29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Dolar enflasyon hızında yükselmeyince, 2006’da Türkiye’nin milli geliri yüzde 6 arttı C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 6 NİSAN 2007 CUMA Yatırım az, büyüme hormonlu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2006 büyüme hızını gayri safi milli hasılada (GSMH) yüzde 6, gayri safi yurtiçi hasılada (GSYH) ise yüzde 6.1 olarak açıkladı. Açıklanan rakamlar, 2006 için belirlenen yüzde 5’lik büyüme hedefini ve piyasada oluşan yüzde 5.35.6 arasındaki beklentiyi de aştı ancak geçen yılki büyümede YTL’nin aşırı değerlenmesi de rol oynadı. Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, yaptığı açıklamada, 2006’da GSMH’nin dolar cinsinden yüzde 10.8 artarak 400 milyara, kişi başına gelirin ise yüzde 9.4 artarak 5 bin 477 dolara yükseldiğinin hesaplandığını anımsattı. Dolar cinsinden bu büyümenin önemli bir kısmının ekonominin gerçekten büyümesinden değil, YTL’nin değerlenmesinden kaynaklandığını belirten Aygün, “Eğer 2002’de 1.5205 YTL olan dolar kuru izleyen yıllarda enflasyon oranı kadar artsaydı, 2006’da ortalama dolar kuru 1.4406 YTL değil, 2.3999 YTL olacaktı ve Türkiye’nin milli geliri de 400 milyar değil 240 milyar dolarda kalacaktı. Bugünkü dolar bazında GSMH’nin yarısı, kişi başına düşen gelirin de 2 bin 880 doları, Türk parasının değerlenmesinden kaynaklandı” dedi. Büyüme rakamlarındaki en çarpıcı göstergenin özel sektör yatırım harcamaları olduğuna işaret eden Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Zafer Çağlayan da özel sektörün 2006 yılında 67 milyar dolar yatırım yaptığını vurguladı. Çağlayan, sürdürülebilir bir büyüme trendini yakalamak için özel sektör yatırımlarında yüzde 25’lerin üzerine çıkılması gerektiğinin altını çizdi. Şeytan... bilginin, yasal belgelerinin bulunduğu gerekçesi ile çok büyük, çok etkin bir medya grubunun birinci elden AKP yönetiminin doğurdan denetleyebileceği bir kuruma, TMSF’ye geçmesi kaygı uyandırıyor. En son Star’da yaşananlar belleklerde taptaze dururken, TMSF’nin yıllardır tartışılan bir durumda, operasyonunun zamanlamasına takılmamak, “Neden şimdi” sorusunu sormak hakkımız değil mi? Yine CNN’nin ekonomistleri altını çizdiler, Ciner Grubu’na çok ucuza gittiği vurgulanan, el konan medya organlarının bugünkü değerleri, o zamanki TMSF satış fiyatlarını dudak uçuklatacak boyutlarda katlamış bulunuyor. Özetle bu işten kamu çok kazançlı çıkacak denmek isteniyor. Ucuza kaptırma, kapatmada TMSF yönetimi, AKP iktidarının hiç mi suçu yok?.. Şimdilerde bu çok önemli medya yayınlarına yabancıların alıcı olmaları olasılığı da yüksekmiş. Medyamıza yabancıların bu boyutlarda alıcı olmaları, fiyat yükseltmeleri gerçeğini sorgulamamız, hatta bundan gerçekten kaygı duymamız gerektiği bir yana, TMSF yönetimi, zamanında yapılmış satış gerçekten hem çok ucuz, hem de hukuk dışı ise, suçlu değil mi? TMSF’den sorumlu AKP Hükümeti masum mu? Hesap sorulmayacak mı? Dahası son operasyonun kaygı verici seçim öncesi zamanlaması yanında, başka gelişmeler de var mı? Örneğin kimi medyasiyasetsermaye kirli çıkar ağları, rekabetinde, çatışmaya yönelik yapılmış kimi yayınların da payı var mı? Uzaktan iki medya grubunun da iktidara yakın görünme genel tablolarının dışında, ayrıntıda kalmış, tekel çıkar çatışmaları ile bağlantılı, iktidarı da zorlayan gelişmeler söz konusu mu? Haydi daha açık söyleyelim; Ciner Grubu’nun yayınlarında hakka, hukuka aykırı, yasadışılık suçlamalarının yer aldığı, AKP’li belediyelerin de içinde oldukları yayınlar üzerine durdurulduğu söylenen inşaat projeleri türünden yani... Çok daha önemlisi, Erdoğan Hükümeti’nin seçimler öncesi doğrudan denetimine geçen medya gruplarının medyamızın bütünü içinde bu kadar büyük bir paya ulaşmasının tehdit boyutuna karşı nasıl önlem alınacak? Hele de yarış içinde diğer tekel grubunun Erdoğan Hükümeti ile nasıl içli dışlı olduğu gerçeği ortada dururken? Artık Türkiye’de çok etkin dinci medyanın, Fethullah Gülen büyük tekelinin de tam destek Erdoğan Hükümeti’nin arkasında durdukları gerçeği söz konusu iken...Yoksa siz hâlâ AKP iktidarının Cumhurbaşkanlığı seçimi stratejik adım, devleti ele geçirme operasyonunu, ülkemiz, geleceğimiz için tehdit olarak algılamayanlardan mısınız? AKP yönetim kadroları, danışmanları, kendi kamuoylarına dönük, yine satır arası kalan haberlerde, Cumhurbaşkanlığı’nın da kazanılmasından sonra, iktidarları için her şeyin nasıl da çok daha kolay olacağını ballandıra ballandıra anlatıyor, müjdesini verip duruyorlar... soner?cumhuriyet.com.tr BÜYÜME SONUÇLARI Geçen yıl, son çeyrekte GSMH artışı yüzde 4.6, GSYİH artışı da yüzde 5.2 oldu. 2006’da Türkiye’nin GSMH’si cari fiyatlarla 399 milyar 673 milyon doları, GSYH’si de 400 milyar doları buldu. Kişi başına GSMH 469 dolar artışla 5 bin 477 dolara, cari fiyatlarla kişi başına GSYH ise 466 dolar artışla 5 bin 482 dolara çıktı. Sabit fiyatlarla, 2006 yılında devletin harcamaları yüzde 9.6, özel tüketim harcamaları da yüzde 5.2 oranında arttı. Geçen yıl sektörel bazda en yüksek büyüme, sabit fiyatlarla yüzde 19.4 ile inşaatta yaşandı. Yılın tamamında tarım yüzde 2.9, sanayi yüzde 7.4, ticaret sektörü de yüzde 5.9 büyüdü. Büyüme, ulaştırmahaberleşmede yüzde 3.1, konut sahipliği ve mali kuruluşlarda yüzde 2.2’şer, serbest meslek ve hizmetlerde yüzde 5.2, devlet hizmetlerinde yüzde 2, ithalat vergisinde yüzde 9 oldu. Geçen yılın son çeyreğinde ise sektörel bazda en yüksek artış yüzde 16.1 ile yine inşaat sektöründe oldu. Son çeyrekte tarım yüzde 9.7, sanayi yüzde 6.5, ticaret sektöründe de yüzde 4 oranında büyüme yaşandı. Babacan “makroekonomik gelişmeler ve 2006 yıl sonu kamu borç stokuna’’ ilişkin basın toplantısı düzenledi. Babacan’a göre sadece zenginler fakirleşmiş! Devlet Bakanı, en düşükten en yüksek gelir dilimine kadar tüm kesimlerde iyileşme olduğunu savundu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Bakanı Ali Babacan, Türkiye’de, nüfusun her yıl 1 milyon kişi arttığını ve işgücüne 500700 bin kişinin katıldığını anımsatarak “Buna rağmen işsizlik oranında küçük oranda da olsa düşüş görülmeye başlandı ve 2006’da yüzde 9.9 rakamına geldik’’ dedi. Babacan, “Gelir dağılımında reel anlamda gerileyen tek kesim, en zengin yüzde 5’lik kesim’’ diye konuştu. Babacan “makroekonomik gelişmeler ve 2006 yıl sonu kamu borç stokuna’’ ilişkin düzenlediği basın toplantısında, gelir dağılımı ve işsizlik konularına da değinerek Türkiye’de günlük geliri 1 doların altında bulunan yaklaşık 10 bin kişi bulunduğunu ileri sürdü. Babacan, “En düşük gelir diliminden başlayın, en yüksek 19. dilime kadar reel anlamda artış var. Reel anlamda gerileyen tek kesim var, en zengin yüzde 5’lik kesim. Türkiye’nin büyüme trendi, toplumun çok geniş tabanına yayılmış bir refahı da getirdi’’ dedi. 2006 sonu itibarıyla toplam kamu net borç stokunun 183.4 milyar dolar, toplam dış borç stokunun ise 206.5 milyar dolar olduğunu ifade eden Babacan, ilk defa açıklandığını vurguladığı AB tanımlı borç stokunun ise Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın (GSYH) yüzde 60.7’si olarak gerçekleştiğini söyledi. Babacan, açıklanan büyüme rakamlarının en temel kaynağının özel sektör yatırımları olduğunu ileri sürdü. Fransız, İtalyan, Yunan... faturaları tahsil edilir Avrupa’da 2008’de yürürlüğe girmesi hedeflenen “Tek Avro Ödeme Alanı” konusunda maliye bakanları uzlaşmaya vardı. Ekonomi Servisi Avrupa Birliği (AB) maliye bakanları, AB vatandaşlarına tek banka hesabı kullanarak faturalarını 27 üye ülkenin herhangi birinde ve herhangi bir yerden kredi kartıyla ödeme kolaylığı getiren kurallar üzerinde anlaşmaya vardılar. 2008’de yürürlüğe girmesi beklenen uygulama çerçevesinde, AB vatandaşları faturalarını AB içinde herhangi bir yerden ödeyebilecek. 2008’le birlikte AB üyesi ülkeler, bankacılık işlemlerinden perakende tüketime, fatura ödemelerinden maaş transferlerine kadar tüm parasal işlemlerini aynı standartlara tabi olarak yapabilecek. Maliye bakanlarının bu konudaki uzlaşmasını değerlendiren AB dönem başkanı olan Almanya’nın maliye bakanı Peer Steinbrück, “Bu, Avrupa’nın mali entegrasyonuna giden yolda pratik bir ilerlemedir” dedi. Tek Avro Ödeme Alanı (SEPA) adı verilen uygulamanın amacı, finans sektöründe rekabeti artırmak ve tüketici için maliyeti düşürürken seçenekleri çoğaltmak olarak sıralanıyor. Avro’nun AB içinde tek geçerli para birimi olmasını öngören SEPA, elektronik ve çipli ödeme sistemlerinin standardizasyonunu içeriyor. SEPA ayrıca, özellikle kredi kartı sahteciliğine tüm AB çapında çeşitli önlemler ve standartlar getirilmesini öngörüyor. Visa ve Mastercard başta olmak üzere uluslararası ödeme sistemleri ve AB’deki finans ve bankacılık kesimi de son yıllarda geliştirdikleri hizmet ve uygulamaların SEPA ile uyumlu olmasına önem veriyor. oşuna “Şeytan ayrıntıda gizlidir” dememişler. Yaşamımızı en çok etkileyecek gelişmeler ya da olup bitenlerin en can alıcı noktaları nedense en çok gözden kaçan haberler arasında kalıyor. CNN ekonomi haberlerinde yapılmış söyleşi yeniden verilince ayrımına ancak vardım. Başkan, TMSF’nin halk arasında Ciner Grubu olarak bilinen, medyamızın yaklaşık üçte birine ulaştığı bildirilen televizyon, gazete ve diğer yayınlarına el koyacaklarını, ortaklık, yönetim, denetim haklarını geri alacaklarını bir hafta öncesinden açıklamış. Daha doğrusu bir ad vermediği kalmış, el koyma gerekçesindeki durumları nerede ise aynı cümlelerle sayarak “gerekirse, söz konusu durumlar varsa, gerçekse...” demiş. Söyleşiyi yapan gazeteci arkadaşlarımızın bu kadar açık karar ve adres gösterilmesinden olacakları çıkarmamış olabileceklerine aklım ermiyor... Bu söyleşinin TMSF’nin nerede ise kesinleşmiş kararı için önceden bir kamuoyu oluşturma niteliği var gibi. En azından Doğan Grubu’nun olacaklardan önceden haberli olduklarının, TMSF’nin kararını pekiştirdiğinin belgesi gibi bir şey. Ciner Grubu’nun da bu kadar açık adres, hedef gösterilirlerken habersiz kalmış olacaklarını pek sanmıyorum. Şimdi düşünüyorum da, olup bitenlerin ayrıntıları hakkında en ilgisiz okur kadar bilgisizim. Buna rağmen büyük olasılıkla karşı grubun yayınlarından Ciner Bilgin ortaklığı savlarının kamuoyunda yıllar öncesinden bilindiğinin ayırdındayım. Şimdi nasıl olup da TMSF’nin bu kadar geç bilgi sahibi olduğuna akıl sır erdiremiyorum. Medyada, siyasetin de tam içinde olduğu tekel çıkar savaşlarında, gerçekleri hiçbir zaman öğrenemeyeceğimin bilincinde olarak ayrıntılarla hiç ilgilenmemek, yargıç olmaya kalkışmamakla birlikte, bizim, hem medya çalışanlarının gelecekleri, hem de çok daha önemli olarak toplumun bilgi edinme hakları üzerinde ne kadar etkin olduğunu görmemezlikten gelme lüksümüz yok. Bu nedenle olup bitenlerde, bu kavgada iki medya tekeli, siyasi iktidar erkinden hangileri daha haklı, daha haksız yargısına varmaktan çok, pratik sonuçlarına bakma eğilimindeyim. TMSF hukuken yüzde yüz haklı, el konulan medya grubu patronajı yüzde yüz haksız olsa dahi bu olayda hak ve hukuk algılamamı yaralayan bir şeylerin ötesinde olup biteceklere ilişkin kaygılarım var. ??? Bir medya çalışanı olarak, siyasi iktidarın medyayı ele geçirme savaşlarında ne kadar acımasız olduğunun sayısız örneğini bilerek TMSF’nin daha önce elinde olan medya araçlarının nasıl kullanıldığını bilerek kaygılanmamak olanaksız. Ele geçirilen medya organlarında gazeteci arkadaşlarımız işlerinden olmakla kalmadılar, her kademeden yönetime, yayınlara birinci elden, iktidar adına müdahaleler oldu. Şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimleri, arkasından genel seçim; çok kritik bir dönemeç, zaman diliminde, hepimizin bildiği, bir biçimde belleğine kazılmış bir B ondra’nın iki katlı, şehir turu yapan kırmızı otobüsü Trafalgar Meydanı’nın çevresinde dolaşıyor. Rehber çok mağrur bir ifadeyle güzellikleri, anıtları anlatıyor. “ Biraz önce Bakingam Sarayı’ndan geçtik, şimdi de impartorluğun kahramanlarının anıtlarına geliyoruz...” “ Gördüğümüz dev aslan heykelleri imparatorluğun şurasından armağan edilmiştir...” “ Yanda Avustralya, ileride Yeni Zelanda binalarını görüyorsunuz...” “ Çörçil’in (Chirchill) yanındaki komutan şu savaşı kazandı, topraklar genişledi...” Marble Arch’a giden yolda sıralamaya başlıyor; “Şu binada E. Taylor kalırdı, şurada ise M. Jackson...” İmparatorluğun dününü ve bugününü büyük bir övgüyle anlatan Hintli turist rehberi coştu. Adeta, İngiltere’nin eski sömürgesi Hindistan’ın, İngiliz Milletler Topluluğu içinde bulunmasının gururunu taşıyor! İmparatorluğun dününü ve bugününü övgüyle anlatırken asgari ücretle de olsa, ekmek parasını kazanıyor. Belki de şöyle demem gerek: “Londra’da ekmek parasını ancak, imparatorluğu yani İngiliz emperyalizmini överek kazanabilir.” İngiltere’nin sömürgeciliğinden o da payını alıyor. Herkes Gurkalar ya da Anzaklar gibi silahla alacak L BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Büyük Britanya’nın Görkemi ve Sefaleti... olarak: Türkiye’de olduğu gibi... İmparatorluk (ve emperyalizm) o kadar güçlüdür ki art arda kazanır. Önce İngiliz komutanlar, Anzaklar, Gurkalar gidip ülkeleri işgal ederler. İşgal edilen topraklarda (ve pazarlarda) başta petrol şirketleri olmak üzere kırmızı ceketli İngiliz kurşun askerlerini ve kumaşlarını satarlar. Hatta gün gelir Anzakların mezarlarına düzenlenen turistlik geziler yine imparatorluğa para, ün, övünç getirir. Bir yandan Irak’ta öldürürler öte yandan Çanakkale Yarımadası’nda, “prestijlerini artırırlar”! Önce öldüreceksin; sonra öldüren katilleri, emperyalistleri kahraman ilan edeceksin; sonra da öldürenlerin, katillerin övgüleri üzerinden yine para ve prestij sağlayacaksın. Televizyonda yabancı yapım bir Gelibolu belgeseli izledim. Meğerse Çanakkale, Anzaklara ün kazandırmış!.. Yıllar sonra bir konferans vermek değil ki!.. Kraliçenin sarayı önünde turistler sevinç gösterileriyle atlı askerlerin resmini çekiyorlar. Bunlar turistik kazandıranlar. İngiliz emperyalizmi Irak’ta kendi petrol şirketlerine, öldürerek kazandırıyor. ABD ve İngiltere 4 yılda 700 bin sivili katlettiler. 2 milyon Iraklıyı sakat bıraktılar; niçin? Petrol şirketlerine (ve İngiliz halkına) refah sağlamak için. Evet Hintli rehber gerçekten coştu. Şu gördüğünüz İngiliz komutan imparatorluğa şu savaşı kazandırdı... Sağ tarafımızdaki heykel Amerikanİngiliz dayanışmasının bir simgesidir... Bugün Hintli, yarın yine bu otobüste belki bir Pakistanlı rehber dünyanın dört bir yanından gelen turistlere Büyük Britanya’nın haşmetini anlatacak ve asgari ücretini bu sayede kazanacak. Emperyalizme hizmet edersen ondan payını sen de alırsın: Bazen bir rehber olarak, bazen bir Anzak ya da Gurka olarak. Hatta bir gazeteci veya profesör üzere gittiğim Londra’yı yeniden bir turist gibi dolaşırken bütün bunları düşündüm. İmparatorluğun görkemi hâlâ gözler önündeydi. Her yıl on milyonlarca turist bu ihtişamı görmeye geliyor. Amerikalılar ve kıta Avrupası’ndan gelenler, “Batı’nın görkemini Londra’da paylaşıyorlar”. Kimse ABD ve İngiltere’nin Irak’ta 700 bin sivili katlettiğini görmüyor. Londra’nın ihtişamı İngiltere’nin sömürgeci ve saldırgan kimliğini adeta örtüyor. İngiliz sömürgeciliği yalnız Londra’da alkışlanmıyor; 1915’in işgalci, sömürgeci İngilteresi’ni unutturmak isteyenler Çanakkale’de Anzakları (ve emperyalizmi) alkışlıyor, kutsuyor. Bugün Irak’ta Anzaklar İngiliz (ve Amerikan) emperyalizmi için sivil halkı katlederken biz Çanakkale’de Batı’nın sömürgeciliğini övmeye çalışıyoruz. Bugün Viyana’da yeniçerileri anma şölenleri düzenlemek aptalca olmaz mı? Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’daki “eşbaşkanlığını” hatırlayınca bütün bu çarpıklıkların nedeni apaçık ortaya çıkmıyor mu? Bu arada İran karasularına giren ve esir alınan İngiliz askerlerine ABD ve AB arka çıkıyor. Batı emperyalizmi koro halinde... Türkiye’nin içinde bile koroya katılanlar var... www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Hürriyet TME’nin yeni sahibi Ekonomi Servisi Hürriyet İcra Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet’in Doğu Avrupa ülkeleri ve Rusya’nın önde gelen reklam yayıncılığı şirketi Trader Media East’in (TME) yüzde 67.3’ünü 336.5 milyon dolar ödeyerek Londra Borsası’ndan çağrı yoluyla satın aldıklarını açıkladı. Satın almaya ilişkin düzenlenen basın toplantısında konuşan Sabancı, TME ile birlikte Hürriyet’in toplam gelirlerinin yüzde 35’inin kaynağının yurtdışından geleceğini belirterek şu bilgileri verdi: Hürriyet’in bu dış yatırımı hem Türkiye hem de TME’nin faaliyet gösterdiği diğer ülkeler açısından farklı bir önem taşıyor. TME bünyesinde 254 günlük gazete ve haftalık dergi bulunuyor. Bu yayınların içinde 23 güçlü marka ve 13 web sitesi yer alıyor. Grubun hedefi Türkiye’de olduğu gibi global arenada lider bir yeni medya şirketi olmak. Bu arada bölgesel nitelikli bir internet sitesi oluşturabilmek. Sabancı, “İlk defa bir Türk şirketi kendi pazarında lider konumundaki bir uluslararası şirketi satın aldı. Bu dev yatırımla AB üyesi Polonya, Macaristan ve Litvanya ile Rusya, Ukrayna, Hırvatistan, Belarus ve Kazakistan’da faaliyet gösteren TME, Hürriyet bünyesine katılmış bulunuyor. Çek Cumhuriyeti, Slovenya ve Romanya’daki fırsatları da araştırıyoruz” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle