29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 NİSAN 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Caz davulcusu Cengiz Baysal, kendi estetik algılarımıza güvenmediğimize dikkat çekiyor C Yeşil Mafya ve ‘Batı’ bu konuda haberler hazırlarken telefonda konuşmuştuk. Bu paraların gittiğinin bilindiğini, ama ondan sonrasının bilinemediğini vurgulamıştı. Çaresizdi. Demek bir şeyleri bilmek, ucunu takip etmeyince büyük bir anlam taşımıyor. Batı demokrasisinde cennet arayanlar, bu tür gerçekleri, yani dinle dolandırılan emekçi insanların yanan haklarını, rüşvet dağıtarak ihale kazanan dev şirketleri ve bütün bunların üzerinde yükselen siyasal rejimleri hep yoksul ülkelerin finanse ettiğini bilmek istemiyorlar. ??? Sol Parti milletvekili Sevim Dağdelen, müthiş bir “düzensizliğe” parmak basmış oldu. Aslında da arı kovanına çomak soktu. Bunun etkisiz kalması mümkün değil. “Sol Parti”, bu ülkedeki ezilenlerin, dinsel, ulusal veya düşünsel angajmanları ne olursa olsun, hepsinin haklarını savundukça öne çıkıyor. Bu, özellikle önemli. Çünkü dinsel duygularına kapılarak “yeşil sermaye”nin ağına (hem de bilerek) takılan binlerce insana, “Bize mi sordunuz o paraları verirken, gerici duyarlılığınızın kurbanı oldunuz, çekin bakalım şimdi!” diye yaklaşılmıyor. Yaralarını sarmalarına yardımcı olunuyor. İslami eğilimleri malum Murat Kurnaz’ın uğradığı haksızlığın ayyuka çıkmasında da solun belirleyici bir ağırlığı olmuştur. Dağdelen’in Berlin’i “kontrpiyede” bırakan girişiminin de mutlaka bir sonucu olacaktır. Birçok cinayet işlemiş, bu arada Papa’yı da kurşunlamış Ağca ve tayfasının, Almanya’da, cüretli gazeteci Valeska von Roques’un saptamasıyla, Amerikan gizli servisinin bazı kesimlerinin desteğiyle nasıl elini kolunu sallayarak dolaştığını elbet bir irdeleyen çıkacaktır. Sadece gazeteciler değil, Almanya’nın nüfuz alanlarında neler olup bittiğini araştırmak isteyen namuslu sol politikacılar da... Sol her şeyi değiştirir. Solsuz hiçbir şey değişmez. Solsuzluk, insanları, halkları ve devletleri maymuna çevirir. Emekçi halktan intikam alınamayacağını bilen, onun acılarına sahip çıkan ve paranın egemenliğini kırmaya kararlı sosyalist politikacıların halkın “teveccühünü” kazanması belki zaman meselesidir, arada çok kimsenin inadı kırılır, dönekler ordusuna bakınca görüyoruz, biliyoruz, ama sosyalistler olmazsa insanlık yerini barbarlığa bırakacaktır. O da kesin. Onun için biz, bu işlerin üzerinde durmaya devam edeceğiz. Mecburuz. [email protected] 7 ‘Yaratıcılığımızdan korkuyoruz’ Caz davulcusu Cengiz Baysal’ın yeni solo albümü Candy ve Milkshake’in müzikal çizgisi, doğaçlamalarıyla, ritimleriyle Yıldızların Üstünde albümüne yakın duruyor. Sevimli tavşanlar Candy ve Milkshake, aslında Baysal’ın evinde eşiyle birlikte beslediği tavşanların adı. Candy ne yazık ki ölmüş ve şimdi Sipsi diye yeni bir tavşan Milkshake’e arkadaşlık ediyor. Albüme adını veren ve Candy hastayken Baysal’ın yazdığı parçanın bir davulcunun kaleminden çıktığı belli oluyor. “Arap Bacı” ise Cengiz Baysal gibi bir davulcu albüm çıkardığında davul severlerin beklentilerini karşılamak üzere düşünülmüş bir parça: “Parçanın başında bir Afrika ritmi var, sonra bu ritimle ilgisi olmayan şeyler çalınıyor. Duruş olarak Türk filmlerindeki Afrika kökenli ama Türkiye’ye uyum sağlamış Arapbacı figürüne benzettim.” Hatice TUNCER ürkiye’nin önde gelen caz davulcularından Cengiz Baysal, sahne performanslarının yanı sıra kendi besteleriyle solo albüm hazırlayarak farklı bir davulcu portresi çiziyor. Sahne performanslarıyla caz dinleyicisinin beğenisini toplayan Baysal, aynı zamanda Bilgi Üniversitesi Müzik Bölümü’nde enstrümanı konusundaki deneyimlerini gençlere aktarıyor. Cengiz Baysal, ikinci solo albümü “Candy ve Milkshake”te doğaçlamalarla ve melodileriyle dinleyiciye bir kez daha müzikal bir keşif yolculuğunun keyfini yaşatıyor. T Candy ve Milkshake ec by Saatchi tarafından yayımlanan “Candy ve Milkshake” albümünde RÖzyılmaz, Cengiz Baysal yine yıllardır birlikte müzik yaptığı arkadaşları Serkan İlker Özalp, Ercüment Ateş ve Sibel Gürsoy’la çalıyor. Kerem Görsev’in yönetimindeki albümün prodüktörlüğünü Cengiz Baysal, Demirhan Baylan’la birlikte yürütmüş. Trompette Şenol Ülker, vibrofonda Tunç Çakır, projeye destek olmuşlar: “Bu albümde de bir davulcunun kaleminden çıkan ritmik oyunlar var. Biraz farklı olarak ses dokuları üstüne çalışmak istedik. İnsan sesine daha fazla yer verdik. Sibel Gürsoy, tamamen bir enstrüman gibi fonksiyon yerine getirdi. Söz olmadığı için sanki bir nefesli enstrüman varmış gibi söylüyor. Yine canlı çaldık.. ama daha geniş teknik olanaklarımız vardı.” S ARP MADEN’LE İLK ADIM Cengiz Baysal, müzik macerasına, Saint Joseph Lisesi’nde ortaokul yıllarında, sonradan Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden biri olan Sarp Maden’in grup kurma teklifiyle giriyor. İlk profesyonel çalışmasına Gür Akad’ın grubunda 19 yaşındayken başlayan Baysal, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde okurken müzik eğitimi için kaydını dondurarak ABD’ye gider. Müzisyenler Enstitüsü’ndeki (Musicians Institute) eğitiminden sonra 1991’de Türkiye’ye dönüp Tuna Ötenel, İmer Demirer, Kerem Görsev gibi Türkiye’nin belli başlı caz müzisyenleriyle bir yıl çalışma olanağı bulur. Daha sonra Amerika’ye dönüp Los Angeles City College’de iki yıl okuyan Baysal, 19961998 yıllarında dünyanın en saygın ve ünlü müzik eğitim kurumlarından Berklee Müzik Okulu’na devam eder. Müzisyenler Enstitüsü’nde bir süre asistanlık yapan Baysal, Türkiye’ye döndüğünden beri kendi projeleri üzerinde çalışıyor: Daha iyiye daha güzele C andy ve Milkshake’in ilk parçası “Ustaları Saygı”yı Cengiz Baysal, 80’li yıllarda parlayan ve 2000’lere gelindiğinde ihmal edilen caz müziğini farklı tarzlarla buluşturan caz fusion ustaları için yazmış. Baysal parçayı yazdığında hasta olan usta caz fusionun öncülerinden Michael Brecker geçen ocak ayında yaşamını yitirmişti. DİDG parçası, “Daha iyiye daha güzele” gibi hamaset içeren tavır ve konuşmalar karşısında grup arkadaşlarıyla yaptıkları şakayı ifade ediyor. “Yedi Tepenin Poyrazı”, “Kırlangıç Uçuşu’’ parçaları Baysal’ın Tünel’deki evinin manzarasının yol açtığı etkilenmelerin birer sonucu. Baysal, ‘’Ada Turu” parçasını ise grup arkadaşlarının, en büyük eğlenceleri olan Büyükada’daki bisiklet turlarında “eğlenceli bir parça” isteği üzerine yazmış: “Dinleyici benim hayallerimi görmek ya da duymak zorunda değil. Kulağınıza, hoşunuza giden bir bileşim ulaşıyorsa ve kendi hayallerinizi kurdurtuyorsa, müzik amacına ulaşmıs demektir. Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa’sının güzelliği, dudak kenarlarındaki belirsizliktir. Resme bakana kendi zihninde tamamlama imkânı verir. Enstrümantal müzikte de belirsizlikler dinleyicinin zihninde tamamlanıyor ve eser, aslında zihinde tamamlandıktan sonra ortaya çıkıyor.” limizin altında bir skandal var. Pek ilgilenen yok. Siemens’ten ve onun muhtemelen Türkiye de dahil birçok ülkede dağıttığı rüşvetlerden söz etmiyoruz. O zaten var ve “nemalananların” listesi, daha doğrusu şirket yönetiminin bu sıkıntıdan kurtulmak vereceği kellelerin listesi yakında ortaya çıkar. Biz, başka yerdeyiz. Ömrünü hep en ağır işlerde çalışarak geçiren, biriktirdiği üç kuruşu da dinsel duyguları okşandığı için camilerde çöreklenmiş “yeşil mafya”ya kaptıranlara bakarsak, benzeri görülmemiş bir dolandırıcılık bu: “YimpaşKombassanEndüstri Holding mağduru” Hanifi Doğan, bu dolandırıcılığın Milli Görüş camilerinde bağlandığını bağırıyor her yerde. Etkili “Die Zeit”, 2006 yılı kasımında “Almanya tarihinin en büyük yatırım skandalı”nı yazmıştı. İyi. İyi ve sözümüz burayadır. Önümüzdeki günlerde “dinci mafya” da denilen bu sektördeki yeni gelişmeleri, daha doğrusu fazlasıyla anlamlı durgunluğu (bir başka deyişle, “gelişmemeyi”) haberleştireceğiz. Bu işin ucu Avrupa mahkemelerine kadar gidecek. Bu, kesin. O nedenle son dönemde en çok “Fakir milletimizden mi alacaksınız paranızı?” gerekçesiyle yeşil sermaye mağdurlarının “hamiyetlerine” seslenmeye kalkıyorlar. Bunlar her şeyle oynar. Parayla ve kârla oynayan, her şeyle oynar. Böyle bir ortamda, Berlin hükümeti, mağdurlara göre yaklaşık 40 milyarlık bir dolandırıcılıktan haberinin olmadığını resmi bir yanıtla ilan edebiliyor. Olur mu? İnanılır mı? ??? İsteyen istediğine inanır. Bizim gelmek istediğimiz yer başka. 1970’lerin ortasında Helmut Schmidt hükümeti, Portekiz ve İspanya başta olmak üzere, Yunanistan ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı ülkelerdeki “antikomünist çevrelere” örtülü ödenekten para yardımı yapmıştı. Çocukluğu Türkiye’de geçmiş ve birçok çevrede Türkiye dostu olarak tanınan Walther Leisler Kiep, istihbarat örgütlerinin bütçesinden komünizme karşı partilere iletilmek üzere Portekiz ve İspanya’da milyonları dağıtma görevini nasıl üstlendiğini “Brücken meines Lebens” (Hayatımın Köprüleri) kitabında anlatır. Fakat, Türkiye’dekiler de dahil, bu paraların kimlere gittiğini bilen yok. Çok önem verildiği de yok. Alman araştırmacı gazeteciliğinin çalışkan ve (bu nedenle) “huzursuz” çocuklarından Hans Leyendecker ile, geçtiğimiz yıllarda E D UMAN GRUBUYLA ÇALIŞMA Baysal, Türkiye’nin tanınmış caz müzisyenleriyle sahne performanslarının yanı sıra birçok sanatçı ve gruba eşlik ettiği albümlere davuluyla ayrı bir müzikal değer katıyor. Duman grubunun “Belki Alışman Lazım” ve “Seni Kendime Sakladım” albümlerinde davulları çalan Baysal, farklı tarzlardaki müzisyenlerle bir araya gelebiliyor: “Enstrümantal müzik yapan birisi için şarkı, müziğin bambaşka bir yönü. Güzel bir şarkının bir parçası olmak beni hep mutlu ediyor. Bir performansçı olarak böyle çalışmalardan çok keyif alıyorum. ‘Sen cazcısın, bu rock’ diyorlar. Ben kuru kuru stüdyo müzisyenliği yerine gidip o projelerin içinde yer alıyorum.” Y ILDIZLARIN ÜSTÜNDE Piyanoda Serkan Özyılmaz, basgitarda İlker Özalp gitarda Ercüment Ateş, vokalde Sibel Gürsoy’dan oluşan grubu ve trompette İmer Demirer’le 2003 yılında DMC’den “Yıldızların Üstünde” adlı solo bir albüm çıkaran Baysal, davulculuğunun yanı sıra besteci yönünü de gösterdi. Rec By Saatchi tarafından yeniden yayımlanan Yıldızaysal; ların Üstünde albümü, doğaçlamaları ve Brezilcanlı kayıtlarıyla caz müziğinin enerjisiya, Afrokuban, Afrika, ni yakalıyor. Albümün hemen ardınHint ritimleriyle ilgilenmiş ve dan Avusturya’da Viyana’da bir üzerinde çalışmış ama.. etnik radyo programında çalma olanamüziklere mümkün olduğu kadar ğı bulan Baysal ve grubu, 2005 dışardan bakmaya çalışıyor. Her biyılında İstanbul Caz Festivari, üzerinde yıllarca çalışmak ve uzmanli’nde sahne aldı. lık gerektiren farklı ritimlerden etkilenYoğun çalışma temposu melerini müziğinde belli belirsiz hissettiiçinde müzik yazmayı sürriyor: “Hiçbir zadüren Baysal, yeni solo alman ‘Geleneksel bümü için stüdyoya girdi: Türk müziği de ça“Yazdığım müzikleri grulabiliyorum’ demek ba çaldırtmayı seviyorum. istemem. Modern Çünkü insan yaptığı mübir davul seti çalan ziğin tam hayal ettiği gibi bir müzisyen olarak olmasına çalışıyor. Ama iç içe geçmiş stillercaz müziğinde ya da dode etnik müziklerle ğaçlama öğesi olan müzikde ilgilendim. Ama ‘Afrika müziği çalıte, şansa bırakılan bir yeri yorum’ demek için oralarda en az 10 yıl de ihmal etmemek lazım. geçirmem lazım. Müziğe gerçekten Çok titiz olup herkesi teker teciddi yaklaşıyorsanız ve seviyorsaker kontrol etmeye çalışınca nız, etkilenmeleriniz de doğru bir cazdan çıkan enerji kaybolabilir. çizgide oluyor. Yani o müziğe Yeni albümde, bir besteci ya da karşı saygısızlık yapmamış grup lideri olarak bu ‘kontrol hastalıoluyorsunuz.” ğımda’ iyileşmeye yöneldiğimi söyleyebilirim. Harika bir grubum var ve her şeyi biraz daha oluruna bırakabiliyorum.” merkezinin açılışına sanat ve siyaset dünyasından K ültür birçok isim katıldı. (Fotoğraf: Selin Görgüner) aysal, Türkiye’de B müziğin herhangi bir dalının sevilmesinin tamamen yurtdışında kabul görmesine bağlı olduğunu anlatıyor ve bundan duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. “Kendi yaratıcılığımızdan korkuyoruz. Pop kültürde veya cazda ülke dışında onaylanmış olanlar çok daha kolay kabul görüyor. Kendi estetik algılamamıza güvenip dürüst olarak ‘Bu hoşuma gitti’ diyebilip kendi sanatçılarımızın değerini veremiyoruz. Bunu müzik dinleyicilerinde görüyorum.. ama ticari kaygı da işin içine giriyor. Organizatörler de kendi müzisyenlerimize yeterince destek vermiyor. Bazen destek o kadar azalıyor ki projeyi sürdürebilmek için insanüstü gayretler sarf etmek gerekiyor. Özgüvenle sanatımız daha ileri boyutlara taşınabilir.” B Attilâ İlhan Kültür Merkezi açıldı... İstanbul Haber Servisi Türkiye Gençlik Birliği (TGB) Beyoğlu’nda açtıkları kültür merkezine gazetemiz yazarlarından şair ve düşünür Attilâ İlhan’ın adını verdi. Attilâ İlhan Kültür Merkezi’nin açılışına İlhan’ın kardeşi, oyuncu Çolpan İlhan, TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin Karaca, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Kadıköy Belediye Başkan Yardımcısı İnci Beşpınar, sinema oyuncusu Sevda Ferdağ, tiyatro oyuncusu Dilek Türker, eski Mimarlar Odası Başkanı ve gazetemiz yazarlarından Oktay Ekinci ve MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül ve çok sayıda davetli katıldı. Çolpan İlhan, “Abim Attilâ İlhan gençlere her zaman inandı. Onların hep bir ‘dip dalgası’ gibi geleceğini söyledi. Yaşasaydı bu tabloyu görüp çok mutlu olurdu” dedi. 40 üniversiteden 65 topluluk tarafından 2006 yılında kurulan TGB’nin Genel Başkanı Adnan Türkkan, Attilâ İlhan’ın adını yaşatmak için daha önce de 6 ilde açtıkları kültür merkezlerine büyük şairin ismini verdiklerini belirterek “Mustafa Kemal ‘Bütün ümidim gençlikte’ demişti. Bu kültür merkezi gençlerin ilk ürünü olacak. Köy Enstitüleri öğretmenlerinin yaptığı gibi kendi okulumuzu kendimiz kuruyoruz” diye konuştu. Etnik müziğe bakış İnsan üstü çalışma
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle