08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 EVET/ HAYIR C olaylar ve görüşler 1 ŞUBAT 2008 CUMA Almanya’da Nokia Depremi iemens’in cep telefonu üretim tesislerini kapatmasının ardından Almanya’da kalan son cep telefonu üreticisi Nokia da ani bir kararla, üretim tesislerini ülke dışına taşıma kararı aldığı biliniyor. 2 bin 300’ü tam zamanlı olmak üzere 4 bin kişi için ekmek kapısı olan fabrikanın, kâr ediyor oluşuna karşın kapatılmak istenmesi büyük tepki topluyor. Federal Maliye Bakanı Peter Steinbrück, “Kervancı Kapitalizmi” olarak tanımladığı bu tutumun, ekonomik sisteme olan güveni sarstığına dikkat çekerken, Federal Tüketim Bakanı Horst Seehofer ve SPD Başkanı Kurt Beck ile birlikte Nokia telefon kullanmayacağını kamuoyunda açıklayan üçüncü üst düzey politikacı oldu. Nokia’nın CEO’su OlliPekka PENCERE Harem Mahremdir... slam coğrafyasında en ağır basan Müslümanlık göstergesi kadınların örtünmesidir; çünkü din öğesinden çok erkek egemenliğinin güdüleyici tutkusu bu yolda belirleyicidir. Doğrusunu isterseniz, insanın içinde, bükemediği eli öpmek duygusuyla, Amerika’yı alkışlamak itisi uç veriyor... Emperyalizmin uzmanları anasının gözüdürler; Türkiye’yi türban oyununa getirmeleri alkışlanacak bir kurmaylık içeriğini sergiliyor... ? Kadın erkeğin haremidir bizde... Örtünecektir... Erkeğinden başka kimseye saçının telini bile göstermeyecektir... İnsan değildir kadın... Ya haremdir ya da harem adayıdır... Peki, harem nedir?.. Hem ‘yer’ anlamına geliyor harem; evde, konakta, sarayda yabancı erkeğin giremediği ‘bölüm, mahal, daire’yi vurguluyor... Hem de kadının ta kendisini dile getiriyor... Karı, zevce, eş, hanım, harem birdir... Eskiden ne derlerdi: İlk hareminden bir çocuğu var... Harem mahremdir... Müslüman kültüründe erkeğin iliklerine işlemiştir bu tutku, inanç, duygu, eski deyişle ‘kadına temellük’ (kadını mülk edinme) erkeğin erkekliğinin şanındandır... Erkek kendi zayıflığını kadını cariyeleştirip köleleştirerek örtbas etmeye çabalar... ? Kadına bu eğitim daha çocuk yaştan verilmeye başlanır... El kadar kız çocuğunun başını örtmek neden?.. Genç kızı tesettüre mahkum etmek neden?.. Öğüt nedir: Başını açma!.. Neden?.. Günahtır!.. Başını tesettüre mahkum edip kapatanın kafası, özgürlükle bilimselliğe nasıl açılsın?.. Ya sonra?.. İster kral zevcesi ol.. İster cumhurbaşkanı karısı.. İster başbakan eşi.. Haremsin.. Namahremsin.. Erkekle eşit değilsin.. İnsan değilsin.. Kadınsın.. İkinci sınıfsın.. Erkeğine biat etmekteki mükellefiyetini, çocuk yaştan başlayarak başını örten egemen kültür sana aşılıyor... ? Erkekler demokrasisinde kadını dışlamak, türbancıların marifeti... Türbancı, kadın değil.. Erkek.. Türkiye bu yüzden birbirine girdi.. Ve ikiye ayrıldı.. Türbancılar efendi.. Türbanlılar köle.. Ülkeyi avucuna alan emperyalistlerin bu yolda başarıya ulaştıkları kesin... Koskoca Türkiye türbancılarla bölücülerin avucunda kıvranıyor... Ve de vallahi şu Amerika yaman... Ne yapalım?.. Patronumuza teslim mi olalım?.. OKTAY AKBAL Haydi Kızlar Bereye! enk renktiler... En güzeli siyah olanıydı! Kırmızısı, yeşili, mavisi vardı. Akşamüstleri Beyazıt Meydanı’nda bereli kızların geçişini beğeniyle izlerdik. 40’lı yıllardı. “Önce Ekmekler”i yaşadığımız günler! Her an yüreğimiz titreyerek savaşa ha girdik ha gireceğiz korkusuyla... Güzel zamanmış, değerini şimdi anlıyoruz. Nüfus kâğıdımıza baktığımızda, o kapkara yazıları, “ekmek karnesi verildi” gibi şeyleri gördüğümüzde... “Lüküs Hayat” operetinin şarkıları dillerdeydi. “Kalamış’tan son vapur kalkıyor”, “Şişli’de bir apartıman, eğer yoksa halin yaman!..”, “Ah berelim vah berelim gel seninle biz gezelim”... ??? Hayal kurmak kişiyi yanıltır. Yaşam hemen uyarır, “Dön bugüne” der... İşte yeni koşullar; kadınlar, kızlar bundan böyle başı açık dolaşamayacak!.. İkiüç madde değiştirip önce yüksekokullara, sonra da liselere, belki de ilkokullara o Hint erkeklerinin taşıdığı türbanı yaygınlaştıracaklar!.. Daha iyi bir öneride bulunsam mı? Kızlarımız bere taksalar çok daha iyi olmaz mı? Saçlarının yalnız kâküllerini açıkta bırakan renk renk bereler yeniden moda olsa! Sorun başı örtmekse, bere kızlarımıza daha çok yakışır. ??? MHP ile AKP’nin aynı yolun yolcuları olduğu zaten anlaşılmıştı. İki partinin uleması birtakım madde değişiklikleriyle o çirkin bez parçasını uygulama kararına vardılar! Belki gelecek seçime ortaklaşa bir listeyle de girebilirler. Atatürk Cumhuriyeti’nden kalan ne varsa, hepsini ortadan kaldırırlar! Birkaç yıla varmadan kentlerimizde, kasabalarımızda kolay kolay başı açık kadın göremeyeceğe benzeriz... Ne diyelim, kaç zamandır oldu olacak diye beklediğimiz bir şeydi bu! Bakalım, seksen beş yıllık Atatürk devrimleriyle büyümüş, gelişmiş halkımız, MHPAKP’nin çağdaş uygarlık karşıtı işbirliğini nasıl içine sindirecek? S Cem Şentürk Kallasvuo, kâr eden fabrikanın kapatılışını, yüksek personel maliyetine bağlıyor. Kallasvouo, Almanya’nın saygın ekonomi gazetelerinden Handelsblatt’a yaptığı açıklamalarda, üretimlerinin yüzde 6’sını gerçekleştirdikleri fabrikanın toplam personel giderlerinin yüzde 23’ünü alması nedeniyle kapatma kararı aldıklarını belirtiyor. Bochum’da 15 bin kişiyi sokağa döken kapatma kararı, Nokia’nın kârlılığına ne yönde bir etkide bulunacak bilinmez, ama Almanya pazarında önemli bir imaj kaybına uğradığı bir gerçek. Nitekim, haftalık “Stern” dergisi adına Forsa’nın gerçekleştirdiği bir anketin sonuçları, Almanların yüzde 56’sının gelecekte Nokia cep telefonu almayacaklarını beyan ettiklerini ve yüzde 68’inin de “fabrika kapatma kararının işletmenin imajına zarar verdiği” görüşünde olduğunu gösteriyor. Yeni ev ve otomobil satın alma, evlilik ve çocuk sahibi olma gibi kararlarını işyerlerinin kapatılacağını bilmeksizin alan Nokia çalışanlarının dramı medyaya taşınırken, üretimini Almanya’da sürdürmek üzere eyalet kasasından 60 milyon avroyu bulan sübvansiyonlar çeken dünyanın en büyük cep telefonu üreticisinden, bu sübvansiyonların geri istenmesi de gündemde. Dünya çapında 437 milyon cep telefonu satan ve geçtiğimiz yılı 51.1 milyar avro ciro ve 7.2 milyar avro kâr ile kapatan, dünyanın en büyük cep telefonu üreticisi için Avrupa pazarı büyük önem taşıyor. Nokia, ürettiği her dört cep telefonundan birini Avrupa’da satıyor. Küresel dünyada yatırımlar için kalkan sınırların, imaj açısından da kalktığını fark edemeyen Finlandiya merkezli firma, komşusu İsveç’in sosyal sorumlu işletme anlayışından ders almaya ihtiyaç duyuyor. Ben mi? Artık bozulana kadar, Nokia telefonumu kullanmaya devam edeceğim, ama sanırım değiştirmem için zaten çok beklemem gerekmeyecek. Siz hiç iki yıldan fazla süre çalışabilen cep telefonu gördünüz mü? behicak?yahoo.com.tr R İ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK HARBİ SEMİH POROY Anayasada Türban Değişikliği nceki iktidarların yasa ile deneyip yargı tarafından anayasaya aykırı bulunarak iptal edilen “üniversitelerde türban” konusunu, bugünlerde AKP iktidarı, MHP muhalefetinin de katkısını ekleyerek anayasaya koymak suretiyle halletmek girişimi içinde. İdare ve Anayasa Hukuku alanında ve din hürriyetinin kullanımı konusunda çalışmaları olan kıdemli bir hukukçu olarak, aşağıdaki satırları, ilgililerin ki buna Anayasa Mahkemesi de dahil dikkatine sunmak istedim. Bu kısa girişten sonra, iki soru soralım ve yanıtlayalım. Birincisi, TBMM’nin yasama erkinin ve anayasa değiştirme yetkisinin bir sınırı var mıdır? Bu soruyu yanıtlamak için, anayasanın 7 ve 4’ncü maddelerini “birlikte” okumak ve değerlendirmek yeterlidir. Böyle okuyunca, hukuksal olarak varılacak sonuç şudur: Anayasanın 7’nci maddesi, anayasa ve yasaları yapma, değiştirme ve kaldırma yetkisini TBMM’ye verirken bazı sınırlarla koşullar ve yasama yasağı koymuştur. Bu yasak, madde 4’te çizilen “değiştirilemeyecek hükümler” alanıdır. Bu alanda, yani madde 1, 2 ve 3 hükümlerinin kapsamını oluşturan konular, “yasama erkinin konusal alanının dışında” bırakılmış ve bu suretle, TBMM, bu alanda, yasama yetkisini kullanmaktan men edilmiş, yetkisiz kılınmıştır. Bu yetkisizlik madde 4’te “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” şeklinde öylesine açık, mutlak ve emredici bir dille ifade edilmiştir ve bu koruma mekanizmasına ‘öylesine bir anlam’ yüklenmiştir ki, aksi yöndeki yasama işlemi, yani anayasa veya kanun değişikliği ‘böylesi anayasa buyruğu ve yasağı’nın çiğnenmesi içerikli “ağır ve açık yetki tecavüzü” teşkil edecektir. Bu tür yetki tecavüzü sakatlığı taşıyan bir yasama işleminin ‘yok hükmünde’ (keenlemyekun) olduğu ve bu nedenle hukuken hiç doğmamış sayıldığı ve bu yüzden de hiçbir ma Ö Prof. Dr. Sait GÜRAN Anayasa Mahkemesi’ne göre türban yasağı veya serbestliği konusu, Cumhuriyetin özgün niteliklerine ve özellikle bunlardan “laiklik” ilkesine ilişkin bir husustur ve buna uygun olmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, kararlarında, her zaman, türban konusunu, Cumhuriyetin laik niteliğine aykırı saymıştır. kam ve kişiyi bağlamayacağı, uyma ve uygulama görev ve yükümü getirmeyeceği, Türk Hukuku’nda öğreti ve içtihadın birleştiği doğrulardandır. Bu arada belirtmekte yarar vardır ki, yasak konusal alan, sadece ilk üç maddeden ibaret değildir. Bu maddelerin özünü teşkil eden konuların anayasanın başka maddelerindeki ifadesi olan hükümler de, TBMM’nin yasama yasağı ve dolayısıyla ağır ve açık yetki tecavüzü kapsamına girmektedir. En iyi örnek madde 24’tür. Bu maddede yapılacak bir değişiklik, madde 2’deki lâiklik ilkesinin ‘by pass edilerek tebdili’ olduğu takdirde, bu gibi maddelere veya kanunlara ilişkin TBMM tasarrufu da yok hükmünde olacaktır. İkinci soru da, Anayasa Mahkemesi’nin, anayasa değişiklikleri yöntemiyle madde 4 yasağının çiğnenmesi halinde, yok hükmündeki TBMM işlemleri hakkında yargısal denetim yapıp yapamayacağıdır. Çünkü, anayasanın 148’inci maddesinin 2’nci fıkrası, Anayasa Mahkemesi’nin, anayasa değişiklikleri konusunda yapacağı denetimde, içerik (esas) yönünden denetime izin vermeyip sadece usulşekil denetimi ile sınırladığına göre, ancak esasa girerek saptanabilecek olan keenlemyekun bir anayasaya aykırılık savını, Anayasa Mahkemesi, 148/2’ye dayanarak ret mi edecektir? Önce şu ilkeyi hatırlayalım ki, Türk Hukuku, yokluk savının her mahkemede ileri sürülebileceğini ve yokluğun tespitinin her mahkeme tarafından yapılabileceğini, mahkemelerin ‘genel bir görevyetkisi’ olarak kabul etmiştir. İkinci nokta, Anayasa Mahkemesi, denetimi reddettiği takdirde, yokluk gibi ağır bir sakatlık saptanıp hüküm altına alınmayacak ve keenlemyekun anayasa değişikliği uygulanacak mıdır? Üçüncü nokta, 148/2’deki sınırlama, yok hükmünde sakatlık taşımayan, bu nedenle hukuk âlemine sakat olarak da olsa çıkmış olan anayasa değişikliklerinin “iptal” yolu ile ortadan kaldırılması modeli esas alınarak getirilmiştir. Dördüncü nokta, anayasa değişikliklerinde, yokluğun, esas bakımından, yargı ve özellikle Anayasa Mahkemesi tarafından saptanmasına “Hayır” denilmesi, TBMM’nin veya belli çoğunluğunun, değişemez anayasa hükümlerini, ağır ve açık yetki tecavüzü teşkil eden işlemlerle bertaraf etmesine “Evet” demektir. Herhalde anayasanın üstünlüğüne dayalı hukuk devletinde bu iş böyle olmasa gerek. Neticede, Anayasa Mahkemesi; anayasada, ‘konusal olarak’ madde 4 kapsamına giren ‘yasak alanda’ yapılan anayasa değişikliğinin yok hükmünde olduğu savını, önüne getirildiğinde inceleyecek ve varlığı halinde de ‘yokluğa’ hükmedecektir. Bu genel açıklamalardan sonra sorulacak soru, anayasanın 10, 13 ve 42’nci maddelerinde gerçekleştirilecek olan türban serbestliği değişikliği, bu alandaki bir değişiklik midir? Sorunun yanıtını, Anayasa Mahkemesi, daha 1991 yılında, 9.4.1991 günlü, Esas: 1990/18 Karar: 1991/8 sayılı kararında (RG: 31.7.199120947) çok net ve kesin bir dille vermiş bulunmaktadır. Kısaca görelim: Üniversitelerde türban yasağının dayanağı ‘öncelikle anayasa’dır. Türbanı üniversitelerde serbest bırakan bir hükmün, anayasanın temel görüş ve ilkelerine, Cumhuriyetin özgün niteliklerine de uygun olması zorunludur. Yükseköğretim kurumlarında hangi kılık ve kıyafetin serbest ya da yasak olacağının belirlenmesi, kuşkusuz, kurallar sıralamasında en üstte yer alan anayasa kurallarının ışığında, anayasaya uygun olarak ve Anayasa Mahkemesi kararlarından yararlanılarak yapılmalıdır. Anayasa Mahkemesi’ne göre türban yasağı veya serbestliği konusu, Cumhuriyetin özgün niteliklerine ve özellikle bunlardan ‘laiklik’ ilkesine ilişkin bir husustur ve buna uygun olmak zorundadır. Anayasa Mahkemesi, kararlarında, her zaman, türban konusunu, Cumhuriyetin laik niteliğine aykırı saymıştır. Bu durumda, doğrudan doğruya anayasanın 2’nci maddesinden kaynaklanan değişmezdokunulmaz bir yasağı kaldıran anayasa değişikliği yapmak, yukarıda açıkladığımız gibi, TBMM’nin, 4’üncü maddesi gereğince, “yasama erkinin konusal alanının dışında kalan” bir konuda tasarrufta bulunması olacaktır. Böyle bir anayasa değişikliği ise, ağır ve açık yetki tecavüzü sakatlığı taşıyan, hukuksal varlık ve bağlayıcılıktan yoksun, yok hükmünde bir işlemdir. Bu sakatlığı tesbit etme yetki ve görevi de, diğer yargı yerlerinden önce, Anayasa Mahkemesi’ne aittir. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle