29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Yeşil sermaye mağdurları, hükümetin verdiği sözü tutmamasına tepkili C haberler SÖZDEN YAZIYA GÜRAY ÖZ 6 NİSAN 2007 CUMA ‘Bizden AKP’ye oy yok’ Mağdurlar arasında yer alan ve yıllardır hukuk mücadelesini sürdüren Hanifi Doğan artık yurtdışındaki Milli Görüş camilerine gitmediklerini, kimsenin çocuklarını da göndermediğini belirtti. Zeynep ŞAHİN ANKARA Yeşil sermaye mağduru Hanifi Doğan, “Hırsızdan, vurguncudan hesap soracağız” söylemine inanarak AKP’ye oy verdiklerini, ancak 4.5 yılda hükümetin kendileri için hiçbir şey yapmadığını kaydetti. “Dini kisveyle bizden oy aldılar. 2007 verdiğimiz oyu alma yılı olacak” diyen Doğan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Köln’de iki kez elden dosya verdiğini, bir kez mektup yazdığını ama ses çıkmadığını söyledi. Doğan, “AKP neden yeşil sermayenin üzerine gitmedi, böyle büyük bir vurguna neden duyarsız kaldı” diye sordu. YİMPAŞ, Kombassan Holding ve Endüstri Holding’e hisse karşılığı yatırdıkları on binlerce Avro’yu geri alamayan yeşil sermaye mağdurları, AKP’ye tepkili. Mağdurlar arasında yer alan ve yıllardır hukuk mücadelesini sürdüren Hanifi Doğan adlı yurttaş, artık yurtdışındaki Milli Görüş camilerine gitmediklerini, kimsenin çocuklarını da göneşil sermaye mağduru Hanifi Doğan, “Dini kisveyle bizden oy aldılar. Meydanlarda, ‘Hırsızdan hesap soracağız’ dediler. Güvendik, oy verdik. Ama icraat değil geçiştirme hükümeti oldular. 2007 verdiğimiz oyu alma yılı olacak” diye konuşuyor. Baudrillard’ın Dünyası hareket etme sezgisinin hem kurbanı, hem kahramanıdır. ??? Bu arada her şeyin farkına varma çabası içindeki halkın, kötü kokular gelen sermaye ve siyaset piyasasından midesi iyice bulanmış durumdadır. Yoksulluğun artık ifade edilemez boyutlara ulaştığı, orta hallilerin gelecek korkusuyla yaşadığı ülkemizde pembe tablolar çizen medya, günah çıkarmak, küreselleşerek güçlenmek, hükümetlere karşı daha direngen, daha pazarlıkçı olabilmek için Müslüman mahallesinde papaz aramakta, karşısına ise çıka çıka küresel jandarmanın Hollywood’u ile Murdoch ve benzerleri çıkmaktadır. Murdoch, basın özgürlüğünü “kamu iletişimine karşı seçilebilir medya organlarının sayıca çokluğuna” bağlamıştı. Bu sayıca çokluğun arkasında sayıca az tekelin bulunmasını istediğini ise gizlemişti. Bu medya kurdunun pek bilinen bir sözü de şöyledir: “Ne seyretmek istediklerini seçmeyi insanlara bırakamazsınız. Onların neyin onlar için iyi olduğunu bilen ve düşünceleri birbirine yakın insanlarca denetlenmeleri gerekir.” ??? Tuhaf bir dünyada yaşıyoruz. Gerçeğin ve gerçekliğin ortadan silinip gittiğini, artık tümüyle sanal bir dünyada yaşadığımızı, olan hiçbir şeyin gerçekte olmadığını sıkıntıyla anlatan, sanal dünyalara göçüp gitmiş Baudrillard gibi biz de ipin ucunu kaçırma noktasındayız. Bütün bu karmaşa içinde çok uzak olmayan bir sabahta uyanıp sokağa çıktığımızda, kendimizi bambaşka ama hiç de sanal olmayan bir dünyada bulacağız. İşte o zaman tehlikenin farkına varmakta geç kaldığımızı da herhalde anlayacağız. Yalnız biz faniler değil, birbirini boğazlayan, güç ve erk için hükümetlerle, küresel sermaye ve emperyal merkezlerle “düzeyli ilişkilere girişmiş” medya patronları da hayretler içinde sokağı seyredeceklerdir. Ama biliyoruz, onların “uyum yetenekleri” ölçülerin üstündedir. Onlar o dünyanın da güçlü ve kırılgan tanrısı olmayı sürdüreceklerdir. [email protected] Y dermediğini belirtirken AKP’ye ise asla oy vermeyeceklerini söyledi. İZE KEFEN GİYDİRDİLER’ Doğan, “Dini kisveyle bizden oy aldılar. Meydanlarda, ‘Hırsızdan hesap soracağız’ dediler. Güvendik, oy verdik. Ama icraat değil geçiştirme hükümeti oldular. Bundan sonra bizden AKP’ye oy yok. 2007 verdiğimiz oyu alma yılı olacak” dedi. Doğan, kendisinin de mağdurların büyük bölümünün de Alman hüküme ‘B tinin sosyal dairesinden yardım alarak yaşamlarını sürdürdüklerini, aradan geçen zamanda ölenleri, hastaneye yatanları, seslerini duyurmak için eylem yapanları, ailesi dağılanları hükümetin görmezden geldiğini kaydetti. AKP’nin seçim öncesi verdiği sözü tutmadığını belirten Doğan, “Bize kefen giydirdiler” dedi. Almanya ve Hollanda hükümetlerinin ve yurtdışındaki milletvekillerinin kendilerine sahip çıktığını ancak AKP’nin hiçbir adım atmadığını vurgulayan Doğan, “Sesimizi sağır sultana duyurduk AKP’ye duyuramadık” ifa desini kullandı. Doğan, “Senelerdir uğraşıyoruz, AKP neden yeşil sermayenin üstüne gitmiyor? Böyle büyük bir vurguna AKP hükümetinin neden duyarsız kaldığını anlayamıyoruz” diye konuştu. Milli Görüş camilerinin, tıpkı eskisi gibi her türlü maddi olanağa sahip olduğuna dikkat çeken Hanifi Doğan, “Artık kimse bu camilere para yatırmıyor. Ne olduğunu gördük. Cami dolandırıcıları gençleri etkilemesin diye yeni nesil bu camilerden uzak tutuluyor. Ama hâlâ bu parayı nereden buluyorlar” diye sordu. Milyarlık ‘yeşil soygun’ hakkında Berlin ‘bilgisiz’ Alman hükümetinin yeşil sermaye soygunundan haberi yokmuş! Osman ÇUTSAY FRANKFURT – Almanya’daki hükümet yetkililerinin, yıllardır herkesin gözü önünde gerçekleştirilen “yeşil dolandırıcılıktan” hiçbir haberi olmadığı saptandı. “Sol Parti” milletvekili Sevim Dağdelen tarafından bir süre önce hükümete verilen soru önergesine gelen “resmi yanıtlar”, İslam adına gerçekleştirilen bu dinci soygunu Berlin’in hiç izlemediğini ortaya çıkardı. Sevim Dağdelen, 17 soruluk önergesinde hükümet adına Federal Maliye Bakanlığı’ndan yanıt geldiğini belirterek, milyarlarca avro tutarındaki soygundan Berlin’in hiç haberi olmamasını, “Bu gelişmeler, her türlü ticarimali faaliyetin yasalarla düzenlendiği ve ilgili kurumlarca denetlendiği bu ülkede yaşanmıştır ve bir bölümü bu ülkenin vatandaşı olan yüz binlerce insanı mağdur bırakmıştır. Bu gerçeklere rağmen hükümet ‘bilgim yok’ türünden yanıtlarla olayı geçiştirmek istiyor ve sorumluluktan kaçmaya çalışıyor” sözleriyle değerlendirdi. Sevim Dağdelen’in sorularını, hükümet adına ve Federal Maliye Bakanlığı’ndan Dr. Barbara Hendricks’in “Bu konuda bilgi yoktur” diye yanıtlaması, birçok çevrede soru işaretiyle karşılaştı. Dağdelen, 8 Mart 2007 tarihli önergesinde, yıllardır gündemde olan “yeşil sermaye soygununun” ayrıntılarını vermiş ve bu konularda bilgi istemişti. Gelen yanıtta, yeşil sermaye dolandırıcılığının “istihbarat örgütlerinin alanına girdiği” hatırlatılarak, hükümetin de bu alanda görevli komisyonlara ifade vereceği kaydedildi. Gerek Alman gerekse Türk basınında yıllardır ayrıntılarıyla işlenen yeşil sermaye soygunu ve mağdurları hakkında, ortada birçok mahkeme kararı da bulunmasına rağmen, hükümet adına yapılan açıklamada mağdur sayısının bilinmediği yolundaki açıklamalar ise özellikle mağdurlar tarafından sert yorumlarla karşılandı. Milli Görüş camilerinde toplanan milyarlarca avro ve İslamcı holdinglerle Milli Görüş arasındaki organik bağlar hakkında sürekli ihbarlar ve iddialar gündeme gelmesine rağmen, “hükümetin, İslamcı şirketlerle Milli Görüş arasındaki bağlantılara yönelik elde herhangi bir bilgi bulunmadığı” yolundaki yanıtı, doyurucu bulunmadı. Berlin’in, yeşil sermaye çevreleriyle bugünkü AKP hükümeti arasındaki yakın ilişkiler konusundaki uyarılar ve ihbarları da dikkate almayarak, “böyle bir yakın ilişki hakkında elde bilgi olmadığını” belirtmesi dikkat çekti. Sevim Dağdelen, Berlin hükümetinin ya kamuoyuna bilgi vermekten kaçındığını ya da ülkede yaşayan göçmen kökenlilerin sorunlarıyla ilgilenmediğini belirtti. Sol Parti milletvekili, hükümetin kendi sorumluluğunu gizleme çabası içinde olabileceğini de ileri sürerek, konunun üzerine gitmeye devam edeceğini ve önümüzdeki dönemde, yanıtsız soruları ek sorularla destekleyemeye çalışıyorlar. AKP hükümetinin kendisini korumak için bu yola başvurduğunu biliyoruz. Ancak, Almanya’nın da aynı tutumu sergilemesini anlayamıyoruz. Bizce Almanya şimdi geçmişte yaşanan bu kanunsuz olayların sorumluluğunu üstüne almamak için ‘haberimiz yok’ diyor. Aksi halde geçmişte neden önlem almadığının hesabı kendilerine sorulacaktır.” Bu arada düzenlediği çeşitli gösteri ve etkinliklerle soygunun üzerine gidilmesini isteyerek Alman makamlarını da ilgisini üzerine çeken “YimpaşKombassanEndüstri Holding mağduru” Hanifi Doğan da bu yanıtların gerçeği yansıtmadığını belirtti. Cumhuriyet’e açıklamalarda bulunan Hanifi Doğan, “Milli Görüş camileri çok yakından izleniyordu. Berlin eğer bilgisi olmadığını söylüyorsa, bu ülkenin ya istihbaratı bulunmuyor ya da birileri bu soygundan rant aldığı için üstü örtülüyor. Milyarlarca avrodan söz ediliyor. Bu kadar paranın nereye gittiği nasıl bilinmez?” diye konuştu. Jetpa ve Fadıl Akgündüz’ün dolandırdığı milyonlarca markla ilgili olarak birçok mahkemeden mahkumiyet kararı çıkartan Avukat Fatma Civelek de, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, bu soygunla ilgili olarak resmi makamların “Bizim haberimiz yoktu” demesinin kabul edilemeyeceğini belirtti. Civelek, mahkemeler bir yana, sadece kendi davalarıyla ilgili olarak bile birçok yetkili makamın bilgilendirildiğini hatırlattı. ürkiye, içinde şaşkın simyacıların dolaştığı, deney tüplerinin yerlere düşüp parçalandığı, tuhaf kokuların her yeri sardığı bir laboratuvara benziyor. Kapışma, çatışma toplumun en alt hücrelerinden en üst katmanlarına, hükümet edenlerden piyasaya, piyasadan medyaya kadar her yeri sardı. Cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmış siyaset, medya, devlet üçgeni, bir yandan hesaplaşmanın son hazırlıklarını yaparken kendi arasında kıyasıya didişmeyi de ihmal etmiyor. Bizim konumuz, “serbest piyasa”nın tadını uzun bir zamandır çıkaran sermaye bağımlısı medyanın, iktidara tutkunluk hastalığı ile yükselen ateşle çılgınlaşan iç kavgasının yere serdiği basın özgürlüğüdür. ??? Serbest piyasa, kamunun elinden diktatörce yönetildiği ve özgürlüklerle bağdaşmadığı için çekip aldığı medyayı öylesine hor kullandı, kendi çıkarlarına tabi kıldı ki, sonunda kendini küresel sermaye ve hükümetlerle pazarlık eder halde buldu. Pazarlığın sonu bellidir: Güçlü olan kazanır. Bu, serbest piyasanın altın kuralıdır ve kuralın bekçisi her zaman iktidarlar olmuştur. Bekçinin aslan payını hep kendine ayırmaya devam edeceğinden, çatışmaları kendi çıkarları doğrultusunda çözeceğinden kuşkulanabilir miyiz? Hükümetler çok geniş yetkilerle donattıkları kurumları en umulmadık biçimlerde kullanabilmenin mutluluğunu hep yaşarlar. İşin özü ve raconu böyledir. ??? Ağır kokuların dumura uğrattığı aklımızın çözmesi gereken formül gerçekte pek basittir: Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça havada uçuşan ve medya aracılığı ile ekranlardan, gazete sayfalarından üstümüze boşalan “enformasyon”, gerçeğin her saniye biraz daha bulanıklaştığının işareti, belgesidir. Bu arada medyayı kârlı bir iş alanı olarak gören ve kullanan sermaye, halka karşı sorumsuzlaşıp, pervasızlaştıkça, hükümetlerin kurbanı olduğunu, iç kavgaların her geçen gün boynunu biraz daha büktüğünü anlamanın kıyısındadır. Serbest piyasanın tekelleşmiş medyası, güç dengelerine göre T rek Alman hükümetine yeni bir soru önergesi vereceğini bildirdi. ALAN MI, BİR ŞEYLER Mİ GİZLENİYOR? Öte yandan Avrupa Türkleri Dayanışa Derneği (ATTD) Başkanı Muhammed Demirci, Avrupa’da yayımlanan Evrensel gazetesine bir açıklama yaparak, şu görüşleri dile getirdi: “Biz birçok kez hükümetin en üst düzey yetkilileriyle görüştük, gerekli bilgi ve belgeleri verdik. Ayrıca konuyu hükümet partilerinden bazı politikacılar da gündeme getirdi. Bu nedenle hükümetin İslami holdinglerin faaliyetlerinden bilgisinin olmadığını açıklaması bize inandırıcı gelmiyor. Bizce onlar da Türkiye hükümeti gibi işin üstünü ört Y eğişik kesimlerde farklı düzeylerde görev yapanlarla ortak çalışmalara katılmak, medyaya yönelik gözlemlerini öğrenmeyi ve irdelemeyi de sağlıyor. Ben kendi adıma gazetelerde neyin yazıldığından çok nasıl yazıldığına bakmaya çalışıyorum. Bu yaklaşımın sonucu olarak da çetele tutma alışkanlığı oluşmuyor. Oysa medyaya dışarıdan bakma olanağını da yakalamış kişiler, sadece okumakla kalmıyor, çetele tutmaya da eğilimli oluyorlar. Gözlemlerine göre çıkardıkları sonuçlardan en dikkat çekici olanı manşetlerle ilgili olanı. Anlatılanlara göre çok satışlı kimi gazeteler iki aya yakın bir süredir siyasal nitelikli haberleri manşete çıkarmıyorlar. Siyasete ve üst düzey siyasetçilere ilişkin haberler övücü de olsa, yerici de olsa fazla büyütülmeden ve mümkün olduğunca kısa olarak aktarılıyor. Ama iç sayfalarda yer alan ve yazarının adı da konularak yayımlanan köşe haberyazıları bu uygulamadan bağışık tutuluyor. D GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Berksoy... Dışarıdan Bakınca... de Demokrat Parti iktidarının son yılları. Siyaset haberleri tehlikeli bir alan sayıldığı için yazıişlerinin en çok sevdiği haberler polisadliye haberleridir. Duruşmalar bugünküler gibi aylar sonrasına atılmadığından ve cumartesi sabahları da yapıldığından haftada en az iki gün manşete çıkan ya da büyük gösterilen haberler hep, o dönemin de ustaları olan gazetecilerin kalemlerinden çıkmışlardır. O dönemin çömez bir polisadliye muhabiri olarak hep saygı ve sevgi ile andığım ustalarımı da anımsatayım: Hasan Pulur, Özer Öztep, Ali Karakurt, Bedirhan Çınar, Kemal Özbayraç, Rahmi ??? Belki daha önce de yazmıştım. Adları bugün bile anımsanan ünlü sabıkalıların hangi dönemde ünlendiklerini anımsamak, insanı bugünden alıp 1950’li yıllara götürüyor. Onların, kimilerinin hayattaki çoluk çocuklarını düşünerek soyadlarını vermeden, sadece olayları hatırlatarak yineleyelim. Çuval Cinayeti, Salacak Canavarı, Kamyon Faresi, Berbat Süleyman, Sülün Osman bugün de anımsanıyor. Hatta gazeteciler ve sosyal bilimciler, kimi olaylarla geçmişteki olaylar arasındaki benzerliği vurgulamak için anmadan geçmiyorlar. Bu ünlülerin ünlü oldukları dönem ??? Durum, kimi çok satışlı gazeteler açısından, tabii çok önemli bir farkla o günlere benziyor dersem yanlış yapar mıyım pek bilemem. Çok önemli dediğim fark da şu olabilir. Geçmiş dönemdeki polisadliye gazetecilerinin yerini magazin gazetecilerinin almış olması. ??? İktidara karşı muhalif yayın politikasıyla öne çıkan Gözcü gazetesi, yayın yaşamına . Hem gazete hem de köşe yazarları 11 yıllık okurlarıyla vedalaştılar. Gözcü’nün yayın yaşamına son verişine gösterilen tek neden olarak “teknik nedenler”den söz edildi. Ama çeşitli yorumlar da ortaya dökülüverdi. Bir gazetenin yaşamına onu yaratan ve yaşatanlar aracılığıyla son verilmesi, gazeteciler için acı verici bir olaydır. Çocuğunu kaybetmekle eşdeğer sayılan bu acı, veda yazılarına da yansımıştı. İyi ki vardın Gözcü. Yine var ol. Çetinkaya, Balbay ve Kızık, Ankara’daki fuarda kitaplarını imzaladı. Cumhuriyet yazarları okurlarıyla buluştu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı Hikmet Çetinkaya, Ankara Temsilcimiz Mustafa Balbay ve İzmir Temsilcimiz Serdar Kızık, Ankara Kitap Günleri Fuarı çerçevesinde düzenlenen imza gününde okurlarıyla bir araya geldi. AKM’de düzenlenen imza günü öncesi Mustafa Balbay, “Cumhurbaşkanlığı Seçimi Sürecinde Türkiye” konulu söyleşide konuştu. “Toplumun bir araya gelmesi gerek. Ortak bir yürek olabilmek gerek” diyen Balbay, tek başına hareket etmenin işe yaramayacağını kaydetti. Medya kuruluşlarının hükümet yanlısı haberlerindeki artışa dikkat çeken Balbay, “Medyanın bugün iki görevi var: AKP’nin her yaptığını reform olarak sunmak ve AKP’nin karşısına çıkabilecek alternatifleri törpülemek” dedi. Solda birlik konusuna da değinen Balbay, esas olanın toplumu kucaklayabilecek bir harekette buluşmak olduğunu kaydetti. Yaklaşan cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin Türkiye için önemli olduğunu vurgulayan Balbay, yurttaşlardan duyarlı ve birlik içinde davranmasını istedi. oerinc?cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle