Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 İÜ İktisat Fakültesi Mezun ve Mensupları Vakfı ‘İstanbul Örneği’ anketinin sonucu: C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ kurlar hatırlayacaklardır: 27 Mayıs Devrimi’nden başlayarak, siyasal partiler de anayasa çerçevesi içine alınmış ve ayrıca düzenlenmiştir. Demokrasi, partilerin yalnız dışında değil, içinde de olmalıdır. Bunun gibi, demokratik düzenin korunması, laik devlet niteliği, Cumhuriyetin korunması, bütünlük ve bağımsızlığın korunması, öteki parti yasakları, kanunsuz siyasal faaliyetlere odak olma, bütün bunlar siyasal partilerin kapatılmasına götürmüştür. Çok partili demokrasilerde, siyasal partiler özgürdür, kapatılamaz denir, ki yanlıştır; Türkiye’de ünlü Alman sistemi örnek tutularak, belli nedenlerle partiler kapatılır. Bu yetki ise Anayasa Mahkemesi’ne aittir. Dava ise Cumhuriyet başsavcısının girişimi ile başlar. Geçmişimizde, özellikle dinci partileri yasaklayan önemli örnekleri tanıyoruz. Refah Partisi böyledir. Daha sonra? ? 3 Kasım 2002’de, tek başına iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) bir dönüm noktasıdır: Türkiye’nin dışardan ve içerden kuşatılması, onunla tamamlanır. AKP, Amerika’nın da başarılı bir öğrencisi oldu: “Milli Servet”in düşmanı olarak, tam bir yağmayı sürdürdü, sürdürüyor: Doğada, şehircilikte, sanayileşmede, tarımda... Avrupa Birliği’ne (AB) giriş de dışardan ve içerden pompalandı. AKP, tam serbest, özellikle askerlerden bağımsız kalmak istiyordu. Reform, başta bunu sağladı ona. İlk günden, kadrolaşma, Kuran kursları, türban, imam ve hatipler yolundaydı. ABD’nin “ılımlı İslam” politikası, dinci bir parti olarak AKP’ye yardımcı oldu. Buradan hareketle, laikliği yıpratma, özellikle milli eğitimde açıkseçik hale geldi. Denebilir ki, AKP’nin bu yolda yaptıklarını hiçbir iktidar yapmamıştır. Böyle bir ortamda, AKP’nin ya 6 NİSAN 2007 CUMA AKP yoksullaştırdı YOLSUZLUK ARAŞTIRMASI: Tehlikenin Böylesi Yaklaştığı Günlerde... kasından tutup Anayasa Mahkemesi’nin önüne çıkarmak şarttı. Ne var ki, olmadı. Tıkanan bir şey vardı; en başta da, bizzat Yargıtay Başsavcısı hareketsiz, içine kapanık ve sorumsuz bir hale geldi. Geçmiş yıllarda bir Sabih Kanadoğlu’muzu, bir Vural Savaş’ımızı hatırlıyoruz; ama şu son 45 yılda belleğimize nakşolmuş hiçbir isim yok! Son günlerde gazetelerde çıkan bir “Sayın” incelemesinde, AKP iktidarı ile görülecek bir hesap görülmüyor. Her şeyden önce de gecikti... ? Günümüzde sorunumuz, yeni Cumhurbaşkanını seçmek: Sayın Ahmet Necdet Sezer’in süresi yakın günlerde dolacak. Kimi seçmeli? Dünyada, Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşananlar göz önünde tutulduğunda, Çankaya’ya yeni bir kişiliği çıkarmak, sıradan ya da olağan bir seçimi aşan bir anlam taşıyor. Şunu da söylemeli: Sezer’i görüp tanımış yurttaşlarımızı yeni bir çehreyle tatmin etmek, öyle kolay değil. Hayatın bir değerlendirmesi oldu; Çankaya’da Atatürk ve İnönü’den sonra, Ahmet Necdet Sezer’i yerine oturttu. Onlardan sonra kim? Oy gücüne güvenip Parlamentoda AKP’den bir aday çıkarmak boş bir uğraştır. Bütün kanıtlar arasında asıl bardağı taşıracak olan, Başbakan Erdoğan’ın durumudur: Devrimimize, Cumhuriyetimize ve laikliğe korkunç saldırılarla ünlü bir kişi, her şeye karşın olur da seçilirse, karşılaşacağı tepki Türkiye’yi sarsar. AKP iktidarı, her şeyden önce demokrasiyi öldürüyor. Onu, tutunduğu bu yerden koparıp atmalı. AKP, Cumhurbaşkanlığı ile, iktidara yeni bir yerden tutunmaya çalışacaktır: Cumhuriyete ve demokrasiye yeni bir darbe vurmak girişimidir bu. Tehlikenin böylesi yaklaştığı bir anda, hatırlatmak da ödevdir: Tehlikenin farkında mısınız? O Baş sorumlu hükümet KP hükümeti döneminde yolsuzlukların arttığını düşünenler Aların yüzde 33, azaldığını düşünenler ise yüzde 20. Ankete katılanyüzde 60’ı AKP döneminde ailesinin ekonomik durumunda hiçbir değişim olmadığını, yüzde 27’si de daha kötüleştiğini dile getiriyor. AKP hükümeti döneminde yolsuzluk arttı yanıtını verenlere, bu artışın nedeni sorulduğunda ise yüzde 53.2’lik kesim, artışın sorumlusu olarak AKP’yi gösterdi. İstanbul Haber Servisi İstanbul’da yapılan bir anket, kentlilerin AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana daha da yoksullaşmaktan ve yolsuzlukların artmasından şikâyet ettiğini ortaya koydu. İstanbulluların yüzde 28’i bugün bir seçim olsa hangi partiye oy vereceği konusunda kararsız olduğu belirlenen ankette, yapılan tahmine göre, olası bir seçimde İstanbul’da AKP yüzde 29.9, CHP yüzde 26.8 ve MHP yüzde 9.1 oranında oy alacak. Ankete göre İstanbullular için en güvenilir kişi olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve yargı organları başkanları izliyor. İstanbulluların güven sıralamasında son sırayı ise Başbakan Tayyip Erdoğan alıyor. İstanbul Üniversitesi (İÜ) İktisat Fakültesi Mezun ve Mensupları Vakfı’nca yaptırılan “Yolsuzluğa Bakış Araştırması: İstanbul Örneği” başlıklı araştırma sonuçladı. İÜ İktisat Fakültesi öğrencileri ve 5 öğretim üyesi tarafından gerçekleştirilen araştırma sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılması amacıyla The Marmara Oteli’nde basın toplantısı düzenlendi. Vakfın ve anketi gerçekleştiren araştırma grubunun başkanı Prof. Esfender Korkmaz, 2000’de yolsuzluğun sosyoekonomik nedenleri konulu araştırma yaptıklarını anımsatarak bu araştırmanın 7 yılda nasıl bir değişim yaşandığını tespit etmek için yapıldığını söyledi. İstanbul’daki 20 ilçede bin yüz denek üzerinde gerçekleştirilen araştırmanın sonuçlarına göre, İstanbul’da yurttaşların yüzde 28.4’ünün hangi partiye oy verecekleri konusunda kararsız olduğunu belirten Korkmaz, “2002 seçimlerinde 37.20 oy alan AKP şimdi yüzde 29.9 alabilecek, yani İstanbul’da AKP’nin yüzde 7 oy kaybı var. 2002’de İstanbul’dan yüzde 24.6 oy alan CHP, bu oranı yüzde 2.74 artırarak yüzde 26.8’e çıkarıyor. MHP de oylarını yüzde 4.6 oranında artırarak yüzde 9.1’e yükseltiyor” dedi. İSMMMO raporu: Yolsuzluk vergileri yutuyor Ekonomi Servisi Türkiye’nin yolsuzluğu azaltarak her yıl kamu gelirini 10.2 milyar YTL’nin üzerinde artırabileceği bildirildi. İstanbul Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (İSMMMO) için Marmara Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Çelen tarafından hazırlanan “Yolsuzluk EkonomisiKamusal Bir Kötülük Olarak Yolsuzluğun Ekonomik Analizi’’ başlıklı raporda, yolsuzluğun gelir dağılımında sapmalara neden olduğu göz önüne serildi. Buna göre, yolsuzluklardaki 1 puanlık artış, kamu gelirlerinde de yüzde 1’lik bir azalmaya yol açıyor. Türkiye’nin yolsuzluk endeksini Danimarka düzeyine (0.5) çekebilmesi durumunda kamu gelirinde yaklaşık yüzde 6’lık bir artış mümkün olabilecek. Buna göre 2006’da 171 milyar YTL’nin üzerinde bütçe geliri olan Türkiye, yolsuzluğu azaltarak her yıl kamu gelirini 10.2 milyar YTL’nin üzerinde artırabilir. TÜRMOB Başkan Yardımcısı ve İSMMMO Başkanı Yahya Arıkan, rapordaki değerlendirmesinde, “Yolsuzluklardaki devlete olan güveni azaltarak vergiye karşı bir direnç yaratmaktadır. Halkın bin bir güçlükle ödediği, kalkınmaya ve halkın refahına kullanılması gereken vergiler, karanlık, karmaşık ilişkiler yumağında kaybolmaktadır’’ dedi. Geçim sıkıntısı ilk sırada yüzde 60.2’si Türkiye’nin en önemli soruİ stanbulluların nunun ekonomik sorunlar (işsizlik / yoksulluk / enflasyon / hayat pahalılığı) olduğuna inanıyor. Siyasi eğilimlere göre ülkenin en önemli sorunu değerlendirildiğinde ise yolsuzluğu Türkiye’nin en önemli sorunu olarak görenler arasında kendini CHP’ye yakın hissedenler ilk sırada gelirken AKP’ye yakın olanların en önemli sorunu ise din ve vicdan özgürlüğü. nkete katılanlardan “en güvenApuan dikleri kurumu 010 arasında bir vererek” değerlendirmeleri istendiğinde en çok güvenilen kurumların başında 10 üzerinden 8.2 ile yine Silahlı Kuvvetler gelirken en az güvenilen kurum da medya. Güvenilen kişiler bakımından da Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt 10 üzerinden 7.18 puan ile birinci sırada. Ardından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve yargı organları başkanları geliyor. İstanbulluların güven sıralamasında son sırayı ise 10 üzerinden 4.53 puan ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan alıyor. Buna karşın İstanbul halkının yüzde 33.1’i rüşvet ve yolsuzlukla mücadelede en güvenilir kişi olarak da yine Başbakan Erdoğan’a inanıyor. Erdoğan’ı yüzde 25.6 ile CHP Genel Başkanı Deniz Baykal takip ediyor. En çok güvenilen kurum TSK Ermeni iddiaları uluslararası yargıya taşınıyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Dışişleri Bakanlığı ile Genelkurmay’ın sözde soykırımla ilgili Ermeni iddialarını Uluslararası Sürekli Hakemlik Mahkemesi’ne götürmek amacıyla yaptığı çalışma tamamlandı. Ancak çalışmanın uluslararası platforma götürülmesinin zamanlaması konusunda hükümet ve Genelkurmay arasında görüş ayrılığı olduğu öğrenildi. Ankara’nın sözde Ermeni soykırımı iddialarını uluslararası yargıya taşıma yönündeki hazırlığını tamamladığı öğrenildi. Bu kapsamda Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Genelkurmay Başkanlığı ve yabancı hukuk bürolarının da desteğiyle hazırlanan tezler Uluslararası Sürekli Hakemlik Mahkemesi’ne götürülecek. Buna göre Türkiye, kendi tezlerini içeren bir dosya ile Uluslararası Sürekli Hakemlik Mahkemesi’ne gidecek. Bu mahkeme tarafından saptanacak bilirkişiler her iki ülkeden de gerekli belgeleri alarak çalışma yapacak ve mahkeme kararını verecek. Hükümetin başvurunun bu ayın 24’ünde Nusaybin’de gerçekleştirilecek “toplu mezar açılışından sonra” yapılmasını istediği kaydedilirken TSK’nin, henüz gerekli zeminin oluşmadığını bildirdiği belirtildi. Başvurunun yakın zamanda yapılmasının Türkiye’nin elini zayıflatacağını vurgulayan TSK çıkacak sonucun Türkiye’yi hiç istemediği bir noktaya sürükleyeceğini belirtti. Atatürk’ün vasiyeti çiğnendi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmayı Araştırma Komisyonu’na bilgi veren Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel, Türk Dil Kurumu (TDK) ve Türk Tarih Kurumu’nun (TTK) 12 Eylül darbesiyle birlikte işlevlerini yitirdiğine işaret ederek “TDK ve TTK dernek yapısındaki eski tüzel kişiliklerine kavuşturulmalı” diye konuştu. Atatürk yaşarken dilde devrimden yana olan aydınların, Atatürk yaşamını yitirdikten sonra devrimden vazgeçtiklerini anlatan Özel, 12 Eylül 1980’den sonra Atatürk’ün vasiyetinin çiğnendiğini ve TDK’nin bir devlet dairesine dönüştürüldüğünü söyledi. Atatürk kurumlarının yasa zoruyla kapatıldığını ifade eden Özel, bu hukuk ayıbının 24 yıldır silinemediğini belirterek “Yüce Meclis bu hukuk ayıbını görmezden gelmeyi sürdürürse, bir gün 12 Eylülcüler gibi bir başka egemen güç, her birimizin miras bırakma hakkını elinden alabilir” diye konuştu. Yabancı adların yaygın olarak kullanıldığı marka ve tabela isimlerine de değinen Özel, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Türkçe eğitimini bir türlü iyileştiremediğini vurguladı. Özel, “Cumhuriyet tarihi içinde hiç kimse eski sözcükleri konuşup yazdığı için ceza almamıştır. Ancak, dil devrimiyle kazanılan sözcükleri kullanan öğretmenler, memurlar ceza almıştır” dedi. ndıçlar, sahte olduğu iddia edilen günlükler arasında yaşamımız geçip gidiyor. Olaya nasıl yaklaşacağımız ise, temel ilkelere göre değil tuttuğumuz tarafa göre şekilleniyor. Bugünlerde özel anlar yaşadığımız doğru. Bir yazar, bugünleri 27 Mayıs öncesi Demokrat Parti’nin son günlerine benzetiyor. Eğer diyor Erdoğan cumhurbaşkanı olmasa bile, karşı tarafın da kabul ettiği bir isim üzerine uzlaşılmazsa gerginlik devam eder. Hatta yazarımız daha da ötesine gidiyor ve diyor ki, Demokrat Parti 1957’de seçimleri kaybetmediği için darbe koşulları oluştu. Şimdi AKP mağdur görüntüsüyle önümüzdeki seçimleri kazanırsa Cumhurbaşkanlığı uzlaşması bile olsa gerginlik sürer, yani yazarımıza göre müdahale koşulları oluşur. ??? Cumhurbaşkanlığı seçiminde taraflar bir isim üzerinde uzlaşırlarsa ben bundan memnun olurum. Bu konuda uzlaşmadan yanayım. Türkiye’nin kamplaşmadan ne büyük zararlar gördüğünü biliyorum. Kamplaşmanın ürettiği askeri müdahaleler Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu. Bu ülkenin büyük bir gelişme ve ilerleme dinamizmi bulunuyor. Gerginlikler aşılabilse, siyaset birbirinin önünü kesmeye değil, sa A SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Andıçlar Arasında Siyaset... Demokrasileri gelişti, adam başına yıllık gelirleri bizimle aynı durumdayken yirmi, yirmi beş yıl içinde bizi fersah fersah geçtiler. ??? Bir ülkenin doğru yönetilip yönetilmediği tamamen göreceli bir değerlendirme meselesidir. Birileri iyi yönetildiğini düşünürken, bir başkaları da kötü yönetildiğini düşünecektir. Bazen bir kesim, ülkenin uçuruma sürüklendiğine de inanacaktır. Örneğin bugünkü ABD yönetimi bu ülkeyi Irak’ta bir batağa saplamıştır. Bush ve adamları dünyayı kan ağlatırken Amerikalılara da bedeli çok ağır faturalar ödetmişlerdir. ABD halkı Bush’u desteklediğine şimdi çok pişmandır. Şimdi ABD halkı ne yapacak? Dışarıdan bir kuvveti çağırıp Bush yönetiminin darbeyle devrilmesini mi isteyecek? Kimsenin aklına ABD’de böyle bir şey gelmiyor. Önlerinde seçimler var... Bush’un partisini bu kez seçme mimi bir rekabete dönüşse her şey daha iyi gidecek. Türkiye, dünyanın etkin ülkelerinden birisi haline dönüşecek. Ben bir sosyalist olarak Türkiye’de özgürlükçü sol bir hareketin güçlenmesi ve iktidara gelmesinden yanayım. Oyumu da hep bu yönde kullandım. Ancak sonuç olarak çözüm demokratik sistem içinde olacaktır. ??? Şimdiye kadarki deneyimlerimizden de biliyoruz ki, bugün seçim kazanan parti sabredilirse bir süre sonra seçimleri kaybediyor. Milletimizin hiçbir zaman bir partiye ve bir eğilime takılıp kaldığını görmedik. Halkımız defalarca değişik siyasi eğilimleri iktidara taşıdı, beğenmeyince de indirmesini bildi. İktidarları halk belirlemeli ve değiştirmelidir. Bunun dışındaki yollar, bu ülkeye yarar getirmedi. Yanı başımızdaki Yunanistan, uzaklardaki İspanya ve Portekiz, militarist müdahaleleri aşabildikleri için önemli başarılar kazandılar. yerek tepkilerini gösterebilirler ve onlara gereken dersi vermiş olurlar. Görünen o ki öyle yapacaklar. ??? ABD’de Başkanlık seçimleri netamelidir. Kıran kırana bir mücadeleye sahne olur. Taraflar kazanmak için ellerindeki bütün kozları ortaya koyarlar. Dünyanın en güçlü devletinin yönetimini ele geçirme kavgasının arkasında ne dolaplar dönüyor anlamak bile çok güçtür. Sonuç olarak neticeyi sandık belirler. Türkiye’de Atatürk ve İnönü dışında bütün Cumhurbaşkanlığı seçimleri tartışmalı olmuştur. Bu kez de öyle olacak. Gönül bu seçimin bir uzlaşmayla sonuçlanmasını istiyor. Ancak görünen o ki, gelişmeler bu yönde olmayacak. Peki ne yapmalı? Uzlaşma önermeli, bunu kabul edelim. Diyelim ki uzlaşma olmadı ve AKP kendi istediğini cumhurbaşkanı seçti? Eleştiri ve uyarılarımızı tabii ki sürdüreceğiz, ancak çözüm demokrasi içinde bulunacaktır. Şimdiye kadar bulunabilmiş en iyi yönetim biçimi, bütün aksaklıklarına rağmen demokratik sistemdir. Halk yanıla şaşa, iradesini sandığa yansıtıyor ve süreç böyle gidiyor. Doğru ve sağlıklı olanı da budur. oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Okunması zorunlu kitap Don Kişot Ardagül YILDIZ ANKARA Aylık edebiyat dergisi “NotosÖykü”, 3. sayısında “Ölmeden önce okunması zorunlu 40 kitap” araştırmasının sonuçlarını açıklıyor. Listenin ilk sırasında, dünya çapında yapılan oylamalarda birinciliği elinde tutan başyapıt “Don Kişot” yer alıyor. NotosÖykü’nün belirlediği 74 yazarın dünya ve Türk edebiyatından seçkilerinden ortaya çıkan ilk 40 kitap, derginin 3. sayısında okuyuculara sunuluyor. Türkiye’nin önde gelen yazarlarından oluşan seçici kurula yöneltilen soruya karşılık her yazarın verdiği 10’ar kitap adı, toplam 405 kitaptan oluşan listeyi belirledi. Bu listede en çok oy alan ilk 40 kitap da, “Ölmeden önce okunması zorunlu 40 kitap” listesini ortaya çıkardı. İspanyol yazar Miguel De Cervantes’in 17. yüzyılda kaleme aldığı “Don Kişot” adlı roman, en fazla oy alan kitap oldu. Roman, Norveç Nobel Enstitüsü’nde de, dünyaca ünlü 100 yazar tarafından dünyanın en iyi kurgu eseri seçilmişti. Türk edebiyat çevrelerinin “Ölmeden önce okunması zorunlu 40 kitap” listesinin ilk on kitabı sırayla şunlar: “Don Kİşot” Cervantes, “Suç ve Ceza” Fyodor Dostoyevski, “Memleketimden İnsan Manzaraları” Nâzım Hikmet, “Alemdağda Var Bir Yılan” Sait Faik Abasıyanık, “Tutunamayanlar” Oğuz Atay, “Hamlet” William Shakespeare, “Yüzyıllık Yalnızlık” Gabriel García Márquez, “Huzur” Ahmet Hamdi Tanpınar, “Anna Karenina” Lev Tolstoy, “Karamazov Kardeşler” Fyodor Dostoyevski.