25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 NİSAN 2007 CUMA tarihçe BRÜKSEL GÜNLÜĞÜ ELÇİN POYRAZLAR Çanakkale Zaferi ve Erdoğan AYDIN Çanakkale Savaşının, törensel kutlamalardan öte, nedenleri, gelişimi, sonuçları ve içine oturduğu küresel bağlamıyla öğrenilmeye gereksinimi var. Bu yolla elde edeceğimiz sağlıklı bir tarih bilinci, aynı zamanda bizlerin güdülebilen tebaalar olmayı aşıp, hak ve özgürlükleriyle ülkesinin kaderine hakim yurttaşlar haline gelmemiz için de zorunlu. Emperyalist saldırganlara karşı meşru zeminde kazanılan Çanakkale Zaferinin, hem Savaşın gidişatında hem de dünyanın sonraki kaderinde önemli etkileri olmuştur(*). Kuşkusuz Onun neyi etkileyip neyi etkilemediği sorununda nesnellik çok önemli. Çünkü tarihin akışı üzerindeki bu etkisinden hareketle geliştirilen ciddi bir hamaset ile karşı karşıyayız; ki bu hamaset, tarihten ders çıkaran doğru bir bilinç edinmemizi engellemektedir. Oysa bu etkinin bir böbürlenme vesilesi olarak sunulmasına karşı anımsamalıyız ki, Çanakkale, yüzbinlerce gencimizin ölümüne ve korkunç bir yıkıma neden olan I. Dünya Savaşının taktik halkalarından biridir. Bizzat Mustafa Kemal’in de ifadesiyle bir “felaket” olan bu büyük savaşa dahil olmamızın “müsebbibi” ise, “imparatorluk(un) başında ve idaresinde bulunan” İttihatçıların maceracı aklıydı. Ve biz bu maceracılığın faturasını, Çanakkale de dahil olmak üzere çok ağır ödedik. Üstelik Çanakkale zaferi, ciddi küresel etkilerine karşın, parçası olduğu I. Dünya Savaşının sonucunu ve bu sonuçta Osmanlının payına düşen yenilgi ve yıkımı değiştiremeyecekti. Dolayısıyla onun tarihin akışı üzerindeki etkilerini irdelerken, işte tüm bu gerçekleri unutmamak zorundayız. Ancak bu sayededir ki ondan günümüz ve yarınımız için doğru dersler çıkarma şansına sahip olacağız. Öncelikle yinelemeliyim ki, istisnasız tüm tarafların yeniden paylaşım hayalleriyle kazanmaya çalıştığı I. Dünya Savaşının akışı içinde, önceden öngörülmemiş bir dizi hesap dışı gelişme yaşanacaktır. Adeta küresel bir satranç oyununun, oyuncuların inisiyatifinden çıkması durumuyla karşı karşıyayız. Kendi sermayedarlarına küresel bir sömürü ve egemenlik alanı yaratmak isteyen Alman İmparatorluğunun, kendi halkı dahil dünyaya yaşattığı yıkımın ardından yıkılması, bu hesap dışı sonuçlardan biridir. İMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN Almanya’yı yedeklerinden yoksun bırakıp kuşatma altına alarak savaşı bir an önce sonuçlandırmak için Çanakkale’ye saldıran İngiltere’nin, bu eylemiyle savaşın çok daha fazla uzamasına neden olması hesap dışı sonuçlardan bir diğeridir. Boğazları ele geçirerek dünya egemenliğine çok daha avantajlı bir coğrafyayla dahil olmak ve doğu Anadolu’da işbirlikçi bir Ermenistan kurmak isteyen Çarlık Rusya’sının kendi işçi ve köylülerine yenilerek Sovyetler Birliği’ne dönüşmesi bir diğer hesap dışı sonuçtur. Mısır’ı, Turan’ı ele geçirme hayalleriyle ve tabii Alman emperyalizminin işbirlikçisi olarak I. Dünya savaşına dahil olan Osmanlının, insani, ekonomik, diplomatik bir yıkımla tarihten silinmesi de, doğrudan bizi etkileyen bir diğer hesap dışı sonuçtur. Özetle kendi çıkarları için ‘Dimyat’a pirince giden’ egemenler, ‘evdeki bulgurdan’ olmuşlardır; tabii bu sürecin asıl mağdurları, egemenlerinin meşru olmayan amaçları için canlarından olan halklar olacaktır. Sürecin sonucunda İngiltere, potansiyelleri ve sonuçtaki zaferiyle, dünya egemenliğini kaybetmekle yetinirken, Rus, Alman, Avusturya ve tabii Osmanlı imparatorlukları tarihe karışacaktır. Milyonlarca insanını ölüme sürmek, onların canlarını, haklarını ve hayallerini yıkmak şeklin C 13 İklim Politikaları tarihin akışı deki vahşet ise, bu savaşa karar verenlerin sorunu olmayacaktı. Onlar “dini” ve “milli çıkarlarımız” ideolojik kılıfıyla güdüp, despotik yasaları ve silahlarıyla denetim altında tuttukları halklarını, egemenliklerinin çıkarı ve öteki egemenler aleyhine büyüme hayalleri uğruna ölüme sürmüşlerdir. Ve tabii resmi ideologlarını, tarihçilerini, edebiyatçılarını, gazetecilerini, hık deyicilerini de, sorumlusu oldukları bu vahşeti, “vatan savunması” ve “kahramanlık menkibelerine” çevirerek meşru göstermek üzere allayıp pullama göreviyle seferber etmişlerdir. ANAKKALE VE RUS DEVRİMİ Savaşın başlamasından 6 ay sonra Çanakkale’ye saldıranların amacı, Osmanlının başkentini ele geçirip savaş dışı bırakmak ve bu sayede Almanya karşısında elde edilen avantajla I. Dünya Savaşını kazanmaktı; Çanakkale’de yaşayacakları büyük yenilgiye ve bunun neden olduğu ciddi gecikmeye rağmen 1918’de amaçlarına ulaşacaklardı. Buna karşın insanüstü çabalarla bu taktik muharebeyi kazanan, ama savaşı sonuçlandıracak altyapısı olmayan Osmanlı Devleti ise, genişlemek uğruna oynadığı kumarı kaybederek 1918 Ekiminde teslim olacaktır. Bu anlamda Çanakkale, İngilizler için bozgun, Osmanlılar için zafer olmasına karşın, burada karşı karşıya gelenlerin kaderi açısından tarihin akışını değiştiremeyecektir. Ama buna karşın Osmanlının Çanakkale’de elde ettiği zafer, başta Sovyet Devrimi olmak üzere küresel tarihin akışında önemli değişikliklere etken olacaktır. Bu noktada yinelemek gerekmiyor ki Sovyet devrimi, temelde Rus işçi ve köylülerinin, milli ve dini manipülasyonu aşarak sergiledikleri muazzam inisiyatif ve tabii Bolşeviklerin başarılı yönetiminin ürünüdür. Ancak yine belirtilmeli ki, İngiliz ve Fransızlar Çanakkale’yi geçebilmiş olsaydı, Çarlık Rusya’sı sadece Alman Cephesinde güçlenmekle kalmayacak, aynı zamanda kendi işçi ve köylülerinin iktidarı ele geçirebilmelerine karşı da daha güçlü bir konum elde edecekti. Bu durumda devrim, teorik olarak imkansızlaşmasa bile pratikte çok zor gerçekleşecekti. Nitekim Çarlık, 1905’teki Japon yenilgisini takiben gerçekleşen devrimi ezmekte zorlanmamıştı. I. Dünya Savaşının neden olduğu kriz ise çok daha kapsamlıdır ve şiddetini kaybetmeden süren savaş Çarlığın soluğunu tüketecekti. İşte bu koşullarda müttefiklerinden yardım alamayan Rusya, kendi işçi ve köylülerinin bu ikinci ayaklanmasını ezemeyecektir. Oysa Çanakkale geçilebilmiş olsaydı, savaşın bu denli uzamayacağı bir yana, büyük bir olasılıkla Çarlık da bu denli zayıf düşmeyecekti. Çanakkale’nin geçilebilmesi, Çarlıktan yana büyük bir moral etki yaratacağından, yönetim zaafiyetinden kurtulması ve halk üzerindeki hegemonyasını sürdürebilmesi de kolaylaşacak, dolayısıyla devrimi ezmesi mümkün olabilecekti. (*) Geçen haftaki yazımda, Çanakkale Zaferinin “Türk Ulusu’nun yazgısını değiştirdiği” iddiasına itiraz ederken, “tarihin akışını değiştirdiği” yargısına da karşı çıktığım izlenimi veren bir alıntılama hatası yapmışım. Okurlarımdan özür diliyorum. D Ç rtık sadece toprak ve petrol kavgasının yaşandığı bir dünya yok. Bundan sonra bu nedenlerle çıkan savaşlara iklim ve su politikalarından çıkan anlaşmazlıkları da eklemeniz gerekecek. Dünyada temiz su kaynaklarının giderek azalması ve kullanılabilir suyun dengesiz dağılımı su savaşlarının geleceğin siyasi konularından biri olmaya başladığını ortaya koydu bile. Son yıllarda neredeyse “moda” olan çevrecilik akımı ise siyaset sahnesinde ancak sesini duyurmaya başladı. İktidar kaygısı taşıyan politikacılar geleneksel söylemlerine karşı halkın ilgisizliğini fark edip küresel ısınmayla mücadele naraları atmaya başladılar. Avrupa’da sol, sağ, Hıristiyan demokrat, yeşil, hangi saftan olursa olsun bir dizi politikacı iklim değişikliğini önleme politikasına soyundu. Neden mi? Kimlik krizi yaşayan Avrupa kendine tutunacağı yeni bir ideal arıyor da ondan. Politikacılar Avrupa halkının bu konuya artan ilgisini, endişesini, hatta çocukları için duyduğu gelecek korkusunu kendi iktidar çıkarları için kullanabileceğini gördü de ondan.. Bilim insanlarının küresel ısınmanın getireceği sonuçlara yönelik çalışmaları ise politikacıların ekmeğine yağ süren cinsten. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin şubat ayında Paris’te düzenlediği toplantı ve yayımladığı rapor oldukça büyük ses getirdi. BM’nin İklim Paneli’nin sonuçlarına göre küresel ısınmanın son 50 yılda yüzde 90 oranında insan eliyle yaratıldığı ve asırlarca süreceği ortaya kondu. 2100 yılına kadar dünya sıcaklığının 1.8 ila 4 derece artacağı, okyanuslardaki su seviyesinin 59 santimetreye kadar yükseleceği de öngörüler arasında. Araştırmalara göre 21. yüzyıl küresel ısınmanın zararlı etkilerinin daha A fazla hissedileceği bir dönem olacak. BM İklim Değişikliği Paneli’nin ikinci bölümü bu hafta başında Brüksel’de başladı. 130 ülkeden yüzlerce delegenin katıldığı bu toplantıda BM, küresel ısınmanın etkilerine yönelik ikinci raporunu yayımlayacak. Raporun basına sızan bölümlerinden dünyanın bir dizi küresel felaketin eşiğinde sonucuna varılabilir. Küresel ısınmadan en çok yoksul ülkelerin zarar göreceği sonucunun çıktığı raporda yer alan tahminler kabaca şöyle: Dünyada tropik hastalıklar yayılacak, açlık, kuralık ve doğal felaketler aratacak. Asya’da birçok ülkede açlık sorunu olacak. Asya’da 2020 yılında su sıkıntısı çeken kişi sayısı 1,2 milyar kişiye kadar yükselebilecek. Küresel ısınmadan etkilenmeyen bölgelere büyük göç akımı olacak. Batı Avrupa’da milyonlarca insan, sulak alanlarla iç içe yoksunluk içerisinde yaşayacak. Avrupa’da 2080’lerde yılda 2,5 milyon kişi daha kıyı şeritlerindeki sellerden etkilenecek. Alp buzullarının küçük olanları ortadan kalkacak, büyükleri 2050 itibariyle yüzde 3070 arasında eriyecek. Akdeniz’e yönelik turizm yazın düşerken, ilkbahar ve sonbaharda artacak. Kuzey kutbundaki deniz buzulları 2100’e kadar yüzde 2233 arasında azalacak, Antarktika’da ise tamamen ortadan kalkabilecek. Dünyadaki canlı türlerinin üçte biri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Görünen o ki dünya siyaseti iklim politikaları çerçevesinde yeni bir güç oyunu için sahne alacak elcpoy?yahoo.fr Türk güvenlik birimlerinin Mahmur Kampı’na ilişkin ele geçirdiği fotoğraflarda, terörist Abdullah Öcalan’ın fotoğrafının bulunduğu dershanelerde, üniversiteyi Türkiye’de bitirmiş sempatizan ya da militanlar tarafından, askeri kıyafetler içinde Kürtçe eğitim gören çocukların görüntüleri yer alıyor. Rus Devrimi ve Kurtuluş Savaşı Çanakkale zaferinin bu bağlamda Rus devrimine etkisi, Türkiye’nin mevcut sınırlarında kurulabilmesini mümkün kılan dengelere de zincirleme etki yapacaktır. Çanakkale sonrası uzayan savaşın yıpranmasını yaşamamış, Rusya’yı kaybetmemiş, dahası Rus devrimini bastırmak için güç sarfetmek durumuna düşmemiş bir İtilaf Bloğu, Boğazlar ve Ege’de, Yunanistan’a değil, bizzat kendi güçlerine dayanarak kalmaya çalışacaktı. Devrime yenilmemiş bir Rusya’nın burada ciddi bir etken olarak devreye gireceği, boğazları ya doğrudan ilhak edeceği (ki Çanakkale’de yaşanan sıkışma sürecinde müttefikleriyle bu konuda anlaşmıştı) ya da müttefikleriyle birlikte serbest bölge olarak tutmak için elinden gelen herşeyi yapacaktı. Bu ise Kurtuluş Savaşının çok daha kararlı bir blokla karşılaşması demekti. Oysa o korkunç dört yılın sonunda İngiliz ve Fransız egemenlerinin de soluğu tükenmiş, Anadolu’da başlayacak kurtuluş savaşına karşı kararlı bir bastırma sürdürecek güçleri kalmamıştı. Bu koşullarda Bolşeviklerin gizli paylaşım anlaşmalarını açıklaması, ‘milli çıkar’ maskelerini düşürerek emperyalistleri kendi halkları nezdinde de çok güç duruma sokmuştu. Diğer yandan Bolşevikler, Doğu Anadolu’dan da kendiliğinden çekilmekle kalmayıp, Kurtuluş Savaşının biricik müttefiki olacaktı. Bu sayededir ki Kurtuluş Savaşı, doğu sınırlarının bu güvenliğine dayanarak bütün gücünü batı cephesine döndürebilecek, dahası başka bir yoldan temin etmesi mümkün olmayan silah, para ve diplomasi desteğiyle Sovyetler Birliği tarafından tahkim edilecekti. (Buna rağmen Soğuk Savaş milliyetçileri, “Rusya Bolşeviklerin pençesine düştü” şeklindeki ifadelerle teessür bildireceklerdi). Kuşkusuz “Çanakkale geçilseydi Sovyet Devrimi olmazdı” ve “Sovyet Devrimi olmasaydı Türk Kurtuluş savaşı başarılamazdı” demek, her iki devrimin dinamiklerine karşı haksızlık olacaktır; ama aksi durumda işlerin çok farklı şekilleneceği de açıktır. Çanakkale yenilseydi, Sovyet devriminin de Kurtuluş Savaşının da hareket alanı daralacaktı. Ama tabii tarih Çanakkale’den başlamıyor ve Osmanlı I. Dünya Savaşına katılmasaydı, Çanakkale dahil yaşadığı yıkım da olmayacak, buna rağmen saldırmaları halinde kendini savunma kapasitesi de çok yüksek olacaktı. Özetle Çanakkale’nin etkilerinden sözederken, ona neden olan etkenleri, dolayısıyla egemenlerin halka karşı sorumsuzluğunu da bir an olsun akıldan çıkarmamak gerekiyor. ve daha kısa bir zamanda yenilmesi olacaktı. Dahası Çanakkale savaşının kazanılması halinde Yunanistan, Romanya ve İtalya derhal savaşa katılacak, Bulgaristan da benzer bir tutuma girecekti. Oysa İtilaf saldırısının Çanakkale’de tıkanması Bulgaristan’ın İttifak Bloğuyla yakınlaşmasını sağlayacaktı. Nitekim Çanakkale’nin geçilemeyeceğinin belirginleştiği 1915 Ağustosunda İttifak ile görüşmelere başlayan Bulgaristan, bir yandan Çanakkale’nin sonuçlanmasını beklerken diğer yandan da Osmanlıdan toprak taleplerini gündeme getirecekti. Bu talepler karşısında Osmanlı devleti, Almanların da bastırması sonucunda Dimetoka’yı Bulgaristan’a hibe edip Meriç’in doğusuna çekilecekti. Sırbistan Makedonya’sı için de söz alan Bulgaristan, 12 Ekim 1915’te savaşa girerken, Almanya ile Osmanlı arasındaki kara bağlantısı da güvenli hale gelecek, bunun sonucunda silah ve mühimmat akışı düzene kavuşacaktı. Saldırı başlarken paylaşımdan pay almak amacıyla 20 Mayısta İtilaf Bloğundan yana savaşa katılan İtalya, Çanakkale geçilemeyince tereddüt etmeye başlayacak, Romanya, Yunanistan ve Arapların İngilizlerle birlikte davranma yönelimi ise geriye atılacaktı. Diğer yandan 500 bini aşkın askerleriyle bir yıla yakın bir süre Çanakkale’de çakılıp kalan İngiliz ve Fransızlar, başka mevzilerde ilerleme şanslarını da yitireceklerdi. Bu süreçte verecekleri 250 bin civarında kayıp ise, sonraki performanslarını da olumsuz etkileyecekti. Özetle, özellikle Osmanlının direniş gücü noktasında iyi hesaplanmamış Çanakkale saldırısı, İngilizlere çok pahalıya patlayacak, İttifak Bloğunun, İtilaf Bloğu karşısında ciddi bir inisiyatif elde etmesini sağlayacak ve savaşı 2.5 yıl daha uzatacaktı. Mahmur’da terörist yetiştiriliyor İlhan TAŞCI ANKARA ABD’nin, Türkiye’nin büyük hassasiyet gösterdiği Mahmur Kampı’nda hiçbir PKK’li teröristin bulunmadığını açıklamasına karşın, Türk güvenlik birimlerinin, kampa ilişkin ulaştığı bilgiler, Mahmur Kampı’nda “PKK militanı” yetiştirildiğini gözler önüne serdi. Cumhuriyet, Türk güvenlik birimlerinin Mahmur Kampı’na ilişkin eline geçen ve kampın PKK’nin eğitim birimi olarak kullanılmakta olduğunu gösteren belgelere ulaştı. Terörist Abdullah Öcalan’ın fotoğrafının bulunduğu dershanelerde, üniversiteyi Türkiye’de bitirmiş sempatizan ya da militanlar tarafından, askeri kıyafetler içinde Kürtçe eğitim gören çocukların görüntülerinin yer aldığı fotoğraflar, bilgiler ve belgelerin Dışişleri Bakanlığı’nın eline ulaşmasından sonra, gerekli değerlendirmeler yapıldı. Bu değerlendirmeler ışığında ise söz konusu fotoğraf, bilgi ve belgeler çeşitli kanallar aracılığı ile BM’ye ve Irak hükümetine iletildi. Belgeleri ve fotoğrafları BM ve Irak’a iletmekle kalmayan Türk yetkililer, özellikle Irak hükümetine, “Kampta PKK varlığını inkâr ediyorsunuz. Bu belgeler, teröristlerin Mahmur Kampı’nı kullandığını gösteriyor” diyerek tepki gösterdi. TÜRKİYE İSTEĞİNİ YİNELEDİ Türkiye bu kanıtların ortaya konmasının ardından, Mahmur’un kapatılması yönündeki istediğini net bir dille yineledi. Türkiye, Irak ve BM arasında geçen ay İsviçre’de yapılan Mahmur toplantısı sonuçsuz kalmıştı. Fotoğraflarda, Öcalan’ın fotoğrafının bulunduğu dershanelerde öğrencilerin askeri kıyafetle öğrenim görüyor olması, terör örgütünün Mahmur’u “militan yetiştirme merkezi” olarak konumlandırdığını ortaya koydu. ABD askerleri ve Irak Ulusal Muhafızları’nın kampta yaptığı arama faaliyeti sırasında militan yetiştirilen dershaneleri görmezden gelmiş olması da yeni soru işaretlerini beraberinde getirdi. DENGELERDEKİ DEĞİŞİM Çanakkale geçilseydi İstanbul kendini savunacak morali de yitirecekti. Nitekim Çanakkale savaşının sonunu bekleyen başkent, kaçma veya Anadolu’ya çekilme planlarını yapmıştı bile. Buna göre Hükümet Eskişehir’e, Saray ise Konya’ya taşınacaktı. Payitaht için düşünülen savunma planı ise, karakollara yığılan ve İstanbul’un yakılmasını öngören benzin yığınağıydı. Halktaki panik ise çok daha yaygındı ve zengin olanlar şehri terkediyorlardı. Çanakkale gerçekte İstanbul’un korunma savaşıydı ve bu bağlamda zafer, başkenti rahatlatmakla kalmayıp, İttihatçıların büyük bir moralle her yerde karşı atak yapmalarını getirecekti. Dolayısıyla Çanakkale geçilmiş olsaydı Osmanlının İtilaf bloğunu dört bir yanda uğraştırmaya devam etmesi mümkün olmayacağı gibi, Almanya da güney doğusunda yeni bir cephe açmak zorunda kalacaktı. Bu ise Almanya’nın çok daha az bir zayiat
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle