25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 HAZİRAN 2007 CUMA tarihçe BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR Fetih sonrası İstanbul Erdoğan AYDIN Bu 29 Mayıs, İstanbul’un fethinin 554. yıldönümü. Dünya tarih yazınında en çok irdelenmiş konulardan biri olan İstanbul’un fethi, hem OrtodoksHıristiyan dünyasında hem de bizde öznel ve tek yanlı anmalara konu oluyor. OrtodoksHıristiyan egemen yazın konuyu bir felaket ve matem olarak anarken, bizdeki egemen yazın da bir övünç ve kutlama aracına döndürmektedir. Oysa tarih yazımı, dünü birebir olumlayan veya olumsuzlayan yaklaşımlardan kendini ayırmak zorunda. Aksine tarih, kendisiyle aramıza mesafe koyup evrenselci bir soğukkanlılıkla irdelenmek ve hak ihlallerine karşı olumlu bir dünya yaratmak eksenli yazılmak zorunda. Oysa böylesi pozitif bir yaklaşım yerine, tarihi, mevcut ayrımcı ve eşitsizlikçi durumu meşrulaştırmak üzere yazanların neden olduğu önemli kimlik sorunları yaşıyoruz. Tarihi işlerine gelen noktalarda abartıp bir dizi kurgu ve hurafe ile süsleyenler, işlerine gelmeyen noktalarında da unutturmaya çalışıyorlar. Bu ise sağlıklı ve bütünsel bir tarih bilinci edinmemizi ve tarihten ders çıkarmamızı engellemektedir. C Saldırı Planı 13 FATİH’İN İSTANBUL’U Fatih İstanbul’a girerken... Fatih Sultan Mehmet ve Papaz Gennadios... FETHETTİĞİ YAŞTA OLMAK Türkiye’de 1953’te başlatılan fetih kutlamalarıyla İstanbul’un fethi, Soğuk Savaş’ın gereksinimleri çerçevesinde komünizme karşı milliyetçi tahkimat yapmanın tarihsel bir aracına döndürülmüştür. Konuya ilişkin yazan tarihçilerin çoğunluğu da, ne yazık ki bu egemen anlayışa uygun bir yazım geliştirmişlerdir. Tarihi ‘kâfirler’ ve Müslümanlar, Rumlar ve Türkler arasında mücadelenin arka planına indirgeyen “Türkİslamcı” bir tarih kurgusuyla karşı karşıyayız. Bu çerçevede, ‘kafirlere’ ait toprakların ele geçirilmesini ‘hak’ gören bir yaklaşım ve bunu popülerleştiren bir kutlama geleneği geliştirilmiştir. Bu yolla ‘gaza’ geleneği bir övünç nedeni kılınarak, buradan dinsel ve milli bir ‘üstünlük’ bilinci sağlanmaya çalışılmıştır. Tarihi çarpıtması bir yana, halklar arası kültürel düşmanlık tohumları eken bu tarih yazımının amacı, gerçeklere ve kendi hak ve özgürlüklerine yabancılaştırılarak maniple edilebilen bir toplum yaratmaktır. Demokratik, laik, hak eksenli ve barışçıl bir tarih bilincine olan gereksinimimize karşın bu yaklaşım, çağdışı değerlerin toplumda yaygınlaşmasını getirmiştir. Arif Nihat Asya’nın: “Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek. Kerpetenlerle Sürun dişleri sökülecek. Yürü hâlâ ne diye oyunda, oynaştasın Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın. Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın Yürü arslanım! Fetih hazırlığı başlasın! Yürü hâlâ ne diye kendinle savaştasın? Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın” diye seslenen Fetih Marşı, bu tarih bilincinin şiirsel yansımalarından biri olacaktır. Böylesi bir yazınla şekillendirilen bir gençliğin, enerjisini bilime, aydınlanmaya, barışa ve adalete yönlendirmeyeceği, aksine ortaçağ egemen zihniyetinde donup kalacağı açık. Oysa tarih yazımının, ‘ötekine’ karşı yayılmacı bir ruh hali yaratma eğilimlerinden arındırılması, nesnel olma özeni göstermesi ve toplumu çağın sorunlarını çözmeye yöneltmesi gerekmektedir. Sultan Mehmet’in Siyasi ve Askeri Faaliyetleri) Bununla kalmayıp şehre Ermeni nüfus yerleştirecek, Bursa metropoliti Hovakim’i de Ermeni Patriği atayarak onların da Osmanlı başkentinde kurumlaşmasını sağlayacaktır. Benzeri uygulamayı Yahudiler nezdinde de yineleyecek olan Fatih’in bu din politikasının şeriatçı ulemada ciddi bir hoşnutsuzluk yarattığı açıktır. Öyle ki ulemanın, “Şevketi Muhammediye’nin kuvvet ve kudreti bu derece yükselmişken, Hıristiyanları, kılıç ile İslam’ı kabul etmeleri arasında bırakmaya ne mani var? Hele yıkılan devletin ileri gelenlerini serbest bırakmak, mülk içinde bir fesat fırkasının bekasına cevaz vermek değil midir?” yollu ta’rizlere kalktıklarında, “Dini Mübini, Hazreti Allah’tan ziyade himaye iddiasında bulunmak ne büyük haddini bilmezliktir” diye susturacaktır. (Namık Kemal, Evrakı Perişan, s.127) FEODALLERİN SONU Dikkat edilirse, Türkİslamcılığa temel tarihsel malzeme yapılmaya çalışılan Fatih, gerçekte oldukça ‘laik’ ve kozmopolit bir tutum sergileyecektir. Bu politikasıyla O, çok dinli imparatorluğuna çok dinli bir merkez oluşturarak; 1 Rum tebaasının gönlünü kazanmak ve bu yoldan onları denetlemek, 2 Onları Katolik dünyasının etkisinden kurtarıp onlara karşı kullanmak 3 Başkentinde şeriatçı güçlere karşı bir denge gücü sağlamak gibi dünyevi hedefler amaçlamıştır.(Bkz. E. Aydın, Fatih ve Fetih, s.282) Onun İstanbul’un fethi üzerinden gerçekleştirdiği bir diğer uygulama da, devlet içi güç dengelerini imparatorluk gereksinimleri çerçevesinde yeniden düzenlemektir. Fethin prestiji ile mutlak bir iktidar gücü elde eden Fatih, bu güçle, Müslüman ve Türkmen geleneğinden gelen Veziri Azam Çandarlı Halil Paşa’yı tutuklatıp öldürtecek ve iktidar kurumlarında sadece devşirme sınıfının kalmasını sağlayacaktır. İstanbul’un fethinin hemen sonrasında herkesi şok eden bir gelişme olan Çandarlı’nın hal’li, gerçekte bir güç ilişkileri düzenlemesi ve devletin imparatorlaşmanın gereksinimleri çerçevesinde reorganizasyonudur. İmparatorluk makamı karşısında hiçbir ekonomiksiyasal güç bırakmamayı amaçlayan bu tasfiye, gerçekte Çandarlı’nın şahsında feodal birikimlerin tasfiyesidir. Rivayete göre Fatih, sağ ele geçen Grandük Natoras’ı sorgularken niye bu kadar çok direnip “Şu felakete sebep oldunuz” diye sorar. Natoras ona, “Senin adamlarından bazıları sözle ve mektup ile İmparator’a haber göndererek, ‘Korkma, Padişah size tahakküm edemeyecektir’ diyorlardı cevabını vermiş” (İ. H. Uzunçarşılı, Çandarlı Vezir Ailesi, s.78). Bu ‘haberi verenin’ Çandarlı Halil Paşa olduğu rivayeti, söz konusu bu tasfiyenin mazereti olacaktır. Osmanlıcı tarihçilerin çoğu da bu mizansene pek fazla itibar etmezler gerçi, ancak İmparatora da söz söyletmezler. Kanuni’nin Şeyhülislamı ve resmi tarihçisi İbni Kemal, belki de durumu biraz da hafifletmek için olsa gerek, “İstanbul’un fetholunduğunu müjdelemek için her memlekete birer elçi gönderiliyordu. Bu arada öbür dünyaya peygamberimize ve sahabelere de elçi göndermek lazım geldi. Bu vazife de Halil Paşa’ya düştü” ifadesini kullanacaktır. Böylece kudretli vezir, işbirlikçilik mazeretiyle tutuklatılıp hal’ledilmek üzere zindana attırılır. Fatih’in esasen başından beri yapmak istediği, ancak saltanat makamında henüz yeterince güçlü olmadığı için geciktirdiği bir işti bu. Oysa şimdi iktidarının en güçlü olduğu, buna karşılık iktidarın ikinci adamı olan Halil Paşa’nın, başından beri fethe karşı çıktığı için en çok iktidarsızlaştığı andır. ürkiye’de siyaset sahnesinden kavga çığlıkları geliyor. Avrupa’nın başında ise anayasa yelleri… Amerika desen büyük projeleri ortada. Medyaya ise saptırmak, yanıltmak, yorumlamak, tahminlerde bulunmak ve abartmak düşüyor. TürkiyeAB ilişkileri yıl başından beri sirke tadında. Türk kamuoyu Avrupa’ya tepkili. AB ise kollarını kavuşturmuş harekete geçeceği anı bekliyor. ??? Fransa’nın çiçeği burnunda cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy en sonunda Brüksel’de gazeteci camiasının karşısına çıktı. Pek makbule geçti. Sabırsızlıkla bekliyorduk. Kendisi gibi zengin işadamlarının yatlarında tatil yapmaktan hoşlanan AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso arkadaşıyla neredeyse el ele geldi basın toplantısına Sarkozy. Gündemdeki en önemli konularının AB anayasasını canlandırmak olduğunu söylediler tek bir ağızdan. Dinledik. ??? Cumhurbaşkanı olduktan sonra basında çıkan Türkiye’ye yönelik “değişir, değişmez” tartışmalarına bıçak gibi yanıt verdi Sarkozy. “Türkiye’nin üyeliğine yönelik görüşlerim değişmedi. Türkiye’nin Avrupa’da yeri olmadığına inanıyorum” dedi zaman kaybetmeden. “Ancak” diye sürdürdü konuşması “Bugün Türkiye tartışmaları yaşamak için uygun bir dönem değil. Önceliğimiz anayasa krizini aşmaktır”. Böylelikle Türkiye dosyasının peşini bırakmayacağını da teyit etmiş oldu. ??? Sarkozy bu konuşmasıyla Almanya Başbakanı Angela Merkel’le arasındaki ittifaka da bağlı kaldığını göstermiş oldu. AB Anayasasını yaşama geçirmek için üst düzey bir çaba harcayan Merkel, Berlin’de Sarkozy’e haziran ayında yapılacak AB doruğunu Türkiye tartışmalarıyla bulandırmama uyarısını yapmıştı. Anayasa konusunu hallettikten sonra Türkiye’nin üyeliğini engellemeye zaman kalırdı nasıl olsa. ??? Sarkozy geçtiğimiz hafta için T de Türkiye konusunda bir mesaj daha verdi. Çağırdığı bir grup Fransız gazeteciye Türkiye’ye yönelik yeni müzakere başlıklarının açılmasını engellemeyeceğini söyledi. Buna gerekçe olarak da haziran doruğunda yapılacak anayasa tartışmalarını ve Türkiye’deki seçimleri gösterdi. Fiili olarak tıkanan müzakere sürecinde üç başlığı sadakaymış gibi vermeye kalkan Sarko zihniyeti ayrıca Türkiye’de genel seçimlerde istikrarı bozmamaya çabalayan yapay bir sağduyu gösterisini de bizden eksik etmemiş oldu. ??? Ancak aynı zihniyetin her nebze göre şerbet vermekten geri durmayarak Türkiye ile bozulan ilişkilerin Fransız iş dünyasına getireceği olumsuzluklardan da kaçınma planı yaptığı ortaya çıktı. Diplomasi danışmanını bir pazar günü gizlice ve acilen Ankara’ya yollayan Sarkozy, Türkiye’nin delik deşik olmuş müzakere sürecini sadece kısa bir süre daha bozmayacağını haber etmek istemiş olmalı. ??? Sadece kısa bir süre için…Çünkü Sarkozy gazetecilerle yaptığı toplantıda haziran ayında anayasa tartışmalarının ardından aralık ayında yapılacak dorukta AB’nin sınırlarının belirlenmesi ve Akdeniz Birliği’nin oluşturulmasına yönelik taleplerde bulunacağı mesajını da verdi. Türkiye’ye bir bakıma nefes alması için 6 ay kadar bir süre tanıyan Sarkozy, ParisBerlin eksenli saldırı planının genel hatlarını da çizmiş oldu. ??? Türkiye’nin geçirdiği bu zor günler Brüksel’den müthiş bir dikkatle izleniyor. Ankara’ya geçen yıllarda çeşitli konularda getirilen eleştiriler şu sıralar gelmiyorsa bu AB’nin anlayışlı olmasından kaynaklanmıyor. Türkiye’de siyasetin durulması ve kendi rüzgarına doğru yol almaya başlamasıyla AB yine bir eleştiri makinesine dönüşecek. Özetle Avrupa Türkiye için yeniden varolacağı anı bekliyor. Eğer olabilirse… elcpoy?yahoo.fr Devşirme bürokrasinin mutlak iktidarı Arkeoloji Müzesi’nde Antik Mezar Kültü bölümünün açılışı nedeniyle tören düzenlendi. KOZMOPOLİT İMPARATOR Özellikle anımsanmalı ki, Fatih’i ve Fetih’in tarihini, Hıristiyan ‘ötekilere’ karşı mücadele temelinde yazmak, nesnellikten uzak bir yaklaşım olacağı gibi bizi çağdaş değerleri hazmetmekten uzaklaştıracaktır. Tıpkı Batı’nın tarihini İslam karşıtlığı ekseninde yazmaya çalışan neomuhafazakarların, nesnellikten uzak ve dünyamızı sorunlara boğan bir işlev görmeleri gibi. Elimizdeki verilerin de gösterdiği gibi Fatih, cihat zihniyetinden köklü bir ayrımla İstanbul’u, siyasal ve stratejik gereksinimlerle ele geçirmiştir. Bunun sonucudur ki şehri, kozmopolit imparatorluğunun tüm renklerini içeren, kozmopolit bir kent olarak şekillendirmiştir. Nitekim fethin hemen ertesinde Bizanslı Başvezir Natoras’a, şehreminlik (şehrin idaresini) teklif edecek, Natoras’tan isimlerini saptadığı Bizans soylularını, fidyelerini ödeyerek kölelikten kurtaracak ve tabii bu asilleri, TürkmenMüslüman halka kapalı olan kapıkulu sisteminin içine alacaktır. Yine şeriat hukuku gereği kendi payına düşen (1/5) esirleri kölelikten azat edip Fener bölgesi evlerini de onlara verecek, yeni İstanbul’un ilk Rum semtini oluşturacaktı. Daha önemlisi, “Hıristiyanlara ve patriklerine karşı, benden önce imparatorlarınızın gösterdiği korumayı göstereceğime güvenebilirsiniz” diyerek, Papaz Gennadios’u Patrik yapacaktı. Özetle Fatih, mümkün olabildiğince, “değişen şeyin yalnızca imparatorluk olduğunu, bunun dışında kendisine tâbi olacak Hıristiyanlara her şeyin eskisi gibi devam edebileceğini” gösteren bir politika izlemiştir. (Selahattin Tansel, Fatih B u çerçevede Halil Paşa’nın “120 bin dukaya baliğ hazinesi ve mal mülk nesi varsa hepsini müsadere” edilecek, aile efradının yas tutmasını tehditle engellenecektir. Zağanos Paşa aracılığıyla halk içinde onun, yukarıda sözü geçen mizansen çerçevesinde “Bizans ajanı” ve “hain” olduğu şayiaları yayılacak ve koşulların olgunlaştığı düşünülünce de, “envaı işkence ve azap ile” (Tacü’tTevarih, c.1, s.386) öldürtülecektir. İşin gerçek nedeni ise Fatih’in, fetih üzerinden elde ettiği güçle iktidarın bu güçlü ortağını ve onun şahsında feodal güç odaklarını tasfiye etmektir. Bu tasfiye aynı zamanda merkezi bir despotizmin ve imparatorluğun kurumsallaştırılması adımıdır. Özetle güçler arası ciddi bir iktidar kavgasının bu şekilde sonuçlandırılmasıdır söz konusu olan. Böylece Fatih’i iktidara taşıyan ve İstanbul’un fethine yönlendiren devşirme bürokrasi, Osmanlı devletinin kuruluşundan beri iktidarın ikinci ortağı olan TürkMüslüman feodalleri tasfiye etmiş olur. Bundan sonra yönetim bürokrasisi sadece devşirmelerden olacaktır. Feodallerin toprak ve parasal birikimleri tasfiye edilerek iktidar her boyutuyla merkezileştirilecektir. Devşirme hizibin başı olan Zağanos Paşa, önce Çandarlı’nın yerine Veziri Azam olarak atanacak, ancak bu süreçteki başrolü nedeniyle ciddi tepkileri üzerine çektiğinden kısa zaman sonra o da tasfiye edilecektir. Ne ki iktidarın devşirme eksenli olarak kurumlaştırılması artık değişmeyecektir. Halil Paşa aileden gelen ve Osmanlı’nın kuruluş yıllarından beri iktidar ortağı olan bir aile geleneğin son muktedir veziri olarak tarihe karışacaktır. Müslümanlık ve Türklük anlamında nesep olarak, (ikinci padişah Orhan’dan itibaren tüm Osmanoğullarının anaları din değiştirmiş veya değiştirmemiş Hıristiyan kadınları olan Osmanlı sülalesine oranla) ‘bozulmamış’ bir aile geleneğinin son temsilcisidir. Osmanlı’nın biçimlenmesine, feodal aristokrat kimliği ve aile geleneğiyle katkı vermiştir. Osmanlı’yla harmanlanmış ve onu biçimlendirmiş bir isimdir tasfiye edilen. Bu gelişme diğer benzeri çok yaygın uygulamalardan ayrımla Osmanlı düzeninde yeni bir başlangıcı temsil ediyordu. O zamana kadar devşirmelerle TürkMüslüman aristokrasi arasındaki güç dengesince belirlenen iktidar yapısı, bundan böyle devşirme aristokrasinin (kapıkulunun) Osmanlı’da tek belirleyici olmasıyla yer değiştirecektir. Nitekim Çandarlı’nın fiziki tasfiyesiyle birlikte, feodallerin iktidarı paylaşması dönemi, 1808’e (Seneti İttifak’a) kadar geri gelmemek üzere tarihe karışacak, devletin tepesi tamamen kozmopolit bir karaktere bürünecektir. II. Beyazıt padişah olduğunda, Çandarlı ailesinin onurunu ve elkonulan servetini iade edecektir gerçi; ancak devşirmeler, yeni Osmanlı düzeninin asli unsuru olarak kalmaya devam edecektir. 25 yıl bekleyen açılış İstanbul Haber Servisi İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin 25 yıldır kadro eksikliği ve ödenek yetersizliği nedeniyle kapalı olan Antik Mezar Kültü bölümü törenle ziyarete açıldı. İstanbul İl Özel İdaresi’nin 1 milyon 240 bin YTL ödenek verdiği bölümde sergilenen, Türkiye’nin bilinen en büyük lahiti olan 24 tonluk MS 3. yüzyıla ait Sidemara Lahiti büyük önem taşıyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin Antik Mezar Kültü Bölümü’nün açılışında konuşan Koç, Türkiye genelindeki kültür envanterini tamamladıklarını belirtti. Sponsorluk konusunun çok önemli olduğunu kaydeden Koç, “İstanbul burjuvazisinin, yatırımcısının kültüre yatırımın önemini fark etmesi bizi çok memnun ediyor” dedi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) 3.5 milyon YTL harcayarak yaptığı Topkapı Sarayı 1. Avlu Bahçe Düzenlemesi’nin açılışına da katılan Koç, “Yapılacak çok işimiz var. Belki benim 10 sene bakan olmam lazım” dedi. SİDEMERA EN BÜYÜK LAHİT İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Dr. İsmail Karamut da müzenin tarihçesini anlatarak yeni açılan bölümün antik çağın mezar kültürünü, ölü gömme âdetlerini ve tapınak mimarisini göstermesi açısından büyük önem taşıdığını söyledi. Yeni açılan bölümün en önemli eserinin Sidemara Lahiti olduğunu ifade eden Karamut, “Bu lahit, MS 3. yüzyıla ait. Osman Hamdi’nin kardeşinin KonyaEreğli’de 1898’de yaptığı kazılar sırasında bulduğu bu eser, Anadolu’nun bilinen en büyük lahiti” dedi. Karamut, bu bölümdeki eserlerin önemli bir kısmının müzenin kurucusu Osman Hamdi’nin kendi yaptığı kazılarda bulduğu arkeolojik kalıntılar olduğunu anlattı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle