07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 İncil dağıtan yayınevi basıldı, 3 kişi boğazlarından bıçaklanarak öldürüldü C haberler BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ 27 NİSAN 2007 CUMA Bir kara leke daha Selahettin GÖKATALAY MALATYA Malatya’da Hıristiyanlıkla ilgili kitaplar basan Zirve Yayınevi’ne baskın düzenleyen 5 kişi burada çalışan biri Alman uyruklu 3 kişiyi sandalyeye bağladıktan sonra boğazlarını keserek öldürdüler. Cinayet ihbarı alarak yayınevinin bulunduğu daireye baskın düzenleyen polis, cinayetleri gerçekleştirdikleri belirtilen 4 kişiyi gözaltına alırken zanlıların cinayette kullandıkları bıçaklar da ele geçirildi. Baskın sırasında zanlıların lideri olduğu belirtilen Emre Günayda öldürülmesinin ardından üçüncü saldırı Malatya’da yaşandı. Büyük Günler Yaşıyoruz... Bunun, önce bunun hesabı ondan sorulmalı ve iktidarı da elinden çekip alınarak... ? Büyük günler yaşıyoruz. Çağdaş tarihimizden örnek büyük günler yaşıyoruz. Olanbiten bir “dönüm noktası”dır, bir”milat”tır. Öte yandan, bir “tsunami” dir de; dalgaları bitmez, sürer ve alıp götürür... Mesajı AKP anlamıyor ve anlamayacak: Her dinci kuruluş gibi, küt, kestirmece bakan, sonucunu düşünmeyen ve ilkeldir. Hareketlerine dikkat etmeli! Bir gerçeğin de altını tekrar çizmeli: Erdoğan’ın sorunu, sadece bir “367 oy” değildir; başka yönlerden de, en başta Cumhuriyete bakarken, bir Cumhurbaşkanı olmanın ehliyetinden yoksundur. Bütün AKP iktidarında ehil bir kişi bulmak da imkânsızdır. Doğarken sakat dünyaya geldi AKP. Başka partilere bakarken, özellikle sağ kanatta, dağınıklıktan kurtulmak ve birleşme aranışları görünüyor. Ama olanbitenin, asıl CHP’ye mesaj yolladığı gerçektir. Sağ gibi, sol da dağınık. Onu da birleştirmek gerekir. En büyük parti olarak, CHP’de ne tür girişimler görülüyor? Yoksa, sol dışında kimlerle vuslat düşüncesindedir? Bu sorular, artık sıklaşacaktır: CHP, şimdi istediği gibi davranan, istediği yöne dönen bir parti değildir. O, sol dünyanın bir parçasıdır ve o dünya ile var olacaktır... ? Bu hafta sonu, üstelik benzersiz bir hareketli ortamda, 21 Nisan’da, İzmir’de TÜYAP Kitap Fuarı açılacak, 29 Nisan’a kadar sürecektir. Hepimiz orada buluşacağız. Bir soluklanma kadar, ileriye bakarken daha da donanmış olmanın bir fırsatıdır bu fuar... ZANLILAR GÖZALTINDA Niyazi Mısri Mahallesi’ndeki Ağbaba İşhanı’nın üçüncü katında saat 13.30 sıralarında cinayet ihbarı alan polis ekipleri, işhanının 3. katında bulunan Zirve Yayınevi’ne baskın düzenledi. Polis, sandalyeye bağlı 2 ceset ve bir yaralıyla karşılaşırken yayınevinde bulunan ve cinayet zanlısı olduğu belirtilen 4 kişiyi gözaltına aldı. Baskın sırasında kaçmak isteyen ve zanlıların lideri olduğu belirtilen Emre Günaydın 3. kattan atladı. Günaydın yaralı olarak İnönü Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Zanlıların, yayınevi çalışanları Alman yurttaşı Tilnman Geske, Necati Aydın (35) ile Uğur Yüksel’i sandalyeye bağladıktan sonra ağızlarını bantlandığı, boğazlarını kestikleri ve vücudunun çeşitli yerlerinden bıçakladıkları belirlendi. Geske ile Aydın olay yerinde yaşamını yitirirken hastaneye kaldırılan Yüksel tüm müdahalelere karşın kurtarılamadı. EPLERİNDEN MEKTUP ÇIKTI Polis ekipleri, zanlıların kaldığı yurtta arama yaparken delil olabilecek bazı eşyalara el konuldu.Yurtta kalan bir öğrenci, “Cuma Özdemir, oda arkadaşımdı. Sessiz, zararsız biriydi. İnançlı, ancak ibadetine çok düşkün biri değildi’’ dedi. AKSU: HOŞGÖRÜYE DARBE Cinayeti kınayan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, “Bu vahim olay birlik ve beraberliğimize, huzur, güven, istikrar ve hoşgörü ortamına vurulmak istenen bir darbedir. 4 zanlı suç aletleriyle olay yerinde yakalanmıştır’’ dedi. Saldırıda yaşamını yitiren Uğur Yüksel’in Elazığ’daki komşuları, Yüksel’in sessiz ve etrafında sayılan birisi olduğunu söyledi. Uğur Yüksel’in, bir yıldır Malatya’da yaşadığı, biri öğretmen, biri polis üç kardeşinin olduğu öğrenildi. Necati Aydın’ın, İzmir Kemalpaşa’daki köylerde, “zorla dini içerikli yayın sattığı’’ iddiasıyla 2000 yılında bir süre tutuklu kaldığı öğrenildi. Alman Geske’nin 2003’ten bu yana Malatya’da ailesiyle birlikte yaşadığı bildirildi. ‘TEHDİT EDİLİYORLARDI’ İncil, Çarmık ve Diriliş gerçeği gibi Hıristiyanlıkla ilgili kitapları basan Zirve Yayınevi’nin adının daha önceden Kayra Yayıncılık olduğu, ancak bir grup ülkücünün tehditleri nedeniyle adını değiştirdiği öğrenildi. Zirve Yayınevi Genel Müdürü Hamza Özant, birtakım tehditler aldıklarını söyledi. Zirve Yayıncılık’ın 5 ay önce de “yasak yayın bulundurduğu” gerekçesiyle polis tarafından basıldığı, baskında, çok sayıda İncil’e el konulduğu da ortaya çıktı. Cinayetlerin ardından Diyarbakır Kilisesi Önderi Ahmet Güvener Malatya’ya gitti. Güvener, hedef gösterildiklerini belirterek Malatya’daki arkadaşlarının sık sık tehdit aldıklarını kendilerine bildirdiklerini belirtti. Güvener, “Hayatını kaybeden bir arkadaşımız, tehdit aldıktan sonra iki çocuğuna bakmamız için bize vasiyetini bırakmıştı. Diyarbakır’da da sürekli kilisenin posta kutusuna tehdit mektupları gönderiyorlar” dedi. C Zanlıların lideri olduğu iddia edilen Emre Günaydın, baskın sırasında polise yakalanmamak için 3. kattan aşağı atladı. Yaralanan Günaydın hastaneye kaldırıldı. (AP) dın 3. kattan aşağı atlayarak yaralandı. İhlas Erkek Öğrenci Yurdu’nda kaldıkları belirlenen 5 zanlının cebinden, “Beşimiz kardeşiz, ölüme gidiyoruz, dönmeyebiliriz. Hakkınızı helal edin” ifadelerinin yer aldığı bir mektup çıktığı belirtildi. Yurttaki arkadaşları zanlı Cuma Özdemir’i, “İnançlı, ancak ibadetine düşkün biri değildi’’ olarak tanımladı. Rahip Andrea Santoro’nun Trabzon’da, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in ise İstanbul’da silahlı saldırı Saldırganların olay yerine kiralık bir otomobille geldikleri ve aracı işhanının 100 metre ilerisine park ettikleri öğrenildi. Yaşları 1822 arasında değen zanlıların Hamit Çeçen, Salih Gürler (20), Abuzer Yıldırım, Cuma Özdemir (20) ve yaralı olarak hastaneye kaldırılan Emre Günaydın’ın Cezmi Karatay Caddesi’ndeki İhlas Erkek Öğrenci Yurdu’nda kaldıkları ve üniversite sınavına hazırlandıkları öğrenildi. Yaralı dahil zanlıların cebinden, “Beşimiz kardeşiz, ölüme gidiyoruz, dönmeyebiliriz. Hakkınızı helal edin” ifadelerinin yer aldığı bir mektup çıktığı öğrenildi. Ankara Dinçer’i uğurladı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan TBMM Başkan Vekili ve CHP Bursa Milletvekili Ali Dinçer, son yolculuğuna uğurlandı. Dinçer için ilk tören, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde yaptırdığı Abdi İpekçi Parkı’nda düzenlendi. Ali Dinçer’in cenazesi daha sonra TBMM’ye getirildi. TBMM’deki törende Dinçer’in eşi Yıldız İbrahimova, 10 yaşındaki kızı Suna Dinçer, annesi Sevim Dinçer, kardeşi Tahir Dinçer ve kayınvalidesi Nevriye İbrahimova, başsağlığı dileklerini kabul etti. TBMM Başkanı Bülent Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP lideri Deniz Baykal, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın, DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, BCP Genel Başkanı Mümtaz Soysal, Hür Parti Genel Başkanı Yaşar Okuyan ile çok sayıda bakan, eskiyeni milletvekili Meclis’teki törende hazır bulundu. Törende Dinçer’in kızı Suna’nın, babasının cenazesini el sallayarak uğurlaması, törene katılanları duygulandırdı. Tören öncesinde eski Halkçı Parti Milletvekili Rıdvan Yıldırım, şekeri düştüğü için fenalaştı. Yere yığılan Yıldırım’a ilk müdahaleyi Sağlık rına başsağlığı dileğinde bulundu. Bir süre Baykal ile Bakanı Recep Akdağ, CHP Grup Başkan Vekili Hade sohbet eden Sezer, camiden yurttaşların alkışlarıyluk Koç yaptı. Törende dikkatler, Cumhurbaşkanlığı la uğurlandı. Dinçer’in cenazesi Karşıyaka Mezarlıseçimine dönük 367 tartışması nedeniyle diyalog köpğı’nda toprağa verildi. rülerini atan Erdoğan ile Baykal üzerindeydi. Tören alanına en son gelen Erdoğan, Baykal ile tokalaşarak başsağlığı diledikten sonra, Dinçer’in eşinin yanında durdu. TBMM, Dinçer için yapılan törende yoğun kalabalığa sahne oldu. Meclis ana binasının merdivenleri tümüyle dolarken Dinçer ile mesai yapan milletvekillerinin yanı sıra çok sayıda eski siyasetçi de hazır bulundu. Dinçer’in özgeçmişinin okunması ve saygı duruşunun ardından, cenaze Kocapete Camisi’ne götürüldü. Dinçer için cenaze namazı Kocatepe Camisi’nde kılındı. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Kemal Nehrozoğlu ile birlikte sivil plakalı bir araçla camiye gelen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, alkışlarla ve “Türkiye seninle gurur duyuyor’’ sözleriyle karşılandı. Sezer, elini uzatan bazı yurttaşlarla tokalaştı. Sezer, katafalkın önünde TBMM Başkan Vekil Dinçer için düzenlenen Dinçer’in eşi Yıldız İbrahimova ve diğer yakınlatörenlere binlerce yurttaş katıldı. (NECATİ SAVAŞ) urdumuz, bir süre, özellikle 12 Eylül 1980’den beri, üstüne ölü toprağı serpilmiş bir ülkeye dönmüştü. 12 Nisan günü, Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısında söyledikleri değişikti ve pek önemliydi. Ertesi gün, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Harp Akademileri’nde, üstelik yüksek bir sesle, ülkenin içinde bulunduğu tehlikeyi gözler önüne koyuyordu. 12 ve 13 Nisan, birer “büyük gün”dü. Arkasından, 14 Nisan’da Ankara’daki miting geldi. ? Bir milyon, onu da taşan bir kitle, Tandoğan’da, bütün Türkiye’yi temsil ediyordu. Yüzüğünü satıp mitinge gelen oradaydı; halkın her katmanından, köylü, işçi, memur, emekli, öğrenci ve öğretmen, kadınerkek oradaydı. Ama aralarında tek bir türbanlı yoktu. Çünkü, o gün orada toplananlar, “cemaat”ten değildiler; Cumhuriyetini sever, demokasiye bağlı, özgür ve yurtsever halk oradaydı. Bu farklılığın üstünde durunuz! Bir de, bütün gün sessizliğe gömülüp sonra hezeyanlar kusan dinci gazeteler ve televizyon kanallarını da göz önüne getiriniz. Onların AKP iktidarı ile ilişkilerini de unutmayınız. Dünya basınında ise, mitingin büyük yankıları oldu: “Ankara’da dev gösteri”, “Bayrak denizi” diye bahsedenler görüldü. Onların içinde, ABD’de yayımlanan New York Times’in yazdıkları, pek kaygılandırıcıdır: “Gösteriye katılanların sayısı, Türk toplumunda İslamın rolü konusundaki derinleşen bölünmeyi yansıttı. Şimdi, iki ayrı Türkiye var.” Kim yaptı bu bölünmeyi? Kimin eseri, şu iki ayrı Türkiye? Cumhuriyet, yekpare bir yurt yaratmıştı. AKP’nin iktidarının öncesinde bile, bu bölünmüşlük bir realite değildi. Bu facia, AKP’nin eseridir. Y Sıvas katliamı AİHM’de ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sıvas Madımak Oteli’nde 35 kişinin yakılarak öldürüldüğü olayda kız kardeşi Gülsün Karababa’yı kaybeden Hüseyin Karababa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. Karababa, AİHM’ye gönderdiği başvuru dilekçesinde, Sıvas olaylarının üzerinden 14 yıl geçtiğini, o günden bu yana öldürülen kardeşiyle ilgili hukuk mücadelesini sürdürdüğünü belirtti. Olayların ardından hiçbir kamu görevlisinin yargılanmadığını dile getiren Karababa, “olaylarda sorumluluğu bulunan siyasi ve idari sorumlular hakkında, olayın bir katliamda olmasından hareket ederek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu’’ belirtti. Karababa, bu suç duyurularıyla ilgili takipsizlik kararı verildiği, takipsizlik kararlarına karşı yapılan itirazlarının da reddedildiğini anımsattı. “Hak arayışını engelleyen bu mahkeme kararlarının, sözleşmede düzenlenen hakların ihlali niteliğinde değerlendirildiğini’’ kaydeden Karababa, bu nedenle AİHM’ye başvurduğunu dile getirdi. Karababa, olay tarihinde görevli olan kamu personeli ve yetkililer hakkında yaptığı suç duyurularının sonuçsuz kaldığının ve iç hukuk yollarının tamamen tükendiğinin altını çizdi. Almanya’nın “olaylara karıştıkları tespit edilen ve haklarında ömür boyu hapis cezası verilen sanıkların bir kısmına iltica statüsü tanıyarak insanlık suçuna ortak olduğunu’’ söyleyen Karababa, tüm bu olaylardan dolayı Türkiye Cumhuriyeti, Almanya ve Hollanda devletlerinden davacı olduğunu bildirdi. ayyip Erdoğan, benim inancım odur ki 10 gün öncesine kadar Cumhurbaşkanlığı’na aday olmak istiyordu. Bütün mesaj ve eğilimleri bu yöndeydi. Ancak parti içindeki danışmaları, sivil toplum kuruluşlarının tutumu ve tabii ki 14 Nisan mitingi bu kararını gözden geçirmesine neden oldu. Tayyip Erdoğan yine benim bilgi ve algılarıma göre “sürpriz aday” olarak Nimet Çubukçu’yu benimsemişti. Bunu da AKP’ye kabul ettirmesi gerekiyordu. Modern görünüşlü bir kadının cumhurbaşkanı olması iç ve dış gerginliği yumuşatıcı bir etki yapardı. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı, erkek egemen bir kültürün güçlü olduğu AKP içindeki ağırlık, Nimet Çubukçu’yu sert bir şekilde reddetti. ??? AKP’nin içini iyi bilen bir gazeteci meslektaşım, henüz sürecin çok başında şöyle bir değerlendirmede bulunmuştu: Eğer Tayyip Erdoğan veya Abdullah Gül olmazsa kesinlikle Bülent Arınç ortaya çıkar ve aday olmak ister. Tıpkı Meclis Başkanlığı’nda olduğu gibi bir manzara ortaya çıkar ve Tayyip Erdoğan da zor duruma düşer. Tam bu gazetecinin dediği gibi oldu. Nimet Çubukçu’dan umudunu kesen Tayyip Erdoğan, Vecdi Gönül ve Beşir Atalay isimlerini Abdullah Gül’le konuştu ve üzerinde anlaşmaya vardı. Sıra Bülent Arınç’ı ikna etmeye geldiğinde bil T SIFIR NOKTASI ORAL ÇALIŞLAR Bülent Arınç Taş Koyunca... birden sahip olması, bazı Batılı çevrelerde kuşkuyla karşılanıyor. Ancak bu çevrelerin hâkim eğilimi yansıttığını söylemek kolay değil. Sonuç olarak dış çevreler, Abdullah Gül ismi konusunda tepkisel davranmazlar. Yıllardır Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı gibi önemli koltuklarda oturmuş olması da böyle davranmaları için bir etken sayılabilir. ??? İç tepkilere gelince: 14 Nisan’ı hazırlayan çevrelerin Abdullah Gül’e “evet” demeleri mümkün değil. Onlar eleştiri ve gösterilerini sürdürecekler. Özellikle Gül’ün eşinin türbanlı olması, bu konuda temel bir olumsuz etken olarak öne çıkacak. Şimdi Meclis’te nasıl bir yol izleneceği tartışması gündeme gelecek. İsrail gezimiz sırasında, İsrail’in yetkilileri 367 sayısını çeşitli aşamalarda birer espri konusu olarak ifade ettiler. 367 sayısı evrensel bir ilgi konusu haline gelmişti. Belli ki bu 367 meselesi bir sorun olarak diğimiz tablo ortaya çıktı. “Siz ve Abdullah Gül aday değilseniz aday benim” dedi. ??? Bülent Arınç’ın aday olması, ortalığı daha da gerginleştirebilir, muhalefetin tepkileri daha da sertleşebilirdi. Tayyip Erdoğan bundan çekiniyordu. O zaman tek yol kalmıştı: Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanlığı konusunda ikna etmek. Anlaşılan, bu ikna faaliyetiyle geçti. Büyük bir ihtimalle Erdoğan, Gül’ü şöyle ikna etti: Sen olmazsan ortalık karışacak, gel kabul et. Bilmediğimiz hikâyenin gelişmesi, benim görebildiğim ve duyabildiğim kadarıyla aşağı yukarı böyle seyretmişti. Şimdi artık AKP’nin adayı Abdullah Gül. ??? Bundan sonra neler olabilir? ABD ve AB çevrelerinde Abdullah Gül’e karşı bir eğilim olduğu söylenemez. AB’de ve ABD’de bazı kesimlerde AKP konusunda bazı tereddütler olduğunu biliyoruz. Siyasi İslamın bütün iktidar koltuklarına AKP’nin de önüne çıkacak. Bu nasıl aşılabilir? ANAVATAN ve DYP’nin Meclis’e gelmesini sağlamak en kolay çözüm. Mümkün mü? Onu önümüzdeki günlerde göreceğiz. İkinci çözüm, konunun hızla Anayasa Mahkemesi’ne götürülerek çözülmesidir. Bu mümkün mü, onu da süreç içinde anlayacağız. ??? AKP, her durumda bir AKP’li cumhurbaşkanını muhalefete kabul ettirmekte zorluk çekecek. Bu nedenle ismi belirlemekte zorlandı. İsmi belirleyerek bir adım attı. Bundan sonra süreci kırılmalara uğramadan atlatmanın yollarını arayacaklar. Muhalefet ne yapacak? Tabii burada da değişik muhalefet güçleri olduğu gerçeğinden hareket edilmeli. Her halükârda AKP’li birini kabul etmeyenler bulunduğu gibi, AKP içinden daha ılımlı isimlere makul bakacağını söyleyenler de bulunuyor. Aylar önce Deniz Baykal, Abdüllatif Şener konusunda ılımlı sözler etmişti. Aynı tutumu Abdullah Gül’e göstermediğini söyleyebiliriz. ANAVATAN, DYP ne yapar, onu da göreceğiz… ??? Türkiye, bıçak sırtı bir konuda önemli bir dönemece daha geldi. Bakalım işler nasıl yürüyecek? Taraflar süreci nasıl yönetecekler? oralcalislar?cumhuriyet.com.tr Mustafa Balbay’a Türkçe Ödülü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Karamanlılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, gazetemiz yazarı ve Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’a “Türkçe Ödülü” verdi. Ankara’daki Karamanlıların kurduğu derneğin cumartesi akşamı Otel 2000’de düzenlenen özel gecesine, Karaman’dan yöneticiler ve yerel önderler de katıldı. Dernek yöneticileri Türkçenin Anadolu’ya yerleşmesinde en önemli rolü oynayan Karamanoğlu Mehmet Bey’in anısına ilk kez Türkçe özel ödülü koyduklarını, ödülü bu yıl dernek yönetiminin oybirliğiyle Balbay’a vermeyi kararlaştırdıklarını söyledi. Balbay, ödül töreninde yaptığı konuşmada, gazeteci olarak zaman zaman değişik ödüllere değer görüldüğünü ancak kullandığı dil nedeniyle aldığı ödülün çok anlamlı olduğunu söyledi ve “Bu ödül aynı zamanda benim için ciddi bir sorumluluk. Dünyanın en güzel dillerinden biri olan Türkçeyi en iyi şekilde kullanmaya daha çok özen göstereceğim. Türkçemiz bizim ses bayrağımızdır” dedi. Bu yıl Karaman’ın kuruluşunun 4500. yılı kutlanacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle