup öğrenciyi mecliste ağırladı. Löning, öğrencilerin özellikle işsizlik, gençlik yasası gibi gençleri ilgilendiren konulara ilişkin sorularını yanıtladı.Suç işleyen yabancı gençlerle ilgili bir soruya karşılık da Löning, ‘’Bunun pasaportlarla ya da bir ailenin nereden geldiğiyle bir ilgisi yok. Sayılara baktığınızda da bunun böyle olduğunu görürsünüz’’ dedi.Bunun sosyal bir sorun olduğunu belirten Löning, ailelerin, çocuklarının gelecekleri için iyi bir perspektif sunmaları ve eğitimleri yönünde destek vermeleri gerektiğini kaydetti. Gençlerde eğitimin çok önemli olduğunu ifade eden Löning, ailelere de, çocuklarını yetiştirmede önemli görevler düştüğünü sözlerine ekledi.Milletvekili Löning’i ziyaret eden Türk öğrenciler de, ilk kez meclise geldiklerini ve çok heyecanlı olduklarını, burada Löning’in, meclis çalışmaları ve güncel konularla ilgili olarak kendisine sordukları soruları yanıtladığını belirttiler. ‘AİHM iptal eder’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hukukçular, AKP ile MHP’nin türbana serbesti getiren önerisinden duydukları kaygıyı dile getirdiler. Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ülkü Azrak, düzenlemenin aynen yasalaşması durumunda hukuki tartışma doğacağına işaret ederek şu değerlendirmeyi yaptı: “Anayasa Mahkemesi’ne taşındığında iptal etmesi gerekiyor. Mahkeme zorlu bir sınavla karşı karşıya gelecektir. Mahkeme kabul etmez redderse, o zaman yargı yolu tükendiğinden AİHM’ye başvuru yolu açılır. AİHM’ye götürülürse mahkum edileceğinden şüphem yok. AİHM daha önceki kararlarının gerekçesinde, eğitim kurumlarında başörtüsünün serbest bırakılmasının oralarda siyasal tartışma, çekişmelere yol açacağına, bunun da eğitimdeki düzen ve huzuru bozacağına karar vermişti. Bu gerekçe ortadan kalkmayacağına göre AİHM yine aynı şekilde karar verecektir.” tışmalarla yaratılan toplumsal gerginliğin tehlikeli bulunduğu belirtildi. Toplumun çoğunluğunun, din kurallarının yaşamın her kesiminde egemen kılınacağından endişe ettiği belirtilen açıklamada, iktidarın bu endişeleri gidereceğine, her gün biraz daha kaygıları arttıran söylem ve eylem sergilediği vurgulandı. KP HÜKÜMETİ MEŞRUİYETİNİ YİTİRİYOR’ Türk Hukuk Kurumu’ndan yapılan basın açıklamasındaysa aydınlık ve çağdaşlığın, demokratik hukuk devletinin yaşam bulduğu, ortam olduğu belirtildi. Yargı erkinin, erkler arasında son sözü söyleyen olmasının, hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu olduğu belirtilen açıklamada şöyle denildi: “Çağdaş giyim ise anayasanın başlangıç ile 2., 20. ve 174. maddeleri gereğidir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi ve temel ilkeleriyle kavgalı olan AKP hükümeti, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde aldığı güçle dinci ve otoriter bir rejimi yaşama geçirme çabalarını pervasızca sürdürmektedir. Yargıyı küçük gören demeçler, bu talihsizliğin bir örneğidir. Bu kapsamda, siyasal bir simge olan türbanı, üniversitelerden başlayarak tüm kamu alanları ile öğretim kurumlarında yaygınlaştırmaya çalışmak, anayasanın değiştirilmesi önerilemez hükümlerine aykırı olup, bu karar ve davranışları ile hükümet hızla meşruiyetini yitirmektedir.” Dini toplum yolunu açan adım Dış Haberler Servisi ABD’nin önde gelen gazetelerinden New York Times, AKP ve MHP’nin türbanı üniversitelerde serbest bırakmak için anlaşmasını, “ülkedeki laikliğe sadık, tutucu kesimi öfkelendirecek ve daha açıkça dini bir toplumun yolunu açacak bir adım” olarak yorumladı. Gelişmeyi, muhabirleri Sabrina Tavernise ve Şebnem Arsu’nun kaleminden duyuran gazete, “seçmenlerinin büyük kısmı koyu Müslüman olan AKP’nin temmuz ayındaki seçimleri açık farkla kazanmasının ardından türban yasağını kaldırmayı öncelik haline getirdiğine” dikkat çekti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın parti toplantılarında türbanlı kadınlara hitaben yaptığı konuşmalarda, “18 yıldır mücadelesi verilen bu konunun artık gündemden düşeceğini” vaat ettiği aktarılan haberde, varılan anlaşmanın, “dini kurallara daha çok bağlı bir Türkiye isteyen Erdoğan ile laikliği savunan muhkem ordu ve yargı kurumları arasında daha geniş alanda bir çatışma için meydanı hazırladığı” belirtilerek, CHP’nin anayasa değişikliğini mahkemeye götürmeye hazırlandığı kaydedildi. Gazete, üniversitelerdeki türban yasağının kaldırılmasına toplumdan destek olmasına karşın, eğitim sisteminin daha önceki basamaklarında bu yasağın kaldırılması veya kamu görevlilerinin de başını örtmesi olasılıklarının ise toplumda kaygı yarattığına dikkat çekti. Haberde, Türkiye’deki gerilimin arttığına vurgu yapılarak, “Yasaklanması dindar Türklerin kendilerini ülkelerinde ikinci sınıf hissetmelerini, kamudaki artan varlığı ise laik Türklerin, toplumun artık kendilerinin olarak hissetmeyecekleri bir hale dönüşmesini temsil eden başörtüsü burada çok derin ve duygusal bir konu” denildi. ‘A ‘TOPLUM ENDİŞE EDİYOR’ Türkiye Barolar Birliği’nden yapılan açıklamada, siyasi partiler ve seçim sistemlerinde demokrasinin eksiklerini giderecek değişikliklerin yapılması, işsizliğin önlenmesi, enerji açığının kapatılması, üretim sorunları, küresel ısınma, ulusal ve uluslararası birçok çözüm bekleyen sorunun konuşulması gerekirken, türban tartışması başlatılmasının zaman kaybı olarak görüldüğü ve bu tar Baştarafı 1.Sayfada olması da doğaldır; bu kurallar yalnız kadınlar için değil, erkekler için de geçerlidir; dünyanın tüm demokrasilerinde usul budur. Üniversitede türban dayatması işte bu genel kuralı yıkıyor; bambaşka bir anlam taşıyor; Başbakan da son açıklamasıyla bu gerçeği itiraf etmiş bulunuyor. Üniversitede türbana direniş, bu kapsamda değerlendirilmelidir. ? Ne yazık ki Türkiye artık ikiye ayrılmış görünüyor. Demokrasi, Batı’da, laik devlet düzenlerindeki sermayeemek hesaplaşmasına dayanır; bizdeki çok partili rejimin içeriği ise bambaşka bir tartışmaya oturdu. Sorunun çözümü de Avrupa’dakinden başka yöntemlerle gerçekleşirse şaşırmanın âlemi yoktur. Elçin POYRAZLAR WASHINGTON ABD’nin önde gelen ekonomi dergisi Forbes’in son sayısında BM küresel terör listesinde yer alan Suudi işadamı Yasin el Kadı ile AKP’nin ilişkileri sorgulandı. Richard C. Morais ve Denet C. Tezel tarafından kaleme alınan “El Kadı Olayı” başlıklı yazının giriş bölümünde, El Kadı’nın, aralarında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanı Cüneyd Zapsu’nun da bulunduğu siyasi bağlantıları olan “dostları” sayesinde BM yaptırımlarından kurtulduğu görüşü öne sürülüyor. 2001’de BM Güvenlik Konseyi kararıyla tüm mal varlıkları dondurulan El Kadı’ya ait Caravan Dış Ticaret ve Ella Film Prodüksiyon Ltd. Şirketi’nin Türkiye’de ticari iş El KadıAKP ilişkisi ABD basınında lemlerini sürdürdüğüne dikkat çekiliyor. El Kadı’nın Erdoğan’ın “dostu” olarak tanımlandığı yazıda El Kadı’nın Erdoğan’ın çevresindeki İslamcı işadamları ve siyasetçilere de yakın olduğu not ediliyor. Erdoğan’ın “El Kadı’yı tanırım ve kendime inandığım gibi ona inanırım” sözlerine yer verilen yazıda El Kadı’nın “Terör örgütlerine yardım dernekleri kılıfı altında finansman sağladığı” suçlamalarına işaret ediliyor. Yazıda “BM’nin incelemesi gereken ticari işlemler” arasında şunlar sayılıyor: Ticari işlem 1: Erdoğan’ın partisinin Kasım 2002’de seçimleri kazanmasından iki hafta sonra El Kadı’nın şirketi Caravan, Sağlam İnşaat Firması’nda Sağlık ve Bakım Ürünleri Mağazaları AŞ isimli şirkete devredildi. Caravan Holding’in noterden tasdikli devri şirketin kurucusu Cüneyt Zapsu ve kardeşi Abdülaziz Zapsu tarafından imzalandı. Satışta Caravan’ı yasal olarak El Kadı ve Zapsu’ların yakın ortağı M. Fatih Saraç temsil etti. Ticari işlem 2: Temmuz 2003’te Abdülaziz Zapsu GMD Gayrimenkul Değerlendirme AŞ’nin yönetim kurulu başkanıyken hisselerin çoğunluğu ortak Fatih Saraç’a aitti. Oysa bir önceki yıl G C MD’nin büyük ortağı Cüneyd ve Abdülaziz Zapsu’ydu. 2003’ün sonunda GMD, Sağlık ve Bakım Şirketi’ndeki hisselerle Sağlam İnşaat’ın kontrolünü ele geçirdi. Sağlam İnşaat El Kadı’nın Caravan Dış Ticaret’ine ait bir ofis binasının 11. katını 640 bin dolara satın aldı. Bir ay sonra GMD El Kadı’nın Caravan ve Ella şirketlerine ait aynı ofis binasının 10. katını 1.7 milyon dolara satın aldı. Ella ve Caravan çeşitli vergilerden kaçınmak için emlak kârlarını “ödenmiş sermaye” olarak gösterdi. 2004 başında İstanbul Vergi Dairesi bu emlak satışlarını resmen onayladı. Yazıda bu işlemlerden El Kadı’nın nasıl faydalandığı ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın BM kararlarına karşın neden bu işlemlere onay verdiği sorularına dikkat çekiliyor.