25 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 TSK, Güney Görev Kuvvet Komutanlığı’nı Almanya’dan devralıyor C dış haberler ATİNA’DAN MURAT İLEM 1 HAZİRAN 2007 CUMA Kosova’da komuta nöbeti Bahadır Selim DİLEK PRİZREN/KOSOVA Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Kâbil Bölge Komutanlığı’nın ardından bugün de Kosova Güney Kuvvetleri Komutanlığı’nı devralıyor. Tugay komutanlığına Tuğgeneral Uğur Tarçın atandı. BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda Kosova’da 1999 yılından bu yana görev yapan Türkiye, bugün düzenlenecek törenin ardından Kosova Güney Görev Kuvvet Komutanlığı’nı Almanya’dan devralacak. Türkiye bu görevi bir yıl boyunca sürdürecek. TSK, Kosova’da krizin silahlı çatışmaya dönüşmesi ve NATO’nun 24 Mart 1999’da hava harekâtı başlatması üzerine bu operasyona ilk olarak 10 adet F16 savaş uçağıyla destek vermişti. Lale Akgün... Barışı destekleme görevleri Türk askeri, halen Kosova’nın yanı sıra Afganistan, Lübnan, BosnaHersek ve Sudan/Darfur’da yürütülen barışı destekleme harekâtlarına aktif olarak katılıyor. TSK, Gürcistan’daki UNOMIG Gözlem Grubu’na 5, El Halil’deki Geçici Uluslararası Mevcudiyet adlı uluslararası gözlemcilik görevine 4 subay ile 1 Dışişleri Bakanlığı temsilcisi ve BM Sudan Misyonu’na da 4 personelle katkı veriyor. Türk savaş uçakları operasyon süresince gece ve gündüz toplam 2 bin saatten fazla harekât uçuşu gerçekleştirdi. Harekât kapsamında 3 adet KC135 tanker uçağını İncirlik’te, 8 adet F16 uçağını da Bandırma’da hazır tutan Türki ye, Adriyatik’teki bir Türk firkateyniyle mayın arama gemisini de Kosova harekâtında görevlendirdi. Türkiye, Kosova krizine çözüm bulunması ve NATO ile Yugoslavya Federal Cumhuriyeti arasında imzalanan barış anlaşması nın uygulanması amacıyla oluşturulan yaklaşık 42 bin kişilik güce (KFOR) de bir mekanize piyade taburuyla katıldı. KFOR kapsamında, halen 35 ülkenin katılımıyla 16 bin kişiden oluşan çokuluslu güç, beş sektör halinde görevini sürdürüyor. Prizren’de konuşlu Kosova Türk Tabur Görev Kuvveti Almanya, Avusturya ve İsviçre’nin katılımıyla oluşturulan Çokuluslu Güney Görev Kuvveti sektöründe görev yapıyor. Öte yandan Türkiye’nin Balkanlar’da barış ve istikrarın sürdürülmesi amacıyla 1998’de kuruluşuna öncülük ettiği ve SEEBRIG olarak adlandırılan Güneydoğu Avrupa Tugayı’nın karargâhı, 31 Mayıs’ta Romanya’da yapılacak törenin ardından İstanbul’a taşınacak. SEEBRIG Karargâhı dört yıl boyunca Türkiye’de faaliyet yürütecek. Gazeteci düşman ilan edildi Chavez yanlıları 53 yıldır yayın hayatını sürdüren Radio Caracas Televizyonu’nun kapatılmasını havai fişek gösterileriyle kutlarken kanalın kapatılmasını protesto eden göstericilere karşı polis, basınçlı su ve gözyaşartıcı bomba kullandı. (Fotoğraflar: AFP / AP) Dış Haberler Servisi Pakistan’da Devlet Başkanı Pervez Müşerref’i destekleyen partiyle bağlantılı bir kuruluş, 12 gazeteciyi “düşman” ilan etti. Müşerref’in yaklaşık 2 ay önce Yüksek Mahkeme Başyargıcı İftikhar Muhammed Çaudri’yi görevinden almasına yönelik şiddetli protestoların sürdüğü Pakistan’da sular durulmuyor. Merkezi New York’ta bulunan Gazetecileri Koruma Komitesi’nden yapılan açıklamada, Karaçi merkezli Muhacir Rabıta Konseyi’nin, 12 gazetecinin isimlerini sıralayarak bu kişileri “düşman” ilan ettiği belirtildi.Örgüt, listenin neden yapıldığını bildirmedi, ancak adı geçen gazetecilerin Karaçi’de 12 Mayıs’ta Çaudri yandaşlarıyla güvenlik güçleri arasında çıkan ve 41 kişinin öldüğü şiddet olaylarıyla ilgili haberleri nedeniyle listede bulundukları sanılıyor. Konseyin, Müşerref’e güçlü destek veren Mütahide Kavmi Hareketi’yle (MKM) bağlantısı olduğuna işaret eden komite, listenin yayımlanmasından sonra Pakistan Federal Gazeteciler Sendikası Başkanı Syed Huma Ali’nin tehdit telefonları aldığını duyurdu. Hükümet ortaklarından MKM, etnik temele dayalı bir parti olarak tanınıyor. MKM’li milletvekilleri, partilerinin gazetecilerin tehdit edilmesine karıştığına ilişkin haberleri reddederken Pakistan Enformasyon Bakanı Tarık Azim Han böyle bir listeden haberdar olmadığını söyledi. Chavez, lisansı iptal edilen RCTV’yi darbeyi desteklemekle suçluyordu ‘Pembe dizici ve darbeci’ TV kapandı Dış Haberler Servisi Venezüella’da muhalefete yakın olan ülkenin en eski özel televizyon kanalının yayını, lisans izninin hükümet tarafından yenilenmemesi nedeniyle sona erdi. Devlet Başkanı Hugo Chavez ve yandaşları Radio Caracas Televizyonu’nu (RCTV) devlet başkanına karşı darbeyi desteklemekle suçluyordu. RCTV pazar gecesi gerçekleştirdiği son yayınında stüdyodaki gözü yaşlı aktörler dua edip “özgürlük’’ diye bağırırken bir sunucu da “Çok yaşa Venezüella. Kısa zamanda geri döneceğiz’’ dedi. Ardından ulusal marş çalındı ve ekran karardı. Kısa süre sonra ekranda hükümetin RCTV’nin frekansını tahsis ettiği yeni devlet destekli televizyon kanalı TVES’nin logosu göründü ve müzik yayını yapıldı. Ardından da bağımsızlık kahramanı Simone Bolivar’ı konu alan bir film gösterildi. Ülkede yaklaşık 53 yıldır yayın hayatını sürdüren RCTV’nin kapatılma kararı Chavez yanlılarıyla karşıtları arasında gerginliğe neden oldu. OLİSLE GÖSTERİCİLER ÇATIŞTI Başkent Caracas’ta kanalın kapatılmasını protesto için yapılan gösteride polisle göstericiler arasında çatışma çıktı. Polis, protestoculara karşı basınçlı su ve gözyaşartıcı bomba kullandı. Yetkililer bazı göstericilerin silahlarla ateş ettiklerini, polise taş attıklarını, çıkan olaylarda 11 polisin yaralandığını açıkladı. Chavez yanlıları ise Caracas’ın çeşitli bölgelerinde havai fişek gösterileri düzenleyerek RCTV’nin kapatılmasını ve yerine sosyalist bir televizyonun kurulmasını kutladılar. RCTV Başkanı Marcel Granier kararın “totalitarizme doğru bir gidişin işareti olduğunu” söyledi. İnsan Hakları Örgütü, Sınır Tanımayan Gazeteciler’in yanı sıra ABD Senatosu’nun da Chavez yönetiminin kararını eleştirmesi dikkat çekti. Son yapılan bazı kamuoyu yoklamaları halkın yüzde 7080’inin özellikle pembe dizileriyle yüksek izlenme oranına sahip RCTV’nin kapatılmasına karşı olduğunu gösteriyordu. RCTV’nin kapatılışı Chavez’e muhalif kesimin ülke çapında yayın ağına sahip tek televizyonunun ortadan kalkması anlamına geliyor. Chavez, kanalda yayımlanan pembe dizileri “kapitalizmi yaymak için katıksız zehir” olarak nitelendiriyordu. P İMRAN HAN’A KARAÇI YASAĞI Pakistan’ın Tehriki İnsaf Partisi lideri, eski kriket oyuncusu İmran Han, Karaçi’deki olaylarla ilgili olarak MKM’yi suçlayan açıklamaları yüzünden bu kente girişinin yasaklandığını söyledi. Çaudri’yi destekleyen avukat ve Müşerref karşıtlarının oluşturduğu yaklaşık 5 bin kişinin katıldığı gösteride yargı ve adaletin hükümet tarafından kontrol edildiğini söyleyen Çaudri, gücün bir kişinin hâkimiyeti altında olmasının tehlike yaratacağını belirtti. Müşerref, ülkenin en yüksek yargı organının başında bulunan Çaudri’yi 9 Mart’ta görevden almıştı. Çaudri’nin görevden alınma nedeninin, “yetkinin kötüye kullanılması’’ olduğu belirtilmişti. ürkiye’deki her 100 işsizin 32’si genç. Her 100 gençten 18.7’si işsiz! Yani, 1.5 milyon genç işsizimiz var! Her 100 genç işsizin 32’si kadın, 68’i erkek. Her 100 genç işsizin 72’si kentlerde yaşıyor. Kim aş ve iş vaat ederse, kim daha fazla umut tacirliği yaparsa ona oy verecekler. AKP’nin yeni iş olanaklarıyla ilgili vaatlerine bakılırsa, genç işsizlere yönelik umut tacirliği başladı. Gelin görün ki küresel dünyada aş ve iş, ülkenin gelişmişliğini ölçmeye yetmiyor. Artık gelişmişlik “İnsani Gelişme Endeksi” (İGE), “İnsani Yoksulluk Endeksi” (İYE), “Cinsiyet Güçlendirme Ölçümü” (CGÖ) ile ölçülmekte. Yani ülkede yaratılan büyümenin: • Doğumdaki yaşam beklentisi; yani ne denli uzun ve sağlıklı bir yaşam yarattığı, • insanca yaşam standartlarını ne ölçüde karşıladığı, • satınalma gücü paritesiyle ölçülen yaşam standardını ne ölçüde yükselttiği, • yetişkinlerin okuryazarlığını, eğitime kaydolmuş öğrenci oranını; yani eğitim olanaklarına ulaşmayı ne ölçüde kolaylaştırdığı, • kadın ve erkeklerin ekonomik ve politik yaşama katılımını, • yurttaşların ekonomik kaynaklar üzerinde kontrol gücünü T GÖZ UCUYLA TÜRKEL MİNİBAŞ 23 Temmuz Sabahının Seçmeni • Birleşik ilkortaöğretim brüt okullaşma oranı ise yüzde 69. • 7 milyon kişi eğitim hizmetlerine erişim gibi bazı temel gereksinimlerini karşılama olanağına hâlâ sahip değil! • Kişi başına satın alma paritesi 7.753 dolar, ama… Günde 1 dolarla geçinen nüfus yüzde 2, günde 2 dolarla geçinenler ise yüzde 10.3. • Hâlâ nüfusun yüzde 18’i sağlıklı içme suyuna ulaşamamakta. • Toplam 2 milyon 436 bin işsizin 785 bini 1524 yaş grubundaki gençlerden oluşuyor. 785 bin genç işsizin 531 bini erkek, 254 bini ise kadın... Yani, her 100 gencin 39’u atıl durumda. Her 100 atıl genç erkeğin 67’si iş arıyor. Her 100 atıl durumdaki genç kadının 65’i de ev kızı. • Üst düzey yönetici, hukuk ve yönetimdeki kadınların oranı yüzde 8. Profesyonel ve teknik çalışanlardaki kadın oranı yüzde 31 ama… Meclis’te kadınların temsil oranı yüzde 4.4. Bu ölçütlere göre Türkiye, İGE’de gösteren temel ölçütlere bağlı. Peki, bu ölçütlerin karşılığı Türkiye’de nasıl? Türkiye 0.757’lik İnsani Gelişme Endeksi’yle “orta düzeyde gelişmiş bir ülke”. 177 ülke arasında 92’nci. “İnsani Yoksulluk Endeksi”ne göre de 102 ülke arasında yüzde 9.8’lik yoksulluk oranıyla 21. sırada yoksul ve sosyal dışlanmışlığın yüksek olduğu bir ülke. Politik katılım ve karar alma gücü, ekonomik katılım ve karar alma gücü ile ekonomik kaynaklar üzerinde kontrolü ölçen CGÖ’ye göre de durum pek parlak değil. Kanıt mı?: • Tıptaki gelişmelere rağmen bizdeki ortalama yaşam süresi 68.9 yıl. 40 yaşına kadar yaşama olasılığı ise yüzde 8. • Yaşa göre yetersiz kilodaki her 100 çocuğun 8’i 5 yaş altında.! • 15 yaş üstü her 100 yetişkinden ancak 87.4’ü okuryazar. Her 100 yetişkinden 14.5’u hâlâ okuryazar değil. 177 ülke arasında 92’nci sırada Sri Lanka ile Paraguay arasında. CGÖ’de 75 ülke arasında 72’nci sırayla ancak Mısır, Suudi Arabistan ve Yemen gibilerin önünde. Yüksek ekonomik büyümeye rağmen “refahı sağlık ve eğitim alanlarında fırsatlara çevirme konusunda” tek kelimeyle beceriksiz. Arnavutluk, Bosna gibi Türkiye’ye göre daha yoksul ülkelerin performansı bile bizden iyi. Cinsiyet eşitsizliği ve bölgesel eşitsizliklerin devam ediyor olması; sağlık ve eğitimin piyasa ekonomisine açılmasıyla ortaya çıkan sorunlar, insani gelişmede neden 92’nci sırada olduğumuzu yeterince açıklamakta. Kaldı ki 7 milyon kişinin eğitim gibi temel gereksinimlerini karşılamaktan aciz olması da bunun göstergesi. Hal böyle olunca, 22 Temmuz seçmeninin profili de kendiliğinden ortaya çıkmakta. Bu, yetişkini genciyle gelecek kaygısı yüksek, yaşam beklentisi düşük, hızla yoksullaşan, yoksulluğun da etkisiyle eğitim ve sağlık sorunları arasına sıkışmış bir profil! Kısacası… 23 Temmuz’da sandıktan çıkacakların fotoğrafı için fazla düşünmeye gerek yok! Ne de olsa Sri Lanka’dan biraz iyi Paraguay’dan biraz kötü gelişmiş bir ülkenin yöneticilerini seçecekler!.. [email protected] www.turkelminibas.net lmanya Federal Meclisi sonunda “Kıbrıs Konusunda İlerlemeAlmanya’nın AB Dönem Başkanlığı için Bir Görev” başlıklı karar tasarısını onayladı. Tasarı, Meclis’te temsil edilen dört parti tarafından hazırlanıp sunulmuştu. Büyük çoğunlukla kabul edildi. Alman parlamenterler (içlerinde Türkler de var) tarafından hazırlanan önerge ekinde, Türkiye’nin müzakere sürecinde Kıbrıs’tan kademeli olarak asker çekmesinin çözüm için Rum tarafında güven yaratacağı görüşü savunuluyor ve Alman hükümetinden bu doğrultuda çalışması isteniyor. Ayrıca, Türkiye’nin Gümrük Birliği çerçevesinde hava ve deniz limanlarını Rum kesimine açması beklentisi de gündeme getiriliyor. Metne, Kıbrıs Rum hükümetinin doğrudan ticaret tüzüğüne yönelik endişelerini giderme amacıyla bu adımların “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet birliği ve egemenliğini yeniden sağlamaya dönük olduğu” ifadesi eklendi. Buraya kadar her şey tamam. Biz Türkler, dost (!) Almanlardan bunu bekliyorduk. Hele tasarının son paragrafına “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin (Rum yönetiminin) devlet birliği ve egemenliğini yeniden sağlamaya dönük olduğu” şeklindeki ifadeler bizim için yetti de arttı. G8 zirvesini önlemek isteyen protestoculardan ter örnekleri aldıran Merkel ile onun parlamenterlerinin (ne yazık ki içlerinde Türk de var) Türkiye ve KKTC’nin çıkarına olmayan tezgahlar çevirdiğini biliyorduk. Belki çok safça bir yaklaşım ama en azından metnin biraz daha objektif olmasını bekliyorduk. Bunu da yapmadılar ve kalplerinden geçen kötülükleri Kıbrıs’la ilgili karar tasarısı metnine döktüler. O zaman Merkel ve ekibine şunları hatırlatmak lazım. Bir kere “Kıbrıs Cumhuriyetinin (Rum yönetiminin) devlet birliği ve egemenliğini yeniden sağlamak” ne sizin ne de AB’nin işidir. Adadaki anlaşmazlık BM kararları çerçevesinde çözülecektir. İkincisi, Kıbrıs’ta iki devlet vardır ve bu iki devletin biri kukla diğeri faşist, iki de cumhurbaşkanı vardır. Üçüncü ve daha da önemlisi, sizin adadan çekilmenizi istediğiniz Türk askeri, Talat ve onun gibilere rağmen adadaki soydaşlarımızın güvenlik sigortasıdır. Eğer 1974’den bu yana adada kan akmadıysa bunun tek sebebi oradaki Türk askerinin varlığıdır. Bu konuda siz ve sizin gibi Kıbrıs gerçeğini kabul etmek istemeyen diğer AB ülkelerinin oynadığı oyunlar hiçbir zaman tutmayacaktır. Aslında PKK dahil Türkiye’de faaliyet gösteren bir çok terör örgütü ile sürekli pazarlık halinde olan Almanlardan başka ne beklenebilir ki? Örnek gerekirse 24 Mayıs tarihli gazetelere bir bakın, Ankara’daki patlamayı nasıl görmüşler. Korkularından terörist saldırı bile diyemiyorlar. Haberi birinci sayfadan gören Die Welt gazetesi, “Ankara’daki saldırının kaynağının Kürt isyancılar (PKK diyemi A yorM.İ.)) olduğu tahmin ediliyor” diyor. Haberde “terör” kelimesi hiç kullanılmadığı gibi, PKK terör örgütünden parti olarak söz ediliyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi 5’inci sayfadan kısa bir haberle yetiniyor, Frankfurter Rundschau, “Ankara suçu Kürtlere (PKK diyemiyorM.İ.) yüklüyor” başlığıyla tek sütunluk bir habere yer veriyor. Solliberal Süddeutsche Zeitung gazetesi ise “Türkiye’de ordunun rolü” konulu haberyoruma yarım sayfa ayırmış ama saldırıya ilişkin tek bir satır yazmayı kendine yedirememiş. İşte parlamenterleri gibi Alman basınının da hali bu. Türkiye’nin kalbinde bomba patlamış 6 kişi hayatını kaybetmiş 90 kişi de yaralanmış, gazetelerde deyim yerindeyse tık yok. O zaman bunlardan ne bekliyoruz! ??? Şimdi gelelim Türk olduğu belirtilen sayın Lale Akgün hanıma. Yaptıklarınız dikkate alındığında öncelikle sizin “sosyalist değil”, “asosyalist” olduğunuza inanıyorum. Üstelik Kıbrıs konusunda M. Ali Talat ile RumYunan ikilisinin benimsediği tezleri savunduğunuz açıkça görülüyor. Oylama sonrası yaptığınız konuşmada karar tasarısının Kıbrıs’ta birleşme (!) yönünde küçük bir adım olduğunu belirtip, söz konusu tasarının partiler üstü anlaşmayla ortaya çıkmasından duyduğunuz memnuniyeti dile getirmişsiniz. Sizin bu memnuniyetinizin sebebini biz “gerçek Türkler” bir türlü anlayamadık. Sizin amaçladığınız ve memnunluk duyduğunuz birleşme “KKTC’nin feshedilip, ardından Türklerin Rum yönetimi içinde eritilip yok edilmesi” demektir. Ancak, “Ama ben Alman parlamenteriyim, onlar gibi düşünmek ve uygulamak zorundayım” diye direniyorsanız, bu konuyu bir de anne ve babanıza sormanızda yarar var. Sizin işinize gelmese de Kıbrıs’ta 1960 yılından itibaren neler olduğunu, soydaşlarınız olan günahsız Türklerin nasıl katledildiklerini, 1974 Barış Harekatı’nın nasıl ve hangi olaylar sonucu gerçekleştiğini ailenizden, yakınlarınızdan araştırıp, soruşturun. Konuşmanızın başka bir bölümünde “tüm engellemelere rağmen Kıbrıslı Türklerin birleşme konusunda ısrar etmelerini memnunlukla karşıladığınızı” belirterek, kuklanız olan M. Ali Talat ve adamlarını KKTC’nin yok edilmesi yönünde teşvik eden davranış sergiliyorsunuz. Bakın Lale hanım, bunu da başaramazsınız. Talat ve etrafındaki satıcı kadro bu işi, yani sizin istediğiniz birleşmeyi “her şeye rağmen” diyerek gerçekleştiremez. Sayın Akgün, Türk olarak gördüğümüz siz ve sizin gibilerin Türkiye’yi sıkıntıya sokmaya hakkınız olmadığı tarihi bir gerçektir. Aksi halde Türk kimliğinizi geri verin ve Alman kimliğiniz ile arkamızdan oyun çevirmeye devam edin. Böylece en azından kimin ne olduğunu bilip ona göre hareket edelim. [email protected] ‘TÜRKİYE’DEKİ İSLAMCILAR AB ÜYELİĞİNE ENGEL’ WASHINGTON (ANKA) ABD’deki yeni muhafazakârlara (neo conlar) yakınlığı ile bilinen Washington Times gazetesi, Türkiye’de yaşanan krizin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı “Askeri elitin desteklediği laik lobi ile karşı karşıya getirdiğini” öne sürdü. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in anayasa değişiklik paketini veto ettiğine dikkat çeken gazete, “Türkiye’de bir darbenin, Avrupa hayalinin sonu olacağı” görüşüne de yer verdi. Washington Times gazetesi, “Türkiye’nin AB hayali, İslamcılar tarafından tehlikeye atılıyor” başlıklı haber analizinde, “İslamcı bir gündemi takip etmekle suçlanan bir cumhurbaşkanı adayının neden olduğu bir dizi olay, Türkiye’yi krizin içine soktu ve AB’ye katılma şansına zarar verdi” yorumunu yaptı. Krizin, Başbakan Erdoğan’ı “Askeri elitin desteklediği laik lobi ile karşı karşıya getirdiğini” öne süren gazete, “Bir kez daha, ordunun, ülkenin, cumhuriyet sistemini tehlikeye atarak siyasi İslama doğru fazla hızlı ilerlediği kanısına varması halinde bir askeri darbe olabileceğine ilişkin gümbürtüler var” diye yazdı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle