Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 ŞUBAT 2008 CUMA haberler AYDINLANMA EMRE KONGAR ürban ya da sıkmabaş, toplumu bölüyor…Tabii medyayı da… Tartışma yaygınlaştıkça, insanların, yazarların tıynetleri de ortaya çıkıyor. Kimi ağırbaşlı, soğukkanlı… Kimi saldırgan, pervasız… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, türban için ‘Velev ki siyasal simge olsa…’ deyince, Cüneyt Ülsever, 17 Ocak 2008’de Hürriyet’te şunları yazdı: “…dini inanç gereği takılan türban siyasal simge olarak kullanılamaz. Zira anayasanın 24. maddesi: ‘Kimse... dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz’ diyor. Din gereği takılan türbanın siyasal sembol olarak da kullanılması bir ‘istismar’dır ve anayasaya göre böyle davranmak suçtur…” Ülsever yazısında, türban ya da sıkmabaş üniversitelerde serbest bırakılırsa, bu simgeyi kullanmayanların da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurma haklarının doğabileceğini belirtiyordu: “…Anayasa değişse dahi, türban takmayan bir kişinin türbanın yasaklanması için yeniden AİHM’ye gitmesi, AİHM’nin yeni bir karar alırken ‘Leyla Şahin Kararı’nı bir içtihat olarak kabul etme ihtimali her an mevcuttur.” İki gün sonra Nazlı Ilıcak, 19 Ocak tarihinde ‘Ah Hoca, Vah Hoca’ başlığıyla Sabah’ta şunları yazdı: “Perşembe akşamı, hem Show TV’de, hem de Kanal D’de başörtüsü tartışıldı. Kimilerinin sergilediği cehalet karşısında dilim tutuldu. Prof. Semih Gemalmaz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Leyla Şahin hakkında verdiği karar sebebiyle, üniversitelerde başörtüsü yasağının kaldırılamayacağını, kaldırıldığı takdirde, başı açıkların mahkemeye müracaat edebileceğini ileri sürdü. Koskoca üniversite profesörü çıkmış, bilim dışı konuşuyor ve herkesin sözlerine inanmasını bekliyor...” İSMAİL CEM ÖLÜMÜNÜN BİRİNCİ YILDÖNÜMÜNDE TÖRENLERLE ANILDI C ‘Velev ki Siyasal Simge de Olsa..’ Ilıcak yazısını bitirirken şöyle diyordu: “…AİHM, Leyla Şahin’e üniversitede uygulanan başörtüsü yasağını, Sözleşme’ye aykırı bulmadı; ‘Hak ihlali yok’ dedi. Türkiye’de yasak kalktığı takdirde, başı açık olanlar AİHM’ye başvuramazlar.” 20 Ocak 2008’de Ülsever “Başbakan’ın ‘hınk’ deyicisi!” başlıklı yazısıyla Ilıcak ’a yanıt verdi: “… Nazlı Ilıcak’ ın ‘yeniden AİHM’ye gidilemez’ sözleri sadece 22 Temmuz seçimleri öncesi AKP’den aday adayı olduktan ve parti tarafından adaylığı reddedildikten sonra TMSF tarafından tayin edildiği Sabah Gazetesi’nde sürdürdüğü ‘hınk deyicilik!’ görevinin gereğidir, gerçekle hiçbir alakası yoktur…” Ülsever yazısında daha sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı Rıza Türmen’in 16 Ocak tarihinde Sabah’ta yayımlanan demecine gönderme yapıyordu. Bu demecinde Türmen şöyle demişti: “…Türkiye yasağı kaldırabilir. Tersi bir dava, başı açık bir kişi tarafından AİHM’nin önüne getirilirse, bu yeni bir durumdur ve değerlendirilir. Fakat mahkeme, daha önce verdiği içtihadi kararlar ışığında karar verir.” Ülsever yazısını Ilıcak’a iki soru sorarak bitiriyordu: “1) İlla ki AİHM dediğini yapacak diye bir şey yok, ama yılların AİHM yargıcı Rıza Türmen de mi cahildir ve her ne demekse bilim dışı konuşmuştur? Nazlı Ilıcak olmasa o da mı herkesin kendisine inanmasını umacaktır? 2) Nazlı Ilıcak kendi gazetesi Sabah’ı neden okumuyor?” ??? Ilıcak’ın “bilim dışı konuştuğunu” öne sürdüğü Prof. Gemalmaz, bu konuda yazdığı muazzam kitabıyla tanınan bir hoca. Ilıcak’ın, bir bilim insanına karşı kullandığı hakaret edici sözler beni çok üzdü. Galiba insanlar, haksız oldukları ölçüde saldırganlaşıyor, ya da zaten sahip oldukları bazı olumsuz özellikleri dışarı vuruyor. 5 Sevenleri unutmadı İstanbul Haber Servisi Eski Dışişleri bakanlarından İsmail Cem, ölümünün birinci yıldönümünde ailesi, yakınları ve dostları tarafından, Zincirlikuyu’daki mezarı başında düzenlenen törenlerle anıldı. İsmail Cem için ilk tören ailesi tarafından, ikinci tören ise Şişli Belediyesi tarafından düzenlendi. Cem için düzenlenen törenlere Cem’in eşi Elçin, oğlu Kerim, kızı İpek Cem Taha, eski Kültür bakanlardan Ercan Karakaş, Dışişleri Bakanlığı’nı temsilen Büyükelçi Yaman Başkut, eski Yeni Türkiye Partisi (YTP) İstanbul İl Başkanı Mehmet Ali Oğuş’un yanı sıra dostları ve arkadaşları katıldı. Cem’in ailesinin düzenlediği anma töreni, dua okunması ile başladı. Törende bir konuşma yapan İsmail Cem’in kızı İpek Cem Taha, bugünün kendileri için özel bir gün olduğunu belirtti. Cem’in oğlu Kerim Cem de babasını çok özlediğini dile getirerek “Ama arkasından iyi bir isim, hoş bir seda bıraktığı için çok mutluyuz. Babamı unutmayıp katılanlara teşekkür ederim” diye konuştu. Şişli Belediyesi’nce düzenlenen törene katılan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarı Cem’in gül de İsmail Cem’in Zincirlikuyu’daki “Dönenler dönsün, biz mezarı başında dönmeyiz” sözünü hiç anma töreni bir zaman unutmayaca düzenlendi. ğını söyledi. Ercan Karakaş ise Cem’i her yıl hem mezarı başında hem de toplantılarda anacaklarını, onun düşüncelerinin gelecek kuşaklara ışık tutacağını belirtti. T Komsuoğlu uğurlandı Atatürk devrimlerine ve cumhuriyete bağlılığıyla tanınan, Marmara depreminin ardından yıkılan Kocaeli Üniversitesi’ni yeniden ayağa kaldıran üniversitenin eski Rektörü Prof. Dr. Baki Komsuoğlu, son yolculuğuna uğurlandı. Komsuoğlu için Kocatepe Camisi’nde düzenlenen cenaze törenine 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TBMM Başkanı Köksal Toptan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz ve çok sayıda siyasetçi katıldı. Gerçekleştirilen Üniversitelerarası Kurul Toplantısı başlangıcında da Komsuoğlu’nun anısına bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Kurul üyeleri, daha sonra toplantıya ara vererek Baki Komsuoğlu’nun Kocatepe Camisi’ndeki cenaze törenine gittiler. Törene katılanlar zaman zaman gözyaşlarını tutamadı. Komsuoğlu’nun cenazesi daha sonra Cebeci Asri Mezarlığı’nda toprağa verildi. (Fotoğraf:AA) Anma gününde dava ertelendi DİYARBAKIR/SAKARYA (Cumhuriyet) Diyarbakır’da Hizbullahçılar tarafından katledilen Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve 5 polis memuru ölümlerinin 7. yıldönümünde törenlerle anılırken eyleme katıldığı iddiasıyla yargılanan şeriatçı terörist Bedran Salamboğa’nın ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi. 24 Ocak 2001’de Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ile polis memurları Sabri Kün, Selahattin Baysoy, Mehmet Kamalı, Mehmet Sepetçi ve Atilla Durmuş’un şehit edilmesiyle ilgili davaya Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam edildi. Tutuklu sanık Bedran Salamboğa’nın hazır bulunduğu duruşmada savcı esas hakkındaki mütalaasını sundu. Mütalaada, sanığın katıldığı Okkan suikastı dışındaki eylemler de sıralandı. Mahkeme heyeti, sanığın esas hakkındaki savunmasını hazırlaması için duruşmayı erteledi. CHP’DE ANMA ETKİNLİĞİ Öte yandan İsmail Cem, ölümünün birinci yıldönümünde CHP Genel Merkezi’nde de düzenlenen bir panelle anıldı. Anma törenine, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Dışişleri Bakanı Ali Babacan Avrupa Birliği Genel Sekreteri Büyükelçi Oğuz Demiralp, CHP Genel Başkan Yardımcıları Onur Öymen, Mustafa Özyürek, gazeteciler Can Dündar ve Haluk Şahin ve çok sayıda davetli katıldı. Panel öncesi İsmail Cem’in hayatından kesitler anlatan bir sinevizyon gösterimi de gerçekleştirildi. Gaffar Okkan. ekongar?cumhuriyet. com.tr; www.kongar.org Dink davasında kayıt skandalı Ayşe SAYIN ANKARA Hrant Dink cinayetiyle ilgili dava dosyasına giren İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri’nin “Ek Ön İnceleme Raporu”nda, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün, ihmalini gizlemek için bazı bilgileri cinayetten sonra kayda geçirdiği kuşkusuna yer verildi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na ulaşan Hrant Dink dava dosyasında yer alan, Mülkiye Başmüfettişi Şükrü Yıldız tarafından hazırlanan ek ön inceleme raporunda, emniyet birimleri arasındaki istihbarat kopukluğu ve İstanbul Emniyeti’nin ihmali bir kez daha ortaya konuyor. Osman Hayal’le ilgili Trabzon emniyetinden gelen istihbarat yazısının bilgisayara kaydedilmediğinin anlaşıldığı belirtilen raporda, özetle şu saptama ve değerlendirmelere yer verildi: Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük bir kin duyduğu, İstanbul ilinde ses getirecek bir eylem yapmayı planladığı, hedef olarak da Türkleri ve Türkiye Cumhuriyeti’ni karalayıcı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesi ile Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’i seçtiği, eylemi gerçekleştirmek için İstanbul iline gideceğini ve Sarıgazi ilçesinde bir fırında çalışan abisi Osman Hayal’in yanında kalacağı, ayrıca Yasin Hayal’in Mc Donalds’a yapmış olduğu eylem öncesinde de yine benzer söylemlerde bulunduğu, söz konusu eylemi yapabilecek bir yapıya sahip olduğunun bildirildiği, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün ilgili yazıda adı geçen Osman Hayal’e ait adres üzerinde bir çalışma yaptığı, bu çalışmada, Osman Hayal’in bu adreste bulunmadığını, yazının geldiği tarihlerde Osman Hayal’in İstanbul’da değil, Trabzon’da bulunduğunu tespit ettiği, bu tespitlerini hem Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü hem de İstihbarat Daire Başkanlığı ile paylaşmadığı ve başka bir işlem de yapılmadığı, (....) Söz konusu adreste Osman Hayal’in tespit edilemediği, tespitinin eksik yapıldığı, buna rağmen Osman Hayal’in Tüylüoğlu Ekmek Fırını’nda 2004 yılının 9. ayından 2005 yılının 11. ayına kadar çalıştığının tespit edildiği (...) anlaşılmıştır. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nce eksik bir adres tespiti çalışması yapılarak personel tahkimat raporu düzenlendiği, başk işlem yapılmadığı anlaşılmaktadır. Çalışmanın Trabzon’dan gelen yazının karşılığı olarak bilgisayara işlenmediği görülmektedir. Çalışmanın bilgisayara neden işlenmediği anlaşılamamaktadır. Bu durum İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmaların Dink öldürüldükten sonra yapıldığı şüphesini doğurmaktadır. Raporun sıralı amirlere arz edildiği ve şube müdürü A. İlhan Güler’in onayı ile beklemeye alındığı anlaşılmaktadır. Yazının beklemeye alınması yerine Trabzon’dan ilave bilgi istenmesi gerekirdi. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nce yapılan çalışmada Trabzon’dan ilave bilgi istenmediği gibi Trabzon’a cevap da verilmediği görülmektedir. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, ifadesinde, “MİT ve istihbarat birimleri tarafından Dink ile ilgili acil koruma kararı gerektirecek bir istihbari bilgi, belge ve teklif müdürlüğümüze ulaşmamıştır. Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nün İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne yazmış olduğu bilgi ve ishitbarat paylaşımına ilişkin ilgili yazısı mevcuttur” diyor. Devamında ise, “Şahsım, söz konusu istihbari yazıdan, elim cinayet sonrası yürütülen soruşturma aşamasında haberdar olmuştur” ifadesine yer veriyor. Dolayısıyla aynı ifade de aynı konuda verilmiş olan iki bilginin birbiri ile çeliştiği görülmektedir. Prof. Dr. Adnan Gümüş’ün dersliğine türbanlı öğrencilerin girmesi üniversite çevresinde şaşkınlığa yol açtı. (Fotoğraf: YUSUF BAŞTUĞ) Türban dersliklerde Yusuf BAŞTUĞ ADANA Çukurova Üniversitesi’nde ellerini kollarını sallayarak dolaşan türbanlı öğrencilerin derslere de türbanla girdikleri ortaya çıktı. Üniversite yerleşkesine rahatça giren türbanlıların hiçbir engelle karşılaşmadan derslere girmesi, yasa ve yasakların hiçe sayıldığı bir ‘skandal’ olarak değerlendirildi. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Ortaöğretim Sosyal Alanlar Eğitimi Bölümü Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adnan Gümüş’ün dersliğine türbanlı öğrencilerin girmesi üniversite çevresinde şaşkınlığa yol açtı. Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Gümüş, dolaylı olarak rektörlüğü ve dekanlığı suçladı. Çukurova Üniversitesi’nde türbanlıların yerleşke içerisinde bölümlere, hatta idari birimlere kadar girmesini, “Türban üniversitede” başlığıyla duyurduğumuz haberin ardından, türbanlı öğrencilerin derslere de girdikleri ortaya çıktı. Prof. Dr. Gümüş’ün yönettiği derse türbanlıların girdiği belirlendi. ĞRENCİLERLE KARŞI KARŞIYA GETİRMESİNLER’ Çukurova Üniversitesi yerleşkesinde türbanlı öğrencilerin bulunması ve bölümler ile idari birimlerine kadar girmesinden sonra Rektör Prof. Dr. Alper Akınoğlu, türbanlı öğrencilerin ‘kesinlikle derslere alınmadığını’ iddia etmişti. Gümüş ise üniversite yönetimini önlem almamakla suçladı. Herkesin üzerine düşen görevi yapması gerektiğini söyleyen Gümüş, “Dini sembollerin üniversitelerde olmaması gerekir” dedi. Gümüş, şöyle konuştu: “Hocayla öğrencinin, öğrenciyle öğrencilerin karşıya gelmesi doğru değil. O tedbiri alacak kurumlar var. Onların tedbiri alması gerekiyordu. Ben öğrencilerin derse alınmasına değil, içeriğine bakarım. Zihni dünyalarındaki değişim ve aydınlanmasına bakarım. Bu uygulama yanlışsa tedbir alınması gerekir. Kampus girişinden başlayarak tedbir alınsın. Bizi karşı karşıya getirmesinler.” ‘Ö lilerin, geçmişte üyeGEÇMİŞTEN si ya da yöneticisi olAKP’ dukları “Milli Görüş” yanlısı partilerin savunduğu “çok hukukluluk” ilkesinden bir türlü ayrılamadıkları anlaşılıyor. Bir yandan “Biz Milli Görüş gömleğini değiştirdik” diyorlar, öte yandan da “kendi hukuklarını” egemen kılmak için ellerinden geleni artlarına koymama yolundan ayrılamıyorlar. Türbanın yükseköğretimde serbest bırakılması girişimi bu nedenle olsa gerek ki tepkilere ve eleştirilere karşın ısrarla sürdürülüyor. Tabii, MHP gibi bir destekçi bulmuş olmalarının işlerini kolaylaştırdığını düşünmekte serbestler. Ancak, sağladıkları görece kolaylık kadar yurtta yaratacağı gerginliğin vereceği zararı da düşünmek zorundalar. Sorumluluk yoksunluğu her iki partiyi de, hatta MHP’yi daha fazla zora sokacak gibi görünüyor. Türban yasağını bir haksızlık olarak tanımlarken yükseköğretim dışındaki kız öğrencilere haksızlık yapmayı doğal sayıyorlar. Daha doğrusu türbanı, “Kamu hiz GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Çok Hukukluluğa Giriş... Anayasa Mahkemesi’nin bu iptal kararı üzerine, yasağı aşma amacıyla 1990 yılında yeni bir madde getirildi. Bu değişiklik de şöyleydi: “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir.” Bu yeni kural için de iptal davası açıldı. Ancak Anayasa Mahkemesi iptal isteğini reddetti. İşte, türban yanlılarının son günlerde cankurtaran simidi gibi sarılmak istedikleri karar bu. “Anayasa Mahkemesi türbanı iptal etmedi” diye her fırsatta gündeme getiriyorlar. Ama bu yaklaşım, namaz kılmamayı “Kuran’da yeri var” diye mazur göstermeye çalışan kişiyi anımsatıyor. Çünkü onlar yalnızca ret kararını meti alan ve veren” tüm kadınlar için bölüm bölüm serbest bırakmayı kafalarına koymuş gibiler. ??? Türban yanlılarının, “Anayasa Mahkemesi kararlarının; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar” kuralı konusunda da kafa karışıklığından, bilerek ya da bilmeden kurtulamadıkları görülüyor. Bu sonuç, Anayasa Mahkemesi’nin bir kararına yaptıkları göndermelerden ortaya çıkıyor. Anımsanacağı gibi Anayasa Mahkemesi 1989’da 2547 sayılı yasaya eklenmek istenilen bir maddedeki “Yükseköğretim kurumlarında ... dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtü veya türbanla kapatılması serbesttir” denilen bölümü iptal etmişti. kabul edip, ret gerekçesini bilmezden gelme hakları olduğunu sanıyorlar. Oysa Anayasa Mahkemesi, ret kararını, gerekçesinde şöyle belirtiyor: “Yürürlükteki kanun ifadesinin anayasayı öncelikle kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Dava konusu kuralda öngörülen yükseköğretim kurumlarında kılık kıyafet serbestisi, dini inanç sebebiyle boyun ve saçların örtüsü ve türbanla kapatılması ve dini nitelikli giysileri kapsamaz. Bu konudaki düzenlemeler, Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilemez.” ??? Türban savunucularına göre Türkiye’de şu anda iki anayasa var. Birincisi yürürlükteki, ikincisi de kafalarındaki anayasa. Unuttukları en önemli engelse, kafalarındaki anayasayı, yürürlükteki anayasaya göre yapmak zorunda olmaları. Hem kendileri, hem de laik Türkiye Cumhuriyeti için zorlu bir süreç. DEKAN YAŞAR: BU NE CESARET? Konuyla ilgili gazetemize açıklama yapan Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Necmi Yaşar, “Olur mu öyle şey? Biz bu konuda hassasiyet gösteriyoruz. Bu üniversite açıldığından beri türbanla ilgili bugüne kadar ne yapıldıysa aynısı yapılıyor. Türbanla ilgili bir sürü soruşturma açtık. Bazıları sürüyor, ceza alanlar oluyor. Bu ne cesaret, bu ne cüret? Hemen soruşturma açacağız” diye konuştu. oerinc?cumhuriyet.com.tr