19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 Bir güzelliğin tarihi: Romy Aslı SELÇUK irmibeş yıl önce, 28 Mayıs 1982’de Fransızların gönlünde sevgiyle, hayranlıkla yer eden oyuncu Romy Schneider trajik bir sonla yaşamını yitirdi. Henüz 44 yaşındaydı. Resmi ölüm nedeni kalp krizi olarak açıklandıysa da onu bu acı bitişe getiren başka nedenler vardı. Peki, Avusturyalı Romy Schneider’i Fransızlar neden böylesine benimsemişlerdi? Rosemarie Magdalena AlbachRetty, 28 Eylül 1938’de, Sigmund Freud, Stefan Zweig gibi etkili adların, Billy Wilder, Maria Schell gibi sanatçıların doğduğu Viyana’da dünyaya geldi. Annesi Magda Schneider, 1930’ların ünlü oyuncu ve şarkıcısı, Max Ophuls’un “Liebelei1933” filminin parlak yıldızı, aktör babası Wolf AlbachRetty, Avusturyalı Sarah Bernhardt olarak bilinen, kral Franz Joseph’in saray sanatçısı Rosa Retty’nin oğluydu. Avusturya sinema ve tiyatrosunun savaş öncesine denk düşen parlak döneminin ünlü çiftinin kızları Romy’nin yazgısı henüz çocukken çizildi. 1945’te çift boşanınca Romy’yi annesi Magda yetiştirdi. 1953’te Cologne’daki Güzel Sanatlar Okulu’na yazıldı, moda tasarımcısı, iç dekoratör olmak istiyordu. Bir telefon yaşamını değiştirdi, savaştan sonra oyunculuğa ara veren annesi Magda, Hans Deppe’nin “Wenn der weisse Flieder wieder blüht/Beyaz Leylaklar/1953” melodramıyla yeniden setlere dönüyordu. Filmde kızını oynayacak bir oyuncu daha aranıyordu. Romy akıl hocalığını yapacak annesiyle sinemaya ilk adımını attı. Sıradan melodramlarda, kalıplaşmış aşk öykülerinde oynadı önce. Bir gün yerine kızının geçeceğini bilen annesi hep yanındaydı. 1930’larda Magda’yı keşfeden, onu Viyana Tiyatrosu’na sokan Ernst Marischka aynı desteği Romy’e de verdi. Marischka’nın yönettiği “Sissi/1955”te Avusturya veliahtı Franz Joseph’le evlenen Bavyeralı sevimli Elizabeth rolüyle uluslararası üne ulaştı, Avusturya ve Almanya’da yıldızlaştı. Genç kızlar için Sissi içlerinden biriydi, onun özgür, soyluluğu önemsemeyen yanından, doğallığından, yaşama sevincinden etkilendiler. Savaşta “Good Neighbor Sam/Sevgili Komşum/1964”, “What’s New Pussycat?/Evlenparçalanmış Almanya içinse Sissi yeniden melankolik soyluluğa, onura dönüşün filmekten Korkmuyorum/1965” gibi Amerikan yapımlarında yardımcı rollerde oymiydi, katil Reich döneminin yıkıntılarını cilalayıp parlatmıştı. Film, kültürel yapıt nayan Romy aradığını bulamayınca Fransa’ya döndü. Delon artık bir yıldızdı, o da ilan edilerek Avusturya’daki tüm okullarda gösterildi. Romy halkının isteğiyle tüm kendisine ikinci bir çıkış aramalıydı. Alain’le Romy’nin dostlukları yaşam boyu sürSissi’lerde oynadı, “Sissi Tahta Çıkıyor/1956”, “Sissi Kaderine Karşı/1957”, “Kadü, hep birbirlerini desteklediler, bu bazen moral oldu, bazen maddi bir şeyler… tia/Çarın Sevgilisi Katia/1960”… “L’Enfer/Cehennem/1964”te başroldeydi, ama yönetmen Henri Georges CloUçucu, pembe yapımların coşkulu Romy’si 20 yaşındaydı. Annesinin denetiminuzot kalp krizi geçirince film yarıda kaldı. 1965’te tiyatro yönetmeni Harry Meyen’le de yolculuklara çıkmaya, flört etmeye başladı. Horst Buchholz, kendisinden 23 yaş evlendi, bir yıl sonra oğlu David doğdu. büyük soylu Curd Jurgens, Avusturya kayak şampiyonu Tony Sailer ilk sevgilileriyAlmanya’da yaşamayı deneyen Romy’nin Fransa’ya dönmesi uzun sürmedi. “La di. Piscine/Sen Benimsin/1969”de Delon’la oynadı, film büyük başarı kazandı. Sanat1958’de yaşamında ikinci bir kapı açıldı, ilk kez bir Fransız yapımında oynayaçıya üçüncü kapıyı Claude Sautet açacaktı. “Les choses de la vie/Hayat Bağlacaktı. O pek istemiyordu, ama annesinin sözünden çıkmadı. Filmin adı “Christirı/1969” filmi için kadın oyuncu ne”di ve Ophuls’ün “Liebearayan Sautet, arkadaşı Jacques lei”ının yeniden çevrimiydi. ErDeray’ın önerisiyle “La Piscine”i kek oyuncuyu Romy seçecekti, izledi ve Romy’ye âşık oldu. Hem gözü yakışıklı Alain Delon’a ilişti. dost hem de oyuncuyönetmen Başta birbirlerinden nefret eden olarak birbirlerine tutuldular. SaRomy ve Alain sonra tutkuyla birutet esin perisine dönüştürdüğü birlerine bağlandılar. Romy, anneRomy’den kitleleri büyüleyecek sini, Avusturya’yı ardında bırakamutlak bir dişil portre çıkardı, alrak Paris’i, bohem yaşamı, Alain’i nını açtı, yüzünün ovalini ortaya seçti. Evet, Sissi ölmüştü! 1959’da çıkardı, saçını topuz yaptı… Bu nişanlandıklarını açıkladılar. yeni Romy 1970’te Simone de BeRomy artık daha seçkin bir sineauvoir’la kürtajı destekledi, ünlü manın içindeydi, ayak uydurabil343 Manifestosu’nu imzaladı. mek için Fransızca öğrenmeye hız Sautet’nin “Max et les ferailleverdi. 60’lara gelindiğinde artık ursŞeref Yolu, 1970”, “Cesar et Fransızlar’ın “ideal kadın”ıydı. RosalieSen ve Ben, 1972”, “Ma68’de, bu idealliğin tanımı olgundo, 1976”, “Une histoire simpluk, bağımsızlık ve tutku oldu. O le,1978” filmlerinde ölümsüzleşen sinemada 68 ruhunu, Brigitte BarRomy’nin özel yaşamı iyi gitmiyordot ise cinselliği simgeliyordu. du. 1973’te kocası Meyen’den ayDelon ise Luchino Visconti’nin rıldı, oğlu David’in velayeti için koruması altındaydı. “Rokko ve malvarlığının yarısını kocasına Kardeşler/1960”de başrolü ona verdi. 1975’te Daniel Biasini ile vermişti. Şimdi aklında Romy ile ikinci evliliğini yaptı. Bir yıl sonra Alain’i bir araya getirmek vardı. ikinci çocuğunu bir araba kazasınÖnce Romy’i çalıştırdı, onu diksi Alain Delon ile (1958)... Renklendirmeler: Derya Polat / Eylem Zor da yitirdi. Acısını yeniden anne yon kurslarına gönderdi. İki oyunolarak dindirmeye çalıştı, bir kızı cu Parisliler’in karşısına bir tiyatoldu, Sarah Magdalena. İlk kocası Meyen kendini asmıştı. ro oyunuyla çıktılar “Ne Yazık ki Fahişe/1961”. Oyun iki kardeşin ürkütücü enBu intiharın izleri “La mort en direct/Ölümü Beklerken/1980” filmindeki etkisest ilişkisini anlatıyordu. Romy 23 yaşındaydı ve artık karakter oyuncusu olmaya leyici oyunculuğunda kendini gösterecekti. 1980’de Biasini’den boşandı. Sırada hashazırdı. Visconti “Boccacio 70/1962” ve “Ludwig/1972” filmlerinde Romy’nin talık vardı, ciddi bir operasyon geçirdi, bir böbreği alındı. Bir yıl sonra ikinci bügüçlü ve etkileyici oyun gücünü ortaya çıkarttı. Romy, “Sissi”den 17 yıl sonra yine Elizabeth olmuştu, çünkü “Ludwig” de Orta yük trajedisini yaşadı. 15 yaşındaki oğlu David, dedesinin evinde, bahçe duvarınAvrupa’daki soyluların ahlak yıkıntılarını yansıtan bir filmdi. dan atlamaya çalışırken düşmüş, iç kanama nedeniyle ölmüştü. Bu, Romy’nin çö195864 yılları Romy’nin uluslararası çalışmalara imza attığı yıllar oldu. Dördünküşü oldu, içki içmeye, uyuşturucu kullanmaya, insanlardan kaçmaya başladı. cü Sissi rolünü geri çevirip, Orson Welles’in “Dava/1962”sı gibi seçkin Fransız ve Yeni bir başlangıç umuduyla Paris’in taşrasına yerleşen Romy bir televizyon progAvrupa yapımlarında yer aldı. Columbia ile yedi filmlik bir anlaşma yapıp, ABD’ye ramında “Yaşam devam etmeli, işim bana güç veriyor” dedi. Belki izleyicileri etkigitti. Alain Delon’la ilişkileri şimdi telefonla, mektupla sürüyordu… Haberin ulaşlemişti, ama bu cümleyle kendini kandıramadı. 28 Mayıs 1982 akşamı aşırı dozda ması gecikmedi, Alain onu model Nathalie Barthelemy’iyle aldatmış, Nathalie hauyku hapı aldı, gece kalp krizi geçirdi ve öldü. BoissySansAvoir mezarlığına, oğmile kalınca da evlenmişlerdi. Romy ile karşılaşmayı göze alamayan Alain ona güllunun yanına gömüldü. Döneminin en güzel, yetenekli oyuncusu Romy’nin yaşamı lerle birlikte bir veda notu gönderdi. Bu, Romy’nin ilk derin acısıydı. şöyle özetlenebilir: “Bir peri masalı, bir film senaryosu, bir Yunan tragedyası...” C röportaj DEFNE GÖLGESİ TURGAY FİŞEKÇİ 1 HAZİRAN 2007 CUMA Cumhuriyet Mitingleri ve Edebiyat ce okumuş olanların da aynı heyecanla bir kez daha dinleyeceği kadar etkileyici. Zor iş. Ama Nâzım Hikmet, Ulusal Kurtuluş Savaşımızdan başlayarak yeni bir şiir yaratırken ulusumuzun çağdaş tarihini de yazdı. Sonrasında da kesilmedi bu süreç. Pek çok şairimiz, kişisel ve toplumsal duyarlıklarla örülü nice güzel şiir armağan ettiler dilimize ve ulusumuza. Belleğimi yokladıkça, örneğin Genco Erkal’ın 1 Mayıs 1976 günü, Taksim Alanı’nda Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın yazdığı “DİSK Marşı”nı okuyuşu geliyor gözlerimin önüne. ??? İster alanlarda okunsun ister odalarda, toplumumuzun ve bireylerin çok farklı kesimlerinin dil ve yaşam deneyimleri çağdaş şiirimizce başarıyla işlendi. Köyden kente, tarihten doğaya insanımızın kendini bulacağı görkemli bir şiir toplamımız oluştu. 1980’den bu yana ise, şiirimizin ana gövdesinin dışında, topluma ve hayata değil, kendine dönük bir süreç yaşadığı görülüyor. Şairler sanki nasıl bir toplumda, hangi insanların arasında yaşadıklarının ayrımında değiller gibi. Kendilerine özel dünyalar yaratıp onun güzellikleri peşinde avunuyorlar. Miting alanlarına baktığımda müzikçileri, tiyatrocuları görüyorum. Edip Akbayram’dan Sadık Gürbüz’e pek çoğu toplumsal duyarlıklarını yitirmeden sanatlarını sürdürdüler, sürdürüyorlar. Onları o kürsülerde görmek sevindiriyor beni. İnandıkları, benimsedikleri sanat anlayışlarını koruyorlar. Kitlelerle buluşmanın sevinci, coşkusu yüzlerinden okunuyor. İsterdim ki, böylesi tarihsel önemdeki toplumsal olaylarda günümüz şairlerinin de yeri olabilsin. Orada toplanmış insanlara söylecek sözleri, paylaşabilecekleri dizeleri olsun. [email protected] Y lkemizde son haftalarda tarihimiz boyunca tanık olunmadık denli büyük kitle eylemleri birbirini izliyor. Alanları dolduran insanların sayısı için “milyonlar” deniliyor. Gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına yansıyan kalabalıkların fotoğraflarına, görüntülerine bakıp, halkımızın gelişen demokrasi bilinci karşısında coşkuya kapılmamak elde değil. Hele sol görüşlüyseniz, tarihi örgütlü kitlelerin eylemlerinin yönlendirebileceğine inanıyorsanız, bir ömürde kolay rastlanmayacak, tarihsel önemde olayların içinde yaşadığınıza bakarak da sevinebilirsiniz. Ben de “çılgın” olduğu kadar olgunluğuyla da dikkati çeken bu büyük kitle eylemlerini izledikçe toplumumuz adına gururlanıyorum elbette. Edebiyatçı olduğum için de alanlarda kürsüden okunan şiirlere özellikle kulak kesiliyorum. İlk dikkatimi çeken, seçilen şiirlerin hep Nâzım Hikmet’ten oluşu. Şaşırtıcı değil elbette bu durum. Ulusal ve toplumsal mücadelemizle, halkımızla bütünleşebilmiş şairlerin başında geliyor Nâzım Hikmet. Yazılışlarının üzerinden elli, altmış, yetmiş yıl geçmiş şiirlerin bugün de insanlarımızın mücadelelerinde yanlarında olabilmesi, onlara bugün yazılmış gibi tazelikle seslenebilmesi çok güzel. Şiirleri okuyan tiyatro sanatçılarımızın seçimlerindeki geniş açı da beni mutlu ediyor. Kimi Menderes iktidarına karşı yazılmış ama bugüne de çok uyan, “Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri, / siz toprak altında derin uykudayken / düşmanı çağırdılar / satıldık, uyanın!” şiirini okuyor, kimi 1930’larda İtalyan faşizmine karşı yaşamın güzelliğini anlatan “Taranta Babu”yu. Elbette zordur, binlerce insanın önünde okunabilecek şiirler yazmak. Hem güzel şiir olacak, hem ilk kez duyanın kolayca algılayabileceği kadar yalın olacak, hem de daha ön Ü TRT’DE AKP OPERASYONU Kadrolaşma çalışmalarına hile kattılar Fırat KOZOK ANKARA AKP iktidarıyla birlikte dokunulmadık isim kalmayan ve eski yayın çizgisinden hızla uzaklaşan TRT’de, kadrolaşma için artık “hileli” yollara başvuruluyor. Son olarak SPK’de başuzman olarak görev yapan Tahsin Özmen, yayın konusunda hiçbir deneyimi olmadığı halde kuruma Yapım ve Yayın Elemanı olarak alındı. Özmen, yalnızca 1 hafta sonra Muhasebe ve Mali İşler Daire Başkanı oldu. AKP iktidarıyla birlikte kadrolaşmada “örnek kurum” haline gelen TRT’de son yaşanan olay, kurumun geldiği noktayı da gözler önüne serdi. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Bölümü’nden mezun olan ve SPK’de 1/4 derece, 3600 ek göstergeli başuzman olarak görev yapan Tahsin Özmen, yayıncılıkla ilgili hiçbir deneyimi olmamasına karşın Ankara Televizyon Müdürlüğü’ne bağlı Program Müdürlüğü’nde Yapım ve Yayın Elemanı olarak göreve başlatıldı. Genel Müdür Vekili Ali Güney’in 16 Mayıs 2007 tarihli imzasıyla göreve gelen, derecesi ve ek göstergesi değişmeyen Özmen, 1456 YTL aylık ücret almaya başladı. 1 HAFTADA DAİRE BAşKANI OLDU Ancak Özmen, toplam 11 daire başkanlığının vekâletle yönetildiği, yargı kararıyla dönen 7 başkanın yok sayıldığı TRT’de, 1 hafta içerisinde “zoru başararak” daire başkanı oldu. Özmen, Yapım ve Yayın Elemanı olarak çalıştığı Ankara Program Müdürlüğü’nden alınarak 23 Mayıs 2007’de Muhasebe ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı’na getirildi. Tahsin Özmen’in sözleşme ücreti 1456 YTL’den 2 bin 516 YTL’ye yükselirken, emeklilik aylığı ek göstergesi de, 3600’den bir anda 6400’e çıktı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle