25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 HAZİRAN 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 27 Mayıs’a Şabloncu Bakışı Bırakalım u yazının iki gün önce, 27 Mayıs hareketinin tam 47. yılında yazılmamış olmasının nedeni, yıllardır, pazar günleri siyaseti bu sütuna almama kaygımdır. Ama, bir türlü gerçek demokrasinin ne olduğunu algılayamayanların son zamanlarda şabloncu bakış açılarını değiştirmeden, 27 Mayıs olayı hakkında dile getirdikleri, bu yazıyı zorunlu kıldı. 27 Mayıs askeri müdahalesinin demokrasiye karşı bir suç olduğu düşüncesi saplantılı kişiler tarafından yıllardır, bıkmadan usanmadan yinelenip duruyor. Oysa olaya doğru bakmak zorundayız. 27 Mayıs sabahı ülkede demokrasi kalmamıştı ki, çiğneniyor olsundu. Gerçekten de, DP kendi milletvekillerinin bir bölümüne, idamı da içeren, cezalar verme yetkisini tanıyan “Tahkikat Komisyonu”nu kurarak hem anayasayı hem de demokrasinin temel ilkelerini çiğnemiş bulunmaktaydı. Bu durumda 27 Mayısçılara isnat edilen suç hukuki deyimiyle “işlenemez suçtur”. İşlenemez suç, kavramını bir örnekle açıklayayım: Ahmet, Mehmet’i öldürmek üzere evine gider, tabancasını çeker, ona ateş eder. Ne var ki, Mehmet zaten daha önce, kalp krizinden ölmüştür. Bu durumda cinayet suçunun işlenmesi olanağı da kalmamıştır. Kaldı ki, 27 Mayısçılar, demokrasiyi ortadan kaldırmak kastına da sahip değillerdi. Onlar yalnızca sapmış olan rejimi rayına oturtmayı amaçlıyorlardı. ??? 27 Mayıs olayının şabloncu olarak bakıldığında doğru görülmeyen ve herkesi yanıltan bir başka yönü de, asker sivil ayırımıdır. Bizim demokrasiyi bir türlü anlamamış şabloncularımız, devlet dikimevinde biçilmiş üniformaları giyenlerin asker, sivil terziden giyinenleri sivil olarak algılama yanlışına düşmektedirler. Üniforma giyenler, çekilirlerken, Türkiye Cumhuriyeti’ne tarihinin en demokratik ve çağdaş anayasasını bırakarak gitmişlerdi. 1961 Anayasası sivil demokrasinin önünü açacak kurum ve kavramlarla bezenmişti. Daha sonra iktidara gelen sivil lider, Süleyman Demirel ise bu anayasanın ülke için bir lüks olduğunu ileri sürmüş ve onu baltalamak için elinden geleni yapmıştır. Unutmayalım, bugün çokça yakındığımız, 1982 Anayasası’nın fiili mimarı ceberut Kenan Evren ise manevi babası da Süleyman Demirel’dir. Demirel’den sonra işbaşına gelenvizyon sahibi olduğu ileri sürülen, 12 Eylül darbesinin en can alıcı görevini yüklenmiş olan ekonomiden sorumlu bakanı Turgut Özal da bugünkü demokrasimizin en büyük eksiklerinden biri olan ve vatandaşı atanmış milletvekili adaylarının atanma muamelesini tekemmül ettiren kişiler durumuna düşüren, ön seçimi kaldıran 3720 sayılı yasanın mimarıdır. Ceberut Evren bile, getirdiği 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası ön seçimi zorunlu kılarken sivil Turgut Bey sivil demokrasiyi budayarak yerine lider vesayet sistemini koymayı marifet bilmiş, ama ne yazık ki vizyon sahibi, sivil lider olarak algılanmıştır. ??? Bütün bu görüşlerden yola çıkarak,” 27 Mayıs iyi ki olmuştur” demek tabii ki doğru değildir. Getirilen 1961 Anayasası’nı övmek, tabii ki siyasi bir cinayet olarak gördüğüm Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamlarını onaylamak anlamını da taşımamaktadır. Demokrasiye gerçekten inananların sorunların darbeyle çözüleceğini savunmaları olanaksızdır. Tarihimiz de, hiçbir darbenin sorunları çözmediğini göstermiştir. Hatta 12 Eylül örneğinde görüldüğü gibi darbeler, çoğu zaman çözmeye geldiklerini ileri sürdükleri sorunları daha da ağırlaştırmışlardır. Ama bu durumun sorumluluğunu salt askerin sırtına yüklemek yanlıştır. Şimdiye kadar yaşadığımız darbeler göstermiştir ki her askeri darbenin sivil sorumluluğu, en aşağı askeri sorumluluğu kadar büyüktür, hatta birincilerin sorumluluğu ikincilerinkinden daha da ağırdır. Şabloncu görüşün, papağan gibi ikide bir yinelediği bir başka slogan da “sorunlar ağırlaşıp, altından kalkılamaz hale geldiğinde, hangi demokraside askeri müdahale ile hükümet değiştiği görülmüştür ki” ezberidir. Unutmayalım, 1958’de Fransa bölünmenin eşiğine geldiğinde, iktidar siyasetçinin elinden sokağa kaydığında, caddelerde bombalar patladığında, General De Gaulle sonradan kılıfına uydurulan bir askeri darbeyle iktidara getirilmiş, anayasa ve rejim de değiştirilmişti. Onun için “keşke 27 Mayıs olmasaydı” temennisi yanlıştır. Olayın doğru formüle edilmesi şöyle olmalıdır: “Keşke sonu 27 Mayıs askeri müdahalesine kadar varan olaylar zinciri, Tahkikat Encümeni’nin kuruluşu ile başlamasaydı da demokrasi bu olayla rayından çıkmasaydı.” Seçim Sistemi... DANA/GAZİANTEP Türkiye yüzde 10 barajının açmazını yaşıyor... 22 Temmuz’da yapılacak seçimlere 17 siyasi partinin katılması çok düşündürücü değil mi? Hangi demokratik ülkede böylesine parti yoğunluğu yaşanıyor? Sadece Türkiye’de var böylesine parti çokluğu... 12 Eylül 1980 darbesi siyasal sistemi “iğdiş” etti. Taşlar yerinden oynadı. Yüzde 10’luk baraj 25 yıldır kaldırılmadı. Avrupa demokrasilerinden vazgeçtim; Mısır, Suriye gibi ülkelerde bile baraj yüzde 5 bugün... Avrupa ülkelerinde ise yüzde 35 arasında değişiyor... 3 Kasım 2002 seçimlerinde DYP ve MHP yüzde 9’ları aştı ancak barajı geçemedi... Adana’da yüzde 11.49 aldı DYP; MHP ise yüzde 11.41... DEHAP yüzde 9.27’de, Genç Parti yüzde 8.81’de kaldı. Türkiye’de seçim sistemi değişmeli... Eğer değişmezse bu sistem sonunda tıkanır. Parti sayısı çoğaldıkça çoğalır. Demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak görüyorsak, temsilde eşitlik istiyorsak, 1965 seçimlerindeki sistem Türkiye’nin önünü açar: Milli Bakiye... Seçim sistemi “Milli Bakiye”ye dönüşürse 1965’te olduğu gibi (Türkiye İşçi Partisi) yüzde 3 oyla Meclis’te 15 milletvekili çıkarılabilir. O zaman bu ülkenin gerçek aydınları, sosyalistleri, yurtseverleri faşist öğelerden arınmış, demokratik sosyalist bir parti çatısı altında toplanmak zorunda kalırlar. Böylece başta Kürt sorunu olmak üzere ekonomik, sosyal, kültürel sorunlar çözülür. ??? Türkiye’de genç nüfusun büyük çoğunluğu bugün işsiz. İşsizlik oranı lise ve üniversite mezunları arasında daha yüksek. Adana, Mersin, Tarsus ve Gaziantep’te lise ve üniversite mezunu gençler inşaatlarda çalışıyor, tablacılık ve garsonluk yapıyor... Adana’da işsizlik oranı yüzde 16... Böyle olunca çeteleşme, hırsızlık, gasp olayları artıyor... Elbet bu fırsatı tarikatlar değerlendiriyor. Adana’dan Mersin’e, Gaziantep’ten Malatya’ya dek bölgede “Işık Evleri”nin sayısı 45 bine ulaşıyor... İzmir gibi uygar ve gelişmiş bir kentte bile devletin istihbarat birimlerinin raporlarına göre “Işık Evleri”nin sayısı 1500... Okullar, yurtlar, dershaneler, sağlık kuruluşları, fabrikalar... Teşvik Yasası Adana’ya büyük bir zarar vermiş... AKP’lilere sorarsanız bunun yanıtı “hayır” oluyor. ADASO Başkanı Ümit Özgümüş ise tam tersini söylüyor: “Adana’da çok başarılı olmuş şirketler ve işletmeler yatırımlarını Osmaniye’ye yapıyor. En büyük tekstil kuruluşu Karteks yeni yatırımını Adana’ya değil Osmaniye’ye yaptı. Bölgenin en büyük konfeksiyon kuruluşu Arat Tekstil, Organize Sanayi Bölgesi’ndeki fabrikasını Siirt’e taşıdı. Bakır Tekstil, Osmaniye’ye geçti. Ceyhan’da kurulu Beyteks Osmaniye’de iki fabrika kurdu. Tesis sayısı beşe çıkacak.” Adana ve Mersin’de tarıma dayalı sanayi de can çekişiyor... Adana’da sebze üretimi 1 milyon 200 bin ton. Narenciye üretimi ise 950 bin ton. Bu önemli bir sayı!.. Devletin bir tarım politikası yok. O nedenle salt iç tüketimde kullanılıyor. Adana, Mersin ve Gaziantep... ??? 3 Kasım 2002 seçimlerinde AKP Gaziantep’te yüzde 40 oy aldı ve 7 milletvekili çıkardı. CHP yüzde 19.20 oyla ikinci parti oldu, üç milletvekili kazandı. DEHAP yüzde 8 oyla (38 bin) üçüncü, Genç Parti yüzde 6.35’le (34.500) dördüncü parti olmuştu. Ahmet Türk’ün genel başkanı olduğu DTP, Gaziantep’te bağımsız adaylarla seçime katılacak, Mersin ve Adana’da olduğu gibi. Gaziantep’ten bir, Mersin’den bir, Adana’dan bir ya da iki milletvekili kazanmaları süpriz olmaz. 2002’de Mersin’den beş milletvekilliği kazanan (yüzde 18.7) AKP’nin ise işi çok zor. CHP Mersin’de zaten güçlü. Demokrat Parti ve MHP ise AKP’yle değil, CHP’yle yarışacak... A B HADİ CANIM, BUNA SİVİL DEĞİL, BAŞIBOZUK ANAYASA DENİR.. Almanya’nın başkentinde binlerce Türk, cumhuriyete sahip çıktı Berlin’de büyük coşku BERLİN (Cumhuriyet) Atatürkçü Düşünce Derneği Berlin örgütünün öncülüğünde Almanya Atatürkçü Düşünce Dernekleri Birliği ve Berlin’den çok sayıda kitle örgütünün katılımıyla gerçeklesen “Cumhuriyet Mitingi” coşkulu bir katılımla gerçekleştirildi. Çok sayıda Türk göstericinin, Cumhuriyete sahip çıktığı miting, Zafer Anıtı’na kadar yapılan yürüyüşle başladı. Yürüyüş sırasında, Hamburglu ressam Ahmet Dilek’in hazırladığı “Cumhuriyetin ayak izleri” adlı, siyah boyalı bir şeridin üzerinden geçerek miting alanına giden göstericiler “Ne ABD, ne AB, tam bağımsız Türkiye” ve “Türkiye laiktir, laik kalacak” gibi sloganlar attı. Miting alanında önce 10. Yıl Marşı söylendi, şehitler anısına bir dakikalık saygı duruşundan sonra İstiklal Marşı okundu. “Zafer Anıtı” önündeki mitingde konuşan Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Tandoğan’da başlayan “şahlanışı” Duisburg ve son olarak da Berlin’de sürdürerek yeni bir aşamaya geldiklerini söyledi. Işıklı, “Cumhuriyetimiz sadece bizim için anlam taşımıyor, tüm dünya için leşelim, AB’de değil” diye konuştu. Miting sonrasında Cumhuriyet Hafta’nın sorularını yanıtlayan Atatürkçü Düşünce Derneği BerlinBrandenburg Yönetmi Kurulu Başkanı Olcay Başeğmez, olumsuz hava koşullarına karşın beklenenin üzerinde gerçekleşen bu katılımın kendilerini umutlandırdığını belirtti. Başeğmez, şunları söyledi: “Yürüyüşü izleyen polis yetkilileri, sağanak yağmurun sürdüğü anda 78 bini aştığını söylediler. Ulusal basınımızın bir bölümü her nedense mitinge katılımı az göstermeye çaba harcadı. Anlaşılır gibi değil. Berlin Cumhuriyet Mitingi katılımcıları arasında özellikle gençler ve kadınlar büyük çoğunluğu oluşturdu. Ellerindeki Türk bayrakları, Atatürk posterleri ve pankartlarla da duyarlılıklarını gösterdiler. Pankartlar arasında ‘Soroslar Torosları aşamayacak!’, ‘Gavur İzmir de burada!’, ‘Anamı da, bacımı da, eşimi de aldım geldim!’, benim de gözüme çarpanlardan bazılarıydı. Sonuçta, bu mitingle daha da bir umutlandık.” derin bir anlamı var. Cumhuriyet mitingleri de bu anlamda tüm insanlığın kaderini ilgilendirmekte. Cumhuriyete yönelik saldırılar oldu ki, biz bunlara karşı şahlanıyoruz” dedi. AADDB Genel Başkanı Abdullah Coşkun da konuşmasında, “Berlin’den de Türkiye’ye sahip çıktıklarını tüm dünyaya haykırmak istediklerini’’ belirterek “Bize uzanan elleri kıracağız. Atatürk’te ve 6 okta bir REKLAM AJANSIMIZA DA ÖDÜL Cumhuriyet ‘Zirvedeki Gazete’ ödülünü aldı İstanbul Haber Servisi Maltepe Üniversitesi İletişim Kulübü tarafından bu yıl 4’.sü düzenlenen “Zirvedekiler İletişim Ödülleri”nde gazetemiz “Zirvedeki Gazete” ödülüne layık görüldü. 18 ayrı kategoriden oluşan törende, ÇYDD Başkanı Prof. Dr. Türkan Saylan tarafından düzenlenen “2. Erguvan Çevre Ödül Yarışması”nda gazetemizin yazarı Ali Sirmen’e daha temiz bir çevre için yazdığı yazılardan dolayı plaket verildi. Cemal Reşit Rey Konser Salonu’ndaki törene Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, İstanbul Valisi Muammer Güler ve İBB Başkanı Kadir Topbaş ile çok sayıda yurttaş ve öğrenci katıldı. renkli ilan TEŞEKKÜR BELGESİ Ödülü gazetemiz adına muhabirimiz Mehlika Akgün aldı. “Onur Ödülü”ne layık görüldü. “Zirvedeki Reklam Filmi” kategorisinde ise gazetemizin “Tehlikenin Farkında mısınız?” reklam filmi ile Konsept Ajans ödül aldı. Ödülü Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız adına muhabirimiz Mehlika Akgün aldı. Çevre ve Orman Bakanlığı asirmen?cumhuriyet.com.tr Hemşerilik Haftası nedeniyle Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği üyeleri Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde bir araya geldi. Etkinlikte 3. Ulusal Yoğun Bakım Hemşireler Günü’nde Antalya Belek’te düzenlenen kongreye gazetemizin basın sponsorluğu yapması nedeniyle teşekkür belgesi verildi. Belgeyi gazetemiz çalışanlarından Hüseyin Kıvanç aldı. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle