25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 HAZİRAN 2007 CUMA bilim/vaziyet Çevre kaygıları 1970’lerde yeşerdi Reyhan OKSAY Yağmur Ekim C Cuk Türkiye’deki siyasi partilerin tükendiğini ama iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin merkeze oturduğunu söyledi. Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’den doktoralı olmak ve Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’de ders vermek herkesin harcı değildir; “oturdu” dedi mi oturmuştur. 1987 yılının sonuna doğruydu. Nilüfer Göle, sanırım Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’den doktorasını almış fakat Paris’e yerleşip Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’de ders vermeye henüz başlamamıştı. Nokta dergisini henüz satmamış Ercan Arıklı’nın yakın çevresinde herkesin ağzını bir karış açık bıraktıran Medyada vaziyet: fan fin fonlama! The Economist’in yorumunu yorumlamaya gelince, sözü Sıtkı Ergüney’e bırakalım: “Türkiye’nin sorunlarını hâlâ AKP gözlüğü ile görmek, değerlendirmek çabasındalar. AB şemsiyesi altında geliştirilen söylemlerle, yaklaşımlarla Türk Silahlı Kuvvetleri, şeriatla yönetilen Ortadoğu ülkelerindeki ‘tören birlikleri’ konumuna getirilmeye çalışılıyor. Son basın toplantısında Genelkurmay Başkanı bu durumu; ‘kapıkulu askeri değiliz’ diyerek kamuoyunun dikkatine getirmişti. Dergi bir yandan ‘laiklerin endişelerinin’ anlaşılabilir olduğunu kabul ediyor, ancak öte yandan endişelerin nedenlerini dikkate almadan olası sonuçları hakkında ahkam kesiyor! Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ni bitirecek önerisini de açıklıyor ve ‘misyon’unu ‘Türkiye’nin laiklik mi yoksa demokrasi mi konusunda tercihi demokrasi olmalıdır’ diyerek sürdürüyor. Sormak gerek: Türkiye’nin ‘iyiliği”ni, demokrasiyi bir araç olarak kabul edenlerin kurmak istedikleri İslam devletinde mi görüyorlar?” Böylesine yalın bir sorunun yanıtı; kocaman bir evet. Çünkü beraber yürüyorlar bu yollarda! Ama günlerini görecekler ve patlak ampul ellerinde kalacak! Artık çöpe mi atarlar, deliğe mi süpürürler, bir yerlere mi sokup saklarlar orası kendi bilecekleri iş. 17 Bush, Irak krizini BM’ye devredecekmiş. BM zaten Bushlaşmış Milletler değilmi? SAĞLIK: Sağlıklı beslenme kalpten ölümleri yarı yarıya azaltıyor 29.217 denek üzerinde gerçekleştirilen kolesterol düşürücü diyet ile koroner kalp hastalıklarından ölüm arasındaki ilişkiyi araştıran çok geniş kapsamlı bir çalışma, Lancet isimli saygın tıp dergisinde yayımlandı (21 Ekim, s 835). Bu araştırmayı yürüten Helsinki grubu, 12 yıl süren bu çalışmadan, diyet ile kalp hastalıkları arasındaki ilişki konusunda sürdürülen önceki çalışmalardan daha güvenilir sonuçlar aldıklarını ileri sürüyor. Helsinki grubunun elde ettiği sonuçlara göre erkeklerde koroner kalp hastalığından ölme riski, sağlıklı bir beslenmeyle yarıya inebiliyor. Dahası söz konusu çalışma, kalp hastalıklarını önleyen diyet türünün kanser riskini artırdığı yönündeki korkuları da yatıştırdı. (26 Ekim 1972) kısaca, bir organzimanın genlerine, uzak bir akrabasının genlerinin yerleştirilmesinin neden olacağı potansiyel riskler ile ilgiliydi. İnsan genlerinin bir bakterinin içine yerleştirilebilmesi, bilim adamlarının kaygılarını somut olarak ortaya koyan bir uygulamaydı. Berg’in özellikle üzerinde durduğu tehlike, genetik manipülasyon ile bilinmeyen niteliklere sahip, yeni organizmaların yaratılabilmesiydi. İngiltere’de Ashby Raporu bu toplantının yansımasından başka bir şey değildir. Alınan karara göre bilim adamları, gerekli görülürse, deney özgürlükleriyle ilgili rekabetçi güdülerini ve paranoyalarını içlerine gömeceklerdi. Bu da bilim adamlarının kendi kendilerini denetleyecekleri inancını pekiştirdi. (6 Mart 1975) tıyı kontrol altına aldıklarını açıkladılar. Bu kaza ABD’de yaşanan en kötü nükleer olaylardan biriydi ve hiç kimse kazadan doğrudan etkilenmemiş bile olsa ticari nükleer enerjinin geleceğine gölge düşmüş oldu. (5 Nisan 1979) SİNİRBİLİM: Beynin ürettiği uyuşturucu Morfin ve akrabası olan uyuşturucular (opiates) beyindeki spesifik bölgelerdeki moleküler reseptörlerle güçlü bir etkileşim içine girer. Bu etkileşimin nedenlerini araştıran bilim adamları, uyuşturucuların beyinde normal olarak üretilen Hans Kosterlitz bir kimyasal bağımlılık yaratan maddeyi takilaçlar üzerindeki öncü çalışmalarıyla lit ettiğini ortaya çıkarttıtanınıyor. lar. Enkefalin adı verilen bu maddenin özellikleri belirlendi ve benzerleri üretilmeye başlandı (Nature, vol 258, p 577). Geçen yıl uyuşturucular üzerinde Aberdeen’deki Bağımlılık Yaratan İlaçlar Araştırma Merkezi’nden John Hughes, Hans Kosterlitz ve Terry Smith’in liderliğinde yapılan araştırmalar, uyuşturucuların yarattığı bağımlılık ve tolerans sınırları konularına önemli açıklamalar getirdi. Laboratuvar ölçümlerine göre enkefalin morfinden daha güçlüdür. Aberdeen ekibinden John Hughes şimdi bu maddenin test hayvanlarında ağrı kesici bir etki yaratıp yaratmayacağını araştırmayı planlıyor. İlaç şirketleri de bağımlılık yaratmayan bir ağrı kesicinin peşinde oldukları için bu araştırmaya önem veriyorlar. Enkefalin’in benzerleri henüz deneysel aşamada olmakla birlikte, ağrı kesici olarak büyük bir potansiyel içeriyorlar. (1 Ocak 1976) KİMYA: Aerosol atmosferik ozona zarar veriyor Science dergisinde (vol 158, p1165) yayımlanan bir makaleye göre aerosollerde kullanılan itici gazların atmosferik yoğunluğundaki (Başlıca klorofluorometan’lar) yükseliş, ozon tabakasını OKTORASINI Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’den almış; Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’de ders veriyormuş. Anlamayanlar için bir daha: Doktora çalışmasını Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’de yapmış, Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’de ders veriyormuş. Kim mi? Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Asaf Savaş Akad’ın eşi ve Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’den doktoralı ve Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’de ders veren sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Göle. Epeydir ortalıkta görünmüyordu. İslamcı iktidarın el koydurttuğu Sabah gazetesinin manşetinden çıktı ve Paris’ten Türkiye’deki son siyasi gelişmeleri değerlendirip, D sosyolojik ve politik analizler yapıyor, Turgut Özal’ı yere göğe sığdıramayan en değerli yorumlara en güzel yorumları katıyordu. 12 Eylül’ün ürünleri olan siyasi partiler Milliyetçi Demokrasi Partisi ve Halkçı Parti’nin aksine Anavatan Partisi’nin kalıcı bir parti olarak Türk siyasetinde sarsılmaz ve sağlam bir yer edindiğini anlatıyordu. Anavatan Partisi’nin, merkeze oturduğunu herkesin anlaması gerekiyordu. İşte bilim budur: Bir zamanlar ABD’nin himayesindeki Anavatan Partisi’nin siyaset sahnesinden çekildiği günlerde ABD’nin yeni gözdesi Adalet ve Kalkınma Partisi’ni merkeze oturtmaktır. Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociale’de ne derler bilmiyorum ama Türkçede buna “cuk oturdu” derler. Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Koordine Nami Tepe: “Başer’in yerine atanan yeni koordinatörü ABD beğenmiş. Koordineli koordinatör AKP ve ABD’ye hayırlı olsun.” TÜKETİM MALLARI: Tıraş bıçaklarında atılım Gilette birkaç ay içinde yeni tıraş aletinin tanıtımı için pahallı bir tanıtım kampanyası başlatacak. Bilimin, bu pazarlama girişiminde çok önemli bir rolü var. Gilette bu yeni jilet sistemini Dr. Norman Welsh’in sakal histerezis’i* adını verdiği keşfinden sonra geliştir Patlak ampul EŞHUR” İngiliz dergisi “M The Economist’te Türkiye ile ilgili “güzel” bir yazı çıksa bizim holding medyası hemen üzerine balıklama atlayıp manşet haber yapar. Ancak bu ay yayımlanan bir yazı, nedense aynı ilgiyi görmedi. Yazıyı Sıtkı Ergüney özetliyor: “Türkler, siyasi sorunlarını kendileri çözmeliler. Bunu sağlamanın en güzel yolu, ordunun müdahalesini AKP’yi tekrar iktidara getirmek suretiyle önlemek olmalıdır. Türkiye’deki laik kesimin ülkede giderek güçlenen İslamlaştırma hareketi karşısındaki endişeleri anlaşılabilir. Ancak AKP’nin bugüne kadarki icraatı, bu endişeleri haklı göstermemektedir. Ayrıca bunun çözümü de askeri müdahale olamaz. Askerler, devleti korumak adına da olsa siyasetin dışında kalmalıdırlar.” Türkiye’nin Türkler tarafından yönetilmesini uygun gördükleri için İngilizlerin şahsında emperyalizme teşekkür etmeliyiz! Biliyorsunuz, bizim işbirlikçiler Türkiye’nin Türkler tarafından yönetilemeyecek kadar önemli bir ülke olduğunu söyleyip duruyorlardı. Neyse artık onlar kendilerini İngiliz sicimiyle assınlar! Vitrin Hüseyin Ok: “AKP’nin vitrin yenilemesi için Yasemin Çongar ABD, Hasan Cemal KDP, Semih İdiz AB kontenjanından aday olsun!” diklerini açıkladı. Jilet bıçağı kalın ve sert bir kılı keserken, aynı zamanda yanındaki tüyleri folikülünden dışarı doğru çeker, ancak esneyen tüy yeniden cilde geri döner; bunu yapıncaya kadar aradan geçen süre saniyenin sekizde biri kadardır. Dr. Welsh, tıraş makinesinin esneyen kılı çeneye geri dönmeden kesebilmesi durumunda daha derinlemesine ve pürüzsüz bir sonuç alınacağını düşünüyor. Gillette bu düşünceden hareketle yeni bir sistem geliştirdi. Sonuçta tıraş aletine iki kesici bıçak yerleştirdi. Bıçaklardan biri, diğerinin hemen peşinden gelerek, tüyler tekrar folikül içine çekilme fırsatı bulamadan kesip atabilecek. Gilette’in bir fikri ürüne dönüştürmesi tam 7 yılını aldı. Bu süre içinde iki bıçak kavramında iki bıçağın arasındaki mesafenin ne kadar olacağı, ilk bıçağın oluşturduğu artıklardan nasıl kurtulunacağı gibi sorunlar çözümlenebildi. Gilette ve Wilkinson arasındaki pazarda pay kapma yarışı bazı önemli sorunları da gün ışığına çıkarttı. Öncelikle o dönemde tüketim malları teknolojisi üzerinde çalışan bilim adamları, rakip şirketlerin bilim adamlarıyla temas etmemeye gayret ediyorlardı. (13 Temmuz 1972) *ardıl izlem. Bir maddenin bir etkiye gecikmeli olarak tepki vermesi. tehdit ediyor. Oysa ozon tabakası bizleri morötesi radyasyona karşı koruyor ve bu tabakanın incelmesi insanlarda kanser riskinin artması anlamına geliyor. Klorofluorometan’lar görece olarak inert (ömürleri 10 yıldan fazla) gazlardır ve troposferde yok olmazlar. Tam tersi, stratosfere kadar yükselirler ve burada morötesi gazlarla ilişkiye girerler. Bu sürecin sonunda ortaya klor atomları çıkar ve bunlar katalitik olarak ozonu yok eder. Ayrıca Kaliforniya Üniversitesi’nden F. S. Rowland, Amerikan Kimya Birliği’nin yıllık toplantısında, klorofluorometan’ların şimdiki hızında üretilmesi durumunda, stratosferdeki ozon yoğunluğunun %10 oranında azalacağına dikkat çekti. Bunun sonucunda cilt kanserinde artışlar yaşanacağını ve atmosferik ısı dengesinin bozulacağını ileri sürdü. (26 Eylül 1974) Ferman Aysel Ergüney: “Seçimden önce AKP’den sorumlu bir bakanlık kurula, başına Nazlı Ilıcak getirile, Nazlı’nın iktidar aşkı görmezden gelinmeye, tez elden memnun edile!” KÜRESEL ISINMA: İklimler tehlike altında Bilimsel ilerleme için Amerikan Bir Kampanya Serkan Deniz: “Bir kampanya başlatalım; 22 Temmuz’da oy kullanmaya evimizdeki ampullerden birini söküp gidelim!” NÜKLEER ENERJİ: Reaktör kazası ve nükleer enerjinin güvenilirliği liği’nin yıllık toplantısına bu yıl damgayı atmosferde biriken karbondioksit gazının ürettiği “sera etkisi” vurdu. Bugüne dek bu konudaki öngörüler bir belirsizlik içeriyor ve hep havada kalıyordu. Ancak son günlerde İngiltere’deki East Anglia Üniversitesi İklim Araştırmaları Bölümü’nden bir ekip, daha sıcak bir dünya üzerine daha ayrıntılı bir senaryo geliştirdi. Bu çalışmanın önemi, dünya ısındıkça yeryüzüne düşen yağmur miktarının değişeceğini öngörmesinden kaynaklanıyor. Bu senaryoya göre dünya ısındıkça ABD’nin büyük bir kısmı, Avrupa’nın tamamı ve Sovyetler Birliği’nin tahıl ambarı olarak bilinen kısımlarında giderek kuraklık hâkim olacak.Dünya gıda piyasalarında yaşanan yokluklar ve Sovyetler Birliği’nin yüksek miktarlarda tahıl satın alması göz önüne alındığında insanların bu gelişmelerden nasıl etkileneceğini kestirmek çok zor değil. Bu bağlamda East Anglia ekibi bu konuda daha ileri araştırmaların yapılmasının gerekliliğine dikkat çekiyor. Bir yıl önce Dünya Meteoroloji Örgütü’nün Cenevre’deki merkezinde yapılan bir toplantıda, karbondioksit sorununun iklim değişikliklerinin temel nedeni olduğu belirtilmişti. Bu tarihten sonra meydana gelen olaylar bu düşüncenin doğruluğunu kanıtlıyor. Ancak şu ana kadar tropik ormanların yok edilmesini önlemek için herhangi bir önlemin alınmamış olması, fosil yakıt kullanımına kısıtlama getirilmemesi kaygıları artırıyor. (17 Ocak 1980) Kaynak : New Scientist Sahan Gülhan Elmas: “Türk ordusu sınırı geçeceği zaman kıta sahanı, Amerikan ordusu sınırı geçeceği zaman yumurta sahanı...” Sirkeci Nami Tepe: “Sirke keskinliğini artırdı. Halkın Çankaya’da şeriatçı istemediğini hâlâ anlayamadı; çelik çomağı yuttu, sıra küpü çatlatmada!” Kelleci Hayati Evliyaoğlu: “İzmir’deki cenazede bir tek onun yakasında şehidin resmi yoktu. Kelle ağır basmış olacak!” İlk kadın şoförümüz ürk kadını her sahada olduğu gibi makinecilik ve otomobilcilikte de kendisini göstermeye başlamıştır. Bundan 20 gün evvel Perihan Hanım isminde bir Türk kızı, aliyyülalâ (en iyi) derecede bir şoför ehliyetnamesi almaya muvaffak olmuştur. Perihan Hanım gayet mükemmel surette makinecilik ve şoförlük bilmektedir. Türk kadınlarından ilk defa şoför ehliyetnamesi almaya muvaffak olan Perihan Hanım’la dün bir muharririmiz görüşmüştür. Perihan Hanım 20 günden beri şehir içinde resmen otomobil kullanmaktadır. Kendisi yedi aydan beri otomobil kullandığını, fakat yaşının küçük olmasından dolayı ehliyetname verilmediğinden şehir haricinde otomobiliyle gezdiğini söylemiştir. Perihan Hanım henüz 18 yaşındadır. Fakat tashihi sin (yaş düzeltmesi) yaptırarak 21 yaşını doldurduğuna dair vesika almıştır. Çünkü seyr ü sefer talimatnamesi mucibince 21 yaşını doldurmayanlara vesika verilmemektedir… T GENETİK: Pacific Grove Antlaşması 140 biyologdan oluşan uluslararası bir bilim ekibi, Kaliforniya, Pacific Grove’daki Asilomar Konferans Merkezi’nde bir araya geldi. Tartışılan konu, Maxine Singer, Norton Zinder, Sydney Brenner ve Paul Berg Geçen ay ABD’de vizyona giren Columbia Pictures’ın “The China Syndrome” isimli filmi tüm dikkatlerin nükleer santrallerin güvenilirliği konusuna odaklanmasına yol açtı. Film, bir nükleer reaktördeki sızıntının yol açtığı tehlikeleri işliyordu. Derken geçen ay filmdeki olay gerçek oldu. Metropolitan Edison Company’nin Three Mile Island reaktöründe ciddi bir kaçak olayı yaşandı. Bu sızıntının bir nükleer kaza ile sonuçlanacağı kaygısı bölgede ciddi bir paniğin yaşanmasına yol açtı. Metropolitan Edison her şeyin kontrol altında olduğu yolunda duyurular yapmasına karşın, kimseyi daha önce uyarmadan radyoaktif suyu Susquehanna nehrine boşalttı. Pennsylvania valisi tesisin yakınlarındaki okulların boşaltılmasını, hamile kadınların ve çocukların bölgeyi terk etmelerini istedi. Bu arada şirketin mühendisleri yavaş yavaş sızın Perihan Hanım otomobilinde... 18 Mayıs’ta şoför vesikası alan Perihan Hanım artık faaliyetine hız vermiştir. Amatör şoför Perihan Hanım her gün akşama kadar bir refikasıyla (kız arkadaşıyla) birlikte gezmektedir. Fakat şimdiye kadar hiçbir kaza yapmamıştır. Perihan Hanım tahsilini İstanbul’da bir Fransız mektebinde bitirmiş ve dört sene kimyagerliğe çalışmıştır. Bunun için Perihan Hanım kendi namına izafeten kolonya çıkarmakta ve Anadolu’ya sevk etmektedir. Perihan Hanım bu hususta otomobilinden de istifade ederek kolonyalarını nakletmektedir.Perihan Hanım kendisiyle görüşen muharririmize şu sözleri söylemiştir; “Otomobilimi merak saikasıyla kullanıyorum. Bu benim için aynı zamanda bir spordur. Şimdiye kadar hiçbir kaza yapmadım ve yapacağımı da zannetmiyorum. Çünkü direksiyonumu gayet dikkatli kullanmaktayım. Geçen gün siz benim cezalandırıldığımı gazeteye yazmışsınız, Fransa gazeteleri de iktibas etmişler. Şimdi de şoförler benimle; ‘Vesikanız var mı?’ diye alay ediyorlar. Halbuki ben cezayı acemilikten almadım. Yaşım küçüktü de ondan…” Dün Perihan Hanım otomobiliyle Köprü’den Karaköy’e gelirken bir lastiği patlamış ve fren tutmayarak otomobil kaymıştır. Bu esnada meydan memuru “Dur!” emrini vermişse de Perihan Hanım fren tutmadığından otomobili durduramamıştır. Meydan seyr ü sefer memuru da numerosunu almış ve rapor vermiştir. Perihan Hanım bunun haksız olduğunu söylemektedir. 2 Haziran 1927 Perşembe
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle