29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 NİSAN 2007 CUMA enerji PARİS’TEN UĞUR HÜKÜM izce bir Cumhurbaşkanının seçilmesi bir millete kaça mal olur? Fransız usulü yanıtlarsak, önce “Maaliyet var, MAALİYET var!” dememiz gerekir... İlkesel planda, büyük harfli ikincisini tarihçiler ve sosyal bilimciler, küçük karakterli birincisini de iktisatçılar ve istatistikçiler belirler. Biz gazeteciler de sebeplenir, ucuna berisine sağına soluna bakmadan, çoğu zaman ajans bültenlerinde paketlenmiş hazır bilgiyi sorgusuz, sualsiz en kolay yoldan okura aktarırız. Halbuki satır aralarından, paragraf dışlarına, kaynaklardan sonuç ve etkilere, “has” bir gazetecinin karşılaştırması, irdelemesi gereken o kadar çok ayrıntı bulabilir ki, ille de üçüncü bir cevap değil ama iki cevap arasında gerçek bir sinerji oluşturup, okurunu edilgen bir konumdan çıkartabilir, en azından “rahatını” kaçırtabilir. Ama biz şimdilik küçük maliyetle yetinelim... ??? Dış ilişkileri büyük oranda devlet başkanına, içişleri de hükümet başkanına emanet eden Fransız “yarı başkanlı” siyasi yönetim sistemi, özgünlüğünü, aslında ilkinin diğerine daha sık müdahale edebilmesinde bulur. Bu oldukça “lüks” işleyişin her aşamadaki maliyetleri de epeyce yüksektir. Biz bu yazıda yalnızca cumhurbaşkanlığı seçiminin ülkeye “kaça mal olduğunu” ele alacağız. Örneğin 5 yıl önce, 5 Mayıs 2002 gecesi, aşırı sağa karşı ulusal uzlaşma icabı Jacques Chirac tarihi bir sonuçla (yüzde 82) başkan koltuğuna kurulduğunda devlet bütçesinden seçimlere harcanan toplam yekun 200 milyon avroyu aşıyordu. Önümüzdeki 22 Nisan’da ilk turu yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 12 aday (2002’de 16) olmasına rağmen bu sayının çok aşılacağı (250 milyon avro) öngörülüyor. ABD’den, kimilerine göre, “liberallikte” pek ilkel olması hasebiyle Fransa’da radyo ve televizyonlarda reklamla propaganda hakkı yoktur. Yoksa parayı veren düdük ne, borazanı çaldığı gibi ötekilere soluk aldırmadan, her seferinde iktidarı kazanırdı. Ama yine de paradan yana kaygısızların üst sıraları paylaştığı gerçeği, “demokratik’çi” (!) bütün rejimlerin kaçınılmaz paydası... Neyse ki Halk Cephesi, Direniş Hareketi, Golizm popülizmi, solun sokaktaki, üretimdeki gücü gibi faktörler sayesinde 1962’de çıkartılan bir genelgeyle buralarda siyasi harcamalara üst sınır konmuştur. Doğaldır ki bu sınır her seçimde yeniden ve yaklaşık belirlenir. Ve de seçimlerin ardından her yurttaşın anlayacağı bir saydamlıkla kamu oyuna açılır. 30 uzmandan oluşan bir “Ulusal Seçim Hesapları ve Siyasi Maliyetler Komisyonu” (USHSMK) adayların faaliyet ve harcamalarını izler. Uymayanlar çok ağır, öncelikle para cezalarına çarptırılır. 2002’de “boz horoz”(*), aşırı sağcı ve milliyetçi muhalif çömez Bruno Megret yolsuzluk gerekçesiyle hak ettiği mali yardımdan metelik alamamıştı. Bu yıl üç küçük Troçkist adaydan en cılızı, Gerard Schivardi “Belediye Başkanlarının Adayı” sloganıyla çıktı. Belediye Başkanları Derneği açtığı yıldırım davayla Schivardi’yi hem tüm seçim propaganda malzemelerini değiştirmeye, hem de 300 bin avro tazminata mahkum et Batı Karadeniz’de bulunan doğalgazın pompalanmasını erteleyen yabancı şirketlerin gözü TBMM’de C Fransa’da Başkanlık Seçimi (3) ti. Yoksa bu adamcağız da her yarı finale kalan aday gibi 808 bin 300 avroya hak kazanmış ve geçen hafta diğer 11 aday gibi 153 bin avroluk avansına kavuşmuştu. 22 Nisan gecesi yüzde 5’i geçen adaylar belki finale kalamayacaklar ama bu rakamın tam 10 misline hak kazanacaklar: 8 milyon 83 bin avro. Tabii ki bu masrafı kanıtlayabilmek kaydıyla... USHSMK bu sene seçim harcamaları için kişisel bir üst sınırda saptamış: 21 milyon 594 bin avro, ikinci tura kalmak kaydıyla... Yanlışlık yapıp da o sınırı aşmaya görsünler, USHSMK tepelerine giyotin keskinliğiyle iner. Devletin ikinci tura kalan adaya geri ödeyeceği masraf sınırıysa aday başına yukarıdaki sayının tam yarısı, yani 10 milyon 797 bin avro. Birinci turdaki harcama limiti de aday başına 16 bin 166 avro olarak belirlenmiş. ??? Yeri gelmişken adayların seçim çalışmaları ve kampanyalarına devlet dışında nereden mali destek alabileceklerine de değinelim. Ne şirketler, ne dernekler, ne sendikalar adaylara hiç bir biçimde para veremezler. Dolayısıyla kişisel bağıştan başka kaynağa izin yok. Tek kişinin bağışı 4 bin 600 avroyu geçemeyeceği gibi, 150 avronun üstündeki bağışlar da nakit parayla yapılamaz. Çek veya banka, posta havalesi gibi iz bırakıcı yollar şart. Bağışlar 2002 başkanlık seçimlerinde toplam gelirlerin ancak yüzde 8’ini oluşturmuş. Yüzde 69’u adayların kendileri veya partileri tarafından karşılanmış. 2002’de Chirac 3 milyon 800 bin bağışa ulaşmış. Aynı yıl 18 milyon avrosu Chirac, 12 miyon avrosu da ikinci turun diğer adayı, “baş boz horoz” JeanMarie Le Pen olmak üzere adaylar toplam 81 milyon 600 bin avro harcamışlar. İki finaliste geri ödenen para ise adam başına 9 milyon 880 bin avro. Sol bölünmüşlüğün kurbanı, ikinci tura kalamayan 3’üncü aday, sosyalist Lionel Jospin ise ancak 7 milyon 400 bin avro geri alabilmiş. Sağın favori adayı Nicolas Sarkozy ise bu kez 45 milyon avro bağış bekliyor. Meraklılara fikir vermesi için Sarkozy’nin geçenlerde düzenlediği bir mitingde söylediği bir veriyi aktaralım. 600 emektup yollaması 15 avroya, 1000 haber bülteninin yazılıp, basılıp dağıtılmasıysa 150 avroya mal oluyormuş. Yarı finale bile kalamayan “Haz Partisi” lideri, striptizci Cindy Lee’nin adaylığını onaylatmak için “seçilmişler”e (**) yolladığı naylon çorapları ve yaptığı fedakarlıklar; “Azınlıklar Partisi” kurucusu Robert Baud, “Kraliyetçi” aday YvesMarie Adeline veya 1,1 Ma değerindeki evini satıp göçmen kökenlilerin adayı olmayı düşleyen “Milli Birlikçi” Rachid Nekkaz’ın paracıkları kuşkusuz gitti gider. Yanlarına olsa olsa “Ben de cumhurbaşkanlığının aday adayıydım” demek kâr kalır... (*) Horoz Fransız milliyetçiliğinin simgesidir. (**) Daha önceki yazılar için www.sansursuz.com veya http://hukum.blogcu.com adresine bakabilirsiniz. [email protected] 9 Doğalgaz ‘yasayı’ bekliyor Mahmut GÜRER ANKARA Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Toreador adlı ABD ile Stratic adlı İngiliz şirketleri tarafından Karadeniz’de bulunan doğalgazın çıkarılması erteleniyor. Yabancı şirketlerin doğalgazın çıkarılması için Türk Petrol Yasası’nın yürürlüğe girmesini şart koştukları belirtildi. TPAO’nun ABD ve İngiliz şirketleriyle yaptığı çalışmanın ardından bulunan doğalgazın pompalanmasının geçtiğimiz günlerde ertelendiği bildirildi. Bunun nedeninin ise, Merkezi ABD Teksas Eyaleti’nde bulunan Treador şirketi ile İngiliz Stratic adlı şirketlerin TPAO’ya baskı yapması olduğu belirtildi. Doğalgaz pompalanmaya şimdi başlanması durumunda yüzde 12.5’lik pa TPAO’nun ABD ve İngiliz şirketleriyle yaptığı çalışmanın ardından bulunan doğalgazın pompalanmasının geçen günlerde ertelendiği bildirildi. Bunun nedeninin ise merkezi ABD’nin Teksas eyaletinde bulunan Treador şirketi ile İngiliz Stratic adlı şirketlerin TPAO’ya baskı yapması olduğu belirtildi. Doğalgazı şimdi pompalaması durumunda yüzde 12.5’lik payı devlete vermek zorunda olan yabancı şirketler, yeni yasa TBMM’den geçerse daha fazla kâr elde edecek. yın devlete verilmek zorunda olduğunu gören şirketler, nisan ayı başında yapmayı planladığı açılışı Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Türk Petrol Yasası’nı veto etmesi üzerine erteledi. devlete daha az pay vereceklerdi. Açılışın halen TBMM gündeminde bulunan yasanın parlamentodan geçmesi ve Çankaya Köşkü tarafından onaylanmasının ardından yapılacağı kaydedildi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı veto ederken, özellikle ulusal çıkarların çiğnendiğini vurgulamış ve gerekçede “Yasada, ülkemizde üretilen AÇILIŞ YASADAN SONRA Petrol Yasası çıkmış olsaydı şirketler petrol ve doğalgazın bir bölümünün, ulusal güvenlik ve ulusal çıkarlar gereği ülke gereksinimi için ayrılmasını zorunlu kılan bir kurala yer verilmediği saptanmıştır” görüşünü vurgulamıştı. Batı Karadeniz’de sözü geçen şirketler ile TPAO arasında yapılan “Ortak İşletme Anlaşması” kapsamında, açılan Akkaya1A, Akkaya2, Akkaya3, Ayazlı3A, D.Ayazlı1, D.Ayazlı2, Akçakoca3 arama kuyularında 2005 sonunda, D.Ayazlı ve Akçakoca kuyularında da 2006 yılında doğalgaz bulunmuştu. Bu bölgelere 2006 yılı içerisinde kara ve deniz boru hattı, gaz işleme tesisi ve iki “tripod” üretim platformu yerleştirilmişti. Proje kapsamında Karadeniz’in enerji ihtiyacının yanı sıra, Türkiye’nin çeşitli bölgelerine de doğalgaz aktarılması öngörülüyor. S Dünyanın en süratli akan 10 nehrinden biri kabul edilen ve yüksek debisi sayesinde rafting yapmaya elverişli olan Çoruh’ta barajlar tamamlandığında artık bu spor yapılamaz hale gelecek. Kültür suyla yok olmasın... Neriman ÖZCAN Özlem ŞENER Dünyanın da en süratli akan 10 nehrinden biri kabul edilen Çoruh üzerinde tamamlanan ilk hidroelektrik santral açılışında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Şu anda enerjiyi maalesef pahalıya mal ediyoruz. Yeni Yusufeli ilçesini nereye kurabiliriz, neresi uygun, bunun çalışmalarını yapıyoruz. Bizim zihniyetimizde kesinlikle halkın mağdur olacağı bir yatırım bulunmamaktadır” diye konuşmuştu. DSİ Genel Müdürü Prof. Dr. Veysel Eroğlu ise “Çoruh üzerinde ileriki yıllarda Borçka, Deriner ve daha birçok barajı hizmete açacağız. Türkiye önümüzdeki yıllarda bu bölgeden aydınlanacak” demişti. Çoruh Nehri ve kolları üzerine inşa edilmesi planlanan toplam 27 adet barajın ve hidroelektrik santralının faaliyete geçmesiyle Yusufeli ilçesine bağlı birçok köy sular altında kalacak. Yörede yaşayan yurttaşlarımızın durumu ise hâlâ belirsiz. Ne nereye gidecekleri konusunda bilgilendirilmişler ne de nasıl gidecekleri konusunda kendilerine bir açıklama yapılmış. Köy muhtarları olan bitenden habersiz, devletin kendilerine ödeyeceği miktarı bile bilmiyorlar. Hakkınızı mahkemelerde aramayı neden düşünmüyorsunuz, sorusu karşısında, “Karşımızdaki devlet, kestiği parmak canımızı acıtmaz” diyorlar. Yöre halkının tek geçim kaynağı tarım ve hayvancılık, dolayısı ile göç etmek zorunda kalacakları şehirlerde yaşayacakları uyum sorunlarının yanında, bir de işsizlik sorunu ile boğuşmak zorunda kalacaklar. 3–4 yıl önce başlayan köylerin boşaltılacağı söylentileri ile insanların büyük şehirlere göç etmeye başladığını söyleyen köy muhtarlarından biri “İş imkânı yok, alacağımız para belirsiz, eğitim yok, açıklama yok, destek yok, belirsizlik sürüyor, yalnızız” şeklinde düştükleri durumu özetledi. Proje kapsamında yapılması öngörülen hidroelektrik santralları hakkında gazetemize açıklamalarda bulunan İBB Proje Değerlendirme Koordinasyon Takip Kurulu’ndan İnşaat Mühendisi Naci Özen’in iddiaları ise akıl alacak gibi değil. Özen’e göre Çoruh Havzası’na yapılacak barajların ülkemizi hiçbir zaman ödeyemeyeceği bir borç batağına sokacağını iddia etti. Yusufeli Barajı’nın yapılmak istenmesi halinde en iyimser tahminle 15 sene sonra, bugünkü değeri ile en çok yıllık “111 milyon” dolarlık bir enerji üretebileceğini söyleyen Özen, buna karşın projenin toplam 12 milyar dolara mal olacağına ve yıllık 1.150 milyar dolarla başlayan taksitlerle her yıl devamlı artan bir borç yükü bırakacağına dikkati çekti. TPAO ESKİ GENEL MÜDÜRÜ: iktidarının son yarım yıAKP lına girildi. NOT Artık, ne kullanılacak avans, ne de verilecek süre kalmadığına göre dört buçuk yıllık iktidarın ekonomik uygulamalarının sonuçlarını değerlendirmenin zamanı da geldi. Türkiye, AKP iktidarında ne kazandı? Yükselen dünya ekonomik konjonktürünün sağladığı iyileşmelerle mi yetindi, yoksa ekonomik konjonktürden yararlanarak ülkenin ekonomik yapısı mı güçlendirildi? Sıcak para dalgası durduğunda da Türkiye ekonomik büyümesini sürdürebilecek mi? Bu dönemde üretkenliği artıracak, yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar mı uygulandı, yoksa yoksulluğun yönetimine yönelik programlar mı yürürlüğe konuldu? AB’ye tam üyelik yolunda büyük kazanımlar mı sağlandı? Öyleyse, 50. yılını kutlayan AB’nin, 44 yıldır kapısında beklettiği ve müzakerelere başlama kararı verdiği Türkiye’yi kutlamalara bile çağırmaması bu kazanımın bir sonucu mu? İktidarına AB’ye katılım için müzakere takvimi alarak başlayan AKP hükümeti, iktidarını AB aile fotoğrafından dışlanarak mı tamamladı? Yoksa davul zurna ile girilen Güm DEFTERİ ZEKERİYA TEMİZEL AKP İktidarında Ne Oldu? (1) İşsizlik Azaldı mı? ye’de istihdam arttı, işsizlik azaldı mı? ??? Bunun için Türkiye işgücü durumunu gösteren aşağıdaki tabloyu inceleyelim. Tablo, Hikmet Uluğbay’ın TÜİK verilerinden yararlanarak yaptığı kapsamlı bir çalışmadan kısaltılarak alındı. Devletin resmi verilerine bakarsanız son beş yılda Türkiye’deki işsiz sayısı 121 bin kişi azalmış. Yani son beş yılda işgücüne katılan herkes iş bulmuş, stok işsizlerden de yüzyirmibir bin kişi azalmış. Bu gerçek olabilir mi? Şimdi tablodaki diğer rakamlara, yani halının altına da dikkatlice bakalım. Halı kaldırıldığında görünen hiç de iç açıcı değil. Devletin verilerine göre Türkiye’de çalışabilecek durumda olanların yarısından çoğu (yüzde 50.5) işgücüne katılmıyor. Yani çalışacak durumda olmasına karşın 25.622.000 (yirmibeşmilyonaltıyüzyirmiikibin) kişi iş aramıyor, iş istemiyor. rük Birliği nedeni ile yıllardır uğranılan kayıplar mı durduruldu? AKP iktidarı döneminde sürekli arttığı söylenen ulusal gelirden kimler aslan payını aldı, kimlerin geliri azaldı? Tarım kesimi altın dönemini mi yaşıyor, yoksa tarımsal üretim düştü, binlerce hektar tarım arazisi ekilmeyip tarlalar tozmaya mı bırakıldı? Büyüdüğü söylenen ekonomi istihdam yarattı, işsizlik azaldı mı? Bu göstergelerden birçoğunun yaklaşan seçimleri doğrudan etkileyeceği bir gerçek. Biz de bu haftadan başlayarak, gündem elverdiği ölçüde, AKP’nin ekonomi politikalarının sonuçlarını değerlendireceğiz. Bunların başında da işsizlikle ilgili veriler geliyor. İktidarın uygulamaları işsizliği azalttı ise bunun seçim sonuçlarına yansıyacağından kimsenin kuşkusu olmasın. Peki AKP iktidarı döneminde Türki Son beş yılda 15 yaş üzeri çalışabilecek nüfus (51.77048042=) 3.728.000 (üçmilyonyediyüzyirmisekizbin) kişi artmış, ama bunlardan sadece, tablonun istihdam sütunundaki rakamların gösterdiğine göre (25.62223.818=) 1.804.000 (birmilyonsekizyüzdörtbin) kişi çalışmak istemiş, geri kalanı iş istememiş, bu nedenle de işsiz sayılmamış. Ülkemizde işgücüne katılmayanlar kimler? İş bulma umudu olmayanlar mı, evde yaptıkları işi yeterli bulanlar mı, yoksa çalıştırılmayanlar mı? Bunun için de kadınların ekonomik faaliyete katılımını gösteren aşağıdaki tabloya göz atalım: ABD’de kadınların yüzde 59’u, Türkmenistan’da yüzde 60’ı, Almanya’da yüzde 50’si işgücü piyasasına katılırken, Türkiye’de işgücüne katılma oranı yüzde 27. Yani ülkemizde sadece dört kadından biri işgücüne katılıyor. Bu orandan hareket edersek işgücüne katılmayan 25 milyonun 18 milyonu kadın.Geri kalan 7 milyon çalışabilir durumdaki erkek neden iş aramıyor dersiniz? Asıl önemlisi kadınlar gerçekten iş aramıyorlar mı? Bu verilerden sonra, AKP iktidarı döneminde işsiz sayısı azaldı diyebilir misiniz? [email protected] Karadeniz’de çok büyük rezerv var ANKARA (AA) Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) eski Genel Müdürü Osman Saim Dinç, yeni üretim kaynakları bulunmadığı takdirde, önümüzdeki 15 yılda Türkiye’nin vergileriyle birlikte toplam 460 milyar dolar petrol ve doğalgaz faturası ödeyeceğini söyledi. TPAO Genel Müdürlüğü görevinden geçen hafta ayrılarak Üst Yönetici (CEO) olarak Çalık Enerji’ye geçen Osman Saim Dinç, Birlik Vakfı Ankara Şubesi tarafından düzenlenen sohbet toplantısında, Türkiye’nin petrol ve doğalgaz ithalatçı konumuna dikkat çekerek eğer yeni üretim kaynakları bulunmazsa önümüzdeki 15 yıl içinde varil fiyatı (brent petrol) 50 dolardan hesaplandığı zaman vergileriyle birlikte Türkiye’nin 260 milyar dolar petrol, 200 milyar dolar da doğalgaz faturası ödeyeceğini vurguladı. TPAO’nun petrol ve doğalgazda ithalata gerek duymayan ve kendi kendine yeten bir Türkiye hedeflediğini anlatan Dinç, TPAO’nun yurtiçinde yeni keşiflere başlayacağı alanların “Karadeniz, Akdeniz, Siirt, Hatay, Suriye sınırı, Cudi Dağı” olduğunu söyledi.2000 yılından beri Karadeniz’de boydan boya sismik araştırmalar yaptıklarını ve bu denizin “tomografisini” çektiklerini anlatan Dinç, Karadeniz’de maceranın daha yeni başladığını, hiçbir sınır ihtilafının olmadığı Karadeniz’in sığ ve derin sularında çok önemli petrol ve doğalgaz bulgularına rastladıklarını kaydetti. Batı Karadeniz’de ilk maceranın Akçakoca’da başladığını ve bu bölgede bulunan doğalgazın bu ay içinde üretilmeye başlanacağını ve günlük yaklaşık 1.5 milyon metre küp gaz üretileceğini anlatan Dinç, “Ama bu bölgede öyle bir yer daha deliniyor ki, buradan tahmin ettiğimiz gaz çıkarsa şu anda Akçakoca’da üretilen gaz yanında sıfır kalacak. Burada en az 10 milyar metre küp doğalgaz rezervi olduğunu düşünüyoruz” dedi. Kocaeli, Düzce, Bartın, Kastamonu bloğunda yapılan tomografi çalışmalarında önemli bulgulara rastladıklarını kaydeden Dinç, Kocaeli yakınlarındaki bir blokta Türkiye’yi 25 yıl boyunca besleyebilecek, Şahdeniz büyüklüğünde (Şahdeniz’de 625 milyar metre küp gaz rezervi tahmin ediliyor) bir doğalgaz rezervi tahmin ettiklerini kaydetti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle