09 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 C Faturası ağır olur... röportaj Iraklı direnişçiler işgal güçleri son askerini çekene kadar savaşmaya kararlı. Gamze ERBİL uhammed Cevad Faris, Irak Yurtsever Cephesi temsilcisi. 1962’den beri Irak Komünist Partisi üyesi olan Faris işgal sonrası partide yaşanan ayrışma sonucu direnişe katılmayı seçince Irak Komünist PartisiHalk Birliği saflarında yer aldı. Esas mesleği doktorluk olan, ancak köşe yazarlığı yapan ve direnişin içeride ve dışarıdaki tanıtımı için çalışan Faris Barış Derneği’nin Ortadoğu ve Barış konulu toplantısı nedeniyle İstanbul’daydı. Direnişle ilgili sorularımızı yanıtladı: Irak işgalinin hemen ardından direniş ortaya çıktı, siz direnişe katılmaya nasıl karar verdiniz? Savaştan önce Suriye’de sürgünde yaşıyordum. İşgal tehdidini ensemizde hissediyorduk. 91’deki savaşın ardından bunun er ya da geç uygulanacak bir plan olduğunu biliyorduk. Bu ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik kapsamlı bir planıydı. Neoconlar 11 Eylül’den iktidarını sağlamlaştırdıklarında Irak’ta “rejim değişikliği” planını resmi politika haline getirdiler. Bundan sonra Irak yönetimi ve bizler Irak’ın hedef alınacağından emin olmuştuk. İktidardaki Baas Partisi, bütün muhaliflerle ilişki kurdu ve bizleri toplantıya çağırdı. Siz yönetimin üst sıradaki kurbanlarındandınız, Baas yönetimine nasıl güvendiniz? O yönetimin tarihte bize dönük çok ağır zulümleri olmuştur; bir sürü üyemiz işkencelerden geçti, idam edildi ve sürgüne zorlandık ama işgal söz konusu olduğunda biz bu görüşmelere katılmayı tercih ettik. Söz konusu olan ulusal bir meseleydi, vatan elden gidiyordu ve işgal artık çok yakındı. İşgalden 4 ay kadar önce Bağdat’ta 12 gün boyunca süren bir dizi toplantı yaptık. Bu toplantılarda yönetim bize askeri olarak bir direnişin hazırlık planlarını anlattı. Bizler de alınması gereken önlemler olarak Irak’ta bir demokratikleşmenin gerekliliğini savunduk. Baskıları hafifletmelerini söyledik, tek parti sistemine son verilmesi gerektiğini... Onlar bu tavizleri kabul etti ve bizle planlarını paylaştılar. Bize işgal için yapılan direniş hazırlıklarından bahsedebilir misiniz? Çünkü Türkiye’de bu konuda çok az bilgiye sahibiz... Hazırlıkların merkezinde devletin ve ordunun başındaki Baasçılar vardı. En önemli hazırlığı ordu yapıyordu. Tüm Irak ordusu üyeleri, işgal başladığında üniformalarını çıkararak gerilla savaşına katılmak için hazırlık yapıyordu. Bu işin başında İzzettin el Dürri’nin olduğu söyleniyor. Doğrudur, direniş hazırlıklarının başında kendisi asker kökenli bir komutan olan El Dürri vardı. En önemli şey, ilkel yöntemle patlayıcı yapma konusunda hemen hemen herkesin eğitilmesi oldu. Çünkü, işgal başladığında silahların düzenli tedarikinin güvencesi yoktu. Elde ne varsa onlarla savunmaya geçmek gerekiyordu. Bir dizi askeri uzman bu konuda eğitimler verdi. Direniş örgütlerinin şemsiye örgütü Irak Yurtsever Cephesi’dir diyebilir miyiz? Bu oluşum ne zaman kuruldu ve programı nedir? Evet, doğrudur. Cephenin omurgasını Irak Baas Sosyalist Partisi oluşturuyor; diğer katılımcıları Irak Komünist PartisiHalkın Birliği, Özgürlük ve Adalet Partisi (K.Irak), Ulusal ve Yurtsever Aşiretler Birliği, Müslüman Âlimler Birliği ve işgal karşıtı başka gruplardır. Hemen hemen tüm grupların siyasi ve askeri kanatları bulunuyor. Cephe işgalden sonra kuruldu ve zamanla birliğini pekiştirdi. En son 6 ay kadar önce yaptığımız bir toplantıyla cepheyi sağlamlaştırdık ve direniş programını oluşturduk. Bu programla neleri hedefliyorsunuz? İlk hedefimiz işgal güçlerinin son askeri çekilene kadar silahlı mücadelenin sürdürülmesi. İşgalle birlikte oluşan tüm kurum ve düzenlemelerin feshedilmesini, Irak devletinin müesseselerinin yeniden yapılandırılmasını başta Irak ordusu olmak üzere amaçlıyoruz. 1 ŞUBAT 2008 CUMA YANSIMA OSMAN İKİZ orsa ile yatar borsa ile kalkar olduk. Bugünlerde dünya ekonomisindeki çalkantı nedeniyle gündemi işgal eden borsa haberlerinden söz etmiyorum. En az bir 10 yıldır TV haberleriyle gazetelerdeki başlıklarla ‘’piyasa’’ ve ‘’borsa’’ kavramları beynimize işlendi. Nasdaq, Dow Jones, Frankfurt, Tokyo, Hong Kong vs borsalarında kaç puan düşüş , ne kadar yükseliş oldu, sanki hepimizin en önemli sorunuymuş gibi saat başı görüntülü olarak ekrana taşınmakta. Dinlemek istemesek, gazete başlıklarını görünce başımızı çevirsek bile ekonomik hayatın dışında yaşamamız mümkün olmadığından, borsa hayatımızın parçası oldu gitti. 1990’larda üç kuruşluk hisse senedi, estirilen borsa fırtınasıyla 10 misli, 20 misli hatta, IT denilen enformasyon teknolojisinde birkaç yüz misli artınca salgın hastalık virüsü gibi borsa sevdası herkese bulaştı. Eskiden hisse senedi alanlar yatırım yaptıklarını söylerlerdi. Hisse senedi sahipleri şirketin kar’ından hissesi oranında pay ve temettü alırdı. Son 20 yılda borsaya hücum eden, bir koyup üç gün sonra beş alma heveslileri ise sabırsız. Onlar yatırım yerine’’borsada oynama’’ kavramını geliştirdiler. Sanki borsa rulet masası. Ama döndü dolaştı sonunda borsa o hale geldi. O yüzden günümüz kapitalist ekonomisi de ‘’kumar ekonomisi, ‘’gazino ekonomisi’’ ya da şirketlerin üç aylık raporlarına atıfta bulunularak ‘’mevsimlik ekonomi’’ diye tanımlanır oldu. Yani işin suyu çıktı. Son haftalarda borsalardaki düşüş nedeniyle milyarlar havaya uçtu. 1990’ların sonunda da böyle olmuştu. Elindeki hisse senetlerinin değer kaybetmesi yüzünden küçük tasarruf sahipleri güç durumda kalmıştı. Aynı filmi tekrar seyrediyoruz. Gazetelerin ekonomi sayfalarında bir önceki krizde olduğu gibi gene aynı başlıklar: ‘’Şimdi satın alma zamanı’’, ‘’Borsa’da damping’’ ‘’Şimdi alan kar edecek’’. 2001’in başında telekomünikasyon devi Ericsson hisselerini fiyatı 55 İsveç Kronu’na düşünce ekonomi yorumcuları ‘’satın alma zamanı’’ diye piyasayı kızıştırmıştı. Ama yorumcular pompaladıkça fiyat düştü. 2002 onbaharında Ericsson hisselerinin fiyatı 3 kronun biraz üzerindeydi. Yorumcular hala damping edebiyatına devam ediyordu. Bugün yine öyle. Peki bizleri etkileyen, katlanmak zorunda olduğumuz bu kaotik ortamı yaratan sorumlular kim? Krizler kapitalizmin doğasında vardır. Kriz dönemlerinde küçük balıklar büyük balıklara yem olur. Trilyonlara hükmedenlerin içinde Soroz gibi spekülatörler, emekli fonları, sigortalar, finans kurumları vardır. Fiyatları düşen hisse senetlerini de trilyonlarla oynayan Kumar Ekonomisi ‘’dev’’ler toplar. Sonra piyasalar rahatlayıp fiyatlar yükselince umut rüzgarları estirilip küçük balıklar yine atılan ağın içine çekilir. ‘’Dev’’ler ucuza kapattıkları hisse senetlerini yüksek fiyattan piyasaya sürer. Borsa denen mekanizma böyle çalışmaktadır ve bundan sonra da böyle çalışacaktır. Ancak işin suyu çıktığından, finans piyasasında milyonlara takla attıran genç uzmanlar bazen, kendi kurumlarını açmaza düşürebilmektedir. Son olarak Fransa’da Societe Generale’nin 31 yaşındaki genç uzmanı Jerome Kerviel’in marifetlerine tanık olduk. Kurumunu yedi milyar dolar zarara sokan bu genç uzman muhtemelen kendisini deha zannediyordu. Yüksek maaş, bol ikramiye alan bu genç uzmanlar ‘’dünyayı ben yarattım’’ havasına girebiliyorlar. Örnekleri az değil. Yani nereden baksanız borsa gerçekten kumara döndü. Bu durum üreticilerin de canını sıkıyor. Omega, Tissot ve Swatch marka saatlarıyla 6 milyar İsviçre Frangı’nın üstünde ciro yapan Swatch Grubu’nun Başkanı Nick Hayek borsayı ekonominin engeli olarak görüyor: ‘’ Artık borsa asıl amacından uzaklaşmış durumda. Şirketi ihtiyaçlar değil, borsa yönlendiriyor. Hedge fonları, emeklilik fonları en yüksek geliri elde peşinde. Şirketin değeri spekülasyonla belirleniyor. Borsaların ekonominin öncü göstergesi olduğu lafları safsata. Borsalar kurtarıcı değil, bizzat sorunun kendisi haline geldi.’’ Davos Zirvesi de tam ABD ekonomisinde durgunluk döneminin başladığı yorumları yapılırken toplandı. Tuzu kuruların zirvesinde finans politikası başarısız görülen ABD Başkanı George W Bush’a verip veriştirildi ama kimse de gelecekten kaygılı gibi konuşmadı. Şimdi gözler Çin ve Hindistan’a çevrildi. Bu iki dev ülkenin dünya ekonomisini sürükleyeceği görüşü hakim. Trilyonlara hükmedenlerin içinde Soroz gibi spekülatörler, emekli fonları, sigortalar, finans kurumları vardır. Davos’ta umut kırıcı bir şey söylemeyen Çin Ekonomi ve Politika Enstitüsü Başkanı Yu Yongding’ın her yıl 24 milyon kişiye istihdam yaratmaları gerektiği halde geçen yıl ancak 10 milyon kişiye yeni iş alanı açtıklarını belirtmesi dikkat çekiciydi. George Soroz’un dünya ekonomisini denetleyecek yeni bir şerif gerektiği yolundaki ifadesiyle İngiltere Başbakanı Gordon Brown’ın dünyada düzeni koruyacak bir devletlerüstü organizasyon gereğine işaret etmesi zirvedekilerin de huzursuz olduğunu göstermesi bakımından ilginçti. Piyasa güçlerinin serbest pazarı vahşi bir talan ekonomisine çavirip yüzlerine gözlerine bulaştırdığını itiraf eden olmadı ama kumar ekonomisinin, vahşi kapitalizmin kara bulut gibi üzerimize çöktüğü artık aşikar. B Irak’tan başta Amerika olmak üzere işgal güçlerinin askerlerinin öldürülme ya da rehin alınma haberleri geliyor. Peki direnişçiler kim, nasıl örgütlendiler, ne istiyorlar? Bu soruları Irak Yurtsever Cephesi temsilcisi Muhammed Cevad Faris yanıtlıyor. M TÜRKİYE’YE ELEŞTİRİ Irak halkına ve devletine maddi ve manevi tazminat ödenmesini ve özür dilenmesini istiyoruz. İşgal döneminde yapılan anlaşmaları tanımıyor, geçici bir ulusal hükümetin kurulması ve burada işgale karşı direnen siyasi ve silahlı tüm örgütlerin temsilcilerinin yer almasını amaçlıyoruz. Yurtsever, teknokrat şahsiyetleri kapsayacak olan bu geçici hükümet süresince yeni bir anayasa hazırlanacak ve ülke adil ve demokratik bir seçim için hazırlanacaktır. Seçimlerle birlikte ise, Irak’ın çok partili ve demokratik bir sistem içinde yeni yönetimini belirlemesi sağlanacaktır. Peki Türkiye’nin son sınır ötesi operasyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin bir yandan Irak’ın toprak bütünlüğünü savunduğu da düşünülürse... Türkiye’nin askeri operasyonlarını Irak’ın egemenliğine yapılmış bir saldırı olarak görüyoruz. Bu nedenle eleştiriyoruz. Kürt sorununun askeri yöntemlerle çözülmeyeceği, daha önceki tecrübelerden de biliniyor olmalı. Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğünü savunması ise, kendi içindeki Kürt sorunundan kaynaklanıyor. Irak’ın bölünmesi, Türkiye için de bir bölünme tehdidi anlamına gelecektir. Ancak biz elbette bu politikayı önemsiyoruz. Türkiye’nin Irak’a askeri müdahalesi, kendi ulusal çıkarlarının dışında ABD’nin başka planlarının ürünü olabilir mi? Gelecek yıl ABD askerlerinin kısmi çekilmesi gündemde ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de son ABD ziyaretinde Türkiye’nin Irak’ın güvenliği konusunda rol üstlenebileceğinden bahsetti... Eğer Türkiye böyle bir adım atarsa, ABD’ye karşı Irak’ta elinde tuttuğu birkaç kozunu kaybeder ve tüm pazarlık olanağını yitirir. Türkiye çıkarlarını düşünüyorsa, Irak’tan ve Irak’ın iç sorunlarından uzak kalmalıdır. Irak işgaline ortak olmak demek Türkiye’nin tamamen bataklığa sürüklenmesi demektir. Bunun faturası ağır olur. M. Cevad Faris osman.ikiz?tele2.se Prof. Dr. Murat Öncel, ilk kez bir Türk doktoru olarak Amerikan Oftalmoloji Derneği’nin davetlisi olarak gittiği Retina Subspecialty günlerinde konuşmacı olarak yer aldı. Hande Özyürek’e birincilik ödülü Kültür Servisi Uluslararası keman sanatçımız Hande Özyürek, 15. Uluslararası Viyana Keman Yarışması’nda birincilik ödülünü kazandı. Onur üyeleri arasında Martha Argerich, ViladimirAşkenazi ve Rudolf Baumgartner gibi klasik müzik dünyasında önde gelen birçok sanatçının bulunduğu, seçkin klasik müzik yarışmalarından Viyana Müzik Yarışması, özellikle birincilerine sağladığı solo konser ve CD kaydetme olanaklarıyla önem taşıyor. 1976 yılında İstanbul’da doğan kemancımız, Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’ndaki eğitimini Prof. Çiğdem İyicil’in sınıfında birincilikle bitirdi ve Türk Eğitim Vakfı’ndan kazandığı bursla Detmold, Berlin ve Saarbrücken müzik akademilerinin yüksek lisans ve solistlik sınıflarında eğitimini üstün başarıyla tamamladı. Avrupa’nın önemli müzik merkezlerinde konserler veren sanatçının, SedatGüzin Gürel Başarı Ödülü 1996, Uluslararası İtalya Palma d’Oro ve Rovere d’Oro 2003, Yılın Genç Müzisyeni Yarışması British Council 2000, Junior Chamber International 2003 Türkiye Kültürel Başarı Ödülü, Almanya Genç Yorumcular Başarı Ödülü 1999 ve 2007 Frankfurt Uluslararası Müzik Günleri Keman Yarışması Ödülü gibi birçok ulusal ve uluslararası ödülü bulunuyor. Avrupa’nın birçok kentinde konser veren Özyürek, önümüzdeki aylarda gerçekleştireceği Güney Amerika turnesinde “Saygun’la Yüz Yüze” albümünden Ahmed Adnan Saygun, Özkan Manav ve Babür Tongur’un yapıtlarını yorumlayacak. Birinci kemancılığını bu yıl yeniden üstlendiği Emsland Dörtlüsü ile uluslararası festivallerde konserlerine yeniden başlayacak olan Özyürek, sanat yaşamını Almanya’nın Münih kentinde sürdürüyor. Prof. Dr. Öncel’e ödül Sibel BAHÇETEPE Alanında bugüne dek birçok ödül alan ve yaptığı başarılı retina ameliyatları ile tanınan Prof. Dr. Murat Öncel, Hindistan’ın Bombay kenti ile Türkiye’de Antalya’da düzenlenen Oftalmoloji kongrelerinde birincilik ödülü aldı. Prof. Dr. Öncel’in ayrıca Amerikan Oftalmoloji Derneği’nin davetlisi olarak gittiği Retina Subspecialty günlerinde ilk kez konuşmacı olarak yer aldığı belirtildi. Amerika’da Mayo Clinic, Cleveland Clinic ve LSU Eye Center’da (New Orleans) dünyaca ünlü Prof. Dr. Gholam Peyman’ın yanında vitreoretinal cerrahi (şeker hastalığına bağlı göz kanamaları, retina yırtıkları, göz içine kaçan cisimlerin çıkarılması, göz travmaları) ihtisasını tamamlayan ve ardından 90’lı yılların başında Türkiye’ye kesin dönüş yapan Öncel’in çok sayıda ödülü bulunuyor. Prof. Dr. Öncel, şeker hastalığına bağlı göz sorunlarının ciddi sağlık sorunlarına yol açacağına dikkatleri çekerek konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Halk dilinde “Diabetes Mellitus (diabetik retinopatidir)” diye bilinen şeker hastalığına bağlı olarak en sık görülen göz bozukluğunun retina tabakasında oluşan hasar olduğunu belirten öncel, hastalığın 20 ve 65 yaş arasındaki kişilerde en başta gelen körlük sebebi olduğunu ifade etti. Öncel, diyabetin genç yaşta insülüne bağlı olarak ortaya çıkan tip 1 ve yaşlılardaki ortaya çıkan ağır seyreden tip 2 denilen türü olduğunu anımsatarak “Diyabetik retinopatinin gelişmesinde birçok risk faktörü vardır. Bunun en başında şeker hastalığının süresi gelir. Dört yıl veya daha az süredir şeker hastalığı olanlarda gözün etkileme oranı yüzde 15 iken, 15 yıldan fazla olanlarda gözün etkilenme oranı yüzde 90” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle