Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 NİSAN 2007 CUMA haberler SÖZ ÇİZGİNİN DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN POLİTİKA GÜNLÜĞÜ HİKMET ÇETİNKAYA C 3 Laiklik Ancak Laik Çözümlerle Korunur Nisan Tandoğan mitinginden fışkıran kararlılık, bilinç ve sağduyu, Kenan Evren’in 12 Eylül yönetimi ile Türkiye’nin üzerine serptiği ölü toprağının sıyrılıp atıldığını gösteriyor. Doğrusu bu olguda, Recep Tayyip Erdoğan ile AKP’nin çok büyük katkıları var. Onlara teşekkür etmek gerekir. Tayyip Bey iktidara yerleştiğinde, bir yazımda “Birçok kişiye ilk bakışta biraz ters de gelse, Erdoğan belki de hiç istemediği halde laikliğin güvencesi haline gelecektir” demiştim. Bu görüşte şaşacak bir yön yoktur. Yıllarca laik olan veya olduğunu ileri süren iktidarların, Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunlarını çözmede yetersiz, hatta aciz kalışları, geleneksel partilerin CHP dışında kalanlarının siyaset sahnesinden silinmelerine yol açmıştı. Doğrusu CHP’nin de beklenenden ve potansiyelinden daha az bir oy oranı ile parlamentoya girebilmesi, yönetiminin başarısından, politikalarının geniş kitlelere çekici gelmesinden değil de tarihi birikiminden kaynaklanmıştı. 2002 seçimleriyle, baraj sisteminin de yardımıyla, büyük çoğunlukla Meclis’e kurulan AKP, hemen rejim ile kavgaya başlamış, demokrasinin onsuz olmazı laikliği kemirmek için elinden geleni ardına koymamıştı. Bakmayın siz AKP yönetiminin iddialarına! Onlar da Türkiye’nin ve sokaktaki adamın karşı karşıya bulunduğu sorunları çözmekte aciz kaldılar. Irak ve AB politikaları iflas etti. Etnik terör karşısında gerilediler. Halkın ekonomik durumunda herhangi bir düzelme yaşanmadı. Pamuk ipliğine bağlı olan ekonomik denge sokaktaki adamın yaşamına olumlu bir katkıda bulunamadı. ??? Bütün bu olgular, geniş topluluklara sorunların rejimin laik niteliğiyle bir bağlantısı olmadığını, laiklik karşıtlığının da güçlükleri aşmakta, halkın günlük gereksinimlerinin karşılanmasında etkisi bulunmadığını gösterdi. Tayyip Bey laiklik karşıtı bir kişi olmasına karşın, eğer Türkiye’nin sorunlarının çözümünde bir nebze başarı gösterebilmiş olsaydı, çok değişik bir sonuçla karşılaşırdık. Çünkü laiklik demokrasinin temeli, “onsuz olmazı” olmasına karşın, halkın gündeminin birinci maddesi değildir. Bu gerçeği iyi görüp değerlendirmek gerekir. Tayyip Bey’in istemeden ateşleyicisi olduğu uyanışın bir etki yapabilmesi, rejimin sağlığına kavuşabilmesi için de yukarıdaki gerçeği gözden uzak tutmamalıyız. Önümüzdeki yasama seçiminde, halktaki uyanışın siyasal iradeye yansıyabilmesi, ancak laiklikten yana olan güçlerin gerçek ve etkin bir güç birliği sayesinde olacaktır. Bu güç birliğinin, yalnızca sandık için birlikte hareketle sınırlı kalmaması, sosyal demokrat partilerin, hiç değilse en önde gelen ikisinin, somut bir program ile de halkın karşısına çıkmaları zorunludur. ??? Yazının başında Tayyip Bey’in laik bilincin uyanmasına katkısı konusunda ileri sürdüğümüz görüş, laikliğin yediği darbeler için de geçerlidir. Diyebiliriz ki, laikliği AKP değil, ondan yana olduğunu ileri sürenlerin sorunları çözmedeki acizlikleri tehlikeye atmış bulunmaktadır. Çünkü laiklik, boş sloganlarla değil, ancak her konuda laik, demokratik çözümlerin üretilebilmesiyle korunabilir. Laiklik konusundaki içtenliğinden hiç kuşku duymadığımız, ana muhalefet partisi CHP’nin eksikliği işte bu noktada kendisini gösteriyor. Çiftçinin, işsizin, dar gelirlinin, kötü eğitimin mağduru öğrencinin sorunlarına eğilmeyen, onlara halkın içinde oluşturulmuş, çözümler öneremeyen bir siyasal partinin salt laikliği koruma vaadiyle başarı kazanması mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı seçimi konusu, artık açıklığa kavuşmuştur. AKP bu seçimde kendi içinde, kendi görüşü doğrultusunda birini seçerek, sivil darbesini tamamlamasına yardımcı olacak birini Çankaya’ya çıkararak çözecektir. Türkiye’nin önündeki iki seçimden ikincisi olan yasama seçimleri önemlidir asıl. Darbeyi, ancak o seçimde AKP’nin iktidar olmasını engelleyerek önlemek mümkün olabilecektir. Bunun için de laiklikten yana olduğunu ileri sürenlerin her alanda laik, demokratik, etkin, çözümleri önerebilmeleri zorunludur. Başkomutanın Eşi... aşkent Ankara’nın siyasi kulislerinde bir haftadır papatya falı açılıyordu... Başbakan Erdoğan, Almanya gezisinde ilk işareti vermişti aslında. O güne dek Cumhurbaşkanlığı’na aday olacağı beklenen Erdoğan, hızlı bir dönüş yapmıştı... Ve başkentte siyasi dalgalanma başladı... AKP’nin önde gelenleri toplantılar yapmaya başladılar gruplar halinde. Karar verici kişinin Erdoğan olduğu bir gerçekti. Ancak Bülent Arınç sorunu vardı. Erdoğan, yakın çevresi aracılığıyla Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun adını ortaya attı... İlk tepki AKP Meclis Grubu’ndaki “Milli Görüş” kanadından geldi: “Kadın cumhurbaşkanı olmasına karşıyız...” Nimet Çubukçu’nun başı açıktı... Oysa AKP Meclis Grubu’nda bulunan erkek milletvekillerinin eşleri “sıkmabaşlı”ydı, hatta “kara çarşaf” giyenler bile vardı... Başı açık bir AKP’li hanımın cumhurbaşkanı olması, “Milli Görüş” tabanını partiden koparabilirdi... Erdoğan yine yakınlarıyla konuştu... Son üç güne girildiğinde Devlet Bakanı Beşir Atalay ile Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün adları öne çıkıp tartışılmaya başladı. Erdoğan, Nimet Çubukçu üzerinde direniyordu. Başta Bülent Arınç olmak üzere “Milli Görüş” diretti: “Hayır olmaz!” “Neden olmaz?” Yanıt: “Askerlere teslim oluruz!” ??? Erdoğan, Bülent Arınç’la bir saat kırk dakika baş başa görüştü... Arınç, Nimet Çubukçu’nun aday gösterilmesine “hayır” dedikten sonra, Devlet Bakanı Beşir Atalay ve Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e de sıcak bakmadığını söyleyip ekledi: “Eğer üç isimden birini aday gösterirseniz ben de Cumhurbaşkanlığı’na aday olurum.” Atalay ve Gönül... Prof. Dr. Beşir Atalay, Fethullah Gülen’e yakın bir isim olarak biliniyordu. Eşi Prof. Dr. Yıldız Atalay’dı ve başı açıktı. Vecdi Gönül’e gelince... “Milli Görüş” çizgisindeydi. Uzun yıllar kaymakamlık ve valilik yapmıştı. Necmettin Erbakan’ı sever ve sayardı. O nedenle Refah Partisi’nden milletvekili seçilip Meclis’e girmişti. Eşi Sevgi Gönül’ün ise başı açıktı. Bülent Arınç, Çubukçu, Atalay ve Gönül için “olmaz” deyince Erdoğan bir formül buldu. Amacı, Arınç’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemekti... Kim olabilirdi bu isim? Hiç kuşkusuz, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül... Erdoğan, Abdullah Gül ve yakın çevresiyle konuştu. Zaten bu ismi Korkut Özal ortaya atmıştı. Erdoğan AKP Meclis Grubu’nda Abdullah Gül’ün adaylığını açıkladı... AKP kulislerinden aldığım bilgi şu: “Erdoğan bir taşla iki kuş vurdu. Abdullah Gül’ü Çankaya’ya çıkarıp parti içi muhalefeti geriletecek, Arınç’ın da var olan gücünü zayıflatacak...” Erdoğan’ın formülü tutar mı? Sorunun yanıtını genel seçimlerden sonra alacağız!.. ??? Biliyorsunuz, Abdullah Gül’ün eşi Hayrünisa Gül “sıkmabaşlı”. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne “sıkmabaşın giyim kuşam özgürlüğü” olduğu gerekçesiyle dava açmış, kaybedeceğini anlayınca da davayı geri çekmişti Hayrünisa Hanım. Türkiye’ye karşı dava açan Hayrünisa Hanım, şimdi cumhurbaşkanı eşi olarak Çankaya’da oturacak... Abdullah Gül, cumhurbaşkanı seçilince Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı olacak... Başkomutanın eşi sıkmabaşlı, komutanların eşlerinin ise başı açık olacak bu yaz!.. Aklıma, Habertürk Ankara Temsilcisi Taki Doğan’ın, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a basın toplantısında sorduğu soru geldi: “Aslında Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili görüşlerinizi söylediniz, ama şu soruyu sormadan geçemeyeceğim: Türk Silahlı Kuvvetleri’nde subay eşlerinin türban takması yasaktır. İhlal ettiği takdirde Silahlı Kuvvetler’den ihraç ediliyor. Acaba TSK’nin başkomutanının eşi türbanlı olursa başkomutanın altında çalışan subay, astsubay ve komutanların tavrı, bakış açıları nasıl olur?” Başbakan Erdoğan ve AKP, 14 Nisan’daki Tandoğan Mitingi’nden ders almamış!.. Türkiye’yi çok sıcak bir yaz bekliyor. B 14 SIKMABAŞLAR HAYDİ KADINLAR, ÇANKAYA’YA!.. TÜİK verilerine göre yoksul çocukların bölgesel dağılımında yüzde 26’lık oranla Güneydoğu ilk sırada 7 milyon çocuk yoksul UNICEF, son 10 yılda çocuk yoksulluğunun 17 OECD ülkesinde hızla arttığını açıkladı. TÜİK verilerine göre de Türkiye’de kentlerde 3.8 milyon, kırsal kesimde ise 2.8 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor. oran çocuklar arasında yüzde 28.5’e ulaşıyor. Aylık tüketim harcamasına göre kentsel kesimde çocukların yüzde 22.4’ü, kırsal kesimde de yüzde 28.8’i yoksulluk çizgisi altında kaldı. Kentsel kesimde yaşayan hanelerin ve çocukların sırasıyla yüzde 18.9’u fakirken, kırsal yerler için bu oranlar yüzde 19.7 ve yüzde 34.6 olarak hesaplandı. ANKARA (ANKA) Türkiye’de 20 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşarken, bunun yaklaşık 7 milyonunu çocuklar oluşturuyor. Çocuk yoksulluğunda, yüzde 26’lık oranla Güneydoğu Anadolu başı çekiyor. Kentlerde 3.8 milyon, kırsal kesimde de 2.8 milyon çocuk yoksulluk sınırının altında yaşıyor. UNICEF Innocenti Raporu’na göre de, son 10 yılda çocuk yoksulluğu 17 OECD ülkesinde hızla artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu 2006 verilerine göre, Türkiye’de 617 yaşları arasında 16 milyon çocuktan 7 milyonu çalışırken, bir o kadarı da yoksulluk sınırının altında yaşıyor. İstanbul kentsel çocuk nüfusunun yüzde 22.2’sini barındırırken, yoksul çocuk nüfusunun yüzde 9.2’sine ev sahipliği yapıyor. Türkiye’de, kentsel çocuk nüfusunun yüzde 12.7’si, çocuk yoksulların yüzde 26’sı Güneydoğu Anadolu’da yaşıyor. TÜİK verilerine göre, çocuk yoksulluğu hane yoksulluğundan daha yüksek. Hane halkı bazında kentsel yerlerde ikamet eden hanelerin yüzde 14.8’i yoksulken, bu oran çocuklar arasında yüzde 26.7’ye çıkıyor. Kırsal kesimde ikamet eden hanelerin yüzde 15.3’ü yoksulluk çizgisi altında kalırken, aynı BÖLGELERE GÖRE... Yoksul çocukların bölgelere göre dağılımına bakıldığında Güneydoğu Anadolu’dan sonra ikinci sırayı yüzde 16.03 ile Akdeniz Bölgesi izliyor. Bölgelere göre yoksul çocukların dağılımı ise şöyle: Ege yüzde 9.58, Ortadoğu Anadolu yüzde 8.39, Doğu Marmara yüzde 6.01, Batı Karadeniz yüzde 5.80, Orta Anadolu yüzde 4.92, Kuzeydoğu Anadolu yüzde 3.08, Batı Marmara yüzde 1.62 ve Doğu Karadeniz yüzde 1.10. UNICEF Innocenti Raporu’na göre, son 10 yılda çocuk yoksulluğu açısından incelenen 24 ülkeden 17’sinde çocuk yoksulluğunun arttığı ortaya çıktı. Özelleştirmenin ilk adımı Anten AŞ adlı şirkete ortak olan TRT, yeni kanal açmak istediği zaman bu şirketten izin isteyecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TRT, 2012 yılında tüm vericileri dijital ortamda ve tek elde toplayacak olan Anten İşletme ve Teknik Hizmetler AŞ’ye ortak oldu. Şirketin çalışmalarına başlamasıyla birlikte, TRT, yeni bir kanal açmak istediğinde bu özel şirkete başvuracak. HaberSen, söz konusu Bakanlar Kurulu kararının yasaya aykırı olduğunu belirterek düzenlemenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Danıştay’a başvurdu. TRT, AB ülkelerinin analog yayını bitirerek dijital yayına geçmeleri yönündeki kararı çerçevesinde kurulan Anten AŞ’ye ortak oldu..İmzalanan sözleşmeyle şirket ilk etapta 13 büyük ilde hizmet verecek. Yurttaşlar da alacakları aletle, sistemden yararlanabilecekler. Şirketin kurulması ve çalışmalarına başlamasıyla birlikte, Türkiye’deki tüm televizyon yayınları bu şirketin sahibi olduğu verici istasyonlarından yapılacak. ÖRENDE OLAY ÇIKTI İmza töreninin töreninin sonunda HaberSen Ankara Şube Başkanı Osman Köse, Devlet Bakanı Beşir Atalay’a “Bu yasadışı bir şirkettir. Neye dayanarak bu kuruldu” diye sordu. Atalay, Köse’yi “Sen kimsin?” diye yanıtladı. Köse, “TRT emekçileri adına buradayım” deyince Atalay, “Yani gazeteci değilsin” diyerek salondan ayrıldı. Köse sorularında ısrar edince RTÜK Başkanı Zahit Akman, “Çıkarın dışarı” diye talimat verdi. Salonun boşalmasından sonra otel ve RTÜK görevlileri bu kez de Köse’nin dışarı çıkmasına engel olmaya çalıştı. Ancak Köse’nin basın mensuplarına “Beni çıkarmıyorlar” diye bağırması üzerine tartışma yaşandı. Otel dışında toplanan Türk HaberSen üyeleri de TRT vericilerinin peşkeş çekildiği gerekçesiyle hükümeti protesto etti. T renkli ilan asirmen?cumhuriyet.com.tr hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.tr Faks numaramız: +90 0212/ 343 72 69