07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Hollandalı ABN AMRO’yu satın alan İngiliz Barclays, on binlerce çalışanın işine son verecek C ekonomi İŞÇİNİN EVRENİNDEN ŞÜKRAN SONER 27 NİSAN 2007 CUMA En büyük işçi kıyımı 91 milyar dolarlık birleşmeyle Avrupa’nın en büyük ikinci bankası olacak yeni banka, 13 bin çalışanının işine son vermeye, ayrıca 10 bin çalışanını da azgelişmiş ülkelere kaydırmaya hazırlanıyor. Ekonomi Servisi İngiltere merkezli Barclays bankası Hollandalı rakibi ABN AMRO bankasını yaklaşık 67 milyar Avro’ya (91.2 milyar dolar) satın almayı kabul etti. Satın almayla Barclays Avrupa’nın ikinci büyük bankası konumuna yükselmeye hazırlanırken satın almadan zararlı çıkan taraf ise banka çalışanları olacak. Birleşmeden sonra her iki bankanın toplam işgücünde 23 bin 600 kişilik bir kesintiye gidilebileceği belirtiliyor. Yeni bankanın toplam 220 bini bulan çalışanlarının, 13 bine yakınının işine son verileceği ve 11 bininin ise yeni iş anlaşmalarıyla Hindistan başta olmak üzere düşük gelir grubundaki ülkelere kaydırılacağı belirtiliyor. Her iki bankadan yapılan açıklamada, tarihteki en büyük banka satın alması olan anlaşmayla oluşacak yeni bankanın Barclays adını koruyacağı ve başkanlığı ile üst yöneticiliğini halen Barclays’da bu konumlarda bulunan Bob Diamond ile John Varley’in üstleneceği bildirildi. ABN’nin Yönetim Kurulu Başkanı Arthur Martinez de birleşmeden sonra aynı görevi sürdürecek. İngiliz bankası, ABN’yi satın alırken bu bankanın ABD’de sahip olduğu LaSalle Bankası’nı Banc of Amerika’ya satmayı da kararlaştırdı. Banc of America, LaSalle için 21 milyar dolar ödeyecek. Ulusal Egemenlik(!) nirlenip analarını da alıp gitmelerini önermeye kalkışacağınız, besbelli. Sahi bu nasıl demokratik hukuk düzeni, halk iradesi; sizin 23 Nisan söyleminize göre de; “hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin iradesinde olduğunun şiar edinilmesidir” ki... Gelecek 7 yılın Cumhurbaşkanı’nın kimliğinin, isminin bırakınız aylar öncesinden, kamuoyu, demokratik, siyasal örgütlenmelerle uzlaşmalı belirlenmesini; aday bildirme takvimi işledikten sonra da, tek yetkili olarak kafanızda saklı tutma, belirleme hakkını kendinizde görebiliyorsunuz. Siz kral, padişah mısınız ki.. aday ismini, belirleme takviminin sonuna kadar saklarken, bilme hakları olan halkla, milyonlarla, soru soranlarla, merak edenlerle eğlenebiliyorsunuz? Tabii ki halkın iradesi, Meclis egemenliği, demokrasi adına yüz kızartıcı bu tabloda suçun büyüğü sizde değil, bizde. Aslında sizin çok sevdiğiniz söylemle cumhur, yani bizler, bu ülkenin vatandaşları, halk, size bizimle bu biçimde eğlenme yetkisi veren düzenle yeterince güçlü, caydırıcı etkinlikte hesaplaşamadığımız için çok suçlu sayılmasak da ciddi boyutta kusurluyuz. Yumurta kapıya dayandıktan sonra nasıl caydırıcı güç olabileceğimize ilişkin, yeterince uyarıcı bir çıkışı 14 Nisan’da yaptıysak da, siz ve size yetki veren parti organlarınız, sizi destekleyen çıkar ilişkileri içindeki odaklar, görmezlikten gelme, göstermeme eğilimindeler. Gerçi AKP içinden de, daha çok sizi destekleyen medya ve sermaye odaklarından da artık cumhura, yani bize daha saygılı olmanız gerektiği yolunda uyarılar var. Ama çarpık siyasal örgütlenmeniz, lider diktatörlüğü düzeni içinde AKP’liler kıvranıp durmak, yine de sizi aday belirlemede tam yetkili kılmak zorunda kaldılar. Medya ve sermayeyle çıkar ilişkilerinde, oynanan satranç oyununda da kimseler “kral çıplak” diyemiyorlar. TMMB üyeleri, ulusal egemenliğin, Meclis’in kuruluşunun 87. yılında ulusun iradesine bakarak oy kulanabilecekleri umudunu vermiyorlar. Cumhurbaşkanımızın “Ata’ya layık olma” çağrısına uymaya çalışacakları bile şüpheli. Geriye sizin tek başına, kral, padişahmışçasına vereceğiniz gibi pazarlanan, aslında bilinen odaklarca yönlendirilmekte olduğu apaçık kararınızda; sizin sevdiğiniz söylemle cumhurun, bizimkiyle ulusun haykırışına kulak kabartabilmeniz; sağduyulu uyarılara kulak kabartabilmeniz, sağlıklı karar verebilmeniz kalıyor.. soner?cumhuriyet.com.tr Avrupa’nın finans devi İngiliz Barclays’in ABN AMRO’yu satın almasıyla, Avrupa’nın HSBC’nin ardından ikinci büyük bankası konumuna yükseldiği ve dünyada da ilk beş büyük banka arasında yer aldığı belirtildi. Barclays’in patronu John Varley (solda) ve ABN AMRO’nun yöneticisi Rijkman Groenink, birleşme sonrası bankanın merkezinin Amsterdam’da olacağını ve dünya çapındaki müşteri sayılarının 47 milyonu bulacağını belirttiler. BARCLAYS 1690’da kurulan Barclays’in şu an itibarıyla 50’den fazla ülkede toplam 3 bin 600 şubesi bulunuyor. Londra merkezli bankanın çalışan sayısı ise 123 bin. İngiltere’nin ilk kredi kartını 41 yıl önce satışa sunan banka, 2001 yılından bu yana İngiltere Premier Ligi’nin de resmi sponsoru. ABN AMRO Tarihi 1824 yılına kadar dayanan banka bugünkü adını, 1991’de Algemene Bank Nederland (ABN) ve AmsterdamRotterdam (AMRO) Bank’ın birleşmesiyle aldı. Merkezi Amsterdam’da olan ABN AMRO’nun 53 ülkede toplam 4 bin 500 şubesi ve 100 binden fazla çalışanı bulunuyor. Risk sıcak para... TÜRBAN KRİZİ PİYASALARI SARSAR Goldman Sachs’tan anket Yatırım bankası Goldman Sachs’ın müşterileri arasında yaptığı anket, Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olacağı ve genel seçimlerde AKP liderliğinde bir koalisyon hükümetinin iktidara geleceği beklentisinin güçlendiğine işaret ediyor. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olacağını öngörenlerin oranı, şubat ayındaki ankette yüzde 60’tı. Bu oran yüzde 73’e yükseldi. AKP liderliğinde bir koalisyon hükümetinin göreve geleceğini tahmin edenlerin oranı ise yüzde 48’den yüzde 64’e çıktı. AKP’nin tek başına iktidar olacağını savunanların oranı da yüzde 45’ten yüzde 28’e geriledi. B Farouk Soussa aşbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na aday olmasının piyasalar tarafından sürpriz olarak karşılanmayacağını belirten Soussa, şunları söyledi: “Sanıyorum insanlar Erdoğan’ın aday olmasını bekliyorlar; bu nedenle adaylık açıklamasının piyasalardaki etkisi sınırlı olacaktır. Ancak seçim sonrasında türbana bağlı olarak bir anayasal bir kriz olursa, bu piyasalarda bir çalkantıya neden olabilir. İki seçim arasında AKP ile ilgili hoşnutsuzluk artarsa bu da piyasada çalkantıya yol açar. Ancak sonuçta Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması piyasalar açısından büyük bir şok olmayacak.” Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçim sürecini ne şekilde yöneteceğinin seçmenin algılamasını etkileyeceğini de vurgulayan Soussa, “Eğer bunu iyi yönetmeyi başaramazsa bu genel seçimler açısından endişe kaynağı olabilir ve bunun etkileri kasım seçimlerine yansıyabilir. Bu durumda (ekonomik) politika açısından bu negatif olur; çünkü bu, koalisyon hükümeti ve politikalarda atalet olasılığını artırır” diye konuştu. Ekonomi Servisi Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s Türkiye Direktörü Farouk Soussa, Türkiye ile küresel piyasalardaki reel faiz farklılığının, ucuz para birimleri ile yüksek getirili kıymetlerin fonlanması anlamına gelen “carry trade”i teşvik ettiğini ve bu durumun Türkiye açısından cari açıktan daha endişe verici olduğunu söyledi. Reuters’in sorularını yanıtlayan Soussa, “Faiz farklılığı sıcak parayı çekiyor ancak carry trade cazip olmadığında sıcak para çok sıklıkla yön değiştiriyor. Carry trade’den çıkış olduğunda lirada da çok büyük bir değer kaybı olacak ve bu da enflas Erdoğan’ın adaylık sürecini iyi yönetememesinin genel seçim için endişe verici olacağını söyleyen S&P Türkiye Direktörü Farouk Soussa, “Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında türbana bağlı olarak bir anayasal kriz olursa, bu piyasalarda bir çalkantıya neden olabilir” dedi. yon beklentilerini etkileyerek negatif bir döngü yaratacak. Yani ana endişe kaynağı bu. Faiz oranlarındaki farklılık, cari açıktan daha endişe verici” dedi. IMF’nin de şartlarından bir olan ancak hükümetin yasalaşmasını seçim sonrasına bıraktığı sosyal güvenlik reformunun kısa ya da orta vadede mutlaka ele alınması gerektiğini belirten Soussa, “Eğer bunun üzerine gidilmezse 10, 15 ya da 20 yıl içinde sosyal güvenlik açıkları sürdürülemez duruma gelecek. Türkiye’nin sosyal güvenlikte parametreleri değiştirmesi gerekiyor” diye konuştu. Hükümetin seçim öncesinde mali disiplinden saptığını söylemek için henüz erken olduğunu belirten So ussa, son yıllarda uygulanan sıkı mali politikaların hükümetin elini rahatlattığını söyledi. “Mali disiplin ile mali politikaların sürdürülebilir olması arasında bir fark var. Mali politikaların sürdürülebilir olması açısından hükümetin bir miktar esnekliği var çünkü son 45 yıldaki mali performansları başarılı. Bu da onlara FDF’yi yüzde 6.5’in altında tutabilme ve bir nefes alma payı bırakabilme şansı veriyor” diye konuşan Soussa, şunları söyledi: “Eğer bu mali rahatlama siyaset güdümlü ve sorumsuzca yapılırsa bu AKP hükümetinin en önemli dayanaklarından birini sarsar.” aşbakan Tayyip Erdoğan’ın kafasının içinde saklı, aslında öncelikle kendisi, en az özveride bulunacağı risksiz aday arayışı kararsızlığı, soru soran, aday ismi için ipucu bulmaya çalışan gazetecilerle kelimenin tam anlamıyla dalga geçtiği günlerin Ulusal Egemenlik Haftası ile çakışması, uğursuz bir raslantı. Ulusal egemenlikten, bağımsız Meclis iradesinden, halkı temsil eden Meclis’ten kopukluğun çırılçıplak hali. Ne var ki kirli siyaset, medya, sermaye çıkar ilişkilerinde “kral çıplak” diyebilmenin ötesinde, içinde bulunduğumuz tablo demokratik bir durum, hakmış gibi pazarlanmaya çalışılıyor. Diyebilenlere deli, çocuk gözüyle bakılmak isteniyor. Başbakan Erdoğan bir yandan milyonlarla alay edercesine, 23 Nisan söyleminde “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir şiarı yaşatılmalıdır” diyebiliyor. Diğer yandan kameraların karşısında, milyonlarla alay ederek bir kendinden, bir adı geçen isimlerden, bir sürpriz adaylardan söz açıyor. Sözde Meclis’in söz ve karar sahibi olduğu bir tabloda, demokratik rejim, Cumhuriyet, laik anayasal düzende, sanki padişahlık gücü, iradesini ele geçirmiş havalarda, hastalıklı bir kimlik, güç gösterisi yapıyor... Ne yazık ki gazeteci arkadaşlarımızın çalışma, işlerinde kalabilme koşullarında; sadece ve sadece Başbakan Erdoğan’ın karar verme hakkı ve iradesinin ortaya konulduğu bir tabloda, ancak “Bir karar verebildiniz mi? Gerçekten aday olacak mısınız, sürpriz mi yapacaksınız, Ayşe mi, Ali mi?..” papatya falına bakılır gibi aday isimleri sorulabiliyor. Haber ve yorumlarda sahibi ya da sahibinin sesi, demokrasi, rejim, laiklik, tehdit algılamamız için birbirinden farksız isimler sıralanıyor. “Siz kral, padişah mısınız ki.. 23 Nisan TBMM’nin 87 yaşına girdiği bir haftada, Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil edecek Cumhurbaşkanı’nı belirleme yetkisi fiilen size bırakılmış bulunuyor? Sizin söyleminizle hâkimiyeti kayıtsız şartsız elinde tutması gereken milletin iradesi, varlıklarını size borçlu, sizin karşınızda parmak kaldıramayacak, bir önceki seçimde azınlık oyuyla seçilmiş AKP milletvekillerinin elinde kalıyor. Yetmiyor gelecek 7 yılın Cumhurbaşkanı’nın seçiminde bu tabloyu demokratik hak olarak pazarlayabiliyor, sizin bu yaptıklarınızı rejim, laiklik, ülkenin geleceği, anayasal düzen, demokrasi için tehdit olarak gören, meydanlara çıkabilen yüzbinleri bindirilmiş kıtalar olarak suçlayabiliyorsunuz..” türünden sorular sorabilecekler karşınıza çıkamıyor. ??? Çıkabilseler, daha da çok si B üyükanıt’ın 12 Nisan’daki sözlerini diplomasi dilinden ve nezaketinden çıkarıp yalın Türkçeye tercüme edelim. 1) “Ona değil arkasındakine bakın” demek Barzani ve Kürtçülerin “ABD, İngiltere ve İsrail adına konuştuklarını bilmemiz gerekir” demektir. Yaşar Büyükanıt karşımızdakilerin Barzani ve PKK olmadığını; ABD, İngiltere ve İsrail ile karşı karşıya bulunduğumuzu söylüyor ve ekliyor: “Bu kabul edilemez bir durumdur.” 2) K. lrak’a askeri müdahale gerekiyor. Çünkü terör örgütü PKK planlı bir biçimde buradan besleniyor. Ayrıca, Kürdistan’ın bir ayağı kukla Kürt devleti kuruluyor. Bunu önlemeliyiz. Ancak “siyasi irade yok”. AKP’nin hükümeti ve Meclis’i bu siyasi iradeyi gösteremiyor. Gösteremez, çünkü ABD’nin isteklerinin dışına çıkamaz, çıkmaz, bağımlı. 3) AB, almış olduğu kararlarla Türkiye’yi bölüyor. “Çerçeve anlaşmaları” ile bu süreç yaşanıyor, bu kabul edilemez. Türkiye AB ile ilişkilerini gözden geçirmek zorunda. Yaşar Büyükanıt’ın söylediklerine ABD yönetimi derhal yanıt verdi ve K. Irak’a müdahale edilmeyeceğini; karşılarında ABD’yi bulacağını ima eden bir biçimde söyledi. ABD yetkilisinin açıklaması Büyükanıt’ın söylediklerinin ne kadar doğru ol B BIÇAK SIRTI EROL MANİSALI Büyükanıt ABD, AB ve AKP’yi Gösteriyor Türkiye’nin izlediği dış politika yanlıştır ve değiştirilmelidir. Değiştirilmediği takdirde Batı’nın Kürdistan projesi engellenemez. AB ile ilişkilerimiz yanlış yoldadır. Bu yanlışlıklar Türkiye’yi parçalanmaya götürmektedir. Dış ilişkilerimizdeki yanlış bağlantılar Türkiye’de iç savaş tehlikesini getirir. Dış ilişkilerimizde bize zarar veren unsurlar olarak ABD ve AB’nin Türkiye ve bölgeye yönelik eylem ve politikaları, diplomatik dille açıklanıyor. “Siyasi irade yokluğunun” dış ilişkilerimiz üzerinde yarattığı olumsuzluğun gerisinde herhalde AKP iktidarı bulunuyor. Çünkü gereken siyasi iradeyi ortaya koyacak olan organlar Meclis ve hükümettir. Dış politikadaki yanlış ve zaaflar, ABD ve Avrupa Birliği ile AKP iktidarının üzerine yüklenmektedir. Daha da basitleştirdiğimiz zaman, “AKP iktidarı ve Batı duğunun kanıtı oldu: ABD, “Evet karşınızda Barzani, PKK değil, ABD var” dercesine yanıt verdi. Ve aynı gün Diyarbakır Barosu, Büyükanıt’ın konuşması İçin suç duyurusu yaparak Genelkurmay Başkanı’nı doğrulamış oldu. “Biz ABD ile birlikte karşınızdayız” dercesine harekete geçti. Yaşar Büyükanıt kısa bir süre önce yaptığı bir açıklamada, “Çekiç Güç için anlaşma yapılması ve İncirlik Üssü’nün kullandırılması yanlıştı, yapılmamalıydı” dedi. “Siyasi irade” o yıllarda da ABD’nin (ve emperyalizmin) çıkarları için kullanılmıştı. Birçok yazar ve düşünür o tarihlerde bunun yanlış olduğunu yazmıştık. “Yönetimdeki oligarşi”, ABD’nin taleplerine uymuştu. Büyükanıt’ın yaptığı açıklama biçimsel yönü ile değil de içeriği ve bütünlüğü çerçevesinde değerlendirildiğinde şu sonuca varırız; güçleri” diyebiliriz. Bu iç ve dış güç odaklarının aralarındaki ilişki ve derin bağlar AKP iktidarından önce başlamıştır. Rand Corporation’ın raporlarına ve Paul Walfowitz’in belgelenmiş aracılık misyonuna kadar giden derin bir bağ ve bağlılık söz konusudur. Yaşar Büyükanıt’ın dış politikada değişikliği işaret eden gerekçeleri 7 Mart 2002’de MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç tarafından doğrudan doğruya ifade edilmişti. (*) “Türkiye, Rusya ve İran ile işbirliğine girerek dış politikasını dengelemeli” biçiminde özetleyebileceğim açıklama yapılmıştı. Büyükanıt’ın 12 Nisan’da yaptığı kapsamlı değerlendirme, Tuncer Kılınç’ın önerilerinin ne kadar vazgeçilmez olduğunu gözler önüne seren kanıtları da beraberinde getirdi. Geçen 5 yılda, TSK’nin önerileri doğrulandı. Evet, Türkiye dış politikasını değiştirmez ise parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya; politikayı değiştirmek için “siyasi irade” gereklr; bunun için de oligarşinin tasfiye edilmesi kaçınılmaz. Çünkü oligarşi ABD’nin (ve Batı’nın) emrinde. (*) Avrupa’nın Askerle Kavgası, Truva, 2006 www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali Nabucco’ya yeni ortak Mahmut GÜRER Avrasya Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin (Nabucco) büyük ortağı Avusturya, İran ile bu ülkenin de projeye katılması yönünde protokol imzaladı. Edinilen bilgilere göre bu kapsamda İran, neredeyse tamamı Türkiye üzerinden geçecek olan Nabucco Hattı’nın Azerbaycan’dan sonraki 2. doğalgaz sağlayıcısı oldu. Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgilere göre Nabucco projesine Türkiye, Macaristan, Bulgaristan, Avusturya, Azerbaycan, Romanya ve Fransa’nın ardından İran da katılacak. Nabucco Boru Hattı, 20102030 yılları arasında Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu doğalgaz açığının karşılanmasını sağlayacak en önemli proje olarak görülüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle